Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mayıs 2023 Perşembe

Pedro Almodóvar, Pedro Pascal ve Ethan Hawke ile eşcinsel bir western çekiyor


Yeşil cübbeli Silahşor, şerifle göz göze geliyor.

Şerif gözlerini kısarak, “Bana öyle bakma,” dedi.

“Sana nasıl bakmamı istersin?” Silahşor şaka yaparak cevap verir.

Tehlikeli Yüzleşme olmadan bir Western olmazdı ama Pedro Almodóvar kameranın arkasındayken bakışlar tabancalardan daha anlamlı. içinde “garip yaşam tarzıÇarşamba günü Cannes Film Festivali’nde prömiyeri yapılacak yeni bir kısa film. Ethan Hawke ve Pedro Pascal, 25 yıllık aşktan sonra yeniden bir araya gelen bir kanun adamı ve bir kovboyu canlandırıyor. Ancak eski cazibeleri yeniden alevlenecek mi, yoksa ikisi de sırlarını mı saklayacak? toplantı nedenleri?

Proje birçok yönden Almodóvar için bir sapma: Genellikle güzel apartman dairelerinde yaşayan çağdaş kadınları konu alan İspanyolca filmleriyle tanınan 73 yaşındaki yazar, tozlu bir yerde geçen bir kısa film setinde İngilizce konuşan iki oyuncuyu kadroya aldı. Vahşi Batı. Ancak yirmi yıl önce eşcinsel western filmi “Brokeback Mountain”ı yönetmesi için teklif edilen ve geri çevrilen Almodóvar, yeni projesini, sonunda en iyi yönetmen ödülünü kazanan Ang Lee’nin yönettiği 2005 yapımı filmle bir süreklilik içinde görüyor. .

Almodóvar bir video görüşmesinde “Brokeback Dağı’nda Jake Gyllenhaal’ın karakteri, Heath Ledger’ın karakterine gidip bir çiftlikte çalışmaları gerektiğini söylüyor” dedi. Heath, “Batı’da bir çiftlikte çalışan iki adam ne yapacak?” Pek çok yönden, filmimin buna bir cevap verdiğini hissediyorum.”

Almodóvar, üç yıl önce önemli sahnenin birkaç sayfasını yazdı, sonra aklından çıkardı. “Bazen sadece yazmanın keyfi için yazıyorum” dedi. “Bunun için bir amacım yoktu.” Ancak moda markası Saint Laurent’in kreatif direktörü Anthony Vaccarello, Gaspar Noé tarafından kısa bir süre önce bir kısa film çektiğini söylediğinde ilham geldi. Almodóvar, iki silahlı sekansı hatırladı, bir sahne giriş tanıtımı ve silahların sonuçlarını ekledi ve Vaccarello’ya 31 dakikalık “The Strange Way of Life” filminin senaryosunu gösterdi.

READ  Wordle 262 8 Mart İpuçları - Wordle'ın bugünkü yanıtıyla mücadele etmek - Yardımcı olacak üç kılavuz | Oyunlar | eğlence

“Tabii ki uzun metrajlı bir film olurdu” dedi. “Ama anlatmak istediğim hikaye için mükemmel uzunlukta olduğunu düşünüyorum.” Kısa filmi çektikten sonra “insan sesi” Almodóvar, 2020’de Tilda Swinton ile İngilizce konuşan yıldızları seçmeye devam etmeyi umuyordu. Almodóvar, “Bunu İspanyolca yapmak hiç istemedim” dedi. “Kendi türümüz olan spagetti western olmasına rağmen, onu klasik bir western yapmak istedim.”

Almodóvar kısa süre sonra diziyle yıldızı yükselmeye başlayan Pascal’a ulaştı. “Mandaloryalı” Ve “Bizden geriye kalanlar.” 48 yaşındaki oyuncu, imza atmaya can atıyordu; Almodóvar’ın ilk filmi Sinir Krizinin Eşiğinde Kadınlar’ı (1988) genç bir gençken ailesiyle birlikte izlemişti.

Pascal bir e-postada “Yeni bir eğlence parkına gidiyormuşum gibi hissettiğimi hatırlıyorum,” dedi. “Deneyimlerime koca bir renk ve oyun dünyası ve bir tür isyankar isyan eklendi.”

Rol arkadaşı sadece bir pislikti. Hook telefonda “Onunla çalışacak Amerikalı bir aktör olmaktan gerçekten onur duydum” dedi. “Genellikle büyük Amerikan filmleri yaptığınızda, odada üçüncü bir varlık vardır, o da filmi satmak istediğinizdir – perdenin arkasındaki insanlardan bunu hissedersiniz. Ve Almodóvar’la çalışmanın harika yanı, kendinizi şöyle hissediyorsunuz: onu mutlu etmek için senden başka ihtiyacın olan kimse yok.” Pedro Almodóvar.”

Kısa film, geçen yaz İspanya’nın Almeria kentinde, Sergio Leone’nin bir zamanlar fotoğraflarını çektiği dış mekan setlerinde çekildi. Klasik 1964-66 üçlemesi Clint Eastwood’un oynadığı Spaghetti Western’den. Almodóvar, “Aradan geçen 50 yıl, mekana özgünlük kazandırdı,” dedi. Vaccarello, projenin yapımına ek olarak, Almodóvar’ın filminde önemli bir pozisyon olan kostüm tasarımcılığını da üstlendi.

Hook, “Birlikte çalıştığım, harika yönetmenler olan bazı yönetmenler var, ancak kostümle ilgilenmiyorlar – sadece, ‘Evet, ne giymek istersen sorun yok,’ dedi. ceket ve hangi kumaştan yapıldığı.”

READ  Los Angeles'taki kaybı hakkında "Family Reunion" için bilgili aktris Benjamin - Son Tarih

Almodovar’ın filmleri, o giysiler çıkarıldığında olanlar açısından da dikkate değer olsa da, “Strange Way of Life” şaşırtıcı derecede sağduyulu, Hook ve Pascal kucaklaşmak için harekete geçtiğinde kararıyor.

Almodóvar, “Filmimdeki cinsel gerilim bakışlarla ilgili, bu yüzden en başından tüm seks sahnesini göstermemeye karar verdim” dedi. “Sonrasında yaptıkları konuşmada daha çıplaklar.”

Almodovar’ın filmi ilk etapta çekmek istemesinin nedeni bu konuşmaydı: Antonio Banderas’ın yönetmeninin ince örtülü bir versiyonu olarak rol aldığı “Pain and Glory”yi (2019) çektikten sonra, Almodóvar kendini giderek daha fazla orta. Onların yaşındaki eşcinsel erkekler hayatlarına dönüp bakıyor.

Almodóvar, “Yaşlı adamlar hakkında hikayeler anlatmaya karar verdiğim için bu kısmen yaşımı yansıtıyor” dedi. “Bu hikayeleri 25 yaşımdayken yazmış olsaydım, muhtemelen 25 yaşındaki iki kovboy hakkında bir hikaye yazardım.”

Hawke, film çekmenin kolay olmadığını kabul etti: Yapım, çölde 15 gün boyunca rekor kıran bir sıcak hava dalgasıyla mücadele etmek zorunda kaldı ve “vücudunuzun tek istediği uyumak ya da biraz bulmakken ince fikirler bulmak çok zor. klima” dedi. Ancak proje sona ererken, geri çekilip her şeyi içine alabildi.

“Birdenbire işim bitti ve İspanya’da çölde eski bir Sergio Leone’nin setinde olduğumu fark ettim ve Almodóvar bana sarılıyor, teşekkür ediyordu ve ben de filmleri ne kadar sevdiğimi ve bunun ne kadar eşsiz bir meydan okuma olduğunu düşündüm. ve bu tür deneyimleri ne kadar araştırmak istediğimi,” dedi Hook. “Yaptığımdan biraz daha iyi hissettim ve başka türlü nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.”

https://www.manavgatsonhaber.com/pedro-almodovar-pedro-pascal-ve-ethan-hawke-ile-escinsel-bir-western-cekiyor/

7 Mayıs 2023 Pazar

54. Visions du Réel’in ardından…

"Superdoğan" başlığını taşıyan serginin posterleri Visions du Réel için geldiğim Nyon sokaklarında karşıma zırt pırt çıktığında propagandaya maruz kalmış kadar oluyordum…

İsviçre'nin nezih kasabası Nyon'da düzenlenen uluslararası belgesel festivali Visions du Réel, filmlerin gösterildiği muhtelif salonlar arasında malum koşuşturmayla geçti. İlkbaharın iddialı habercilerinden mor salkımların daha yeni açmış olması iklimdeki çalkalanmayı teyit ederken Leman gölünün karşı yakasında Fransa Alplerindeki kar örtüsü manzaranın ihtişamını taçlandırıyordu.

Köklü festivalde belgesellerin kurmacayla flörtünün dörtnala koştuğu verilen ödüllerle de kesinleşmiş oldu.

Bu arada Nyon'un sokakları ve meydanlarının stratejik noktalarına yerleştirilmiş reklam panolarında hakikatin mühim temsilcilerinden biri olarak fotoğrafın da rötuşlanmak suretiyle kurmacaya epey yaklaşabildiği ayrıca teyit ediliyor gibiydi. Duyurulmakta olan Nicolas Righetti imzalı "Superdoğan" başlıklı fotoğraf sergisi, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın bilhassa seçim propagandalarında kullanılmış fotoğraflarından oluşuyor, öznenin gerçek görüntüsünden çok daha genç sanılabileceği, kırışıklardan mümkün olduğunca arındırılmış, adeta cilalı portreler tercih edildiği hemen dikkat çekiyordu.

Sanatçının siyasi liderin fotoğrafını çekmek gibi bir niyeti olmadığı, sadece ilgili kişiler tarafından şekillendirilmiş imajı ve kitleler üzerindeki tesiriyle alakadar olduğu kesindi. Bir fotoğrafta bazılarının yakışıklı bulduğu Hollywood yıldızı Kevin Spacey'nin havası yok muydu?

Seçimler geçip gittiğinde, muhteşem propaganda malzemesi ortalığa saçılıp parçalanırken, rüzgârla savrulup yerlerde sürüklenirken ihtimamla görüntülenmiş ve bu sayede ölümsüzleştirilmiş kişiye (ve ayrıca çevreye) hürmette kusur edilmiyor muydu?

Righetti'nin aynı başlıkla yayımlanmış iddialı kitabında da bu tezat zaten teferruatlı şekilde yansıtılıyordu...

Festivalin ödüllülerinden bazıları

Visions du Réel'in öne çıkan yarışmalarından Burning Light klasmanında ödül sanal dünyada geçen bir filme verildi. İnternet dünyasındaki oyuna dalan genç sinemacılar Ekiem Barbier, Guilhem Causse ve Quentin L'helgoualc'h avatarlara dönüşerek 963 saatlerini orada geçirmişler; bu sayede tüm oynayanlar gibi korkularını, hayallerini dışa vurmuş oldular. Bir hayatta kalma macerasının içinde şiddetle karşılaştılar, sanal olsa da seyircinin bu alandaki tahammül sınırlarını zorladılar, aynı zamanda siyasi manada duruşlarını dışa vurmayı da ihmal etmediler. Nispeten eski sayılabilecek oyunda tabiatın ve insanın canladırılma estetiği de esas hallerine göre rahatsız edici boyutlarda olsa bile "Knit's Island" adlı film FIPRESCI'nin de ödül vermeye layık gördüğü belgesel oldu.

Belgesel ile kurmaca arasındaki çizginin belirsizleştiğine dair garip bir hisse kapıldığımız bir diğer film "This Woman" oldu. Festivalde muhtelif ödüllerle başarısı taçlandırılan Alan Zhang imzalı filmde allak bullak olmuş Çin coğrafyasında bir kadının yolunda emin adımlarla ilerleyişine şahit olurken oryantalist bir bakış açısıyla, cinselliğini kameradan çekinmeden yaşaması, bilhassa muhafazakâr bir toplumun temsilcisi olduğu düşünüldüğünde çarpıcıydı. Para ve emlakla rahatlıkla baş eden kahramanın erkeklerle münasebetlerinde sık sık hayal kırıklığına uğraması, duygularını samimiyetle dışa vurması ve bilhassa hayat enerjisi seyirciyi büyüledi; salonda alkışlar hararetliydi. Yönetmen Zhang'ın oyuncaklı senaryosu sayesinde "This Woman"ı izlemek gayet eğlenceli bir tecrübeye dönüştü, film kendine has numaralarla geleneksel belgesel çizgisinin ötesine geçti.

Nyon'da seyirci ödülü klasmanında yarışanlar arasında "Pianoforte" festivalin kazananı oldu.

