19 Ekim 2018 Cuma

Ahlaki pusulamız nereye kayboldu?


Ahlaki olarak muğlak alanlarda “Acaba doğru mu olur yanlış mı” diye tereddüt ettiğinizde yapmamak herkesin yararına olur herhalde. Adını sanını duymadığım, pek yaratıcı ve komik de bulmadığım bir YouTube karakteri (ya da moda deyimle sosyal medya fenomeni) şimdi şuursuzluğunun bedelini yargı önünde ödeyecek.

Kıyamet 100 TL karşılığı iki erkeğin (bir başka videoda da iki genç kızın) öpüştürülmelerinden kopuyor. Bir buçuk milyon kişi izlemiş, ben en geç görenlerdenim.

Ne yalan söyleyeyim, gençlerin kafasına silah dayamıyor, elindeki kartlardan rastgele görev seçen ve karşılığında küçük rakamlar alacak gençleri zorlamıyor. Ama ortadaki ödül, rakamından bağımsız olarak, bir manipülasyon aracı olarak kullanılıyor.

YouTube fenomeninin diğer video’larında öpüşmeyi bırakın, insanı gerçekten küçük düşüren, bu gencecik insanları alay malzemesine dönüştüren pek çok başka “görev” var. Asıl utanç verici ve rahatsız etmesi gereken görüntüler de bunlar zaten. 20 TL karşılığı beş kere “Ben gay’im” diye bağırmak, hatta bunun video’ya da çekilmesi insanın hayatında kara bir leke olmaz belki. Ya da 40 TL’ye (ya da ne kadarsa, dönüp bakmadım) kafada dört yumurta kırılması, insanın sokakta donuna kadar soyunması da. Çok yaratıcı, radikal, meydan okuyan, ezber bozan bir “görev” de değil sonuçta.

Ama para insanı yapmayacağı şeye zorluyorsa ahlaki olarak muğlak bir araziye girilmiş demektir.

“Jackass” gibi bu işin öncüleri işi çok daha uç noktalara götürmüşlerdi zamanında. Konserlerde falan gördüğümüz o iğrenç portatif tuvalete oturan birine tuvaletle birlikte ‘bungeejumping’ yaptırmak gibi. Ama bütün tabuları yerle bir ederken her kural tanımazlığın da bir kırmızı çizgisi olduğunu onlar bile biliyordu: Çocuklar hiçbir zaman malzeme edilemez.

ÇOCUKLUĞUN İCADI VE YOKOLUŞU

Dünyanın en önemli iletişim bilimcilerinden Neil Postman “Çocukluğun Yokoluşu” kitabında bugün artık biyolojik bir kategori olarak anılan “çocukluğun” icat edilen bir kültürel kavram olduğunu anlatır. Rönesans’a kadar çocukla yetişkin arasında bir ayrım olmadığı dönemin resimlerdeki çocukların üzerinde giydikleri kıyafetlerden de anlaşılır; 16 yüzyılda icat edilen çocukluk günümüze kadar kabul edilerek gelmiştir.

Ancak Postman iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte çocuklukla yetişkinlik arasındaki kesin ayrımın medya tarafından yok edilmeye başladığına dikkat çeker. Yetişkinlere yönelik haberler 10 yaşındaki bir çocuğun algılayabileceği şekilde basitleştirilirken pazarlama stratejileri de çocukları müşteri, yani bir yetişkin gibi hedef alır. Yetişkinlere ait olduğu düşünülen seks gibi eskiden bilinmez dünyalar da çocuklara hitap eden çizgi roman, film ya da oyuncakların içine sıkıştırılır. Barbie’nin meme ucu veya erkek arkadaşı Ken’in pipisi yoktur ama parçası oldukları “evcilik oyunu” yetişkinlerin dünyasının birebir taklididir.

Aslında bilim çocukların korunması gerektiğini şart koşar. Çocuk kendi kendini koruyamayacağı için de bu görev yetişkinlere düşer. Pedofiliye, cinsel tacize yönelik katı tedbirlerin, cezaların altında yetişkinin toplumdaki ve ailedeki bu doğal sorumluluğunu istismar etmesini önlemek yatar. İnsan beyninin karar vermeye yarayan ön lobu 23-24 yaşlarında tam olarak geliştiği göz önünde bulundurulursa yetişkinlerin gençlere karşı sorumluluğunun önemi daha da anlaşılıyor.

PARANIN GÜCÜ

Sadece para karşılığı YouTube rating’ine malzeme edilen gençler değil, 16 yaşında Milli Takım’da oynatılan bir futbolcu, Küçük Ceylan, Küçük Emrah gibi genç yaşında sahneye çıkartılan şarkıcılara karşı da yetişkin toplumunun sorumluluğu büyük.

Video’daki gençlerin 18 sınırını aşıp aşmamaları fark etmiyor, kendi kararlarını veremeyecek her gencin aklı bir şekilde çelinmeye uygun: Futbolcular bir önceki kuşakta gördükleri pahalı arabalara, şöhretli kadınlara, şarkıcılar göz kamaştırıcı sahne ışıklarına tav oluyor. Başıboş İzmirli gençlere ise 100 TL yetiyor.

Bu çarpık düzenin kaçınılmaz sonucu olarak zaman zaman haber olan aşırı vak’alarda (Arda Turan’ın silahı, River Phoenix’in aşırı dozdan ölümü) gençlerin travması tartışılıyor ama hemen unutuluyor.

Sonuçta kazanan hep serbest piyasa. Her dönem çok para kazanan genç futbolcuların şöhreti ve serveti taşıyamadıkları için yoldan çıktığını tartışırız, ama çark kuşaktan kuşağa aynen işler. Futbolculardan daha çok onların üzerinden daha fazlasını kazananlar sistemin gardiyanlardır çünkü ve bu mekanizmayı olduğu gibi sürdürmek işlerine gelir. İki genç taş atıp kolları yorulmadan 100 TL kazanırken, onları izleyen 1.5 milyon kişinin bir “serbest piyasa” geliri yaratması gibi.

Ahlaki pusulanın şaştığı yer de gençlerin öpüşmesi değil, paranın gücüne hiçbir tedbirin karşı koyamaması.

https://www.haberturk.com/yazarlar/oray-egin/2180323-ahlaki-pusulamiz-nereye-kayboldu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder