5 Haziran 2011 Pazar
Pop Art’ın tanrısına yakından bakın!
20. yüzyılın ikinci yarısına sıra dışı kişiliğiyle damgasını vuran Andy Warhol ve polaroidleri 8 Haziran'dan itibaren Galerist’te.
Rus asıllı Amerikalı ressam, tasarımcı, film yapımcısı, yönetmen, yapımcı ve yazar kimliğiyle tanınan Andy Warhol, Pop Art akımının en önemli temsilcilerinden ve aynı zamanda popüler kültürün en önemli ikonlarından biri. Fabrika adını verdiği stüdyosundaki üretimi ve daha sonraki yıllarda resmin yanı sıra film, dergi yayıncılığı, müzik yapımcılığı gibi alanlardaki çarpıcı faaliyetleri ile Warhol, pop kültürünün hâlâ en ilham verici güçlerinden biri sayılmakta.
1953-1955 tarihleri arasında bir tiyatro topluluğu için sahne tasarımları da yapan tasarımcı, saçını gümüş rengine boyattı ve herkesin akıllarında yer eden o ikonik dış görüntüye sahip oldu. Gümüş saçlarıyla kendi kamerasına da poz vermekten kendini alıkoymayan sanatçının, farklı pozlarda bir sürü otoportre polaroidi bulunuyor.
"Gelecekte herkes 15 dakikalığına ünlü olacak", “Her şey poptur, pop her şeydir." söylemleriyle de tanınan Warhol, yaşam tarzının marjinalliği ile her zaman dikkat çekti.
Warhol’un polaroidleri onun görsel günlüğü gibi hareket etmiş ve gerçekliğe karşı kişisel bir tampon rolü oynadı. Warhol, her zaman kamerası yanında dolaşarak, hayata ve insanlara çıplak gözle değil kamerasından bakmıştı. Karakteristik açgözlülüğüyle yeni oyuncağını ünlülerden anonim kişilere kadar herkese çevirdi. Sanatçı resimlerindeki öznelerinin suratlarını, kırışıklık ve lekeleri gizlemek icin, geleneksel Japon tiyatrolarındaki gibi beyaz bir makyajla kapladı. Sanatçı polaroidlerinin belirli bır döneme göz kırpan – açık olarak belirtmek gerekirse şöhretinin doruklarındaki 70'li ve 80'li yıllar - zaman kapsülü gibi hizmet etmesini amaçladı. Warhol’un fotoğrafladığı favori özneler arasında New York kulüp ve barlarında takılırken bulduğu yakışıklı genç erkekler yer alıyor.
Rus asıllı Amerikalı ressam, tasarımcı, film yapımcısı, yönetmen, yapımcı ve yazar kimliğiyle tanınan Andy Warhol, Pop Art akımının en önemli temsilcilerinden ve aynı zamanda popüler kültürün en önemli ikonlarından biri. Fabrika adını verdiği stüdyosundaki üretimi ve daha sonraki yıllarda resmin yanı sıra film, dergi yayıncılığı, müzik yapımcılığı gibi alanlardaki çarpıcı faaliyetleri ile Warhol, pop kültürünün hâlâ en ilham verici güçlerinden biri sayılmakta.
1953-1955 tarihleri arasında bir tiyatro topluluğu için sahne tasarımları da yapan tasarımcı, saçını gümüş rengine boyattı ve herkesin akıllarında yer eden o ikonik dış görüntüye sahip oldu. Gümüş saçlarıyla kendi kamerasına da poz vermekten kendini alıkoymayan sanatçının, farklı pozlarda bir sürü otoportre polaroidi bulunuyor.
"Gelecekte herkes 15 dakikalığına ünlü olacak", “Her şey poptur, pop her şeydir." söylemleriyle de tanınan Warhol, yaşam tarzının marjinalliği ile her zaman dikkat çekti.

...
NTV
Suç duyurusu
Başbakan’ın seçim meydanlarında hızını alamayıp BDP’yi teröristlikle, Kılıçdaroğlu’nu Alevilikle işaret ederek ne yapmaya çalıştığını biliyoruz elbet. Memleketin açılımlar mühendisi-başdemokratı, nefretten iyice gözü dönmüş olmalı ki geçen gün Nuray Mert’i ‘Namert’ bir PKK muhibbi ilan ederek kitlesini kışkırtmaya gönül indirdi.
Bizden geçtim, Nuray’ın iki yazısını okuyup bir konuşmasına tanıklık etmişler bile onun mertliğinden bir an olsun kuşku duymaz. Nuray Mert, Türkiye basınının değerini arttıranlardandır.
Kimsenin kendisini savunmasına da ihtiyacı yoktur.
Amma, Başbakan, toplumu liseli eylemcilerin karşısına çıkarmakla tehdit ettiği 5, 10 bin gence göz kırpıyor olduğunun farkında mı? Zamanında söz konusu hazır kıta gençlerin kafalarında beyaz bereler olacak mı diye sormayı ihmal etmiştik.
Nuray Mert’in saçının bir teline zarar gelecek olursa; işte buradan suç duyurusunda bulunuyorum, ellerimiz Erdoğan’ın yakasında olacaktır.
Yıldırım Türker - Radikal
Nuray Mert'ten Başbakan'a hadisli gönderme!
Başbakan'ın : 'Duble yolları, Dersim'de olduğu gibi kolay harekat yapılsın diye inşa ediyormuşuz. Bu mertlik değil namertliktir" diyerek eleştirdiği gazeteci Nuray Mert, Erdoğan'ın kendisiyle ilgili söylemiş olduğu 'namert' sözüne bugünkü köşesinde yanıt verdi.
'Mertlik' Meselesi
“Haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytandır” (Hadis-i Şerif)
Sayın Başbakan, Konya mitinginde, Dersim konusunda bir yorumuma gönderme yapmış. Bana katılmasını beklemiyordum. Ama bir Başbakan’dan, hakaret ifadeleri kullanmamasını beklemek en doğal hakkımız diye düşünüyorum. Soyadıma gönderme yapıp, ‘namert’ ifadesini kullanmış. Namertlik, böyle bir ifadeyi suskunlukla geçiştirmem olurdu. Dünyanın en cesur insanı değilim ama, böyle bir hakaret karşısında ses çıkarmamak korkaklık değil, alçaklık olur. Kendisini öncelikle nezakete davet ediyorum. Sonra, namert görmek istiyorsa, her devir iktidarın çizgisine göre tutum değiştirip, şimdi de mevcut iktidara yaranmak için bin bir takla atarak çevresine üşüşenlere bakmasını tavsiye diyorum. Çünkü ben namertliği, öncelikle sözünün arkasında durmamak olarak tanımlıyorum.
...
Vatan
Bizden geçtim, Nuray’ın iki yazısını okuyup bir konuşmasına tanıklık etmişler bile onun mertliğinden bir an olsun kuşku duymaz. Nuray Mert, Türkiye basınının değerini arttıranlardandır.
Kimsenin kendisini savunmasına da ihtiyacı yoktur.
Amma, Başbakan, toplumu liseli eylemcilerin karşısına çıkarmakla tehdit ettiği 5, 10 bin gence göz kırpıyor olduğunun farkında mı? Zamanında söz konusu hazır kıta gençlerin kafalarında beyaz bereler olacak mı diye sormayı ihmal etmiştik.
Nuray Mert’in saçının bir teline zarar gelecek olursa; işte buradan suç duyurusunda bulunuyorum, ellerimiz Erdoğan’ın yakasında olacaktır.
Yıldırım Türker - Radikal
Nuray Mert'ten Başbakan'a hadisli gönderme!
Başbakan'ın : 'Duble yolları, Dersim'de olduğu gibi kolay harekat yapılsın diye inşa ediyormuşuz. Bu mertlik değil namertliktir" diyerek eleştirdiği gazeteci Nuray Mert, Erdoğan'ın kendisiyle ilgili söylemiş olduğu 'namert' sözüne bugünkü köşesinde yanıt verdi.
'Mertlik' Meselesi
“Haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytandır” (Hadis-i Şerif)
Sayın Başbakan, Konya mitinginde, Dersim konusunda bir yorumuma gönderme yapmış. Bana katılmasını beklemiyordum. Ama bir Başbakan’dan, hakaret ifadeleri kullanmamasını beklemek en doğal hakkımız diye düşünüyorum. Soyadıma gönderme yapıp, ‘namert’ ifadesini kullanmış. Namertlik, böyle bir ifadeyi suskunlukla geçiştirmem olurdu. Dünyanın en cesur insanı değilim ama, böyle bir hakaret karşısında ses çıkarmamak korkaklık değil, alçaklık olur. Kendisini öncelikle nezakete davet ediyorum. Sonra, namert görmek istiyorsa, her devir iktidarın çizgisine göre tutum değiştirip, şimdi de mevcut iktidara yaranmak için bin bir takla atarak çevresine üşüşenlere bakmasını tavsiye diyorum. Çünkü ben namertliği, öncelikle sözünün arkasında durmamak olarak tanımlıyorum.
...
Vatan
Arınç: Zaman okuyun
“Siz biraz gazeteden uzak kalın. Kaldı ki Türkiye’de öyle bir gazete var ki, her şey onun içerisinde. Onu takip ederseniz zamanla her şey daha iyi anlaşılır. Yani emin olun, Zaman’a baktığınızda, Zaman’ı okuduğunuzda, başka bir şeye karıştırmaya gerek kalır mı kalmaz mı diye siz düşünün. Ben şimdi burada başka bir şey söylersem, ’Medyadan sorumlu adam ne dedi bakın ?’ derler sonra. Zaten şimdiden kaptı onlar cümleyi. Değerli kardeşlerim önce ona bakın, ihtiyaç duyarsanız sonra hepsine bakın.”
Vatan
Vatan
'Ben de eşkıyayım'
KİMLİK VE SINIF YANYANA OLACAK
»Yüzyılımızın en önemli problemlerinden biri kimlikler meselesi. Kadın, gençlik, çevre, LGBTT vs kimlikler daha fazla parçalanırken sınıftan bakan sosyalistler olarak tüm kimlikleri sınıfla nasıl buluşturacağız?
Bu konuda önce iğneyi kendimize batıralım. Bu durum hep sosyalizmin durağan bir norm olduğu yanılgısıyla başladı. Dolayısıyla kimlik bazlı taleplerin hepsi yok sayıldı. Bizim kendi adımıza düştüğümüz bir zaaf olarak görüyorum. Biz bu zaafa düştükçe kimlik politikası yapanlarla bu meseleye sınıfsal bakışı hepten reddedenler neredeyse kimliği bu işin tümüyle merkezine koyan bir alana kümelendiler. Yapmaya çalışacağım şey aslında sınıfsal bakışın kimlik meselesini reddetmediği ve reddetmemesi gerektiği, kimlik merkezli bakanların da sınıfsal bakış açısını bu kimlik meselesini gözden uzak tutmaması gerektiğidir. Yapmaya çalıştığım ya da doğru olduğunu düşündüğüm şey bunun da böyle bir ortaklaşmaya girmesidir aslında.
»Bütün kimliklerin temsilcisi olacağınızı bir sosyalist olarak söylüyorsunuz değil mi?
Kimlik siyaseti yapanlara şunu diyebilirim: Biz sizinle böyle tartışmaya devam edebiliriz. Yani bu sizin taleplerinizi bizim dile getirmemizi savunmamızın önünde engel değildir. Bu ise halkın alışık olmadığı şey. Biz tartışırız. Üstelik bu tartışmanın sonunda anlaşamayabiliriz. Ama bizim orada bir mağduriyet, bir yok sayma, bir ötekileştirme olursa bizim bunun yanında olmamamız abes.
Sırrı Süreyya Önder, 1962 yılında Adıyaman'da doğdu. Lise yıllarında politikleşerek sosyalist olarak siyasi yaşamına başladı. Önder,1978 yılında, Maraş Katliamı protestolarına katıldığı gerekçesiyle cezaevine girdi, daha sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi ikinci sınıfındayken, 12 Eylül faşist cuntasına karşı giriştiği direniş eylemleri sebebiyle tekrar tutuklandı. 12 yıl sürecek cezaevi süreci o zamanlarda başlayan Önder, cezaevi çıkışı sonrası çeşitli işlerde çalıştı. 12 Eylül askeri darbesi döneminde memleketi Adıyaman’da geçen olayları konu edinen başarılı filmi Beynelmilel ile kamuoyunda tanındı. Sinemada oyunculuk ve yönetmenlikten sonra BirGün ve Radikal’de de köşe yazarlığı yapan Özgür Gündem yazarı Sırrı Süreyya Önder ile milletvekili adaylığı, siyasete ve gündeme dair merak edilenleri konuştuk.
SERBAY MANSUROĞLU - TUĞÇE ÇELİK - Birgün
»Yüzyılımızın en önemli problemlerinden biri kimlikler meselesi. Kadın, gençlik, çevre, LGBTT vs kimlikler daha fazla parçalanırken sınıftan bakan sosyalistler olarak tüm kimlikleri sınıfla nasıl buluşturacağız?
Bu konuda önce iğneyi kendimize batıralım. Bu durum hep sosyalizmin durağan bir norm olduğu yanılgısıyla başladı. Dolayısıyla kimlik bazlı taleplerin hepsi yok sayıldı. Bizim kendi adımıza düştüğümüz bir zaaf olarak görüyorum. Biz bu zaafa düştükçe kimlik politikası yapanlarla bu meseleye sınıfsal bakışı hepten reddedenler neredeyse kimliği bu işin tümüyle merkezine koyan bir alana kümelendiler. Yapmaya çalışacağım şey aslında sınıfsal bakışın kimlik meselesini reddetmediği ve reddetmemesi gerektiği, kimlik merkezli bakanların da sınıfsal bakış açısını bu kimlik meselesini gözden uzak tutmaması gerektiğidir. Yapmaya çalıştığım ya da doğru olduğunu düşündüğüm şey bunun da böyle bir ortaklaşmaya girmesidir aslında.
»Bütün kimliklerin temsilcisi olacağınızı bir sosyalist olarak söylüyorsunuz değil mi?
Kimlik siyaseti yapanlara şunu diyebilirim: Biz sizinle böyle tartışmaya devam edebiliriz. Yani bu sizin taleplerinizi bizim dile getirmemizi savunmamızın önünde engel değildir. Bu ise halkın alışık olmadığı şey. Biz tartışırız. Üstelik bu tartışmanın sonunda anlaşamayabiliriz. Ama bizim orada bir mağduriyet, bir yok sayma, bir ötekileştirme olursa bizim bunun yanında olmamamız abes.
Sırrı Süreyya Önder, 1962 yılında Adıyaman'da doğdu. Lise yıllarında politikleşerek sosyalist olarak siyasi yaşamına başladı. Önder,1978 yılında, Maraş Katliamı protestolarına katıldığı gerekçesiyle cezaevine girdi, daha sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi ikinci sınıfındayken, 12 Eylül faşist cuntasına karşı giriştiği direniş eylemleri sebebiyle tekrar tutuklandı. 12 yıl sürecek cezaevi süreci o zamanlarda başlayan Önder, cezaevi çıkışı sonrası çeşitli işlerde çalıştı. 12 Eylül askeri darbesi döneminde memleketi Adıyaman’da geçen olayları konu edinen başarılı filmi Beynelmilel ile kamuoyunda tanındı. Sinemada oyunculuk ve yönetmenlikten sonra BirGün ve Radikal’de de köşe yazarlığı yapan Özgür Gündem yazarı Sırrı Süreyya Önder ile milletvekili adaylığı, siyasete ve gündeme dair merak edilenleri konuştuk.
SERBAY MANSUROĞLU - TUĞÇE ÇELİK - Birgün
Pornocu; "Bütün gün oturup Cübbeli Ahmet mi dinleyelim? "
Vallahi kusura bakma, hiç izlememiş gibi yapamayacağım; on sene bizzat bilgisayar başında oturdum. “Seyretmek yasaktır, aman ha seks manyağı olursun” diyerek insan nereye kadar kısıtlanabilir? Diyelim kısıtlandı, engellenebilir mi? Hem niye engellensin? Nedir seni bunca korkutan? İki kişi ya da daha çok sana ne, yan yana, çıplak olduğunda; her şeyi senin bildiğin gibi yaşamak zorunda mı? Çıplaklıktan mı korkuyorsun, izlenmesinden mi?
Seni rahatsız eden sevişmekse hepimiz bu işteş eylem sayesinde dünyadayız unutma. Rahat ol canım, otur şöyle. Porno kısaca insanların üremek ya da zevk için sevişmesinin kayıt altına alınmasıdır ve bunu seyreden, seyredebilen kimseler senin sandığın kadar sapık değildir. Seyretmeyene ‘normal’ denir mi o da tartışılır. Porno sadece sandığın şey değildir. En ‘uzun’ yolu yaptığını, en çok inşaatı ‘diktiğini’, en çok parayı ‘vurduğunu’ iddia eden adamların da bilinçaltında bu tarz çağrışımlar yatar...
Merak etme ne olur, porno her zaman kötü değildir. Japonya’nın ahlakıyla çok övünüyor ya sen ve senin gibiler; bunun sebebi, orada akla gelmeyecek fantezilere hitap eden mekânların olmasıdır. Bizdeki kola makineleri gibi orada da ‘giyilmiş kadın iç çamaşırı’ satan otomatlar var misal! Çünkü gidilecek en uç noktanın farkında olmadan ahlaklı değil, saf olunur. Sana sır vereyim: Türkiye’de de kurduk diye çok övündüğün 3G altyapısının yüzde 80’i Uzakdoğu’da porno için kullanılıyor.
Porno konusunda atlanılmayacak detaylar var fakat.
Tarafların rızası durumu şart olmalıdır pornoda. Filmde oynayanların bunu zorla değil, kendi rızalarıyla ya da aldıkları ücret karşılığında yapmaları önemlidir. Ücret karşılığında bunun yapanlar, emeğini ücret karşılığı satan diğer milyonlarca kişiden farklı değildir. Hem henüz yasaklayamadığın bir sürü sitede bu işi para için yapmayan insanların görüntüleri de bulunuyor. Diyeceğim, kişilerin kendi rızasıyla pornoda oynaması önemli. İkincisi de reşit olmayan veya rıza gösteremeyecek kişilerin kullanılması. Çocuklar ve delilerden bahsediyorum. Alçaklıkların en hası çocuk pornosudur!
Çok ahlaklı ülkemizde, çocukluğumda, kafayı çektikten sonra mahallemizdeki deli kadını düzmeye kalkan abiler vardı. 14 yaşındaki kızlara sarkan tetikçi dedelerle; hayvan tecavüzüyle övünen pisliklerle bir aradayız. Bunların yanında porno sapıklık öyle mi? Ne yani, Survivor, Flash TV, Kollama, Beşinci Boyut falan daha mı normal... Aşk-ı Memnu dizisi senin anlayışınca ahlaklı mı? ‘Baldız baldan tatlıtuğ’ diye duvar yazısı var bu ülkede.
Pornoda kadın aşağılanırmış! Ne içtiysen ondan istiyorum. Bir kadının, “kocam yanıma başka kadınlar da getirsin, çok eşlilik iyidir” demesinden daha mı onur kırıcı porno. Hem sevişirken yaşanabileceklere aşağılama olarak bakmak da ne? Kadınların çocuk üretici tarlalar olarak görülmesi pornodan daha korkunç değil mi? Hem evrensel akıl ölçülerine ulaşmış her insan, kendi bedenini özgürce kullanma hakkına sahiptir; sen ne hakla bunu düzenlemeye kalkıyorsun!
Pornoya, çocuklar erişebilirmiş; o zaman senin ana-babalığın nerede kaldı? Ne iş yaparsın arkadaş! Çocuğunun pipisini telefonuna ekran koruyucu yapanların memleketinde, sussun diye altı yaşındaki bebeye internetli cep telefonu alan adama müdahale et. Üstelik erişilebilir olmayan cinsellik neye yarar? On sekizden küçüklerin görmemesi ‘gereken’ şeyler için de ebeveyn kilitleri satılıyor her yerde, alır yüklersin.
Ne dedin, yoğurt mu dedin? Porno ahlaki çöküşe yol açarmış. Neden? Kitap kötü toplat, televizyon kaka kapat, internet cıs dokunma; bütün gün oturup Cübbeli Ahmet mi dinleyelim? Ahlak, bireylerin, tek başına yaptığı eylemin sorumluluğunu almasıyla başlar. Ahlak ile yatakta olup bitenin ilgisi yoktur. Neymiş efendim, erotizm geciktirir, porno istismar edermiş. İstismar, ortada sadece bir porno film olduğu zaman hatırlanıyorsa vardır.
Madalyonun diğer yüzünden de bahsetmeliyiz. Temsil ettiğin burjuvazinin temel özelliği tutuculuktur bilirsin. Bekâreti ele alalım. Sizlerin yaban dünyasında kadınların ‘kullanımında’ ilk gece hakkı erk sahibinin, erkek olanın, egemenindir. Wilhelm Reich’in ‘Dinle Küçük Adam’ını duydun mu büyük adam! Okudun mu hiç?
Tabii son elli yılda cinsel devrim seksin kazanımıysa bunun sektöre dönüşmüş hali olan porno da iflasın eşiği gibi görülür. Sektörleşen her şey gibi orada da sorun vardır. İdealize edilmiş bedenler, yapay iniltiler, sahte orgazmlar, plastik organlar, kusursuz sevişmeler, pornocuya cinselliği olduğundan mükemmel göstererek beklenti artışına neden olur. Her kadın onca güzel memeli, her adam onca kaslı, iktidarlı değildir. Çoğumuz, villamızın bahçesindeki yüzme havuzunda sevişmeyiz; villayı bırak, evimiz, bahçemiz ve hatta havuzumuz yoktur. Fakat kışın, kurusun diye kalorifere konmuş donların arasında sevişen çoğunluğa kimi zaman da cennet vaat eder porno. Dilersen sen bana e-posta at, halen açık iyi siteler önerebilirim.
Beden sanattır unutma!
ONUR CAYMAZ - Birgün
Seni rahatsız eden sevişmekse hepimiz bu işteş eylem sayesinde dünyadayız unutma. Rahat ol canım, otur şöyle. Porno kısaca insanların üremek ya da zevk için sevişmesinin kayıt altına alınmasıdır ve bunu seyreden, seyredebilen kimseler senin sandığın kadar sapık değildir. Seyretmeyene ‘normal’ denir mi o da tartışılır. Porno sadece sandığın şey değildir. En ‘uzun’ yolu yaptığını, en çok inşaatı ‘diktiğini’, en çok parayı ‘vurduğunu’ iddia eden adamların da bilinçaltında bu tarz çağrışımlar yatar...
Merak etme ne olur, porno her zaman kötü değildir. Japonya’nın ahlakıyla çok övünüyor ya sen ve senin gibiler; bunun sebebi, orada akla gelmeyecek fantezilere hitap eden mekânların olmasıdır. Bizdeki kola makineleri gibi orada da ‘giyilmiş kadın iç çamaşırı’ satan otomatlar var misal! Çünkü gidilecek en uç noktanın farkında olmadan ahlaklı değil, saf olunur. Sana sır vereyim: Türkiye’de de kurduk diye çok övündüğün 3G altyapısının yüzde 80’i Uzakdoğu’da porno için kullanılıyor.
Porno konusunda atlanılmayacak detaylar var fakat.
Tarafların rızası durumu şart olmalıdır pornoda. Filmde oynayanların bunu zorla değil, kendi rızalarıyla ya da aldıkları ücret karşılığında yapmaları önemlidir. Ücret karşılığında bunun yapanlar, emeğini ücret karşılığı satan diğer milyonlarca kişiden farklı değildir. Hem henüz yasaklayamadığın bir sürü sitede bu işi para için yapmayan insanların görüntüleri de bulunuyor. Diyeceğim, kişilerin kendi rızasıyla pornoda oynaması önemli. İkincisi de reşit olmayan veya rıza gösteremeyecek kişilerin kullanılması. Çocuklar ve delilerden bahsediyorum. Alçaklıkların en hası çocuk pornosudur!
Çok ahlaklı ülkemizde, çocukluğumda, kafayı çektikten sonra mahallemizdeki deli kadını düzmeye kalkan abiler vardı. 14 yaşındaki kızlara sarkan tetikçi dedelerle; hayvan tecavüzüyle övünen pisliklerle bir aradayız. Bunların yanında porno sapıklık öyle mi? Ne yani, Survivor, Flash TV, Kollama, Beşinci Boyut falan daha mı normal... Aşk-ı Memnu dizisi senin anlayışınca ahlaklı mı? ‘Baldız baldan tatlıtuğ’ diye duvar yazısı var bu ülkede.
Pornoda kadın aşağılanırmış! Ne içtiysen ondan istiyorum. Bir kadının, “kocam yanıma başka kadınlar da getirsin, çok eşlilik iyidir” demesinden daha mı onur kırıcı porno. Hem sevişirken yaşanabileceklere aşağılama olarak bakmak da ne? Kadınların çocuk üretici tarlalar olarak görülmesi pornodan daha korkunç değil mi? Hem evrensel akıl ölçülerine ulaşmış her insan, kendi bedenini özgürce kullanma hakkına sahiptir; sen ne hakla bunu düzenlemeye kalkıyorsun!
Pornoya, çocuklar erişebilirmiş; o zaman senin ana-babalığın nerede kaldı? Ne iş yaparsın arkadaş! Çocuğunun pipisini telefonuna ekran koruyucu yapanların memleketinde, sussun diye altı yaşındaki bebeye internetli cep telefonu alan adama müdahale et. Üstelik erişilebilir olmayan cinsellik neye yarar? On sekizden küçüklerin görmemesi ‘gereken’ şeyler için de ebeveyn kilitleri satılıyor her yerde, alır yüklersin.
Ne dedin, yoğurt mu dedin? Porno ahlaki çöküşe yol açarmış. Neden? Kitap kötü toplat, televizyon kaka kapat, internet cıs dokunma; bütün gün oturup Cübbeli Ahmet mi dinleyelim? Ahlak, bireylerin, tek başına yaptığı eylemin sorumluluğunu almasıyla başlar. Ahlak ile yatakta olup bitenin ilgisi yoktur. Neymiş efendim, erotizm geciktirir, porno istismar edermiş. İstismar, ortada sadece bir porno film olduğu zaman hatırlanıyorsa vardır.
Madalyonun diğer yüzünden de bahsetmeliyiz. Temsil ettiğin burjuvazinin temel özelliği tutuculuktur bilirsin. Bekâreti ele alalım. Sizlerin yaban dünyasında kadınların ‘kullanımında’ ilk gece hakkı erk sahibinin, erkek olanın, egemenindir. Wilhelm Reich’in ‘Dinle Küçük Adam’ını duydun mu büyük adam! Okudun mu hiç?
Tabii son elli yılda cinsel devrim seksin kazanımıysa bunun sektöre dönüşmüş hali olan porno da iflasın eşiği gibi görülür. Sektörleşen her şey gibi orada da sorun vardır. İdealize edilmiş bedenler, yapay iniltiler, sahte orgazmlar, plastik organlar, kusursuz sevişmeler, pornocuya cinselliği olduğundan mükemmel göstererek beklenti artışına neden olur. Her kadın onca güzel memeli, her adam onca kaslı, iktidarlı değildir. Çoğumuz, villamızın bahçesindeki yüzme havuzunda sevişmeyiz; villayı bırak, evimiz, bahçemiz ve hatta havuzumuz yoktur. Fakat kışın, kurusun diye kalorifere konmuş donların arasında sevişen çoğunluğa kimi zaman da cennet vaat eder porno. Dilersen sen bana e-posta at, halen açık iyi siteler önerebilirim.
Beden sanattır unutma!
ONUR CAYMAZ - Birgün
Tarkan'ın Şok Fotoğrafları
Pop müziğin ünlü sesi Tarkan’la ilgili bir TV kanalında yayınlanan fotoğraflar ortalığı karıştırdı. ABD’de yaşayan Süleyman Şahin’in (32) Show TV’ye verdiği fotoğraflar uzun süre gündemde kalacağa benziyor. Televizyonda defalarca gösterilen fotoğraflarda Tarkan bir erkekle plajda ve havuzda beraber, oldukça samimi bir şekilde görülüyor. Şahin, Tarkan’a kızdığı için bu fotoğrafları televizyona verdiğini ve şantaj gibi bir niyetinin olmadığını ileri sürüyor.
Tarkan’ın menajeri Uygar Ataş ise kendilerine şantaj yapıldığını iddia etti. Süleyman Şahin fotoğraflarla ilgili soruları şöyle yanıtladı:
* Neden böyle bir şey yapmak istediniz?
Hemşerim olduğundan, böyle bir şey yaptığı için kızdım. Sadece halkın onun ne olduğunu duymasını, başkasına çamur atmanın ne olduğunu görmesini istiyorum.
* Para konusu geçti mi?
Ben para karşılığında bir şantaj şekline girmek istemiyorum. Para vermek istiyorlarsa hibe edilecek yerler var. Hiç para talep etmedim.
* Sana niçin para vermek istiyorlar?
Konuyu kapatıp halkın duymaması için. Haberde daha sonra Süleyman Şahin ile Tarkan’ın menajeri arasında yapılan görüşmeye yer verildi. Bu görüşme de şöyle: Menajer: Yeniköy’de buluşalım.
Ş.Ş: Konuşma şeyimiz ne olacak.
Menajer: Konuşuyoruz işte. Demek ki halledeceğiz.
S.Ş: Miktar olarak ne kadar para vermeyi düşünüyorsunuz?
Menajer: Ben bunları telefonda konuşmak
YA SONRA?..
'MEGASTAR' OLDU
Tarkan'ın özel fotoğrafları amiyane tabiriyle magazin gündemine bomba gibi düşmüştü. Ancak Tarkan, 'megastar' lakabını boşuna kazanmadığını gösterircesine bu krizden hiç etkilenmedi ve yurt dışında Türkiye denince akla gelen ilk şarkıcı olmayı başardı.
Sabah
Siz hala Mabel Matiz'le tanışmadınız mı yoksa?
Sesinin farklı rengi ve şarkı söyleme tarzıyla sosyal paylaşım siteleri sayesinde çok önceden müzikseverler tarafından keşfedilen Mabel Matiz'in aynı adlı ilk albümü, raflardaki yerini aldı.
Mabel Matiz'in müziğinden ya nefret edersiniz ya da onu çok seversiniz. Bunun da sebebi, müzisyenin kendine özgü söyleme biçimi ve sesinin rengi. Sesi kadar ismi de ilgi çekici olan Mabel Matiz'in asıl adı Fatih Karaca. Buket Uzuner'in 'Kumral Ada Mavi Tuna' adlı kitabındaki Tuna karakterinden oldukça etkilenen müzisyen, Tuna'nın Mabel lakabını kullanmaya başlamış. Matiz ise müzisyenin hayatını ve müziğini iyi ifade ettiğini düşündüğü bir kelime: Eski Yunancada 'düşkün kimse, sarhoş' anlamına geliyor.
Çocukluğu Mersin'de geçen Mabel Matiz, üniversite okumak için Mersin'den İstanbul'a gelmiş ve burada müzikle olan ilişkisini pekiştirmiş. Birkaç cover grubu denemesi bir yana evde ufak tefek kendi şarkılarını da kaydetmiş. Ardından da kayıtlarını bir bir internette yayınlamaya başlamış. Yapımcı Engin Akıncı'yla da şarkıları sayesinde internet üzerinden tanışmış. İki yıldır süren albüm yapma aşamasıysa, geçtiğimiz hafta albümün raflardaki yerini almasıyla noktalanmış. Fatih Karaca, nam-ı diğer Mabel Matiz, aynı adlı albümüyle müzikseverlerin şimdiden ilgi odağı oldu
ÖZGE Ç. DENİZÇİ - Akşam
MODANIN CİNSİYETİ YOK
Türk erkeği modada da keşke cesur olsa
'Nicethingsforniceboys' adındaki moda blog'unda 'şort meselesi memleket meselesi' gibi erkeklerin bir türlü çözümleyemediği kombin problemlerine ışık tutmaya çalışan Ufuk Onur Tapan ile erkek modası...
- Erkeklerin, genelde modanın gay modasını pompaladığı yönünde eleştirileri var. Siz buna ne diyorsunuz?
Modanın cinsiyeti olduğuna inanmıyorum. Bundan birkaç yıl önce parmak arası terlik giyen erkek dışlanıyordu. Şimdi herkes kullanıyor. Gerçekten cinsiyetle alakası olmayan şeyler. Zamanla değişen algılarımız zevklerimizi de değiştiriyor seneye etek giyip giyemeyeceğimizi bilemiyorum.
- Beğendiğiniz erkek koleksiyonu hazırlayan tasarımcılar kimler?
Türkiye'de Hatice Gökçe'ye bayılıyorum. Bir de ciddi iyi işler çıkaran Niyazi Erdoğan var. Dünyada erkek modasını yeniden tanımlayan Raf Simons yeni nesil için kutsal bir kaynak. Rick Owens da harikalar yaratan bir isim.
BÜTÜN ERKEKLER ŞIK OLABİLİR
- 'Şort meselesi memleket meselesi' gibi erkeklerin giyerken zorlandığı tarzları mı işliyorsunuz?
Türkiye'de yaşıyoruz; Türk erkeği için moda, twitter kadar yeni bir kelime. Erkek gardırobunda memleket meselesi olacak birçok konu var. Şort da bunlardan biri. Türk erkeği her konuda cesur, keşke moda konusunda da biraz cesur olsa.
- Nedir sizce şık erkeğin tanımı?
Erkekler, sadece sabah kalktıklarında değil, her zaman makyajsız ve fönsüzlerdir. Bu halde bile kadınlardan çok daha güzel ve seksi görünürler. Erkekler çoğu zaman parfüm ya da tıraş losyonundan başka kozmetik ürünü kullanmadıkları halde, ciltleri kadınlardan çok daha düzgündür. Kirli sakal denilen şey bildiğiniz, yüzden uzayan kıllardır ve kesinlikle ölümcül bir libido objesidir. Tüm bu özellikler, erkeklere nasılsa süslenemeyecekleri için sanki Tanrı tarafından peşin olarak bahşedilmiştir. Kısacası bütün erkeklerin şık olma potansiyeli vardır. Evden çıkarken aynaya son kez bir bakış attığında göğüsleri kabarıyor ve kendini iyi hissediyorsa, bu iş tamamdır.
http://nicethingsforniceboy.blogspot.com/
AYSUN ÖZ KAŞİ - Akşam
'Nicethingsforniceboys' adındaki moda blog'unda 'şort meselesi memleket meselesi' gibi erkeklerin bir türlü çözümleyemediği kombin problemlerine ışık tutmaya çalışan Ufuk Onur Tapan ile erkek modası...
- Erkeklerin, genelde modanın gay modasını pompaladığı yönünde eleştirileri var. Siz buna ne diyorsunuz?
Modanın cinsiyeti olduğuna inanmıyorum. Bundan birkaç yıl önce parmak arası terlik giyen erkek dışlanıyordu. Şimdi herkes kullanıyor. Gerçekten cinsiyetle alakası olmayan şeyler. Zamanla değişen algılarımız zevklerimizi de değiştiriyor seneye etek giyip giyemeyeceğimizi bilemiyorum.
- Beğendiğiniz erkek koleksiyonu hazırlayan tasarımcılar kimler?
Türkiye'de Hatice Gökçe'ye bayılıyorum. Bir de ciddi iyi işler çıkaran Niyazi Erdoğan var. Dünyada erkek modasını yeniden tanımlayan Raf Simons yeni nesil için kutsal bir kaynak. Rick Owens da harikalar yaratan bir isim.
BÜTÜN ERKEKLER ŞIK OLABİLİR
- 'Şort meselesi memleket meselesi' gibi erkeklerin giyerken zorlandığı tarzları mı işliyorsunuz?
Türkiye'de yaşıyoruz; Türk erkeği için moda, twitter kadar yeni bir kelime. Erkek gardırobunda memleket meselesi olacak birçok konu var. Şort da bunlardan biri. Türk erkeği her konuda cesur, keşke moda konusunda da biraz cesur olsa.
- Nedir sizce şık erkeğin tanımı?
Erkekler, sadece sabah kalktıklarında değil, her zaman makyajsız ve fönsüzlerdir. Bu halde bile kadınlardan çok daha güzel ve seksi görünürler. Erkekler çoğu zaman parfüm ya da tıraş losyonundan başka kozmetik ürünü kullanmadıkları halde, ciltleri kadınlardan çok daha düzgündür. Kirli sakal denilen şey bildiğiniz, yüzden uzayan kıllardır ve kesinlikle ölümcül bir libido objesidir. Tüm bu özellikler, erkeklere nasılsa süslenemeyecekleri için sanki Tanrı tarafından peşin olarak bahşedilmiştir. Kısacası bütün erkeklerin şık olma potansiyeli vardır. Evden çıkarken aynaya son kez bir bakış attığında göğüsleri kabarıyor ve kendini iyi hissediyorsa, bu iş tamamdır.
http://nicethingsforniceboy.blogspot.com/
AYSUN ÖZ KAŞİ - Akşam
'Herkes beni fahişe gibi görüyor'
Hilton otelleri zincirinin varislerinden 30 yaşındaki Paris Hilton, insanların kendisini yanlış tanıdığını ve bunun sebebinin eski sevgilisi Rick Solomon tarafından piyasaya sürülen seks kaseti olduğunu söyledi. "İnsanlar benim fahişe olduğumu düşünüyor ve bunun tek sebebi beni o kasetle tanımış olmaları. Oysa bu ne planladığım ne de istediğim bir şeydi. Aşık olduğum adamla geçirdiğim bir gece yüzünden yıllardır insanlar tarafından yargılanıyorum" diyen Hilton, anne olmayı düşündüğünü belirterek gelecekte bu durumu çocuklarına açıklamak zorunda kalacağını da ifade etti.
Bir Erdoğan analizi de Observer'dan: 'ZEKİCE BİR SENTEZ'
“Tayyip Baba'nın neden o kadar popüler olduğunu anlamak zor değil. Milliyetçilik, popülizm ve halkın yüzde 95’inin Müslüman, ancak devletin laik olduğu Türkiye’de, çoğunluğa uygun orta halli muhafazakar ahlaktan oluşan zekice bir sentezle çok sayıda destekçiyi çekti”
Akşam
Akşam
Benimle dans eder misin!
Kanadalı dans sanatları ustası Davis St-Pierre, Londra’nın tarihi sanat merkezi Sadler’s Wells’te 20 kişilik çıplak sanatçılardan oluşan kadroyla çıkardığı gösterisiyle yankı uyandırdı
Milliyet
“Yüksek Sesle Ağlamak için Biraz Hassasiyet” isimli dans resitalinde 10 çıplak erkek ve 10 çıplak kadın yer alıyor. Oyunun bir bölümünde sahneden inen erkekler, seyircilerin arasına karışıp koltuklar arasında sekerek seyircilerin tepkilerini eğlenceli şekilde ölçüyor. Gösteri, olumlu tepki aldı.
Malezya polisi kadınları ‘fahişe’ diye damgaladı
Malezya polisi kadınları ‘fahişe’ diye damgaladı5 Haziran 2011Malezya’da polis, geçen perşembe günü lüks bir gece kulübüne düzenlediği baskında “fahişe” diye gözaltına aldığı 30 kadını zincilerle bağladı, kadınların kafalarına, göğüslerine “tick” ya da “X” işareti çizince, ortalık karıştı.Penang eyaletindeki gece kulübündeki baskında, polis biri Vietnam’lı 29'u Çinli olan kadınların, fahişe olup olmadığını karıştırmamak için “işaretleme” yaptı. New Straits Times gazetesine konuşan Penang Polis Şefi Ayub Yaakob, “Şüpheliler kaçmaya çalışıyordu. Polis fahişelerle kulübün kadın patroniçeleri karışmasın diye işaretleme yapmak zorunda kaldı” diye savunma yaptı.
‘Kadınlar sığır değil’
Yerel gazetelerin “işaretlenerek aşağılanan” kadınların görüntülerini yayınlamasıyla politikacılar, hukukçular kadın hakları aktivitistleri ise ayaklandı. Muhalefet milletvekili, Teresa Kok, “Polis kadınlara sığır sürüsü gibi davranmış. Tiksindirici” dedi. Kadın hakları örgütü Tenaganita, “Gözaltına alınanlar mağdur edildi. Soruşturma açılsın” talebinde bulundu.
Hürriyet
‘Kadınlar sığır değil’
Yerel gazetelerin “işaretlenerek aşağılanan” kadınların görüntülerini yayınlamasıyla politikacılar, hukukçular kadın hakları aktivitistleri ise ayaklandı. Muhalefet milletvekili, Teresa Kok, “Polis kadınlara sığır sürüsü gibi davranmış. Tiksindirici” dedi. Kadın hakları örgütü Tenaganita, “Gözaltına alınanlar mağdur edildi. Soruşturma açılsın” talebinde bulundu.
Hürriyet

AIDS'TEN ÖLEN ÜNLÜLER
AIDS'in dünyada kamuoyunda hızlı tanınmasında etkili olan ilk isim, Amerikalı sinema oyuncusu Rock Hudson oldu. Kasım 1925'te doğan Hudson, Ekim 1985'te bu hastalıktan yaşamını yitirdi.
Sovyet-Rus baleti, Mart 1938 doğumlu Rudolf Nureyev de Ocak 1993'te bu hastalığın kurbanı oldu.
İngiliz popçu Queen grubunun solisti, Eylül 1946 doğumlu Freddie Mercury de Kasım 1991'de AIDS'ten ölen ünlülerden.
AIDS'TEN ÖLEN ÜNLÜLER
2009 yılında 2,5 milyonu 15 yaşın altındaki çocuk, 33,3 milyon kişi AIDS virüsüyle yaşıyor ve bunların 15,9 milyonunu kadınlar oluşturuyor.
AIDS'İN KÖKENİ
Bilimsel tahminler, maymunlarda rastlanan virüsün doğal ortamda organizmalar içinde yaşamını sürdürerek, mutasyon geçirdiği ve buradan da insanlara geçtiği üzerinde yoğunlaşıyor.
Radikal
Herkes kendiyle barışmak zorunda.

Herkes kendiyle barışmak zorunda. Herkes başkasına benzmeye çalışır. Ne kadar çok benzersen kendini o kadar rahat hissedersin. Çünkü öne çıkmıyorsun, sivrilmiyorsun. Sürüde kaybolup gidiyorsun. Beni ben yapan farklılıkları kapamak yerine daha da açıp göstermeyi öğrendim. Çok güzel bir şey. Farklılıklarımın altını çizmek dışında yapabileceğim bir şey yok. Zaten hepimizin geni yüzde 99.9 aynı. Bizi diğerlerinden farklı kılan neyse onun üzerine gitmek lazım. Herkes kendi skalasına baksın, orada nelerin sesi açıksa onları iyice abartsın.
Geçen hafta Londra’daydınız. Nasıldı?
Londra’yla aramda tuhaf bir bağlantı var. Yağmuru da grisi de bana çok iyi geliyor. İnanılmaz derecede ilham veriyor. İnsanlar, müzeler, tiyatrolar... İçi boş enjektör gibi gidiyorum, tüm gördüklerimi, okuduklarımı “Vjjjt” diye çekip, beslenip geri geliyorum.
Bitmek bilmeyen bir merakınız var sanki...
Hayata karşı iyimser, heyecanlı bir merakım; her şeyi görmeye, duymaya karşı müthiş bir açlığım var.
Tıpkı sünger gibi çekiyorum her şeyi. Hüseyin Çağlayan demişti bana, “Sünger gibisin” diye.
Sizi kitap/film dolusu bir odaya kapatsalar aylarca çıkmazsınız sanki...
Üç gün eve kapanıp okuduğum, izlediğim, dinlediğim zamanlar oluyor. Sonra “Manyak mıyım ben? Niye evde oturuyorum? Yaşlanınca zaten evde olacağım!” diyerek kendimi sokağa atıyorum. Fakat sokakta olunca da müthiş bir vicdan azabı duyuyorum.
Malum, ‘Ya kaçırıyorsam?’ hissi...
Geçenlerde kendimi dizimde laptop, sağımda iPad, solumda iPhone şeklinde buldum. Üçüyle de farklı şey yapıyorum. İnsanlarla sohbet edemiyorsun ve sürekli bir aygıt seni dürtüp “Bak bak bak, mail geldi”, Bak bak bak mesajın var.” diyor. Kişisel filtrelerimizi daha akıllıca kullanmamız gereken bir dönemdeyiz. Filtre, kontrol çağımızın en anahtar kelimeleri. Kendimi dışarı bırakmak istediğim kadarını bırakıyorum. İçeride kalan kısmım mahremim. Bu anlamda çok kontrollüyüm. Belki de fazla kontrollü...
Yormuyor mu aşırı kontrollü olma hali?
Çok. Yorulduğumu hissediyorum. Her şey kontrolümde olsun, her şey mükemmel olsun durumu var. Bunu biraz aşmam, kendimi bırakmayı öğrenmem lazım.
Fala inanır mısınız?
İnanmam...
Falsız kalır mısınız?
Kalmam... Ama astrolojiye inanıyorum. Bende de tüm kadınlar gibi gelecek merakı var.
Ali Tufan Koç - Radikal
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)