20 Mayıs 2018 Pazar

Perihan Tunçbilek Yazdı : Ayrımcılığa Her Yerde, Her Zaman Karşı Çıkabilirsiniz

17 Mayıs Uluslararası Homofobi, Bifobi ve Transfobi Karşıtı Günü nedeniyle sosyal medyadan takip ettiğim bir arkadaşın paylaştığı bir yazıyla güne uyandım. Kendisinin rızasını alarak paylaşacağım yazıda şöyle diyordu:

“Sevgili facebook (ve diğer sosyal medya mecralarında hesapları olan) arkadaşlarım. Bazı özel tarihlerde (8 Mart, 21 Mart, 30 Mart, 1 Mayıs, 6 Mayıs, 2 Temmuz, 1 Eylül yahut bazı şair, yazar, sanatçı, gazeteci, aydınların doğum günleri ve ölüm günleri) günler öncesinden başlayan paylaşımlarda bulunuyorsunuz. Ne kadar güzel ne kadar kıymetli ne kadar anlamlı. Ama 20 Kasım, 3 Mart, 17 Mayıs size pek bir şey hatırlatmıyor nedense. Bugün 17 MAYIS ULUSLARARASI HOMOFOBİ, BİFOBİ VE TRANSFOBİ KARŞITLIĞI GÜNÜ. Merak ediyorum ajandanıza ne zaman girecek acaba?”

Aslında en yakınında gördüğü insanlara bir gönül koyma olarak okunabilecek bu satırlar ötekileştirilen bireylerin, toplulukların, grupların ortak sorunu olan yok sayılma olgusuna işaret etmiyor mu? Bizim birbirimizi görmediğimiz, anlamadığımız, anlaşmadığımız ve biz olmadığımız ya da eksik kaldığımız sezgisiyle yazılmış bu satırlar, sadece 17 Mayıs gibi günlerde değil, LGBTİ bireylerin her zaman görünür olması, bu özel günlerin ne anlama geldiğinin bilinmesi ve ayrımcılığa uğrayan grupların neler yaşadıklarının anlaşılması bakımından da önemli değil mi? Aslında olaylar ve eylemler olup bittikleri halleriyle değil, seyircilerin, yani bizlerin, hepimizin tanıklığıyla ve bu tanıklık sırasında verdiğimiz tepkilerle toplumsal belleğe yerleşir. Siyasal olanlar sadece söz ve eylemler değildir, söz ve eylemlerden çıkan sonuçların toplumsal belleğe kaydedilmesi de siyasaldır.[*] Yani o küçük facebook paylaşımı evrensel insan haklarından herkesin eşit faydalanması ve görünmez sayılan grupların da özgürce yaşama isteğinin toplumsal isteğe dönüşme dileğidir.

17 Mayıs tarihi bu hakların kullanılması bakımından çok önemlidir. 17 Mayıs 1990’da Dünya Sağlık Örgütü eşcinselliği Uluslararası Hastalık Sınıflandırması’ndan çıkardı. 17 Mayıs da “Uluslararası Homofobi ve Transfobi Karşıtı Günü” olarak kutlanmaya başlandı. Bugünün farkındalığını arttırmak için çeşitli gazetelere ilan veren, sivil toplum örgütleriyle birlikte etkinlikler düzenleyen LBGTİ örgütleri “eşit ve özgür günler dileğiyle” Uluslararası Homofobi ve Transfobi Karşıtı Gününü kutluyor.

Bu minvalde Ankara Valiliği’nin Kasım 2017 tarihinde Alman LGBTİ Film Günleri’ni yasaklaması ve ardından Ankara’daki LGBTİ örgütleri tarafından gerçekleştirilen etkinliklerin hepsinin süresiz olarak yasakladığını hatırlatmak isterim. Valilik kararına gerekçe olarak, “toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar”, “kamu güvenliği”, “genel sağlık ve ahlakın korunması” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” iddialarını gösterdi.

Aslında hepimizin tüm yaşananlara karşı bir ütopyası olmalı. Bu ütopya toplumun dil, din, ırk, cinsiyet kimliği/yönelimi ayırmaksızın herkes için eşit haklar istemek olmalı. Örneğin Pembe Hayat Kuirfest, KuirFest ve Büyülü Fener Sinemaları işbirliğiyle Ankara’da düzenlenmesi planlanan LGBTİ Film Günleri’nin Valilikçe neden yasaklandığı sorgulanmalıdır. Valiliğin asıl görevi festivalin güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlamak olmalı, #LGBTİfilmgünleriiptaledilsin ve #İstiklalimizeKaraLeke hastagleriyle sosyal medyada yürütülen nefret saldırılarının etkisinde kalınmamalıydı.

Festival düzenleyicilerinin “hayatın her alanında nefreti değil yaşamı ve özgürlüğü savunacağımızı, sokaklar rengarenk olana kadar ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, homo-bi-kuir-transfobiye ve cinsellik, yaş, toplumsal cinsiyet, etnisite ve sınıf kaynaklı bütün ayrımcılıklara karşı mücadele etmeye devam edeceğimizi basına ve kamuoyuna duyuruyoruz” şeklindeki barışçıl dili dikkate alınmalı. Son yıllarda keyfi ve hukuksuz bir biçimde yasaklanan onur yürüyüşlerinde olduğu gibi bu film gösterimlerinde de çeşitli sebeplerin öne sürülmesi, LGBTİ bireylerin varlığının tehdit olarak gören ve onlara dair nefret söylemi üreten kişi ve kurumlar korunurken, tüm ötekiler mahrum ve mahkum ediliyor.

Ankara Valiliği’nin yayınladığı yasak metinde yer alan “Çeşitli sosyal medya ve birtakım yazılı ve görsel medya organlarından; 16-17 Kasım 2017 tarihlerinde Büyülü Fener Sinema Salonunda Alman LGBTİ Film Günleri adıyla, birtakım toplumsal hassasiyet ve duyarlılıkları içeren film gösterimi organizasyonu yapılacağı şeklinde bilgiler elde edilmiştir… Organizasyona katılacak olan grup ve şahıslara yönelik olarak birtakım toplumsal duyarlılıklar nedeniyle bazı kesimler tarafından tepki gösterilebileceği ve provokasyonlara neden olabileceği değerlendirilmektedir… Bu nedenle, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C Maddesine göre ilimiz sınırları içerisinde huzur ve güvenliği sağlanması için yasaklanmasına…” sözleri anayasal haklarla güvence altına alınmış organizasyonu yapacak grupları değil, organizasyona saldıracak grupları gözetir nitelikte.

Diğer taraftan bu yasağın kaldırılması için Kaos GL, Ankara’daki LGBTİ etkinlik yasağına ilişkin AYM’ye başvurdu. İfade özgürlüğü, dernek kurma hakkı, toplanma özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini; yasakla ayrımcılık suçu işlendiğini belirterek, Valilikçe sunulan savunma dilekçesinde ne de ara beyanlarda, halkın bir kesiminin tahrik olduğuna, bu tahrik nedeniyle yakın tehlike doğduğuna, ne olduğu açıkça ifade edilmeyen bir takım toplumsal duyarlılıklar nedeniyle bazı kesimler tarafından tepki gösterileceğine dair hiçbir somut delil sunulmadığıhatırlatıldı.

Kaos GL avukatları “soyut beyan ve dayanaksız tahminler üzerinden bütün LGBTİ hakları alanında çalışan derneklerin bütün etkinlikleri süresiz olarak yasaklanmasının… sinema, sinevizyon, tiyatro, panel, söyleşi, sergi vb. etkinliklerin esas olarak bir derneğin faaliyetinin konusu teşkil eden her türlü etkinliği yasaklanmasına neden olduğunu belirtti.

Böylesine geniş kapsamlı bir yasağın içinde var olma mücadelesi veren LGBTİ haklarını desteklemek, homofobi, bifobi ve transfobiye karşı olmak için yapılabilecek bir takım şeyler var. Bunlardan birkaç tanesini sıralarsak:

* LGBTİ haklarını desteklemek için yaşadığınız şehirdeki LGBTİ oluşumuyla irtibata geçebilir ve yine homofobi karşıtı organizasyonlar oluşturmak için LGBTİ haklarını savunan örgütlerle iletişime geçilebilirsiniz.

* İşyerinde ayrımcılığa karşı çıkılabilir ve işyerinde ayrımcı davranışların dönüşümü için uğraşabilirsiniz.

* Sosyal medyada LGBTİ haklarını savunan paylaşımlarda bulunabilir, nefret söylemini yayanları şikayet edilebilirsiniz.

* LGBTİ haklarını savunan filmler izleyebilir, kitaplar okuyabilir, dergileri takip edebilir ve bunları paylaşarak daha fazla kişinin bunlardan haberdar olmasını sağlayabilirsiniz.

* LGBTİ bireyleri ayrımcılığa maruz bırakan kişilere ve yayınlara karşı duyarlı olup, LGBTİ bireylerin haklarını her ortamda savunabilirsiniz.

* LGBTİ haklarının, Anayasada belirlenmiş insan hakları olduğunu, herkesin yaşama, barınma ve çalışma hakkı hakkının da temel insan hakkı olduğunu her yerde, herkese söyleyebilirsiniz. (PT/AS)

[*] Devrim Sezer, Nazile Kalaycı, Siyasalın Peşinde Dünya Tragedyalarına Bakmak, Metis yayınları, s.14

Perihan Tunçbilek
Ankara Üniversitesi DTCF Felsefe Bölümü mezunu. Yine Ankara Üniversitesi SBE Kadın Çalışmaları Anabilim dalında yüksek lisans yaptı. Radikal, Birgün, Amargi Kadın Dergisi, Kaos GL, Sendika Org, Kurgu Kültür Edebiyat Dergisi ve Kitapeki’nde çeşitli deneme ve makaleleri yayınlandı. 2006’dan beri bianet’te aralıklarla yazıları yayınlanıyor.

bianet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder