Maurice kimin eseri? Maurice kitabının yazarı kimdir? Maurice konusu ve anafikri nedir? Maurice kitabı ne anlatıyor? Maurice PDF indirme linki var mı? Maurice kitabının yazarı E. M. Forster kimdir? İşte Maurice kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: E. M. Forster
Çevirmen: Sadri Ülkü
Yayın Evi: İletişim Yayıncılık
İSBN: 9789750524776
Sayfa Sayısı: 288
Maurice Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Dünya edebiyatının başyapıtları İletişim Klasikleri dizisinde!
İletişim Yayınları, Murat Belge yönetiminde edebiyat klasikleri yayımlamaya devam ediyor. İletişim Klasikleri dizisinden çıkan kitaplar, edebiyata karşı sorumluluğu okuma zevkiyle buluşturan bir anlayışla hazırlanıyor. Eserler orijinal dillerinden ve tam metin çevirileriyle yayıma hazırlanırken, ana metne eşlik eden ve yetkin isimlerin yazdığı önsöz ve sonsözlere yer veriliyor. Ayrıca her kitabın başında, yazarın hayatına ve yaşadığı döneme ışık tutan bir kronoloji bulunuyor. İletişim Klasikleri’nin içeriği eserin ilk baskı kapağı, el yazmasından örnek sayfalar, haritalar ve özel çizimlerle zenginleştiriliyor. Diziye özel olarak hazırlanan kapak tasarımında ise, resim tarihinden özenle seçilmiş görseller kullanılıyor.Zengin bir içerikle hazırlanan İletişim Klasikleri dizisi, güvenilir ve özenli bir edisyonla okurla buluşurken, alanında referans kaynaklar sunuyor.
Maurice Alıntıları - Sözleri
"Birbirimizi bulmamız binde bir ihtimaldi ve böyle bir fırsat bir daha asla elimize geçmez ve sen de bunu benim kadar biliyorsun. Benimle kal. Birbirimizi seviyoruz."
"... İnsan mutlu olunca başkası için de aynı mutluluğu istiyor."
"İnsan her şeye alışıyor,"
Geçmişin uçucu mutluluğu gözünü kör etmişti ve düşleyebildiği en büyük mutluluk yeniden o geçmişe dönebilmekti.
Her şeyin çok belirsiz ve gerçekleşmemiş olduğu yerde, en gerçeğe benzeyen şey düşlerdir.
"... 'Doğal' denen şeyin insanın hissettiğinden öte bir şey olmadığını düşünüyorum."
“ben oscar wilde türü günahkârlardanım.”
Kişi "insanca davranmalıydı,"
Kişiler sır saklamamalı yoksa daha kötü oluyorlar, kişi boyuna konuşmalı, konuşmalı- tabii konuşacağı biri varsa...
Maurice, hastalık ve ölümü ender olarak düşünürdü, ne var ki düşündüğünde tüm benliği güçlü bir tepkiyle dolardı.
Maurice İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Eşcinsellik Üzerine (1): ''Üst sınıfa mensup, saygın bir Londralı ailenin oğlu olan Maurice Hall, iyi okullarda eğitim görmüş, pek çok açıdan geleneksel düşüncelere sahip bir gençtir. Özel okuldan Cambridge’e geçen, ardından babasının şirketinde bir işe başlayan Maurice, katı toplumun kendisine biçtiği rolü benimsemektedir. Ne var ki Cambridge’de okuyan Clive’ı ve Clive’ın malikânesinde bekçilik yapan Alec’i tanıma süreci, derin bir duygusal ve cinsel uyanış yaşamasına ve toplumun kurallarını sorgulamasına neden olacaktır.'' Kitabın tanıtım yazısı bu.Buradaki önemli noktalardan biri Maurice'in hayatının pek çok açıdan başkalarının özeneceği bir hayat olması.Maurice'in kendini keşfettiği noktaya kadar -aslında yarayı deştiği demek daha doğru olur çünkü bu keşif onun yararına oluyor gibi durmuyor,topluma zıt bütün keşiflerde olduğu gibi. - bu özenilesilik sürüyor çünkü Maurice bu hayatı yaşamaya uygun biri.Geleneksel düşüncelere sahip olması,geleneksel bir hayatın da ona uygun olmasına sebep oluyor -burada kendini keşfettiği ana kadar yaşamının kıskanılası olduğu ile kast ettiğim,yaşamın kişinin isteklerinin karşılanıp karşılanmıyor oluşuna göre iyi yada kötü olması. - Toplumun kendine biçtiği rollere uyuyorken,uymaktan hoşnut olmasaydı,bu yaşam onun için kötü olurdu ancak bundan hoşnut olduğu için işler iyiye gidiyor. Daha sonrasında ise kafasına fitnelerin sokulmasına sebep olacak bir odaya giriyor -- Manzaralı Bir Oda incelemesine bağlanıyor bu nokta. -- . Daha evvelinde kendinde olmadığını,kendisi olmadığını keşfediyor.Bu çift taraflı bir keşif,hem eskisinin yanlışlığı ile karşılaşıyor hem de yeninin doğruluğuyla. Tabi eski olanın terk edilmesi aslında mutluluğuna ket vuruyor bu da başlığa eşcinsellik üzerine yazmamın sebebi aslında. Eşcinsel biri -yada toplum kurallarına aykırı arzulara,amaçlara sahip herhangi biri.Üstün zekalı biri de böyledir,ateist de,eşcinsel de,bekar da . - kendisini tanımaya başlaması ile başına bir bela alıyor.Artık yaşadığı hayat onun ruhuna uygun gelmemeye başlıyor ve insanın mutsuz olmasının ana sebebinin doğmasına neden oluyor.Şu anda yaşadığından memnun olmamaya başlıyor,bu da gayet doğal.İstenen ile yaşanan arasındaki çelişkidir mutsuzluğun kaynağı. En temelde kendisinin yaşamak istediği cinsel yaşamı yaşayamıyor oluşu,vücuttaki ufak bir sızı gibi dert olmaya başlıyor ona. Bu durumda karşısına birkaç seçenek çıkıyor; Birinci seçenek bunu bastırmak ve de eski mutlu dönemine geri dönmek. Topluma uyum sağlamak ve bilincini herhangi bir anlamda yok etmek hızlı bir çözüm,daha doğrusu uygulamaya geçirilmesi kolay bir çözüm ancak gerçek anlamda etkisi olmayan bir çözüm.Çünkü ağrının türünü değiştiriyor,ağrı eşcinsel olup eşcinselliğin yaşanamaması olmaktan çıkıp,eşcinsel olup bunu bastırmaya,bundan kaçmaya dönüşüyor.Kendini bastırmanın acısı hissedilmeye başlanıyor bu seferde.Eşcinsel birinin normal biri olmayı dilemesi gayet doğaldır ancak bu dilek olarak kalmaya da mahkumdur,hayata dökülmeye çalışılması hiçbir işe yaramıyordur çünkü. Bu konuda kendini kandırmamak denenebilir.Bu durumda da toplum baskısıyla yüzleşmek gerekir.İlk seçenekte kendinizle bir savaş vermeniz mecburidir,ikincisinde ise toplum,ilkindekinden çok daha ağır bir bedel ödetir sizlere. Yani bunu kendiniz kabul etseniz bile toplum kabul etmez bu yüzden gizli saklı yaşamanız gerekir,bu da üçüncü seçenektir. Bir sevgiliniz olur,aşıksınızdır yada güzel bir cinsel yaşamınız vardır ancak bir baloda sevgiliniz olarak tanıtamazsınız o kişiyi.Tek bir örnek yetti zannımca., Eşcinsellere baskı uygulayan bir toplumda eşcinselin yaşamı neredeyse tamamen bunun üzerinden şekillenmeye başlar.Heteroseksüelin sahip olmadığı bu derde sahip olması,mutluluğun başlangıcının atılımını bile 288 sayfalık bir romana dönüştürür.Fark ettiyseniz Forster karakterine mutluluğu sağlamaya çalışmış - Aynı Emma kitabında olduğu gibi,ona da incelemem vardı. - ancak oldukça pozitif bir yaklaşımla bile karakterine yalnızca mutluluğun kapısını açabilmiş.Maurice yalnızca eski yaşamını terk edebiliyor ve hikayenin devamında neler olduğunu bilmiyoruz. Burada kast ettiğim,bir heteroseksüelin de ilişkilerinin çoğunlukla kötü gittiği. Normal bir hayatın elde edilişi bile -ki tam olarak elde edilemiyor. - bu denli zorken, devamındaki yaşanacaklar da çoğunlukla iyi olmayacaktır. Forster yada toplum Maurice'e normal bir yaşamın kapısını aralama şansı tanısa bile,kapı açıldıktan sonra da odada iyi şeyler çıkması pek olası görülmüyor. Bu da bir eşcinselin yaşamını yalnızca cinsel yönelimi nedeniyle aşırı zorlaştırıyor ve çoğunlukla yönelimlerinin kendileri için bir davaya dönüşmesine neden oluyor.Sebebi de çoğunlukla kendi çektikleri acıları,kendileri gibi olanların da çekmelerini istememeleri oluyor. Emma : gonderi/160961167 Manzaralı Bir Oda : gonderi/161431421 (Polycephaly)
Maurice 20. Yüzyıl İngilteresi için ufak da olsa belli fikirler edinmemi sağladığı için ayrıca sevdiğim bir kitap. Sevmemin asıl amacı ise özellikle homoseksüel sanata kendimden ötürü ilgi duymam. Kitabın otobiyografik bir yönü olduğuna dair söylemler ile karşılaşınca 20. Yüzyılın eşcinsel olan ya da bu temayı işleyen sanatçılar ile dolu olduğuna dair bir "keşif"te bulunmuş oldum. Çoğu eserde olduğu gibi önce filmini izlemiştim ve filmine hayran kalmıştım. Kitaptan sonra tekrar izleyince çoğunlukla benzer sahnelerin olduğu fakat "Risley" karakterine dair filmde daha çok sevdiğim kısımların olduğunu söylemem mümkün. Ayrıca Maurice ve Clive arasındaki konuşma ve Forster'in tanımıyla aynı karakterin iki farklı yolu seçmiş bu iki türevinin son bir karşılaşma yaşaması kısmı filmde daha çok sevdiğim bir sahneydi; bu kadar yol sana fazla. Ekstra bir detay olarak Tchaikovsky'nin eşcinsel ilişkisini de vasıtası ile öğrenince ve "Son Söz" kısmında da İra Bruce Nadel'in incelemesi boyunca 20. yüzyıl eşcinsel yazarlarının bir kısmını tanıyınca kitabı ayrıca sevdim. Önsözde de geçen özdeşleştirme idesi var belkide bende ya da sanırım görünürlük. Bir şeyde salt benlik varsa eğer o şeye tepkim biraz daha farklı oluyor. Burada artık kitaptan bağımsız bir inceleme yapacağım, nitekim bu kendime bir not. Her şeyi kendim gibi görüyorsam eğer okuduğumda gördüğüm ya da okuma eylemimin yöneldiği o ikincil töz kitap değil, benim. Derrida ne demişti? Anlam daima ötelenir çünkü imge özgenin kendisine ait anlamı tamamen yansıtmaz. İmge öznenin işaret ettiği ve anlamı yüklediği nesnedir. Kişi bu yüzden anlamı özne bağlamında inceleyebilir. Buradan nereye kayacağını biliyorum sevgili benliğim, yogaya:) Burada "Satya" yani doğruluk devreye giriyor. Her kelime öncelikle kendi anlamını taşıyorsa eğer Çetin Çetintaş'ın da dediği gibi, onların kullanımlarını incelemekte fayda var. O aydınlama şaşkınlıklarımdan birini yaşadığım acının çekilen -deneyimleme ya da yaşama anlamında çekim değil bir işin kendisi olarak, itmenin zıttı olarak çekim- bir şey olduğuna dair düşünce ile yaşamıştım, sonra Kanada'nın "Zihin acı çeker" sözü daha bir anlamlı gelmişti. İronik olan salt mevcudiyette anlamın var olduğuna inanmamam. Yine de Maurice incelemesi ile aslında incelediğim o bildiğim tek töze yani "ben"e döneceğim. Kendimden kendime doğru kendim için kendimle eylemek, işte yaşamın anlamı bu ve bu da bana kitabın yarattığı o sorgulamayı hatırlatıyor. Gece yarısı filmi izlerken bir sahnede -hangisi olduğunu hatırlamıyorum- çok nihilist ve depresif bir tonda, biraz da bıkkınlık hissiyle "Ne yapıyorum ben?" diye sordum kendime. Gecenin o saatinda neden film izliyordum? Uykum vardı ama filmi bitirme konusunda niyetliydim ve aslında çok da yabancı olmayan ama kendisinde olmayı pek tercih etmediğim o havada özel bir anlamı olmadan bunu yaptığımı söyledim kendime. "Yaşamak içim mücadele etme sadece yaşa." Clive karakterinin homoseksüaliteyi yani eşcinselliği terki ve bundan önceki o cesur tavrı bana kendimde de kendim olmayı bırakıp bırakmama yönünde ileride ne tür bir tercih yapacağım sorgulamasını yaptırmıştı. Sebep ne bilmiyorum ama bu sorgulama başta beni korkuttuysa da şu an rahatım çünkü Clive hiç gerçekten kendi olmamış gibi geliyor. Maurice ile ilişkisinde de sınırlar koyması bu fikri edinmem için gayet makul bir sebep, gelecekte bir kadın ile birlikteliğinde kirlenmemiş hissetmek için cinselliği tercih etmemiş olması oradaki kabulsüzlüğü gösteriyor bence. Ayrıca Ada ile birliktelikten vazgeçtiği andaki asıl etmenin Ada'nın Maurice ile benzerliği olması ve asıl kaçtığı şeyin kendisi olması Clive karakterinin seçimlerine benzer bir hâlde olmadığıma beni ikna etti. Sanırım bu noktada o beni tedirgin eden his ortadan kalkmış bulunuyor. Bu noktada bu konudaki okumamda bir durağa -belki sonuncusuna belki de sonraki duraklara yol almak üzere birine- varmış bulunuyorum. Kendime Sevgilerle. (Umut Aydın)
Maurice, toplumun dayatmalarıyla kendi arzuları arasında sıkışıp kalan bir adamın hikayesini anlatıyor. Yaşadığı çevreden dışlanmamak için cinsel yönelimini uzun süre belli edemeyen, ancak yaşadığı aşkın da etkisiyle zamanla durumu kabullenerek bir çıkış yolu arayan Maurice’in çalkantılarına, gerçekleşmeyen beklentilerine, mutlu ve mutsuz anlarına şahitlik ediyoruz. Yazar, o dönemin sınıfsal ayrımlarına ve İngilizlerin baskıcılığına da göndermelerde bulunuyor. E.M. Forster, romanın ölümünden sonra yayımlanmasını istemiş. Bu da dikkat çekici bir ayrıntı. Keyifli okumalar dilerim. (zeliha akgündüz)
Maurice PDF indirme linki var mı?
E. M. Forster - Maurice kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Maurice PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı E. M. Forster Kimdir?
(1879-1970) yirminci yüzyıl başı İngiliz edebiyatının en önemli yazarlarından biridir. Cambridge’deki King’s College’den mezun olduktan sonra, bir süre İtalya’da yaşadı ve Where Angels Fear to Tread (Meleklerin Uğramadığı Yer - Çev: Armağan İlkin) ile Room With a View (Manzaralı Oda) romanlarını yazdı; bu romanlarda Akdeniz kültürünün tenselliği ile tutuk İngiliz roman kahramanları arasındaki ilişkiyi ele alır. I. Dünya Savaşı sırasında Mısır’da sivil görevli olarak çalıştıktan sonra 1911 ve 1921 yıllarında Hindistan’a iki yolculuk yaptı. En ünlü romanı A Passage to India (Hindistan’a Bir Geçit) bu yolculukların ürünüdür. Bu romanında sömürgeci İngilizlerle Hintliler arasında gerçek, insani bir bağ kurmanın imkânsızlığını anlatır. Forster, ayrıca edebiyat eleştirisi, biyografi, edebi ve toplumbilimsel denemeler de yazdı. Aspects of the Novel (Roman Sanatı - Çev: Ünal Aytür) ile Two Cheers for Democracy (Demokrasi İçin İki Kere ‘Çok Yaşa!’) bunların arasında en önemlileridir. Otobiyografik ögeler taşıyan Maurice ise Forster’in erken dönem romanlarından biri olmakla birlikte ancak ölümünden sonra 1971’de yayınlandı. Forster, 80’li ve 90’lı yıllarda özellikle Merchant-Ivory ve David Lean gibi yönetmenlerin romanlarından yaptıkları uyarlamalarla geniş kitlelerce tanındı.
E. M. Forster Kitapları - Eserleri
Hindistan'a Bir Geçit
Maurice
Roman Sanatı
Howards End
Manzaralı Bir Oda
Meleklerin Uğramadığı Yer
Cennet Dolmuşu
The Story of the Siren
The Machine Stops
The Road from Colonus
E. M. Forster Alıntıları - Sözleri
Doğuluda kuşku, insanı sıkılgan yapan ve ansızın düşmanca tavırlara sevk eden bir tür kötü huylu tümör, bir akıl hastalığıdır. Bu onun şeytanıdır, tıpkı Batılınınkinin ikiyüzlülük olması gibi. (Hindistan'a Bir Geçit)
"Kral öldü, arkasından kraliçe de öldü,' dersek, öykü olur. 'Kral öldü, sonra üzüntüsünden kraliçe de öldü,' dersek, olay örgüsü olur. (Roman Sanatı)
"Şimdi bebek yoktu ama geride muazzam bir sevgi, gurur ve merhamet aracı vardı hâlâ. Çünkü pek çok şeyi yanlarında götürdüklerini sandığımız ölüler bize ait olan hiçbir şeyi götüremezler aslında. Uyandırdıkları güçlü duygular onlarla birlikte ölmez. Bir başkasına yöneltilebilir, bir değişime uğrayabilir ama yok edilmeleri hemen Hemen olanaksızdır." (Meleklerin Uğramadığı Yer)
Ne var ki, Dostoyevski'nin romanlarında yalnızca şu ya da bu kişi olmak, gelmiş geçmiş bütün insanlarla birleşmek demektir. (Roman Sanatı)
I believe that you pray to it when you are unhappy. Men made it, do not forget that. Great men, but men. The Machine is much, but it is not everything. I see something like you in this plate, but I do not see you. I hear something like you through this telephone, but I do not hear you. That is why I want you to come. Pay me a visit, so that we can meet face to face, and talk about the hopes that are in my mind (The Machine Stops)
. Sevmek ve ayrılmak mümkün değil. Öyle olmasını dileyeceksin. Aşkı dönüştürebilirsin, görmezden gelebilirsin, karıştırabilirsin ama asla içinden çekip çıkaramazsın. Şairlerin haklı olduğunu yaşayarak biliyorum : "Aşk sonsuzdur." ... (Manzaralı Bir Oda)
Zeka ile bellek birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Çünkü insan anımsayamadığı şeyleri anlayamaz. (Roman Sanatı)
Pişmanlık bazen öyle yavaş yayılır ki, "Dün mutluydum, bugün mutsuzum," demek olanaksızdır. (Meleklerin Uğramadığı Yer)
Kişi "insanca davranmalıydı," (Maurice)
Kavganın amaçlarıyla zaferin meyveleri hiçbir zaman aynı değildir; ikincinin kendi değerleri vardır ve sadece azizler onları reddeder, ama ele geçirilir geçirilmez sahip göründükleri ölümsüzlük yok olur. (Hindistan'a Bir Geçit)
Gerçek şu ki dışarıda, senin ve benim asla dokunmadığımız muazzam bir hayat var; (Howards End)
Çünkü pek çok şeyi yanlarında götürdüklerini sandığımız ölüler bize ait olan hiçbir şeyi götüremezler aslında. Uyandırdıkları güçlü duygular onlarla birlikte ölmez. Bir başkasına yöneltilebilir bir değişime uğrayabilir ama yok edilmeleri hemen hemen olanaksızdır. (Meleklerin Uğramadığı Yer)
"İnsan hayatta ya satır oluyor ya da satırın vurduğu kütük." (Roman Sanatı)
. Doğruyu yaparsak, bizi gerçekten seven insanlar uzun vadede bize geri döneceklerdir. ... (Manzaralı Bir Oda)
Günlük yaşamda görmüşsünüzdür, meraklı insanların belleği hemen her zaman zayıftır; sonra, bu gibi kimseler genellikle budala oluyorlar. Biri, size kaç kardeşiniz olduğunu sorarak söze başlıyorsa, bilin ki candan ilgi duyan bir kimse değildir. Aradan bir yıl geçsin, kendisiyle yeniden karşılaşın, büyük bir olasılıkla kaç kardeşiniz olduğunu soracaktır: Ağzı gene şapşalca yarı açıktır, gözleri gene yuvalarından dışarı uğramış gibi patlak patlaktır. (Roman Sanatı)
Hintliler korkak mıydı? Hayır, ama harekete geçmekte çok kötüydüler, bazen de hiç harekete geçemiyorlardı. Korku her yerdeydi; İngiliz Egemenliği buna dayanıyordu. (Hindistan'a Bir Geçit)
Geçmişin uçucu mutluluğu gözünü kör etmişti ve düşleyebildiği en büyük mutluluk yeniden o geçmişe dönebilmekti. (Maurice)
"Hindistan tanrıları sever." "İngilizler ise tanrılık taslamayı." (Hindistan'a Bir Geçit)
Eylemin uğultusu dindiğinde huzur görünür hale gelir. (Hindistan'a Bir Geçit)
Maurice, hastalık ve ölümü ender olarak düşünürdü, ne var ki düşündüğünde tüm benliği güçlü bir tepkiyle dolardı. (Maurice)
https://www.mardinlife.com/maurice-e-m-forster-kitap-ozeti-konusu-ve-incelemesi.html