Piyano çalma hususunda istikbalin yıldızları sayılan genç yetenekler Polonya'nın prestijli Uluslararası Chopin Piyano Yarışmasında yer alırken enerjileri perdeden taşıyor, onlara yön veren öğretmenlerinin bilgeliği bilhassa o yaşlarda ihtiyaç duyulabileceklere birebir karşılık veriyor. Batı medeniyetinin "cici" ve "nezih" dünyasından aslında çok bildik bir mevzuyu zarafetle işlemeyi başaran yönetmen Jakub Piatek muhteşem bir montajla filme gayet müzikal bir ritm kazandırıyor, kahramanlarının hayatında çok mühim manası olan anları yakalarken bir klasik müzik ziyafetine de seyirciyi cömertçe dahil etmiş oluyor.

Coğrafya büyüler!

Seyrettiklerimin arasında, festivalde geleneksel belgesel sinema sanatı açısından açık ara favorim "El Eco" adlı kırsal coğrafya güzellemesiydi. Berlinale'den ödüllü, Tatiana Huezo imzalı eser, yalnız fotoğraf direktörlüğüyle seyirciyi büyülemekle kalmadı, kırsal kesimde yaşamanın sihirli yanları kadar değişmekte olan bir toplumun acılarına da dahil etti. Meksika'nın ücra köşelerinin birinde hayvancılıkla uğraşan, geniş ailelerden müteşekkil El Eco köylüleri arasında en çok çocuklar ve ergenlikle beraber isyan duyguları tetiklenmiş gençler, gayet şefkatli kameranın zarif hedefi haline geliyor.

Huezo bizi sanki asla terk etmek istemediğimiz bir masal dünyasına götürüyor ve tüm zorluklarına rağmen doğayla uyumlu ve iç içe yaşamanın lüksünü layıkıyla hatırlatıyor.

Büyüleyici bir diğer coğrafyada, çölde geçen "Borj el Mechkouk" adlı kısa ve mütevazı film bizi Fas'ın Errachidia bölgesine taşıyor. Çok yönlü sanatçı Driss Aroussi'nin yönetmenliğini kotardığı şirin belgeselin iki kahramanı var: Biri çölde su arama görevi edinmiş bir adam, diğeri onun küçük arabasını çeken tatlı bir merkep. Tarım için sonuna kadar sömürülmüş yer altı su kaynakları iklim değişikliğiyle iyice kuruduğundan kahramanlarımızın işi çok zor. Çöl manzaralarının muhteşem fonunda ritmimizi düşürerek fabl benzeri bir anlatıma dahil olurken "medeniyet"ten uzak olmanın konforuna kavuşuyoruz. Yönetmen genel manada pesimist bir neticeye ulaşsa da kültürel referanslardan mahrum bırakmadığı belgeseliyle seyirciyi mutlaka tatmin ediyor.

Afrika coğrafyasında ise Uganda'ya gayet hızlı bir pike yapıp çekirgelerle empati kurmaya çalışıyoruz. Genelde tarım alanlarını talan etmeleriyle tanınan bu ilginç yaratıklar "Grasshoper Republic" adlı belgeselde insanın kurbanı olup geceleri çok güçlü ışık kaynaklarıyla hazırlanan tuzaklara kanıyor ve milyonlarcası ölüme kendilerini balıklama atmış oluyorlar. Boyut olarak bana okyanuslardaki sardalya avlarını hatırlatan vahşi dinamik, böceklerin insanları besleme kapasitesinin geniş çapta anlaşılmasıyla yakında onların da yok olma tehdidiyle karşı karşıya olduklarını hissettiriyor.

Her ne kadar yüksek bütçeli ve ticari belgesel şablonuna takılı kalsa da Daniel McCabe'nin birbirinden enteresan detayı genel dokuya işleyerek ortaya çıkardığı cilalı sonuç, gezegendeki can pazarlarından birini afişe etme misyonunu layıkıyla yerine getirmiş oluyor.

Kuir gençlik dağıtırken...

Çin'in 20 milyonu aşan nüfusuyla en kalabalık dördüncü şehri Çengdu'da kuir gençliğin sevdiği bar Funky Town yakında kapanacaktır. Yeni bir metro istasyonunun inşası için yok edilecek barın etrafındaki inşaat gürültüsü tüm mıntıkayı çoktan cehenneme çevirmiş vaziyettedir.

Fakat alkol ve muhtelif maddelerle çılgınlıklarını sürdürmeye endeksli gençler için ölümüne yaşadıkları dinamikler silsilesinin yanında gürültünün pek bir önemi kalmamış gibidir. "The Last Year of Darkness" adlı belgeselde yönetmen Ben Mullinkosson kahramanlarıyla mutlaka empati kurduğunu hissettirirken bizi eğlencelere, partilere, muhtelif drag gösterilerine dahil ediyor; kahramanlarının aynı zamanda hassas ve kırılgan evrenini hoyratça teşhir etmekten de geri durmuyor.

Ne de olsa istikbalden pek ümitli olmayan, intihara meyilli bir jenerasyondan bahsediyoruz; Çin gibi tutucu bir toplumda Batı klişeleriyle bezeli hür bir hayat sürdürmek sevdası ortaya adeta kayıp bir jenerasyon çıkarmış, genç sinemacı Mullinkosson da bunu karabasan gibi belgeseliyle gün yüzüne çıkarmış, daha ne!

Festivalin ödülleri hakkında teferruatlı malumata buradan ulaşabilirsiniz.

(MT/AÖ)

https://bianet.org/biamag/sinema/278235-54-vision-du-reel-in-ardindan

3 Mayıs 2023 Çarşamba

Close (2022)

On üç yaşındaki Léo ve Remi yakın iki arkadaştır ve birbirlerinin hayatlarında önemli bir yere sahiptirler. Yeni bir eğitim yılına başlarken homofobik akran zorbalığı, Léo’nun “çoğunluğa” uymak istemesine ve Remi’den uzaklaşmasına neden olur.

Film, cinsel yönelim bağlamında, toplumsal baskının ergenlik dönemindeki gençlerde yarattığı duygusal etkileri konu alıyor. Close, kabul edilmenin önemi hakkında güçlü bir mesaj içeren dokunaklı bir anlatım sunuyor. Belçika’nın 2023 yılı En İyi Uluslararası Film kategorisinde Oscar adayı olan film, Cannes Film Festivali’nde Grand Prix ödülünü kazanmıştır.

https://filmhafizasi.com/close-2022/

27 Nisan 2023 Perşembe

Pedro Pascal ve Ethan Hawke eşcinsel kovboylar – Variety

Birleşik Krallık’ta yıkanmak

Pedro Almodóvar’ın yönettiği kısa western filmi “Strange Way of Life”ın ilk fragmanı yayınlandı.

Pedro Pascal ve Ethan Hawke’nin rol aldığı kısa film, aşağı yukarı “Brokeback Dağı”nın yenilenmesi ya da daha fazlası, Almodóvar’ın nihayet kendi bildiği gibi yapması için bir şans. Yaklaşık yirmi yıl önce, İspanyol yönetmene bir Jake Gyllenhaal ve Heath Ledger filmi yönetme fırsatı teklif edildi, ancak filmi istediği gibi çekecek yaratıcı özgürlüğe sahip olmayacağı korkusuyla teklifi geri çevirdi.

Almodovar, “Dua Lipa: Hizmetinizde” bölümünde şunları söyledi: “Bu, iki erkeğin olması ve birbirlerini sevmeleri anlamında garip bir Western ve bu durumda zıt şekilde hareket ediyorlar.” “Film hakkında size söyleyebileceğim şey, içinde pek çok Batılı unsur var. Silahşor var. Çiftliği var. Şerifi var. Bir Western filminin iki adamı yakaladığını hiç sanmıyorum. Şimdi sanırım size sık sık söylüyorum.”

30 dakikalık film, 25 yıldır görmediği eski bir arkadaşı Şerif Jake (Hawke) ile tanışmak için çölde at sırtında seyahat eden kovboy Silva’yı (Pascal) konu alıyor. Silva kısa süre sonra yolculuğunun bir geri dönüş olarak tasarlanmadığını keşfeder. Fragman, iki adamın karmaşık romantik geçmişlerini çözmesini gösteriyor.

“Strange Way of Life”, Almodóvar’ın başrolünü Tilda Swinton’ın oynadığı 2020 kısa filmi “The Human Voice”tan sonraki ikinci İngilizce projesidir.

Saint Laurent’in şu anki kreatif direktörü Anthony Vaccarello, filmin kostüm tasarımcısı ve yapımcısı. İspanyol müzisyen ve Almodovar’ın sık sık işbirlikçisi olan Alberto Iglesias, bestecinin yanı sıra aynı zamanda bir yapımcıdır.

Filmin prömiyeri bu yılki Cannes Film Festivali’nde yapılacak.

Ceren Kizilirmak 

https://playofgame.com/pedro-pascal-ve-ethan-hawke-escinsel-kovboylar-variety/

22 Nisan 2023 Cumartesi

Leyla karakterinin eşcinsel olduğunu ima eden bazı sözleri gündem oldu

Kıvanç Tatlıtuğ ve Serenay Sarıkaya'nın başrollerinde yer aldığı Aile dizisi sezonun en iddialı işleri arasında yer alıyor. Dizide başarılı oyuncu Canan Ergüder Aslan'ın ablası Leyla Soykan'ı canlandırarak büyük beğeni topladı. Geçtiğimiz akşam yayınlanan son bölümde Leyla karakterinin eşcinsel olduğunu ima eden bazı sözleri gündem oldu.

Aile'de Canan Ergüder'in Canlandırdığı Leyla Karakterinin Eşcinsel Olabileceğine Dair İddiaları İnceliyoruz!

Zeynep Deniz Güler

Kıvanç Tatlıtuğ ve Serenay Sarıkaya'nın başrollerinde yer aldığı Aile dizisi sezonun en iddialı işleri arasında yer alıyor. Dizide başarılı oyuncu Canan Ergüder Aslan'ın ablası Leyla Soykan'ı canlandırarak büyük beğeni topladı. Geçtiğimiz akşam yayınlanan son bölümde Leyla karakterinin eşcinsel olduğunu ima eden bazı sözleri gündem oldu. 

Peki Aile'nin Leyla Soykan'ı eşcinsel mi? Aile'de Deniz kim?

Kıvanç Tatlıtuğ ve Serenay Sarıkaya'nın başrollerinde yer aldığı Aile dizisi adeta ekranlara damgasını vurdu.

Başladığı günden itibaren büyük bir hayran kitlesine sahip olan Aile dizisi her bölümüyle sosyal medyanın tozunu attırıyor!

Başladığı günden itibaren büyük bir hayran kitlesine sahip olan Aile dizisi her bölümüyle sosyal medyanın tozunu attırıyor!

Nejat İşler, Canan Ergüder, Ushan Çakır, Ecem Simge Yurdatapan, Umutcan Ütebay, Yüsra Geyik, Levent Ülgen, Emel Göksu ve Nur Sürer gibi birbirinden başarılı isimlerin de yer aldığı dizi dün akşam yayınlanan bölümüyle yine gündeme bomba gibi düştü.

Başarılı oyuncu Canan Ergüder, Aile dizisinde Kıvanç Tatlıtuğ'un canlandırdığı Aslan karakterinin ablası Leyla Soykan rolünde bizlere seyir keyfi yaşatıyor!

En son yine Show TV'de Oğlum dizisinde yer alan Ergüder'i izlemeyi o kadar özlemişiz ki! Hem de böylesine başarılı bir kadro ve senaryoyla tadından yenmez bir hale gelmiş!

Dün yayınlanan 7. bölümde Leyla'nın ölümcül bir hastalığın pençesine düştüğünü öğrendik. Canan Ergüder öyle bir oynadı ki, Leyla'nın acısı adeta içimize işledi!

Aslında Leyla'nın hikayesinden ayrı bir dizi bile çıkabilir... Baskın bir anne ve kardeşle büyüyen Leyla, içine kapanık bir yapıya sahip. Ne olursa olsun sesini çıkartamıyor. Ailesinin baskısıyla yaptığı evlilikle kendisini mutsuzluğa mahkum etmiş...

Tek tesellisi bu mutsuz evlilikten dünyaya gelen iki çocuğu.

Zaten hastalığını öğrendiğinde "Doktor lafını bitirmeden aklıma çocuklarım geldi. Bu hayatta tek kimliğimin 'annelik' olduğu tokat gibi çarptı yüzüme. Yanlış anlama, ben çocuklarımı çok seviyorum, onlar benim her şeyim. O kısacık anda insan neler düşünüyormuş. Hayatımın hiçbir noktasında hiçbir istediğim şey için hiçbir zaman savaşmadığımı, hep korkarak, hep utanarak yaşadığımı, köşeme çekilip benim için ne düşünüldüyse razı geldiğimi..." demesinden Soykan ailesindeki yerini anlayabiliyoruz...

Tam da bu esnada Leyla'nın Devin ile olan dertleşmesi dikkatleri çekti. Leyla, Deniz isminde çok sevdiği fakat kaybettiği birini anlatmıştı. İzleyici de Deniz'in, Leyla'nın unutamadığı aşkı olarak kodladı kafalarına.

Sonra ise akıllara Leyla ve Hülya'nın yüzleşme sahnesi geldi. Leyla eski sevgilisinin mezarını ziyaret ettiği sırada annesini gördü ve "Normal ne anne? Hani bana dedin ya 'Sen anormalsin' diye. Normal ne? Anormal ne? Ben anormal miyim?" diyerek isyan etti.

İzleyici tüm bunları bir araya getirdiğinde Leyla karakterinin eşcinsel olabileceğini düşündü.

Evet, Deniz 'unisex' bir isim... Fakat annesiyle olan yüzleşmeyi göz önünde bulundurursak maalesef ki bahsedilen 'anormalliği' buna bağlayabiliriz.

Çünkü ülkemiz başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde eşcinsellik anormal bir durum olarak adlandırılıyor.

Şimdi gelin biraz beyin fırtınası yapalım... Leyla'nın oldukça sert kuralları olan mafyatik bir ailede dünyaya gelmiş eşcinsel bir kadın olduğunu varsayalım.

Özellikle Hülya, Leyla'nın eşcinsel bir birey olduğunu fark ettiği an büyük bir olay yaratmış olabilir. Bunun ardından ise Leyla'nın istemediği bir evliliği zorla yaptırmış olabileceği içten bile değil!

Belki de Leyla'nın bu kadar içine kapanık olmasının sebebi bastırılmasıdır... Hal böyle olunca zorla evlendirilmiş, çocuk yapmaya zorlanmıştır.

Mezar sahnesine geri dönelim, gördüğünüz gibi mezarların başında Haç işaretleri yer alıyor. Burada "Ben sadece senin istemediğim birini sevdim" diyen Leyla'nın hayatını kaybeden sevgilisinin Hristiyan olduğunu anlıyoruz. Belki de Hülya Soykan'ı çileden çıkartan en büyük sebeplerden birisi de budur.

Uyarlandığı The Sopranos dizisine bakarsak Janice Soprano'nun eşcinsel olduğunu söyleyemeyiz. Bununla ilgili kesin bir ibare yok. Kendisin başından 2 evlilik, 1 nişan ve 1 de ilişki geçti.

Ki zaten orijinal diziyle Aile dizisinin arasında büyük farklılıklar olduğunu görebiliyoruz. Yani en azından şimdilik...

Hal böyleyken Leyla ile Deniz'in ilişkisinin onaylanmamasının sebebi olarak iki tane teori oluşuyor. Bunlardan ilki Deniz'in bir kadın ve Hristiyan, Leyla'nın ise eşcinsel olması, ikincisi ise Deniz'in bir erkek ve Hristiyan olması.

Hal böyleyken Leyla ile Deniz'in ilişkisinin onaylanmamasının sebebi olarak iki tane teori oluşuyor. Bunlardan ilki Deniz'in bir kadın ve Hristiyan, Leyla'nın ise eşcinsel olması, ikincisi ise Deniz'in bir erkek ve Hristiyan olması.

Hülya Soykan'ın da iki sebepte de onay vermesi imkansız görünüyor.

İlerde bunu daha net anlayacağız gibi duruyor. Gelin isterseniz bu arada dizinin ufak detaylarını gözden kaçırmayan izleyicilerin yorumlarına bi' bakalım.

https://onedio.com/haber/aile-de-canan-erguder-in-canlandirdigi-leyla-karakterinin-escinsel-olabilecegine-dair-iddialari-inceliyoruz-1142126


Aile dizisindeki eşcinsellik olay yarattı! Seyircileri ikiye böldü

Aile dizisinde Canan Ergüder'in oynadığı Leyla Soykan karakterinin eşcinsel olduğu ortaya çıktı. Televizyon tarihinde pek sık görülmeyen karakterlerden biri olan Leyla Soykan, kısa sürede sosyal medyada gündem yaratırken, izleyicileri ikiye böldü.

Başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ, Serenay Sarıkaya, Canan Ergüder, Nejat İşler ve Nur Sürer'in paylaştığı Aile dizisi dün akşam 7. bölümüyle ekrana geldi. Dizide Devin ile dertleşen Leyla Soykan'la ilgili bir detay dikkat çekti.

"SEVDİĞİMİ KAYBETTİM, CESUR OLAMADIM"

Canan Ergüder'in canlandırdığı Leyla Soykan, istemediği bir adamla annesinin zoruyla evlendirilmiş ve bu evlilikten iki çocuğu var. Kardeşi Aslan'ın (Kıvanç Tatlıtuğ) eşi Devin'le (Serenay Sarıkaya) dertleşmek isteyen Leyla, bir meyhaneye gidiyor. Bir tanıdığını görerek sarılan Leyla, duygusal anlar yaşıyor. Devin'in sorusu üzerine konuşan Leyla, eski sevgilisi Deniz'i kaybettiğini söyleyerek "Ben sevdiğimi kaybettim. Cesur olamadım" diyor.

LEYLA SOYKAN EŞCİNSEL Mİ?

Daha önce eşiyle öpüştükten sonra kusan Leyla Soykan, eski sevgilisini ziyaret etmek için gittiği mezarlıkta annesine "Ben anormal miyim? Sen benden niye utanıyorsun?" diye soruyor. Bu sahnelerin ardından Leyla Soykan'ın eşcinsel olduğu, kaybettiği eski sevgilisi Deniz'in de kadın olduğu ileri sürüldü.

İZLEYİCİLER İKİYE BÖLÜNDÜ

Sahne kısa sürede sosyal medyada gündem olurken izleyiciler de ikiye bölündü. Bir kısım dizide eşcinsel bir karakterin olmasını desteklerken bir kısım da RTÜK'e çağrı yaparak tepki gösterdi.

https://halktv.com.tr/yasam/aile-dizisindeki-escinsellik-olay-yaratti-seyircileri-ikiye-boldu-732821h

4 Nisan 2023 Salı

Saplantılı bir aşk

Kirill Serebrennikov Çaykovski’nin Karısı adlı dramında günümüz Rusyası’na göndermeler yapıyor. Elizabeth Banks Çıldırmış Ayı adlı kara komedisinde gerçek bir olayı anlatıyor.

Aslı Selçuk

Ünlü Rus besteci Pyotr İlyiç Çaykovski’nin yaşam öyküsü Igor Talankine (1969), Ken Russell (The Music Lovers/1971) tarafından sinemaya uyarlandı. Petrov Grip Oldu, Leto’nun yönetmeni Kirill Serebrennikov Çaykovski’nin Karısı’nda besteciyi değil onun unutulan karısı Antonina Miliukova’yı anlatıyor.

Kompozitörü büyük bir tutkuyla seven genç kadın onunla tanışabilmek için Moskova Konservatuarı’na girer. Hakkındaki eşcinsellik dedikodularına son vermek için Antonina ile evlenen Pyotr pişman olup ayrılmak ister. Bu zehirli, eziyet verici ilişkide Pyotr karısını ezer, aşağılar, ondan kurtulmak ister, hüsrana uğrayan, körleşen Antonina gerçeği kabul etmeyip bu imkânsız ilişkiyi saplantı haline getirir. 

19. yüzyılda Rusya’daki olayları, kadınların toplumdaki yerini anlatan yönetmen Alexander Poznanski’nin Tchaikovski: The Quest for the Inner Man ile Valeri Sokolov’un Antonina Çaykovskaya: Unutulmuş Bir Yaşam kitaplarından esinlendi.

Kocalarının kimliklerine kayıt edilen kadınlar oy kullanamazlar, babalarının, erkek kardeşlerinin, eşlerinin sözlerini dinlerler. Antonina o denli umutsuzluğa kapılır ki kendi gibi basit insanlarla olması gerektiğini, dâhilerle baş edemediğini düşünür. Yönetmen çok karanlık bir Rusya portresi betimler, kilise, din toplumu güdümler, insanlar yoksul, açtır, kolera salgını vardır, eşcinsellik yasaktır.

GÜNÜMÜZE GÖNDERMELER

Danil Orlov’un müziği olağanüstüdür. Muhteşem plonjeler, uzun plan sekanslar, mum ışığı kalitesinde yarı aydınlık planlar, sepya ve sisli kadrajlar görüntü yönetmeni Vladislav Opelyants’a ait. Alyona Mikhailova Antonina rolünde çok başarılı.

Rusya’da eğitim gören Amerikalı aktör Odin Lund Biron’un (Pyotr) Rusçası mükemmel. Gerçeklikle düşsellik, acımasızlıkla erotizm arasında gezinen dram Rusya’daki homofobiyi eleştirerek günümüz Rusya’sına Putin’in LGBT propagandasını yasaklayan yasayı onayladığına dair gönderme yapar. Putin karşıtı, hapis cezası alan Serebrennikov Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından sonra Berlin’e yerleşti.

İNSANLARIN KURBANI AYI 

Pitch Perfect 2, Charlie’s Angels filmlerini yöneten oyuncu Elizabeth Banks 1985’te Georgia ulusal parkında yaşanan, bir ayının havadan atılan kokain paketlerini yiyip insanlara saldırmasını 1980’lerde moda olan B tipi film türünde kara komedi olarak aktarıyor.

Uçaktan atılan 75 kilo kokainin bir kısmını yutan dişi ayı çıldırıp insanlara saldırır. Ronald Reagan dönemi Amerika’sını alegorik bir şekilde eleştiren bu kanlı (gore) kara komedi sıradan insanların sıra dışı olaylarlarla karşılaşmasına gönderme yapıyor. Okulu asan iki ergen, onları arayan bir anne, Norveçli dağcılar, paramedikler, gençler çetesi, uyuşturucu kaçakçıları , yerel dedektif, korucu, hayvan aktivisti kokain yutan ayıyla karşılaşınca komik, eğlenceli, bol kanlı bir serüven başlar. 

DOĞAYI SÖMÜREN İNSAN 

Filmin ana karakteri kara ayının masumiyeti insanlar tarafından bozulunca doğayı sürekli sömüren insanlığın kurbanı olur. Yerküreyi mahvetmeyi sürdüren insana doğa unutulmaz bir ders verir. Keri Russell, O’Shea Jackson Jr, Christian Convery, Margo Martindale, 2022’de yaşamını yitiren Ray Liotta’nın oynadığı Cocaine Bear (Çıldırmış Ayı) gösterime girdi.

https://www.cumhuriyet.com.tr/kultur-sanat/saplantili-bir-ask-2066960

30 Mart 2023 Perşembe

Gay bir dehaya aşık olan kadının azabı

Cannes 2022'de gösterilip hayli sükse yapan bu film bence son dönemin o en büyük sürprizi getiren filmlerinden biri

ÇAYKOVSKİ'NİN KARISI

X X X X

(Tchaikovsky's Wife)

Yönetim ve senaryo: Kirill Serebrennikov

Görüntü: Vladislav Opelyants

Oyuncular: Alyona Mikhailova, Odin Lund Biron, Ekaterina Ermishina, Natalya Pavlenkova, Filipp Avdeev, Nikita Elenev, Alesandr Gorchilin, Varva Shmykova

Rus filmi, 2022

Cannes 2022'de gösterilip hayli sükse yapan bu film bence son dönemin o en büyük sürprizi getiren filmlerinden biri. Bir kez daha, bir büyük kitle filmi olmasa da, izlenmesi ve en güzel sinemasal anılarımız arasında yer almayı hak ediyor.

Bu aslında ünlü Rus bestecisi Pyotr Tchaikovsky'nin (kısaca Çaykovski mi desek?) yaşam öyküsüdür. Daha önce de İngiliz yönetmeni Ken Russell'ın Music Lovers - Müzik Aşıkları filminde çok farklı bir bakışla anlatılmış olan... Doğrusu bu filmi tercih ederim.

Opera, bale, enstrümantal ve oda müziği ile şarkı gibi birçok tarzda eser veren besteci, günümüz klasik müzik repertuvarındaki en popüler eserler ortaya koymuş. Kuğu Gölü, Uyuyan Güzel, Fındıkkıran bale müzikleri, 1812 Uvertürü, ilk Piyano Konçertosu, son üç senfonisi ve Yevgeni Onegin operası ilk akla gelenler...

Film 1893 yılında Saint Petersburg kentinde açılıyor. Ve son derece ilginç bir atmosfer içinde bize Rusya'nın o kendine özgü ortodoks inanç ve kültür atmosferini duyuruyor. Hikâyenin ana kişisi Pyotr Çaykovski'nin yeni öldüğünü öğreniyoruz. Sayısız keder dolu insan arasında... Ama birden o hareketsiz yatan ceset doğruluyor ve etrafa kafa tutmaya başlıyor!.. Yazar-yönetmen Kirill Serebrennikov'a özgü bir fantastik yaklaşımı bir kez daha kullanarak...

Oradan geçmişe dönüyoruz. Moskova 1872. Son derece kalabalık, soğuk, kasvetli bu kuzey kentinde görkemli bir düğün vardır ve bu arada ünlü besteci Çaykovski de sarhoş olmuştur. O ününün doruğuna doğru yeni yeni yükselmektedir; eğlenmeyi çok sever; dostları arasında da kadınlardan çok erkekler vardır.

Ama peşine düşen bir kadın, müzik tutkunu genç Antonina Miliukova ona tüm kalbi, tüm varlığıyla tutulur. Elbette biraz müziği için... Ama aynı zamanda son derece farklı bulduğu kişiliği için... Bu belki perdede şimdiye dek karşılaştığımız en tutkulu aşkların başına geçebilir. Ve bu aynı zamanda bu sevgi için tüm hayatını feda etme hikâyesidir.

Böylece Antonina adamın peşine düşer. Avını kesinlikle bırakmayan gözü dönmüş bir avcı gibi... Ama gerçekler yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Çaykovski bir eşcinseldir; modern tabirle bir gay... Aşkı, hele bir kadın aşkını hiç bilip tatmamıştır: "Hayatımda hiçbir kadını sevmedim" diye itirafta bulunur. Dostları için o "kadınlara hiç ihtiyacı olmayan biridir". Ama Antonina öyle bir kararlıdır ki... Mektuplar yazar, çiçekler yollar; "Sonuna dek sizinim; sizde sevdiğim şeyleri kimselerde bulamadım" türünden laflar eder. Sonunda besteci kabul eder ve görkemli bir düğünle evlenirler.

Ama bu sadece birkaç ay sürer. Çaykovski fazlasına dayanamaz; çeker gider. Çünkü kadınla ne duygusal, ne de cinsel yönden bir ilişki kurabilmiştir. O işini yapabilmek, yani bestelerini sürdürebilmek için tam özgürlük isteyen biridir. Ancak bu Antonina'nın inadını kıracak değildir; o sonuna dek sanatçının hayaliyle yaşayacaktır. "Karısıyım ben, hep öyle kalacağım" der. Ve boşanmayı asla kabul etmez. Bunun için önerilen ve büyük maddi imkanlar içeren koşulları da reddeder. Oysa bu hem kendisi ve ailesi, hem arada doğan iki çocuğu için öylesine önemlidir ki... Onunkisi gerçek bir aşktır. Şimdi nerelerde öyle aşklar!..

Film çok kalabalık bir figüran kadrosuyla çekilmiş alabildiğine zengin bir görsellik içerir. Bir zamanların Rusya'sındaki elit tabakayı gösteren sahnelerde arada Fransızca konuşulması ilginçtir. Özellikle sona doğru kimi sahneler son derece çekicidir. En çok da erkek bedeninin ve çıplaklığının son derece erotiko-estetik bir karışımını içeren sahneler... Filmin bir anlamda içerdiği gay atmosferle de gayet barışık olan...

O ilginç yangın sahnesi de hatırlanabilir. Antonina'nın kendini kurtarmak için aşağıya atlayıp da düğün yüzüğünü yukarda unuttuğunu hatırlaması ve yeniden tırmanmak istemesi... İlginç olan daha küçük şeylere gelince... Çaykovski'nin bir yerde hayli ırkçı sözler etmesi. Özellikle de Yahudilere karşı... Veya 'Bektaşi üzümü reçeli'nden söz edilmesi... Final ise apayrı bir güzellik taşır.

Birkaç not daha... Çaykovski 1893 yılında öldü. Oysa Antonina Miliukova çok daha uzun yaşadı: 1917 yılına kadar... Zaten filmin gerçek bir Çaykovski biyografisinden çok daha fazla bir Antonina hikâyesi olduğu açık.

Yönetmene gelince... Kirill Serebrennikov 2018'de Summer - Yaz, 2021'deyse Petrov's Flu filmleriyle Cannes'a katılmış, ama ikisinde de ülkesinden izin alamadığı için gidememişti. Bu yıl ise nasılsa gidebildi. Üstelik bu yıl Putin'in Ukrayna müdahelesine açıkça karşı olduğunu belirttiği halde... İlginç bir durum değil mi?

https://t24.com.tr/yazarlar/atilla-dorsay/gay-bir-dehaya-asik-olan-kadinin-azabi,39357

6 Şubat 2023 Pazartesi

Gizem ustasından pek olmamış bir yeni çaba

Sağlam bir zemine oturmamış bir fantastik film denemesi sayılabilir. Ötesi yok...

(Knock at the Cabin)

Yönetim: M. Night Shyamalan

Senaryo: M. N. Shyamalan, Steve Desmond, Michael Sherman

Görüntü: Jarin Blaschke, Lowell A. Mayer

Müzik: Herdís Stefánsdóttir

Oyuncular: Dave Bautista, Jonathan Groff, Ben Aldridge,

Nikki Amuka-Bird, Rupert Grint, Abby Quinn, Kristen Cul,

McKenna Kerrigan

Universal filmi, 2023

Kendine özgü yönetmen M. Night Shyamalan 1970 yılında Hindistan’da doğdu; ama ABD’de yetişti ve eğitimini aldı. 1990’larda başladığı kariyerinde tam 1999 yılındaki The Sixth Sense- Altıncı His filmiyle şaşırtıcı bir başlangıç  yaptı. O filmi zamanında çok sevmediysem de sonradan takdir etmiştim. Ardından gelen Unbreakable- Ölümsüz, Signs- İşaretler, The Village- Köy, The Happening- Mistik Olay,  After Earth- Dünya- Yeni Bir başlangıç, Split- Parçalanmış, Glass gibi filmlerinin hepsini değilse de kimilerini çok sevmiştim. Ve birçok sinefil gibi benim de kafamda onun adıyla birlikte koşut bir gerilim ve gizem tadı kalmıştı. En son 2021’de pek ses getirmeyen Old filminden sonra, üstat bu filmle karşımıza çıkıyor.

Film Amerikan korku romanları yazarı Paul Tremblay’ın Dünyanın Sınırlarındaki Kulübe adlı romanından uyarlanmış. Başta bizzat yönetmenin bulunduğu üç kişilik bir ekip  tarafından... Ormanlardaki bir evde, 8 yaşındaki küçük bir kız  olan Wen iki babasıyla birlikte yaşamaktadır. Yani aslında eşcinsel bir çift olan ve küçük kızı evlat edinen Andrew ve Eric’le birlikte... Doğayı çok seven, sık sık dışarılarda dolaşan, bu arada kelebeklere ve çekirgelere özel bir ilgi duyan küçük Wen, bir gün gezerken iri-yarı bir adamı karşısında bulur. Adı Leonard olan adam genç kızı hali ve sözleriyle ürkütür; o da kaçıp evine sığınır. 

Ama Leonard ve birden yanında beliren ikisi kadın üç kişi, aileyi tam bir teröre uğratacaklardır. Sözcü sayılan Leonard, onlara gurubun son derece önemli bir misyon  yüklendiğini, özetle dünyayı kurtarmaya geldiklerini, yoksa gerçek kıyametin kopmasının yakın olduğunu söyler!... Bunu önlemek için en kestirme yol da evdekilerden birinin kendisini feda ederek öte yana çekip gitmesidir!...

Yönetmenin birçok filminde gizemli konular, temalar ve kişilikler varolmuş ve dinsel (özellikle de Hristiyan) motifler filmin yapısında yer almıştı. Ama bu kez doğrusu tüm hikâye yapısı hayli zayıf gözüküyor ve korku-gerilimin bile en azından görece olarak sağlam bir temele dayanması gereği dikkate alınmıyor. Bol bol (bence fazlasıyla bol) yakın çekimler kullanan film, kişilerinin ruhuna bize bu yöntemle mi yaklaştırmaya çalışıyor? Ama bu yetmez  ki... 

Eşcinsel çift belki yakın zamanda perdede gördüğümüz en ilginç ‘gay’ ilişkiyi bize sunuyor. Andrew güçlü, Eric ise yumuşak bir karaktere sahip. Bu rollerdeki iki oyuncunun önemli katkıları var filme: Ben Aldridge ve Jonathan Groff.....Çin ifadesi taşıyan (zaten adı da Çin adı) küçük Wen de çok inandırıcı. Özellikle Leonard’da Dave Bautista çok iyi oynuyor. Ama bu ‘7 milyon insanı kurtarma’ serüveni, bunun ‘eşsiz bir sağlık krizi’ doğurması, bunların da dünya çapında TV ekranlarına yansıyan facialar yaratması, doğrusu inandırmıyor. Global trajedi, düşen 200 uçak; iptal edilen uçuşlar; birden başlayan siber saldırı gibi olaylar da, taş yüreklerimizi umulduğu kadar etkilemedi!..

Hele o dört ziyaretçinin bir yorumla ‘Mahşerin Dört Atlısı’ diye anılmaları... Bir yerde okudum: film ABD’de genelde beğenilmiş ve övülmüş. Ama görebildiğim kadarıyla Avrupalı eleştirmenler sevmemiş. Acaba gerçekten de ABD’ye ve onun dinsel hassasiyetlerine daha uygun bir film mi olmuş bu?

 Sonuç olarak, belki birisinin yazdığı gibi, bu ‘Shayamalan’ın en kötü filmi’ mi? Öyle olmasa bile tam bir fantezi; sağlam bir zemine oturmamış bir fantastik film denemesi sayılabilir.  Ötesi yok...

https://t24.com.tr/yazarlar/atilla-dorsay/gizem-ustasindan-pek-olmamis-bir-yeni-caba,38568

12 Ocak 2023 Perşembe

En iyi hasılata sahip ilk 8 LGBTİ+ Filmi açıklandı. İşte tam liste:

Bohemian Rhapsody 910 Milyon $

Rocketman 195 Milyon $

Brokeback Mountain 178 Milyon $

Love, Simon 66 Milyon $

Moonlight 65 Milyon $

Milk 54 Milyon $

Call Me By Your Name 43 Milyon $

Carol 40 Milyon $

19 Aralık 2022 Pazartesi

Emin Alper’in ‘Kurak Günler’ine seyirci yağmuru

Vizyona girmesine bir gün kala Kültür Bakanlığı’nın verdiği desteği faiziyle geri istemesiyle gündeme gelen ‘Kurak Günler’ ilk haftasında 100 bin izleyiciyi aştı. Emin Alper’in Avrupa Film Ödülleri’nde ‘En İyi Kurgu’ ödülüne layık görülen filmi, vizyonda beş bin kişinin izlediği Türkiye’nin bu yılki Oscar adayı ‘Kerr’den daha fazla ilgi gördü.

Vizyona girmesine bir gün kala Kültür Bakanlığı’nın verdiği desteği faiziyle geri istemesiyle gündeme gelen yönetmen Emin Alper imzalı ‘Kurak Günler’ filmi, vizyondaki ilk haftasını 100 bini aşan seyirciyle tamamladı. Box Office Türkiye’nin haberine göre, yılın üzerine en fazla konuşulan yerli filmlerinden ‘Kurak Günler’, gerek festivallerde topladığı ödüllerin gerekse vizyon öncesinde yapılan duyuruyla alınan desteğin bakanlık tarafından faiziyle geri istendiği haberinin etkisiyle vizyona hızlı bir giriş yapmış ve ilk üç gününde 51 bin 371 seyirciye ulaşmıştı.

Film, hafta sonunu 104 bin seyirci ile kapattı. Türkiye’nin bu yılki Oscar adayı ‘Kerr’ filmi ise Nisan ayında vizyonda 5 bine yakın bilet satmıştı. 9 Aralık’ta vizyona giren ‘Kurak Günler’ filmi 8 Aralık’ta Kültür Bakanlığının verdiği fonu ‘faiziyle’ geri istemesiyle gündeme oturdu. Alper, ‘En İyi Yönetmen’ dahil 9 ödül aldığı Altın Portakal’da yaptığı ödül konuşmasında hükümetin Boğaziçi Üniversitesi’ne yönelik uygulamalarını eleştiren sert bir konuşmaya imza atmıştı. Bu konuşmasının ardından Alper’in filmine Bakanlıktan destek aldıktan sonra senaryoyu değiştirdiğini ve filmde LGBTİ+ propagandası yaptığını öne süren haberler gündeme gelmişti.

Alper, bakanlığın verdiği desteği faiziyle geri istemesinin ardından sosyal medya hesaplarından destek için sinemaseverleri vizyondaki filmi izlemeye davet etmişti. Dünya prömiyerini 75. Cannes Film Festivali’nin ‘Belirli Bir Bakış’ bölümünde yapan, birçok festivalden ödülle dönen ‘Kurak Günler’, geçen ay Avrupa Film Ödülleri’nden de ‘En İyi Kurgu’ ödülünü alarak büyük bir başarıya imza atmıştı. Film ayrıca Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Film Akademisi tarafından verilen LUX Seyirci Ödülü’nde yarışan beş film arasında yer aldı .

https://www.karar.com/kultur-sanat-haberleri/emin-alperin-kurak-gunlerine-seyirci-yagmuru-1713991

14 Aralık 2022 Çarşamba

Kâbuslarımız rüyalarınızdan güzel: Kurak Günler

İzleyiciyi ilk dakikadan itibaren avucuna alan kâbus atmosferinden, işlediği temalara ve uğradığı baskılara dek, iyi bir filmden de fazlasıyla karşı karşıyayız. Filmin ruh hali ülkenin ruh haline, kâbusları ise gerçekliğimize sarsıcı derecede denk düşüyor. Muhteşem finaliyle beraber de, bu kâbustan her nasılsa umutla çıkmayı başarıyoruz.

14 Aralık Çarşamba 2022   Saat: 00:02

Emin Alper’in, dünya prömiyerini Cannes’ın “Belirli Bir Bakış” bölümünde yapan ve ardından katıldığı festivallerde büyük övgü ve ödüllerle karşılanan son filmi “Kurak Günler”, yarattığı bu yankının yanı sıra, tam da bize yaraşır biçimde, maruz kaldığı sansür ve baskı mekanizmalarıyla birlikte konuşuluyor günlerdir. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, filme verdiği finansal desteği faiziyle geri istedi. Senaryonun son halinin tesliminin üzerinden 20 ay geçtikten sonra, senaryoda yapılan değişiklikleri bahane ederek… Bir filmin senaryosunun tasarımından yapım sonrasına dek türlü değişikliklere uğrayabileceği, bugün ortalama bir sinema izleyicisinin bile bildiği bir şey. Bunun son derece politik bir karar olduğu aşikâr. LGBTİ+lara yönelik nefretin tüm imkanlarla köpürtüldüğü bir dönemde, filmin iki erkek karakteri arasındaki homoerotizm ve içerdiği homofobi teması bunun önemli bir nedeni gibi görünüyor. Bu güçlü etkene, Emin Alper’in tutarlı biçimde sürdürdüğü politik tavrını ve filmin çok açık politik göndermelerle, bir orta Anadolu kasabasından bir Türkiye minyatürü çıkarmasını da ekleyelim. İzleyiciyi ilk dakikadan itibaren avucuna alan kâbus atmosferinden, işlediği temalara ve uğradığı baskılara dek, iyi bir filmden de fazlasıyla karşı karşıyayız. Filmin ruh hali ülkenin ruh haline, kâbusları ise gerçekliğimize sarsıcı derecede denk düşüyor. Muhteşem finaliyle beraber de, bu kâbustan her nasılsa umutla çıkmayı başarıyoruz.

Kurak Günler, film afişi

Bu cesur, yaratıcı ve alabildiğine politik filmin karşılaştığı haksızlık ve baskılar, izleyicinin sahip çıkmasıyla çok da politik bir karşılık buldu. “Başka Sinema” kapsamında 9 Aralık’ta ülkede pek çok salonda gösterime giren film, ilk üç günü itibarıyla 50.000’in üzerinde seyirciyle buluşarak Cannes’da yarışmış Türkiye filmleri arasında en yüksek gişe hâsılatına ulaştı. Günümüzün, konuşulduğu hızla tüketilen pek çok içeriğinin aksine izlendikten günler sonra bile insanı üzerine düşünmeye teşvik eden hayli katmanlı bir film için büyük başarı.

Kurak Günler ekibi Cannes Film Festivali'nde.

Emin Alper’in ilk filmi, benim için hala özel bir yeri olan “Tepenin Ardı”, (2012) bozkıra sıkışmış bir erkekler dünyasında, bir tüfek atışıyla düşmanın yok yere dışarıda arandığı bir “iç savaş”ın başlaması üzerine kuruluydu. Toplumsal-kültürel stereotipleri, iktidar ilişkilerinin dinamiklerini büyük başarıyla kullanan film, kadın sorunundan etnik meselelere geniş yelpazede bir Türkiye alegorisiydi. Nejat Ulusay’ın, 2004 tarihli bir makalesinde, '80 sonrası Türkiyesi’nin "yerleşik kimlikler üzerinde oluşturduğu sarsıntıların" bir ürünü, “toplumsal bir kriz olarak erkeklik krizi”ni ele aldıklarını vurguladığı filmler gibi “Tepenin Ardı”nın da niyeti aslında bu krizi anlatmaktan çok toplumsal-siyasal ortamın bir alegorisini sunmaktı. Ancak bu kriz bu ortamın tüm bileşenleriyle çok iç içe olduğundan filmin baktığı yerden Türkiye’nin hikâyesini anlatmak ancak bir “erkeklikler filmi” ile mümkün olabilmişti.

“Kurak Günler”de de biraz benzer bir durum var. Film bir noktadan itibaren toplumsal gerçekçi çerçeveden uzaklaşıp bir kâbus atmosferine bürünerek politik gerilimden psikolojik gerilime evrilse de, baştan sona politik niyeti o kadar açık ki, filmin geçtiği Yanıklar kasabasının bir Türkiye alegorisinden öte, minyatür Türkiye olduğunu söyleyebiliriz. Cam şişe içinde özenle yapılan gemi maketleri gibi, 2 saatlik filmde bir kasabaya Türkiye’ye dair can alıcı tüm sorunlar sığdırılmış. Yolsuzluk, nepotizm, yozlaşma, hayvana şiddet, ırkçılık, kadına şiddet ve av kültüründen taciz ve tecavüze uzanan çizgi, en nihayetinde de homofobi temalarıyla bugün yaşadığımız her türlü dehşeti bir hikâyeye hiç sırıtmadan sığdırmayı başarmış Emin Alper. Bizde dünyanın bütün dertlerini bir filme sığdırma eğilimi çok yaygındır ama çok az film bundan bu kadar alnının akıyla çıkar.

Selahattin Paşalı, Ekin Koç.

Filmdeki homoerotizm ve homofobi öğeleri tahmin edilebileceği gibi çift taraflı eleştirilere de maruz kalıyor. Devlet ve toplumun büyük kısmı, LGBTİ+ temanın imasına bile katlanamadığı için destek geri çekiliyor, karalama kampanyaları başlatılıyor. Bir yandan da aynı film bu temayı çok örtük, yer yer çekingen biçimde işlemekle eleştiriliyor. Bu kısma katılmıyorum. Filmin iki başrol oyuncusundan Ekin Koç’un bir röportajında bahsettiği “bu filmden eşcinsel bir aşk filmi beklemeyin, Brokeback Mountain çekmedik” sözü doğru yani bu bir kuir aşk hikayesi değil. (Zaten aşk hikayesi değil.) Ancak tıpkı “Tepenin Ardı”nın bir Türkiye alegorisine varabilmek için hegemonik erkeklik hikayesini anlatmasının gerekmesi gibi, içinde bulunduğumuz dönemde de ülkedeki tüm arızaların uç verdiği homofobi meselesine değmeden filmin amaçladığı manzarayı çizmek mümkün değil. Kadınların katledildiği, kız çocuklarının altı yaşında gelinlikle evlendirilebildiği, tacizi, tecavüzü ve türlü dehşeti “yen içinde” tutan, her yanından sapır sapır dökülen kutsal aileye tehdit olarak gösterilen LGBTİ+ nefreti, maalesef yaygın homofobi nedeniyle çok geniş bir toplumsal kesimde karşılık buluyor hâlâ. Tüm yozlaşma, adaletsizlik ve şiddetin karşısına konduğunda en çok “çalışan” fobi hala bu. Yönetmen, söyleşilerinde sıkça belirttiği üzere, bu riski almış ve oto sansür de geliştirmemeye gayret etmiş. Sonuç olarak belirsizliklerle ve düğüm noktasını oluşturan gecede içkisine hap atıldığı için bir tür “kararma” yaşayan, ne olduğunu tam hatırlayamayan ana karakterin gel gitleriyle örülü filmin, karakterin cinsel kimliğini açıklama gibi bir çabası yok. Gerilimin önemli bir kaynağı da, toplumsal ikiyüzlülüğü en sağlam biçimde ortaya çıkaran da bu belirsizlik zaten. Öte yandan Selahattin Paşalı ile Ekin Koç arasındaki cinsel gerilim o denli yoğun ki, pek çok dizide bize “seksi çift” diye ittirilen ikililerden daha yüksek bu kimyayla pek de tartışmalı bir yanı kalmıyor bu konunun.

Selahattin Paşalı

“Kurak Günler”, Batılı bir algıya sahip, idealist olduğu kadar da deneyimsiz savcı Emre’nin (Selahattin Paşalı) yeni atandığı “Yanıklar” kasabasında tüm dehşetiyle paket halinde karşılaştığı “Anadolu irfanı”yla imtihanını anlatıyor. Kâğıt üzerinde, küçük ve çözümlenebilir meseleleri olan, huzurlu bir yer olması beklenen bu kasabanın bir nevi “cinnet mekân” olduğunu ilk sahneden anlıyoruz. Tüm o minyon dinginliğine, huzur verici ses tonuna karşılık kasaba düzeninin olanca yolsuzluğuyla sürmesi için elinden geleni yapma(ma) azmiyle bir nevi bozkır Mrs. Danvers’ını (Rebecca’daki kâhya) andıran “hâkime” hanımla (Selin Yeninci) beraber bir obruğun önünde duruyorlar ilk sahnede. Emre, kendisini etik açıdan ikilemde bırakan bir davete icabet edip etmemesi gerektiğini soruyor. Hakimanım dondurucu gülümsemesiyle, “burası küçük bir yer savcı bey, buralarda böyle şeyler normal karşılanır,” diyor. Zaten ona göre normal olmayan bir şey yok, çark dönsün ve kocasıyla (Onur Gürçay) dünya sıkıcısı düzenleri aksamadan yürüsün yeter ki.

Hakime Hanım (Selin Yenince), Emre (Selahattin Paşalı) 

Filmde tüm oyunculuklar iyi, gri-beyaz bir karakteri tüm nüanslarıyla canlandırmayı başaran Selahattin Paşalı ise olağanüstü… Bu Türkiye ölçülerine göre yakışıklıdan ziyade “güzel”, çünkü kara yağız jön profiline uymayan, “ağır abi”nin tam tersi, bembeyaz teniyle kendini sulara atmaktan çekinmeyen adam, aslında salt bu nedenle bile “yeterince erkek sayılmayarak” kasabanın testesteron ve kompleks fışkırtan erkeklerini bıyık altından gülümsetiyor. İlk sahnede karşılaştığımız obruğa düşebileceğini, devamında sokak boyu bir kan iziyle sürüklenerek karşılaştığı avlanmış yaban domuzunun yerini alabileceğini hissettiğimiz bir karakter Emre, baştan itibaren bu bozuk düzenin kurbanı olmasından endişeleniyoruz. Filmin önemli maharetlerinden biri, böyle bir karakteri kurban/tanık/kahraman ve fail kadar belirsiz bir çizgide baştan sona tutabilmesinde.

Savcı Emre, Yakup Kadri’nin Yaban’ından bugüne çok sık karşılaştığımız “taşraya tayin edilmiş aydın” karakterinden aslında pek çok açıdan farklılaşıyor. Emin Alper’in farklı söyleşilerde belirttiği, bizim de annesiyle (Hatice Aslan) yaptığı online görüşmede kadının elinin altında hangi gazete olduğunu bile kolayca kestirebileceğimiz biçimde, Kemalist bir ailenin oğlu belli ki. Bunun dışında özel bir politik tutumu, muhalifliği yok, yolun başında olmasının da katkısıyla hayli idealist, sadece işini doğru yapmaya çalışıyor. Filme dair bazı eleştirilerde savcı karaktere kasabalının gayet hoyrat davranışının gerçekçi bulunmadığına rastladım. Barış Özkul bu yazısında bu değişimin nedenlerini gayet güzel anlatmış. Geçmişin, kasabalının belli bir saygılı mesafeyle yaklaştığı, kendisini de kasabalıdan üstün görmeden edemeyen, misyon sahibi aydınının yerinde aslında muktedirle doğrudan, siyasi bir bağı olmadığı gibi buralardaki güç ilişkilerini de tam çözemeyen, yer yer çocuksu bir biçimde otoritesini göstermeye çalışan naif bir savcı karakteri var karşımızda.

Ülkenin, dibinden gökyüzünü görebilsek de içinden bir türlü çıkamadığımız devasa bir çukura dönüşmüş olmasının da katkısıyla olsa gerek, obruklar son dönem Türkiye sinemasının favori mekânlarından oldu. Özcan Alper’in, pek çok açıdan “Kurak Günler”le oldukça da benzer bir temayı anlatan “Karanlık Gece”si de bol obruklu bir kâbus. Benzer yanlarına karşılık bambaşka, bu iki değerli filmin karşılaştırmalı bir analizi sinema derslerinde okutulabilir cinsten. Tayfun Pirselimoğlu’nun “Kerr”ini de listeye ekleyelim. Ülke metaforu olarak da çok kullanışlı obrukların üst üste karşımıza çıkması tesadüften öte yani. Kuyu, çukur yetmiyor artık, obruklar zamanındayız. “Yer altında kireçtaşı gibi eriyebilen kayaçların zamanla boşluklar meydana getirmesi ve bu boşlukların tavanlarının çökmesiyle oluşan karstik yer şekli” olarak tanımlanan obruk evet doğal yollarla oluşuyor ama felaketlerin çoğu gibi insanın katkısı da büyük. Filmde gerekli altyapı ve masraftan kaçınarak kasabanın sürgit su problemini kaçak yollardan halletmeye çalışan belediye başkanının tutumunun, giderek artan bu obruk probleminin başlıca nedeni olduğunu anlıyoruz. Halk susuzluktan kırılıyor, seçimler giderek yaklaşıyor ve masum biçimde olayları sorgulayan Emre ve ortalarda seksi ve tekinsiz gezinen muhalif gazeteci Murat (Ekin Koç) dışında kasabada obruklar gibi giderek devleşen türlü çatlağı, yolsuzluğu dert eden pek kimse de yok. Yani her şey giderek çığırından çıkarken ortada muhalefeti temsil eden bir gazeteci var ama öyle başkaca aman aman bir muhalefet de yok. Bu da tanıdık gelmiştir herhalde…

(Yazının bundan sonrası ağır spoiler içeriyor.) Belediye başkanı babasından gelen para ve imtiyazla kasabalının kanını içen, bıyığından pis gülüşüne ve şahane nüanslı güç sınamalı uzun bakışlarına dek yerli kötülerimize yeni bir soluk getiren avukat Şahin (Erol Babaoğlu) ve yancısı Kemal (Erdem Şenocak)’in başı çektiği kasaba eşrafı, hapçılıktan içki alemlerine ve tecavüze uzanan bir sömürü düzenini tıkır tıkır işletirken her nasılsa kendilerini kasabada dirlik, düzenlik ve ahlakın temsilcisi gibi de gösterebiliyorlar. Susuzluktan, geri kalmışlıktan kırılan çoğunluğu, tamamen kendi çıkarlarına aykırı bir sisteme ikna etmeye de devam etmeleri çok mümkün görünüyor. (Bkz. Merriam-Webster’ın yılın sözcüğü seçtiği “gaslighting”, sağ popülizmin temel argümanları ve ülkemiz siyaseti…) Muhalifliği nedeniyle kolaylıkla “güvenilmez”, “oynak”, “sürtük/ayartıcı”, “ahlaksız” diye yaftalanmaya müsait, film boyunca güvenilirliğini aslında izleyiciyi temsilen Emre’nin bile sorguladığı gazeteci Murat da bu yanıyla ayrıca ilgiye değer bir karakter. Temelde kamu yararı için çabaladığına inanmamamız için hiçbir sebep yokken, dağı taşı yiyenlerden çok onun motivasyonları sorgulanıyor çünkü. Muhalif gazetesiyle arı kovanının etrafında dolanan Murat’a bir de maaşını alıp oturacağı yerde sık sık sorular soran Emre eklenince, güç dengeleri sarsılmaya başlıyor. Sonra gelsin organize linç…

Filmdeki homoerotizmin de, film içindeki polisiye olayın da düğüm noktasını oluşturan o karanlık gecede, kasabadaki Roman azınlıktan, “yarım akıllı” denen Pekmez (Eylül Ersöz) adlı genç bir kız ağır bir cinsel saldırıya maruz kalıyor. Baştan uğursuz bu geceyi önce elinden geldiğince idare etmeye çalışan, muhtemelen rakısına atılan hapın etkisiyle bir noktadan sonra bilincini yitiren ve olan biteni hatırlamayan Emre de, doğal olarak tecavüzün olası faillerinden biri. Tanığı ise o gecenin kalanını kendisiyle, onun evinde geçirdiğini söyleyen gazeteci Murat. Emre’nin o geceye dair bölük pörçük anımsamalarında Murat’ın onu duşa soktuğu ana dair imgeler ve ertesi sabah uyandığında boynunda bir de kızarıklık var. Bu formüle göre Emre ya tecavüz faillerinden biri ya da eşcinsel. (Film bu konuya dair gri alanı korusa da Emre’nin tecavüz olayına karışmadığına ilişkin veri daha fazla bence elimizde.) Dediğim gibi, Emre karakterinin cinsel yönelimini açıklamak konusunda özel bir gayrete girmiyor film. Ama yasanın da toplumun da egemen bakış açısıyla bir tecavüzcüyü bir “ibne”ye tercih edeceğini gayet güzel gösteriyor ve zaten derdi de bu.  

Emre, olayın faili mi tanığı mı olduğundan kendisi bile emin olamadığı halde, işin ucunu bırakmıyor. Yine yönetmenle söyleşilerde vurgulandığına rastladığım gibi, Emre’nin en erdemli yanı, namlunun ucunda kendisinin olma ihtimali bile olsa hakikatin peşinden gitmekten korkmaması. Emre bir yandan da günümüzün ağır bilgi kirliliği ve felaketlerin felaketleri kovaladığı, insanı dumur eden “höst truth” akışta, muktedirden yana olmadığı için sık sık tutunacak dal arayan, şüpheye düşen okuyucu, izleyicinin de temsili aslında. Yani bazen amacı otoritesini göstermek olsa da film boyu karşısındakilere sorduğu “ben mi büyütüyorum? Ne ima ediyorsunuz?” gibi soruların böyle bir tarafı da var. Gerçek ele avuca sığmayacak denli çok veçheli ve çok da kirli. İşin polisiye gerilimi, yaklaşan seçimlerle birlikte artarak sürerken deliller ta Ankara’dan karartılıyor, suçlular aklanıyor hatta suç Emre’nin üzerine yıkılarak linç için gerekli tüm koşullar oluşturuluyor… Belediye başkanı seçimleri “tekrar” kazandıktan sonra tüm şiddetiyle gerçekleşen bu linç girişimini içeren finalse o kadar çarpıcı ki… Yönetmenin tüm filmlerindeki iyi müzik kullanımı ve kurgunun bu filmde doruğa ulaştığını da ekleyelim. Obrukta başlayan film obrukta bitiyor ama nasıl bitiş öyle…

İzleyicinin bu kadar “zor” bir filmi bu denli sahiplenmesi başka bir şeyi de gösteriyor aslında. Kâbustan çıkmanın yolunun, kâbusumuzla yüzleşmek olduğunu öğrenmeye başladığımızı…. “Kurak Günler”, sinemanın nasıl bir mucize olduğunu iliklere dek hissettiren filmlerden. Ortaya koyduğu resim, aykırı güzelliğiyle de korku salıyor. “Kâbuslarımız bile rüyalarınızdan güzel” dedirtiyor. Yönetmen Emin Alper’in de esin kaynaklarını arasında saydığını bu söyleşide öğrenerek mutlu olduğum, polisiyenin kraliçelerinden Ruth Rendell’ın sözüyle, “İmkânsız durumlar sıra dışı çareler gerektirir.” Buradan çıkış yok ve buradan çıkacağız…

Zehra Çelenk Kimdir?

Senarist ve yazar. Şiirleri erken yaşlarda Türk Dili, Yeni İnsan, Mavi Derinlik, Broy gibi dergilerde yayımlandı. Üniversitede okurken çeşitli dizilerin yazım ekiplerinde yer aldı. Dizi yazarlığının yanı sıra reklam metinleri, müzik videoları, tanıtım filmleri kaleme aldı. Senaryo seminerleri verdi. Lisans ve yüksek lisansını tamamladığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon, Sinema Bölümü'nde 2007-2014 yılları arasında Televizyon Yazarlığı dersini verdi. 2007- 2008'de TRT 1'de yayınlanan Yeni Evli adlı 175 bölümlük günlük komedi dizisinin proje tasarımını, başyazarlığını ve süpervizörlüğünü yaptı. 2011'de, öykü ve senaryosunu yazdığı Hayata Beş Kala adlı dizinin yapımcılığını üstlendi. Seyyahların İzinde ve Anadolu'da Zaman gibi TV belgesellerinde de yapımcı olarak görev aldı. Öykü ve senaryosunu yazdığı, 2014'te Fox TV'de yayınlanan Ruhumun Aynası adlı dizisi, 2015'te Artemis'ten aynı adla yayımlanan ilk romanına ilham oldu. Türkiye'de bir diziden romana uyarlanan ilk eserdir. İstanbul'da yaşıyor, TV- sinema işleri ve edebiyatla uğraşıyor.

https://www.gazeteduvar.com.tr/kabuslarimiz-ruyalarinizdan-guzel-kurak-gunler-makale-1593568

13 Aralık 2022 Salı

Valorant Karakterleri Killjoy ve Raze’in (eşcinsel)Aşkı Resmileşti!

Riot Games, çok oyunculu FPS oyununun ilk çiftini açıkladı. Killjoy ve Raze'in resmen LGBT karakterler oldukları ve flört ettikleri doğrulandı.

Valorant‘ın cesur karakterleri Killjoy ve Raze’in LGBT oldukları ve birbirleriyle ilişki içerisinde oldukları onaylandı. Bu bilgi, League of Legends ve Netflix animesi Arcane dahil olmak üzere çeşitli Riot Games oyunlarını oynayan LGBTQ kişilerin temsilini iyileştirdi ve çok oyunculu FPS oyununun ilk sevgilileri ile bizleri tanıştırmış oldu.

Aslında bu haber pek de sürpriz olmadı. Yıllardır, nöbetçi Killjoy ile düellocu Raze arasındaki romantizm üzerine spekülasyon yapılıyordu ve Riot Games, karakterlerini uzun ilişkilere sokmaktan veya LGBTQ temsilini desteklemekten asla çekinmedi. Hatta, League of Legends şampiyonları Leona ve Diana’nın ilk eğitimleri sırasında birbirlerine aşık olduktan sonra bir ilişki içinde oldukları doğrulandı.

Valorant’ın İlk Romantik İlişkisi Belli Oldu

League of Legends anime dizisi Arcane, Caitlyn ve Vi dahil olmak üzere çeşitli kahramanlar arasındaki romantik duygulara da işaret ediyordu. Bununla birlikte, Twitter‘da paylaşılan Killjoy ve Raze’in birbirlerini öptüğü bir görüntünün gösterdiği gibi, oyundaki ajanların ilk kez bir ilişki içinde olduğu doğrulandı.

Valorant’ın hikayesine aşk kırıntıları eklemek, çok oyunculu nişancı oyununun dünyasını ve evrenini inşa etmede bir başka güçlü adım olarak yorumlandı ve çevrimiçi ölüm karşılaşmasının aksiyon dolu eğlencesine hoş bir anlatım derinliği getirdi. Tabii ki, bu oyundaki ilk resmi romantizm olmasına rağmen, hayranlar uzun zamandır birçok karakteri eşleştiriyordu.

İlişki, Killjoy’un Tecrit’inin de can miktarı artırılırken, Bombot ve Ecel yeteneklerinin ise mermilere gerektiğinden fazla dayandığı gerekçesiyle canları azaltıldığı 5.12 güncellemesi ile ortaya çıktı. Yeni güncelleme aynı zamanda 10 Ocak’a kadar test edebileceğiniz daha kısa, daha yoğun oyun modu olan Swiftplay’in beta sürümünü de oyuna dahil etti.

https://www.turkmmo.com/valorant-karakterleri-killjoy-ve-razein-aski-resmilesti-h1000052066.html

11 Aralık 2022 Pazar

Emin Alper’den LGBTİ+ açıklaması: Hayal kırıklığı ve tepkilere yol açabilir

Yönetmen ve senarist Emin Alper, Kurak Günler’de ‘LGBTİ+’ temasının filme dair beklentiyi yükselttiğini ancak bunun bir aşk hikayesi değil filmin meselelerinden biri olduğunu söyledi.

Alper’in dünya prömiyerini 75’inci Cannes Film Festivali’nde yapan, ulusal ve uluslararası festivallerden ödüllerle dönen son filmi Kurak Günler ‘sansür’ gölgesinde vizyona girdi.

Youtube’da yayın yapan Kutsal Motor kanalına konuk olan Alper, filmin iki erkeğin ilişkisinden dolayı ‘kuir film’ olarak etiketlenmesine ilişkin tek endişesinin filme dair beklentiyi yükseltmesi ve çarpıtılması olduğunu söyledi.

