30 Haziran 2020 Salı

Ben Bir Kız Çocuğuyum Baba

LGBT hak savunucusu ve sosyal medya fenomeni Bihter Karal ile geçiş sürecinden, Türkiye’de trans birey olmaktan, LGBTİ’li bireylere yapılan hak ihlallerinden, toplumda heteronormatif bir toplum düzeninden ve polislerin trans bireylere karşı aldığı tutumu konuştuk.

1-) Merhaba Bihter Hanım, öncelikle sizi tanımayan insanlar için kendinizi kısaca tanıtır mısınız? Bihter Karal Kimdir?

Öncelikle benimle bu röportajı yaptığınız için çok teşekkür ederim. İsmim Bihter Karal. Aslen Hataylıyım. Üniversite eğitimim için geldiğim Ankara’da eğtimim bittikten sonra tamamen yerleştim. Yaklaşık 17 yıldır yaşıyorum. Ankara benim için çok özel bir kent. Hem atamın yattığı topraklar hem de Bihter Karal’ın kanatlandığı ikinci kez doğduğu topraklar. O nedenle Ankara benim için nefes alabildiğim, kendimi bulduğum ve bütünleştiğim bir kent. Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi mezunuyum. Ressamım. Yaklaşık 16 senedir LGBT+ hak savunuculuğu ve aynı zamanda seks işçiliği alanında yaşanan hak ihlallerine karşı savunuculuk yapmaktayım. Açıkçası ezilen, dışlanan, yok sayılan tüm haksızlıkların sesi olmak için gayret ediyorum. En hassas yanım çocuklar ve savunmasız paticikler. Yaklaşık 7 sene sivil toplum örgütü çatısı altında profesyonel bir şekilde hak savunuculuğu yaptım. Uzun yıllar transların yaşadığı hak ihlallerini izleme, raporlama ve belgeleme faaliyetleri yürüttüm. Aynı zamanda uluslararası alanda Transgender Europe ortaklığında Protrans projesinde ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun birçok projesinde yer aldım. Sahada çalışmalar yürüttüm, karakollarda dayanışmalarda bulundum, trans geçiş süreci üzerinde ücretsiz sayısız danışmanlık verdim. Transları ve çalıştığım kurumu temsil ederek bir çok lobicilik faaliyetlerinde yer aldım. Üniversiteler ile iş birliği içinde sayısız etkinlikte yer aldım. Şu anda çalışmıyorum. 2018 Aralık ayında işimden usulsüzce atıldım. İşten atıldıktan sonra hukuk mücadelesi başlattım. Ankara 44. İş mahkemesinde davam görüldü. Ankara 44. İş mahkemesi iş feshini haksız ve geçersiz buldu. Davayı kazandım. Ancak karşı taraf davayı istinafa taşıdı. Şu anda istinaf aşamasında ve ne olucağını bende bilmiyorum. Umarım adalet kazanır. Epey kötü dönemler geçirdim. Tedavi gördüğüm ve ölüm riskim olan bir dönemde işssiz kalınca sigortamda kesildi. Tedavilerim aksadı. Psikolojik olarak ve ruhen çöktüğüm korkunç bir döneme girmiştim. Sonrasında destek olan dostlarımın, evimi paylaştığım tüylü dostumun ve sokak canlılarının sayesinde iyileştim. Şu anda işsizim. Sadece video aktivizmi ile uğraşıyorum. Sokak canlıları için mücadele veriyorum. Aynı zamanda sosyal medya hesaplarımda özellikle instagram hesabımda ezilenlerin sesi olmak için “ Hayata Dair Her Şey “ başlığı ile programlar yapıyorum. Hayatım şimdilik bu şekilde.

2-) Cinsiyet kimliğinizi nasıl ve ne zaman keşfettiniz?

Aslında cinsiyet kimliğimi tanımlama aşamam yaklaşık 14-15 yaşlarına tekabül ediyor. Kendimi farkedip bunu tanımlayamama durumum ise yaklaşık dokuz yaşları. Dokuz yaş öncesinde de benzer duyguları yaşıyordum fakat hisettiğim duyguların, dürtülerin ne olduğunu bilmiyordum. Bir farkındalığım yoktu ve etrafımda bu farkındalığı gözlemleyebilecek bir çevre de yoktu. Yani ne ailem, ne akrabalarım ne de komşularım bendeki farklılığı (ki kötü anlamda kullanmıyorum farklılığı), bendeki bu özel durumu anlayabilecek bilgi birikimleri ve farkındalıkları yoktu. Dokuz yaşımda kendimi karşı cinse ait hissediyordum. Bu zamanla bir patlama evresine dönüştü ve bunu babamla paylaştım. Babama “ben bir kızım baba” deme cesaretinde bulundum. Cesaret diyorum çünkü bu benliğim, ruhum, gerçekliğimdi. Kendi iç dünyasını keşfetmiş bir çocuktum ben. Benim iç dünyam dış dünyadaki diğer akıllar tarafından esir edilmemişti. Tabi babamdan aldığım cevap kötü bir cevaptı. Ve neredeyse hayatıma mal olacaktı. Neyse ki geçmişte kaldı artık her şey.

3-) Siz aktivist olmaya ve hak savunuculuğu yapmaya ne zaman karar verdiniz? Bunda yaşadığınız belirli olaylar etkili oldu mu? Biraz anlatabilir misiniz?

Aslında onun tek bir aşaması yok. Bir çok dönemde kırılma aşamalarım oldu. Birikerek ilerleyen ve aktivizm sürecine giden bir durumdu. Ben aslında küçük yaşta kendimi ifade eden, düşüncelerimi savunan bir çocuktum. Sonrasında internetin yaygınlaşmasıyla bizim köyde internet kafe açıldı ve televizyonda duyduğum travesti kelimesi ile hayatımda herşey değişti. O kelimeyi internet üzerinden araştırınca bir ton bilgiye eriştim. Onun mutluluğuyla da artık kendimi tanımlayabilecek noktaya geldim. “Evet ben bir transım ve bu dünyada yalnız değilim.” diyebildim. Bu bir kırılma noktasıydı. Üniversiteye gitmem, aileme açılma sürecim, sokakta kalmam bunların hepsi benim aktivist kimliğimi şekillendiren noktalardı. Dolayısı ile aktivist kimliğimi şu zamanda edindim demem sağlıklı olmaz.

4-) Peki ne zaman ben bu işi profesyonel bir şekilde yapacağım dediniz?

Dezavantajlı, ezilen grupların sesi olmaya üniversite yıllarında karar verdim. 2006-2007 yıllarında Hacettepe’de LGBT öğrenci topluluğunu kurdum. Hacettepe’de bir ilkim diyebilirim. O zamanlarda rektörlük bize izin vermedi ve rektörlükle mücadele ettim. O zamanlar aktivist kimliğimi üzerime giydim. İlerleyen yıllarda bu grubu illegal bir biçimde yürüttük. Size bir anımı anlatmak istiyorum.

Bir keresinde “ LGBT’li bireyler olarak Beytepe kampüsünde okulun kafesinde toplanıyoruz. ” şeklinde afişler astık. Sonrasında bir baktık ki sadece iki kişiyiz ama kafe tıklım tıklım. Sonra masaya oturup beklemeye başladık. Normalde kafenin üst katında oturan insan sayısı bir elin parmağını geçmezken o gün oturacak yer kalmamıştı. Tabi içinde homofobik ve meraklılar da vardı eminim. Sonrasında yaptığımız toplantılarda sayımız 15’e çıktı. Aslında oraya kimliğini ve yönelimini açığa çıkarmak istemeyen sayısız insan gelmişti. Aynı zamanlarda üniversite dışında sokaklarda, karakollarda da aktivistlik yapıyordum. Bir dönem Kaos Gl’nin saha çalışmasında yer aldım. O zaman transeksüel değildim. Sonra Pembe Hayat ile tanıştım. (Eryaman’da yaşanan sistematik saldırılar sonrası birçok trans birey zorla Eryaman’dan sürüldüler. O dönemde hayatını kaybeden translar oldu, evleri basıldı. Korkunç bir dönemdi. Pembe Hayat bu dönemde kurulan bir dernek.) O zamana kadar görünür bir aktivist değilidim. Ailem ve çevrem duymasın diye bir müddet gizlenmek zorunda kaldım. 2014 senesinde de Birleşmiş Milletler Türkiye Nüfus Fonu’nun uygulayıcı partneri Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nde stajer olarak ücretsiz işe başladım. 2016 yılında yarım zamanlı, 2017 yılında tam zamanlı işe alındım. Uzun yıllar bu örgüt çatısı altında lobicilik faaliyetlerinde bulundum. Sayısız seminer, toplantı, paneller gibi bir çok etkinlikte katılımcı veya eğitmen olarak yer aldım. Artık sonunda görünür bir aktivsitim. Bihter Karal olmuştum.

5-) Cinsiyet kimliğiniz nedeniyle ailenizden baskı ve şiddet gördünüz, bazı kötü olaylar yaşadınız. Türkiye’de trans birey olmak nedir? Yaşadığınız en büyük zorluk ne oldu? Örneğin Bülent Ersoy cumhurbaşkanlığı sarayında yürüyor ama diğer trans bireyler şiddet görüyor ve nefret söylemlerine maruz kalıyor.

Olmak aslında bu coğrafyada her canlı için farklılık gösteren bir kelime. Maalesef var olmak her canlı için güce göre şekilleniyor. Trans olmak da Türkiye’deki tüm insanların yaşadığı gibi

gücünüze, paranıza, mevkinize, ününüze, gayrimeşrudaki dayınıza göre şekillenen bir gerçekliktir. Ayrıca neden trans? Bu atamayı yaparken de aslında düşünmek gerekir. Kişilerin etiketi kimlikleri değil isimleri olmalı. Serbülent Sultan, Emel Aydan, Bülent Ersoy, Zeki Müren, Kuşum Aydın, Huysuz Virjin gibi bir çok ünlüye alkış tutan bu millet aynı kimlikte, aynı yönelime sahip olan LGBTİ bireyleri yok ediyor, nefret söylemleri üretiyor, psikolojik baskı uyguluyor, ev ve iş vermiyor. Ayrımcılık yaparak kişileri rencide ediyor, kimlikleri ifşa ediliyor, idari para cezası yazılıyor, evleri basılıyor, mühürleniyor. Bu iki yüzlülük, kimin gücü kime yeterse gerçekliği aslında her var olmak isteyen canlı için geçerlidir. Sen bir kuşa, kediye, köpeğe, eşeğe canice eziyet edebilme insafsızlığını yaparken karşına bir aslan çıksa hemen arkana bakmadan kaçarsın. Çünkü gücün ona yetemeyecektir. Bu insanlar için de geçerli bir durum ve aynı şeydir. Mevki-Makam sahibi olan her birey bu topraklarda istediği gibi özgürce yaşayabilir. (Dikkat edin parası olan demedim.) Burada en temel kıstas statüdür ve bu statüye bağlı gücünüzdür. Para tek başına sadece çevre edinmeye yarabilir. Ancak mevki ve para birleşince işte o zaman işler bambaşka boyuta ulaşıyor. Dolayısıyla trans olmak ve bu olmanın yaratacağı olumlu-olumsuz tüm hikaye de kişiden kişiye değişecektir. Ailenin desteğini görmüş, elinden tutulmuş, sevilmiş, iş verilmiş, okumuş, kendi ayakları üzerinde duran, halk tarafından sevilmiş bir trans birey ile dışlanmış, savunmasız, ezilmiş bir trans bireyin durumu aynı olamayacaktır. Hak ihlallerini tartışırken bunlarıda göz önünde bulundurmak zorundayız. Mesela trans kimlikler ile seks işçiliği meselesi de iç içe geçmiş bir durumdur. Seks işçisi bir meslektir. Ve başlı başına bir alan. Trans olmak ise bir var oluştur , bir cinsiyet kimliği veya ifadesidir. Dolayısı ile ikisi çok farklı konulardır. Olmak kısmında da bunu değerlendiriken ikisini farklı ele almak gerekir. Seks işçiliği yapan bir trans bireyin karşılacağı hak ihlalleri ile seks işçisi olmayan bir trans bireyin karşılacağı hak ihlallerinin aynı olmayacağını da unutmamak gerekir.

6-) Seks işçiliğindeki translar daha fazla engelle karşılaşıyor diyebilir miyiz?

Seks işçiliği başka bir dünya. Transların en sık karşılaştığı hak ihlalleri seks işçiliği alanında yaşanıyor. Bütün yaşanan nefret söylemleri, ağır bedensel hasarlar çoğunlukla seks işçiliği alanında karşımıza çıkıyor. Altı senelik araştırmalarıma, yaptığım izleme, raporlama ve belgelemelerime dayanarak bunları söylüyorum. Gündelik hayatta seks işçisi olmayan bir trans birey sıklıkla sosyal medya üzerinden nefret söylemlerine, gündelik hayatta psikolojik baskıya, ev ve iş ararken ayrımcılığa maruz kalma veya hizmet vermeyi reddetme gibi insanlık dışı hak ihlallerine maruz kalmaktadır. Mesleği seks işçiliği olan trans seks işçileri ise idari para cezalarına polis baskılarına, çeteler ve organize suç gruplarına, haraç kesmelere, hürriyetten yoksun kılıp alıkoymalara, cinsel saldırılar, cinayete, tehdite, evlerinden atılmaya, güvenlik kameraları ile hukuksuzca izlemelere, bina sakinleri tarafından sürekli uygulanan baskılara ve daha bir sürü yaşanan hak ihlallerine sistematik bir şekilde maruz kalmaktadır. Dolayısıyla ailesiyle beraber yaşayan bir trans birey ile sahada çalışan seks işçisi bir trans bireyin yaşamları aynı ve karşılaştıkları zorluklar aynı olmayacaktır.

7-) Bihter Hanım bana cinsiyet kimliğiniz nedeniyle yaşadığınız ve sizi çok etkileyen bir anınızı anlatabilir misiniz? Bir söylem, bir davranış olabilir.

Birçok olay oldu aslında. Ama aklıma gelen ilk anımı anlatayım. Neredeyse üç aya yakın sokakta kaldım. Şimdi geriye bakınca iyi ki sokakta kalmışım diyorum. Çünkü sokakta kalmak benim için dünyayı anlamanın bir dönüm noktasıydı. Buzdağının arka kısmını görmek gibi bir şeydi. Bu insanlığa karşı daha donanımlı bir savunma mekanizması sağladı bana. Bir gün bankta yatıyordum. Gerçekten de çok açtım. O zamanlar Kızılay’da bir liraya yedi simit alınıyordu. Cebimdeki üç lirayla simit alarak hayatta kalmaya çalışıyordum. Her zamanki bankıta yatarken bir adam geldi. Bana sorular sormaya başladı. Bir şey demedim. Çünkü o dönem çok sorunla uğraştım, Çok kötü insanlara denk geldim. Hiç kimseyle konuşmuyordum. Adam çok ısrar etti. Bak böyle aç kalarak olmaz. Sana bir çorba ısmarlayayım, kötü bir insan değilim, bunu Allah rızası için yapacağım diyerek beni ikna etti. Normalde gitmezdim ama çok açtım ve çaresizdim. Bu nedenle kabul ettim. O açlığı bilmey en anlayamaz. Dolayısı ile beni kimsenin yargılamasına hakkı da yok. Yakınlardaki bir kafeye götürdü. Çorbayı içtim, sonra beni geri kaldığım yere yani parka geri getirdi. Yani eşlik etti. Ve adam gitti. Ben de öylece oturdum. Tokluğun verdiği o güzel anların keyfini yaşıyordum. Bir süre sonra o kişi geri geldi. “Sana yazıklar olsun...” dedi. Ben o anda tabi şok oldum. Ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bir ara acaba para falan mı düşürdü beni hırsızlıkla falan mı suçlayacak diye kendimce düşünmedim değil. Bana “Anlamadın mı?” dedi. Ben gene hiçbir şey anlayamıyordum. Çok korkmuştum ve o an başıma ne geleceğini kestiremiyordum bile. Sonra bana “ Ben senin açlığını giderdim şimdi sen benim açlığımı gidereceksin. Ulus’a gidelim de sen de benim açlığımı doyur dedi.” Yemin ederim dünya başıma yıkıldı. O an öyle bir his bürüdü ki içimi tarifi mümkün değildi. Size yemin ederim o anda beni silahla vursa kurduğu cümlelerin kalbimde açtığı derin yaraların verdiği acı kadar etki yaratmazdı. O anda iki parmağımı boğazıma sokarak kusmaya çalıştım sonrası tek kelimeyle korku dolu anlardı. Kısacası o yaşadığım olay beni insanlardan daha da uzaklaştırmıştı.

8-) O dönemde size yardım eden insanlar yok muydu?

Haklarını yemeyeyim bazı seks işçileri beni evlerine çağırıyordu. Ama gitmiyordum. Ara bazı seks işçisi arkadaşlar yemek yaptırıp getiriyordu. Bir çok sokakta kalan insanla tanışmıştım. Bazen polisler gelip GBT baktığında ve kimliğim ortaya çıktığında ya durumumu görmezden geliyorlardı ya da umursamıyorlardı. Bazı polislerin tacizine de maruz kaldım ancak içlerinde çok ama çok iyi olanlara da denk geldim. Arada çay ikram edenleri de olmuyor değildi. Parkta güvenlik görevlileri bazen beni kulübelerinde davet edip çay ikram ediyorlardı. Bazıları da taciz ediyor veya kötü davranıp parktan kovmaya çalışıyordu. “Burası otel değil, defol buradan”, diyebilecek kadar kötüydü bazıları. Onun da nedeni aslında cinsiyet kimliğimin ortaya çıkmasıydı. Çünkü öncesinde “Bu kızın burada ne işi var, ablacım olmaz, yazıktır, günahtır !” diyen özel güvenlik görevlileri durumumu öğrenince -bazıları- tamamen değişti. Dayak bile yediğim oldu hiçbir suçum olmamasına karşın. Sadece bankta uyuduğum için. Halbuki bankta yatılması bahane dayak şahane. Çünkü transfobiktiler. Cinsel taleplerine karşılık vermediğim için, reddedip sert çıkıştığım için bana bu eziyeti reva gördüler. Onlara boyun eğip dediklerini yapsaydım belki bu kadar çok üstüme gelmeyeceklerdi. Neyse ben bunu hazmedemedim. Ve bu kişiler hakkında amirlerine şikayette bulundum. Sonrasında Kurtuluş Parkı’ndan alınıp o kişiler Uzun Park’a gönderildi. Bir daha da hiçbir güvenlik görevlisi bana yönelik ne söylemde bulundu ne de müdahalede. Sokakta kaldığım dönemde Çankaya Kaymakamlığı’na gittim, Çankaya Belediyesi’ne gittim. Ama hiçbiri geri dönüş sağlamadı. Kadın sığınma evine kimliğimden ötürü alınamayacağımı söylemişti bir belediye yetkilisi. Dolayısı ile devlet ana bana sahip çıkamamıştı. Tek başımaydım resmen. Aileminde yanına dönemezdim. Dönseydim şu anda Bihter Karal olamayacaktım. Mutsuz bir birey olarak yıllarca hapsedilmiş bir bedende çığlık atan ruhumun işkence çekmesine neden olacaktım.

9-) Kaos GL’nin 4 Haziran’da yayınladığı 2019 Yılında Türkiye’de Gerçekleşen Homofobi Ve Transfobi Temelli Nefret Suçları Raporu’ na göre yaşanılan 150 vakadan sadece 26’sı polise bildirilmiş. Bildirilmeme gerekçesi olarak en çok “başvurunun işe yaramayacağına inanmama ve polis tarafından ifşa edilmekten sakınma, polis ayrımcılığına uğratılmaktan korkma yer almış. Sizin elinizde veriler var mı?

Birçok sivil toplum kuruluşu kendi verilerini tutuyor. Benim de tuttuğum veriler var. Bu verilerin net veriler olmadığını da belirtmekte fayda var. Zira bunlar tıpkı STK’lar gibi benimde ulaşabildiğim verileridir. 2015 Ocak yılından 2019 Aralık yılına kadar 41 cinayet kaydettim. Bu 41 cinayetin 16 sı intihar. Bence intihar da direk olmasada dolaylı yolla gerçekleşen sistematik bir cinayettir. Ve bu cinayetin sorumlusu aile, toplum ve devlettir. Yaşanan hak ihlalleri içerisinde 336 ağır bedensel hasar kaydettim. Bu da 336 kişinin ölümden döndüğü anlamına geliyor. Yine elimdeki verilere göre son 5 yılda nefret söylemleri, psikolojik baskı, ayrımcılık, gasp, alıkoyma, kaçırılma, cinsel istismar, cinsel taciz gibi binin üzerinde hak ihlalinin olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye’de mülteci LGBTİ+ bireylerinde olduğunu da unutmamalıyız. Hak ihlalleri raporlarımda 2016 senesinde öldürülen Suriyeli trans kadın Verde gibi 2018 yılında öldürülen yabancı uyruklu translar olduğunuda söylemek isterim. Kimlikleri ve yönelimleri dışında mülteci olmalarının getirdiği bir çok sorun, dezavantajları bulunmakta.

10-) Bu konuda yaşadığınız bir olay oldu mu?