Filmin asıl meselesi eşcinsel ilişki temsili değil

Etiketlerle bir sorunu olmadığını ve bundan kaçmadığını belirten Alper, filmin bir aşk hikayesi olduğuna inanan bir grubun olduğunu ve özellikle LGBTİ+ camiasında bunun hayal kırıklığı ve tepkilere yol açabileceğini aktardı:

“Sosyal medyada öyle şeyler duyuyorum ki bunun bir aşk hikayesi olduğuna inanan bir grup insan var. Temelinde ve merkezinde bu olduğuna dair. Yani özellikle LGBTİ+ camiasında hayal kırıklığı ve tepkilere yol açabilir. Filmin meselelerinden bir tanesi bu. Filmin asıl meselesi bir eşcinsel ilişki temsili değil. Daha ziyade bu olasılık üzerine ortaya çıkan bir siyasi galeyan mevzusu. İnsanlarda belli bir beklenti yaratması dışında benim etiketlerle bir sorunum yok bundan hiçbir zaman kaçamayız.”

Afişin değiştirilmesine kızdım

Alper, vizyonda filmin orijinal afişinin kullanılmaması ve değiştirilmesine ilişkin ise şunları söyledi: “PR ve yapımcıların kararı. İsim vermek istemiyorum. Ben bayağı kızdım, tavır aldım. Çok güzel bir afişimiz var neden bu afişi kullanmıyoruz diye. Benim çok sevdiğim bir afişti.”

Gişeden beklentim büyük

Gişeden beklentisinin büyük olduğunu belirten Alper, Kurak Günler’in salonlara dönüş için bir vesile olmasını diledi.

https://www.diken.com.tr/emin-alperden-lgbti-aciklamasi-hayal-kirikligi-ve-tepkilere-yol-acabilir/

4 Aralık 2022 Pazar

Wednesday Addams Gay mi Biseksüel mi?

Netflix'in " Wednesday "i izleyiciyi, aslen Amerikalı karikatürist Charles Addams'ın eserlerinden yola çıkan, genişleyen bir seri olan "Addams Ailesi"nin dünyasına geri götürüyor . Yıllar geçtikçe ve karakterler başka ortamlarda tasvir edildikçe, bunlar detaylandırıldı ve ek özellikler eklendi veya çıkarıldı. Ve bu gelenek, öncelikle ailenin yalnızca bir üyesine odaklanan Netflix dizisinde de devam etti: Wednesday ( Jenna Ortega ).

Wednesday , özel yetenekleri olan insanlar için bir yatılı okul olan Nevermore Academy'ye gitmeye başladığında , ondan daha farklı olamayacak bir kız olan Enid Sinclair (Emma Myers) ile tanışır. İlk düşmanlıkları kısa sürede yerini derin bir dostluk bağına bırakır. Hatta daha fazlasını gösteren ipuçları var gibi görünüyor. Bu, Wednesday'nın eşcinsel mi yoksa biseksüel mi olduğunu merak etmenize neden olduysa, işte düşündüğümüz. ÖNCEKİ SPOİLER.

Wednesday Kızları Sever mi?

Charles Addams'ın orijinal çizgi filmlerindeki karakterler, ideal bir 20. yüzyıl  zengin seçkin Amerikan ailesinin nasıl görünmesi gerektiğinin hicivli temsilleridir. Dehşete olan tutkuları bile pek yersiz görünmüyor.

Netflix'in "Wednesday" programı , beklentilerin ve hassasiyetlerin oldukça farklı olduğu 21. yüzyılda geçiyor . Gösteri daha yayınlanmadan tanıtım materyalleri hayranları dizide Wednesday günü eşcinsel bir ilişki olup olmayacağını merak ettirdi. Bu nedenle, 1. sezon galasından sonra, karakter için herhangi bir açık Sapphic romantizminin olmaması nedeniyle çok fazla hayal kırıklığı yaşandı.

Buna rağmen, Wednesday ve Enid arasındaki dinamik, sanki dizinin yapımcıları suları test ediyormuş gibi, bir ilişkinin ince bir başlangıcı olarak yorumlanabilir. Enid, Wednesday gününün sanal antitezidir. O, Wednesday gününün siyah-beyaz mizacına göre güneş ışığı ve gökkuşakları, diğer kızın marazi eğilimlerine göre şen şakrak ve tatlı. İlk başta farklılıkları, son derece düşmanca olan ilişkilerine yansır. Ancak dizi ilerledikçe, Wednesday size gerçekten değer verebilecek insanların olacağını öğrenince bu iki genç kadın yakınlaşır.

Wednesday Kızları Sever mi?

Bir karakter olarak Enid'in eşcinsel kodlanmış gibi görünmesini sağlayan yönler var. Örneğin, başlangıçta "kurttan çıkma" veya bir kurt adama dönüşme konusundaki yetersizliği, cinsel yönelimini benimseme mücadelesinin bir metaforu olarak görülebilir. Ve sonra, annesinin onu kurt adamlara eşdeğer bir dönüşüm terapisine göndermeye çalıştığı gerçeği var.

Gösteride, Wednesday ve Enid'in her birinin iki erkek romantik ilgisi var ve ikisi de bunlardan en az birine doğru çekiliyor gibi görünüyor. Wednesday için, Tyler , ancak daha sonra insanları öldüren canavarın kendisi olduğu gösterildi. Enid'e gelince, salak, sevimli gorgon Ajax. Ancak bu, gelecek sezonlarda her şeyin aynı kalacağı anlamına gelmiyor. Wednesday, onlarca yıl öncesine uzanan bir pop kültürü ayak izine sahip ikonik bir karakterdir. Netflix şovunu sadece bir yorum olarak görsek bile, insanlar bu şeyler hakkında güçlü fikirlere sahip olma eğilimindedir, bu nedenle içerik oluşturucular, muhtemelen izleyicilerin incelikli olana, açığa çıkmadan önce nasıl tepki verdiğini görmenin daha iyi olacağını düşündüler.

Netflix, dizinin yayınlanmasından birkaç hafta önce “ WednesGay ” adlı bir etkinliğe ev sahipliği yaptığı için hayranlarından bazı queerbaiting suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı . Şimdi, buna alaycı bir şekilde yaklaşabilir ve bunu bir pazarlama hilesi olarak görebiliriz, ki öyleydi. Ancak bu, ağın şovun altında yatan temalardan birini dile getirmesinin bir yolu olamayacağı anlamına gelmez.

Elite Daily ile yaptığı bir röportajda Myers, karakteri ile Wednesday arasında bir ilişki isteyen hayranları düşündü. Myers, "Her zaman ne dediğimi biliyorsun: Ve onlar oda arkadaşıydı," dedi . Jenna ve ben bunu birbirimize her zaman söylerdik. Ve söylenmesi gereken tek şey bu - bence bu mesajı karşı tarafa iletiyor.

Yorumun "oda arkadaşı" kısmı, eşcinsel ilişkileri yanlışlıkla sadece arkadaş veya oda arkadaşı olarak tanımlamakla ilgili popüler bir memeye atıfta bulunuyor. Açıkçası, hayranlar gibi aktörler de orada bir miktar potansiyel görüyor. Bunun gelecek sezonlarda araştırılıp araştırılmadığını görmek ilginç olacak.

https://www.kocaelihaberleri.com.tr/ozel-haber/wednesday-addams-gay-mi-biseksuel-mi-teoriler-h23.html

2 Aralık 2022 Cuma

Suudi Arabistan'da uluslararası film festivali "sansürsüzlük" vaadiyle başladı

LGBTİ+’ın suç görüldüğü Suudi Arabistan’da “sansürsüz” vaadedilen uluslararası film festivali başladı.

The Guardian’da yer alan habere göre, sinemaların beş yıl önce serbest bırakıldığı Suudi Arabistan’da “Kızıl Deniz Uluslararası Film Festivali” başladı. Film festivalinin konukları arasında Lübnanlı oyuncu ve yönetmen Nadine Labaki, yönetmen Guy Ritchie ve Oscar ödüllü Spike Lee yer alıyor.

İlk olarak 2021 yılında düzenlenen festival, Suudi Arabistan hükümetinin ülkedeki insan hakkı ihlallerinin üzerini örtmek için kültürü kullandığı eleştirileri alıyor.

Suudi Arabistanlı film yapımcısı Mohammed Al Turki Deadline dergisine festivalde LGBTİ+ içeriklerin sansürlenip sansürlenmeyeceğine ilişkin yaptığı açıklamada “Festivalde sıfır sansür politikası var. Bir uluslararası film festivalinde sansür yapabileceğinizi sanmıyorum” dedi.

https://t24.com.tr/haber/suudi-arabistan-da-uluslararasi-film-festivali-sansursuzluk-vaadiyle-basladi,1076279

30 Kasım 2022 Çarşamba

Valeria Evleniyor´un ödüllü yönetmeni MİCHAL VİNİK

Geçtiğimiz aylarda 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamındaki Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışmasında Jüri Özel Ödülü, ´Valeria Evleniyor´ adlı filmiyle İsrailli kadın yönetmen Michal Vinik´e verildi.

 Sara YANAROCAK  

1976 yılında İsrail’in Hayfa şehrinde doğan Michal Vinik, Tel Aviv Üniversitesi Film - Televizyon Bölümünde senaryo ve yönetmenlik eğitimi aldı. Güzel sanatlar yüksek lisansını, üstün başarısıyla iki burs kazanarak tamamladı. Şu anda üçüncü uzun metraj filmi ‘You Are My Everything’ üzerinde çalışıyor ve Dror Mishani’nin romanlarından televizyona uyarlanan ‘The Missing File’ın (Kayıp Dosya) ikinci sezonunu çekmeye hazırlanıyor.

Vinik pek çok televizyon dizisinin senaryosunu yazdı. Daniela Doron ve Talya Lavie ile birlikte kendi dizisi ‘Who Gave You A Lisence?’ı yarattı. ‘Valeria Evleniyor’, Michal’ın ikinci uzun metraj filmi. Michal, iki çocuğuyla Tel Aviv’de yaşıyor.

FİLMLERİ HAKKINDA…

2008’de Vinik, 17 yaşındaki, erkek Fatma karakterli bir genç kızın, kadınlığını keşfetmesi girişimini konu alan ilk kısa filmi ‘Bait-Pityon/ Oltaya Takılan Yem’i yayınlandı. Film, Kudüs Film Festivali’nde mansiyon aldı, ardından 2009’da Sundance Film Festivali’nde ve başka birçok uluslararası festivalde gösterildi, ödüller, olumlu eleştiriler aldı.

Vinik, 2011’de ikinci kısa filmi ‘Gerçeklik Kontrolü/ Reality Check’i yönetti. Film, 1995’te Başbakan Yitzhak Rabin’in öldürülmesinden birkaç saat önce, Tel Aviv’de bir partiye katılmak için evden çıkan iki genç kız hakkında... Biri bekâretini kaybetmek, diğeri ise sigara içmek için arayıştalar. Filmin prömiyeri Locarno Uluslararası Film Festivali’nde yapıldı ve dünya çapında gösterimlere devam etti. İsrail’de, film TLV Fest Uluslararası LGBT Film Festivali’nde En İyi Film Ödülünü kazandı.

Yazdığı ve yönettiği ‘Allık /Somek’ (2015), Vinik’in ilk uzun metrajlı filmi. Film, lezbiyenliği, biseksüelliği ya da cinselliği sorgulayan iki liseli kız hakkında. Yönetmen, İsrail sinemasında özdeşleştiği lezbiyen karakterleri bulmakta zorlandığını, bu yüzden onları kendisinin yaratması gerektiğini söyledi. Lezbiyen temalı film, kategorisinde bir ilki gerçekleştirilerek, İsrail sinemalarına geniş çapta dağıtıldı. Filmin ilk gösterimi San Sebastian Uluslararası Film Festivali’nde ‘Yeni Yönetmenler’ formunda yapıldı. Film, Hayfa Uluslararası Film Festivali’nde en iyi senaryo dâhil üç ödül kazandı ve 80’den fazla uluslararası festivalde gösterime girdi.

2016’da Vinik ve Mia Dreifus, Tel Aviv Üniversitesi filmcilik bölümünden mezun olan ve yükselen beş kadın yönetmenin beş kısa filminin yer aldığı bir proje olan ‘Heroine’i yarattı. 2017’de Vinik, Michal Aviad’ın ‘Working Woman’ (Ha İşa Ha Ovedet) filminin senaryosunu yazdı. 2018’de da Shlomi Elkabetz ile birlikte ‘Herzl’s Susita’yı kaleme aldılar. (Susita: İsrail’de satılan marjinal tasarımlı bir araba markasıdır.)

Vinik halen Tel Aviv Üniversitesi’nde ve Beit Berl Koleji’nde senaryo yazımı ve yönetmenlik dersleri veriyor. İsrail’de sektördeki kadınlara fırsat eşitliğini teşvik etmek için çalışan ‘Film ve Televizyonda Kadınlar İsrail Forumu’nun kurucularından biri.

Lena Freifeld, Dasha Tvoronovich,Yaakov Zada Daniel, Avraham Shalom Levi’nin rol aldığı Valeria Evleniyor/ Valeria Mithatenet:

Ukrayna’da yaşayan genç kadın Christina, internetteki çöpçatan sitelerinden biri aracılığıyla evlenip İsrail’e taşınır. Memleketinin yaşam koşullarıyla kıyaslandığında Christina, İsrail’deki yaşamından hayli memnundur. Bir güzellik salonunda çalışan Christina, Michael ile evlendiği için mutludur. Bu mutluluk sayesinde Christina, İsrailli erkeklere Ukraynalı gelinler bulmayı ek iş olarak edinir. Kız kardeşi Valeria da bu gelin adaylarından biridir. İyi huylu, cömert bir genç adam olan Eitan’da karar kılan Valeria’nın ülkeye gelişi, Christina’nın İsrail’de kurduğu hayatı tehlikeye sokar, kurduğu hassas denge tehlikeye girer…

https://www.salom.com.tr/haber/123955/valeria-evleniyorun-odullu-yonetmeni-michal-vinik

24 Kasım 2022 Perşembe

Disney'in yeni animasyonu 'LGBTİ+ öğeler' barındırması sebebiyle Türkiye'de yayınlanmayacak

Disney'in yeni animasyon filmi 'Strange World', 'LGBTİ+ öğeler' barındırması sebebiyle Türkiye'de dahil 15 ülkede yayınlanmayacak.

Arabalar, Oyuncak Hikayesi ve İnanılmaz Aile gibi animasyon filmleriyle tanınan Disney'in yeni animasyon filmi 'Strange World', daha çıkış yapmadan 15’ten fazla ülkede yasaklandı.

Webtekno'nun haberine göre yasağın sebebiyse filmdeki bir karakterin eşcinsel olması.

Filmin yayınlanmayacağı ülkeler arasında Türkiye'nin yanısıra Endonezya, Çin, Pakistan, Vietnam, Tanzanya, Uganda, Kenya, Nijerya, Gana, Maldivler, Nepal ve Bangladeş yer alıyor.

LGBTİ+ ögeler nedeniyle filmin kırpılmasının talep edileceği düşünülen ülkelerde filmi gösterimden kaldıran Disney, ayrıca Ukrayna ile yaşanan savaş nedeniyle ambargo koyulan Rusya’da da filmin yayınlamayacağını açıkladı.

Disney yetkilileri, “Hizmet sunduğumuz ülkelerde anlatmak istediğimiz hikayeleri orijinal şekilleriyle sunmak istiyoruz. Her ülke için filmleri değiştirmek ya da kesmek adaletsiz olacağı için bazı içerikleri bazı ülkelerde gösterime sokamıyoruz” dedi.

https://www.birgun.net/haber/disney-in-yeni-animasyonu-lgbti-ogeler-barindirmasi-sebebiyle-turkiye-de-yayinlanmayacak-411027


Disney, "Strange World" animasyonunu "potansiyel sansür" nedeniyle Türkiye'de yayımlamayacak

Disney, "Strange World" animasyonunu LGBTİ içeriklerinin yasaklandığı ya da yasaklanmasının muhtemel olduğu, Tanzanya, Endonezya, Pakistan, Bangladeş ve Türkiye gibi ülkelerde yayımlamama kararı aldı.

Disney’in yaklaşık bir yıl önce tanıtımı gerçekleştirdiği “Strange World” animasyonu, LGBTİ içeriklerinin yasaklandığı ya da yasaklanmasının muhtemel olduğu ya da düzenleme talep edecek ülkelerde gösterilmeyeceği açıklandı.

Deadline'ın haberine göre; filmin gösterime girmeyeceği yerler arasında Türkiye ile birlikte tüm Ortadoğu, Çin, Malezya, Endonezya, Pakistan, Vietnam, Doğu Afrika (Tanzanya, Uganda, Kenya), Batı Afrika (Nijerya, Gana), Maldivler, Nepal ve Bangladeş yer alıyor. Habere göre, film Rusya’da da gösterilmeyecek.

"ORJİNAL HALİYLE PAYLAŞMAYA ÇALIŞIYORUZ"

Deadline'a konuşan bir Disney sözcüsü şunları söyledi:

“Faaliyet gösterdiğimiz ülkelerde, hikayelerimizi biz ve ilgili sanatçılar tarafından yaratıldığı şekliyle, orijinal haliyle paylaşmaya çalışıyoruz. Yasal veya diğer nedenlerle düzenlemeler yaparsak, bunlar mümkün olduğunca dar olacaktır. Hikaye anlatımını etkileyeceğine inandığımız bir düzenleme yapmayacağız. Bu durumda, içeriği o pazarda dağıtmayacağız.”

"Strange World", başka bir erkeğe aşık olan genç bir erkek olan Ethan'ı konu alıyor. Ethan'ın hikayesi, filmin ana olay örgüsünün ayrılmaz bir parçası olduğu için Disney; bu anlatıyı etkileyecek herhangi bir düzenleme yapmak istemiyor. Bu nedenle şirket, bu tür düzenlemeleri isteyebilecek bölgelerden de kaçınmaya karar verdi.

https://www.evrensel.net/haber/475345/disney-strange-world-animasyonunu-potansiyel-sansur-nedeniyle-turkiyede-yayimlamayacak

18 Kasım 2022 Cuma

Paul Mescal ve Andrew Scott’tan kuir aşk ve hayalet masalı

Normal People ve Aftersun’un yıldızı Paul Mescal ile Fleabag ve Sherlock’un yıldızı Andrew Scott, yakında çıkacak fantastik drama filmi ‘Strangers’da LGBTİ+ aşıkları oynayacak.

Paul Mescal (solda) ve Andrew Scott filmin iki başrol oyuncusu

Yönetmen koltuğunda, iki erkek arasındaki 48 saatlik bir ilişkiyi konu alan ‘Weekend‘i de çeken Andrew Haigh var. Film Taichi Yamada’nın aynı adlı ödüllü romanından uyarlandı.

Orijinal hikayede kahraman boşanmış, orta yaşlı bir senaristtir ve uzun süre önce ölen anne babasının hayalet olarak geri döndüğünü keşfeder. Filmin senaryosunu da yazan yönetmen Haigh, romanı uyarlarken hikayeye sıkı sıkıya bağlı kalmamış.

Filmde Paul Mescal ve Andrew Scott’a, hayalet olarak gelen anne babayı Claire Foy ve Jamie Bell eşlik edecek.

Filmin vizyon tarihi henüz bilinmiyor.


https://www.diken.com.tr/paul-mescal-ve-andrew-scotttan-kuir-ask-ve-hayalet-masali/

16 Kasım 2022 Çarşamba

Ferzan Özpetek'ten Netflix Filmi Geliyor!

İki yakın dostun hikayesini anlatacak olan romantik film "Nuovo Olimpo" Özpetek'in Netflix için çektiği ilk film olacak.

"Harem Suare", "Serseri Mayınlar", "İstanbul Kırmızısı" gibi birçok başarılı filmiyle tanıdığımız usta sinemacı Ferzan Özpetek, bir sonrakini filmini (14. film) Netflix için çekmeye hazırlanıyor. Şu sıralar Disney+'ta Cahil Periler'in dizi uyarlaması ile yer alan Özpetek'in Netflix için çekeceği filmin adı "Nuovo Olimpo".

1970'lerin sonunda geçen “Nuovo Olimpo” tesadüfen tanışan, delicesine aşık olan ve beklenmedik bir olay nedeniyle ayrılmak zorunda kalan 25 yaşındaki iki adamı konu alıyor. İki aşık sonraki otuz yıl boyunca, birbirlerini yeniden bulma umudunu hiç kaybetmezler.

Filmin iki başrolü genç aktörler Damiano Gavino ve Andrea Di Luigi. Oyuncu kadrosunda ayrıca Luisa Ranieri (“Tanrı'nın Eli”), Greta Scarano, Aurora Giovinazzo, Alvise Rigo, Giancarlo Commare de yer alıyor. “Nuovo Olimpo”nun görüntü yönetmeni Gian Filippo Corticelli olurken kurguda Pietro Morana, yapım tasarımında Giulia Busnengo ve kostümlerde Monica Gaetani isimleri var.

Ferzan Özpetek'in her zaman birlikte çalıştığı Tilde Corsi ve Gianni Romoli'nin yapımcılığını üstlendiği “Nuovo Olimpo”nun senaryosu da Özpetek ve Romoli tarafından beraber yazıldı. Tamamı Roma'da çekilecek olan filmin, 2023'te Netflix'te yayınlanması bekleniyor.

https://www.beyazperde.com/haberler/filmler/haberler-1000002813/

6 Kasım 2022 Pazar

Netflix Dizisi Hakkında Bildiğimiz Her Şey

Sadece başlangıç! Netflix’te başarıyı bulduktan bir ay sonra, kalp durdurucu Charlie Spring’e odaklanmaya devam edecek iki sezonluk bir yenileme aldı (Joe Locke) ve Nick Nelson’ın (Connor Kiti) çiçek açan romantizm.

“Küresel tepkiden çok memnun kaldık” kalp durdurucu ve hikayeye iki sezon daha devam etmek için sabırsızlanıyorum” Alice Oseman Mayıs 2022’de okuyun.

Oseman’ın aynı adlı çizgi romanlarına dayanan çığır açan dizi, lise öğrencileri Charlie ve Nick arasında büyüyen bağı araştırıyor. Kısa süre önce okulda ifşa olduktan sonra, Charlie kendini yeni arkadaşı Nick’e aşık olarak bulur. Popüler rugby oyuncusu, Charlie ile olan bağı nedeniyle cinselliğini sorgulamaya başlar.

Gösterinin başlangıcından önce Oseman, ikonik rolleri üstlenecek doğru oyuncuları bulma sürecinden bahsetti. “Genç oyuncular istedik, gerçekçi bir şekilde rol almak istedik, [and] Belli ki yetenekli insanlara ihtiyacımız vardı. Bu yüzden zor, zor bir görev olacağını biliyorduk. Ama bir şekilde bize giden yolu buldular,” dedi Oseman, Netflix’e Tudum Nisan 2022’de Locke ve Connor’ın senaryosunun okunduğunu belirterek anlaşmayı imzaladı. “İlk öpücüğe giden sahneyi yaptılar.”

Yazar şunları ekledi: “İkisinin de gerçekten yetenekli aktörler olduğunu zaten biliyorduk, ancak dinamiğin işe yarayıp yaramadığını, kimya olup olmadığını ve Nick ile Charlie’nin romantizmini taşıyıp taşımayacağını bilmemiz gerekiyordu. Ve onu parçaladılar. Sanki Nick ve Charlie gözümün önünde canlanmıştı.”

Oseman için de önemliydi. kalp durdurucu LGBTQ temsili söz konusu olduğunda tasasızdı. “Artık televizyonda queer içeriğe sahip çok şey var, ama kesinlikle yetişkinler için. Pek çok queer hikayesi hala çok ciddi veya travmaya odaklanıyor” dedi ve gösterinin mutlu anlarına değinmeden önce. “Her zaman bir kinayenin bir nedenden dolayı bir kinaye olduğunu düşünürüm. Tropes aşırı kullanılmış hissedebilir. Ama marjinal karakterler içerdiğinde, muhtemelen bunu sandığınız kadar görmemişsinizdir.”

Biseksüel olarak karşımıza çıkan Connor, genç hayranlara kendilerini ekranda görme imkanı sunduğu için diziyi övdü.

“En büyük motivasyonlardan biri, biseksüel karakterlerin, özellikle erkek biseksüel karakterlerin temsil edilmemesidir. gerçekten o kadar çok yok [on screen]bildiğim halde Cinsel eğitim büyük bir erkek biseksüel karaktere sahiptir. Ama biliyorsunuz, bu gösteri daha çok bunun üzerine odaklanmış durumda.” Roket Adam aktör anlattı Haftalık eğlence Mayıs 2022’de. “Gibi, en büyük hikayelerden biri Nick’in cinselliğini keşfetmesi. Sanırım böyle bir şovun zorluklarından biri, asla ‘herkese uyan tek beden’ tarzı bir şey olmamasıdır.”

İngiltere yerlisi şöyle devam etti: “Mümkün olduğunca kapsayıcı ve temsili olmak için gerçekten elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık. ama aynı zamanda herkesin hayattaki deneyimi farklıdır. Bunu yansıtmak ve özellikle queer topluluğu için güvenli bir alan yaratmak için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık.”

2. sezon hakkında bildiğimiz her şey için aşağı kaydırın kalp durdurucu:

https://www.karamandan.com/haber/12495238/netflix-dizisi-hakkinda-bildigimiz-her-sey