Bir gece Seyran Bağları’nda bulunan evimize gitmek üzere yola koyulduk. Devrez’ de çorba içmiştik. Çok geç kalmakta istemiyorduk. Hızlıca çorbamızı içtik ve kalktık. Geç kalmak istemememin sebebi o dönemler sayıları hızlıca artan çetelerdi. Gece saat 00:15 sularında tam Tepebaşı istikametinde yürürken bir araba kaldırıma doğru hızlıca yanaştı. Arabadan çıkan adamlar beni ve arkadaşımı kolumdan tutup arabaya bindirmek istedi. Tamda yukarda bahsettiğim çete gerçeği ile karşı karşıya kalmıştım. Caddede haraç kesen, beğendikleri transları cinsel taciz veya tecavüzde bulunan üç beş kopuğun bir araya geldiği organize çalışan suç örgütleri. Hoşlarına gitmeyen, dediklerini yapmayan transları öldürücersine hunharca dövüyorlardı. Bizi farketmeleri ve durmalarında bir çok neden vardı. Yanımdaki arkadaşımı tanıyorlardı. Aslında onu bilmeseler belkide bu olayı yaşamayacaktık bile. Neyse baktım karşılık verdikçe olay büyüyor. Hemen akıllılık ettim. Alttan aldım. Gelecekmişim gibi davrandım. Ve dedim ki; Benim annem hasta bir kadın. Annemle konuşup haber vereyim. Yol kenarında konuşmayım yakışıklı, şu sessiz tarafa geçeyim bekle beni tatlım” dedim o da bana “kaçarsan feci yaparım” dedi. O boşlukta annem yerine polisi aradım ve Tepebaşı’nda alıkonulduğumuzu, çok zor durumda olduğumuzu söyledim. Şansımıza o anda devriye geçiyormuş. Sıcağı sıcağına olay bildirilince hemen müdahale edildi. Onlar kaçmaya çalışırken polis arabalarının önünü kesti ve hep beraber karakola gittik. Polisler bana ve kız arkadaşıma o kadar iyi davrandılar ki çok şaşırmıştım doğrusu. Karakola gidince kimliklerimizi istediler. Tabi o zamanlar ameliyat olmamıştım. O nedenle yasal kimliğim ve cinsiyet hanem erkek olarak görülüyordu. Kimlik mavi renk tabi. Zurnanın zırt dediği nokta orasıydı. Polis “ Yanlış kimlik verdiniz herhalde hanımefendi!” diye beni uyardı. Ben trans bir bireyim deyince bir anda yüz ifadesi değişti. Çok ilgilendikleri, sahip çıktıkları kişi değilmişim gibi umursamaz bir tavır sergilemeye başladılar. Üstüne bir de trafiği tehlikeye atma gerekçesiyle idari para cezası kestiler. Adamları da sorgusuz sualsiz serbest bıraktılar. Bu durum sonrasında hayatımın tehlikeye girmesine neden oldu. Şikayetçi olduğum için karşı taraf yani çeteler elbetteki bunun öcünü alacaktı. Bu yaşanan cezasızlık, polislerin duyarsızlığı veya nefret içerikli tavırları yüzünden bu failler güçleniyor ve bir çok trans birey bu organize suç gurupları yüzünden korkunç hayatlar yaşabilmektedirler. Nasıl olsa polis bir şey demedi. İstediğimi yapabilirim diye düşünüyorlar böylece...

11-) Polis transları şehir dışına mı atıyor?

Tabii, Mersin’de, İstanbul’da, Antalya’da trans kadınları bazı polisler polis aracına alıp şehir merkezlerinden uzak noktalara götürüp çöp misali atılıyorlar. Bu olay sonrası ölümden dönenler bile olmuş. Şehir Merkezlerinde uzakta bomboş otobanlar da veya arazilerde tehlikeye açık oluyorlar. Bunu yapan birkaç polis amiri ama güvenliğimizden sorumlu, asayişten sorumlu benim paramla maaş alan ve benim vatandaşlığım sayesinde polis olan bazı kişiler görevini kötüye kullanabiliyor. Polislerin içinde görevini en iyi şekilde yapanlarda var. Translara iyi davrananlarda var. Her mesleğin iyisi kadar kötüsü de olabiliyor. Keşke olmasa ama gerçekliği görmemiz gerekiyor. Meslekleri kutsallaştırma politikası aslında bu gerçekliklerin üzerini kapatabiliyor. Önemli olan görevini kötüye kullananların tespit edilip meslekten men edilmesi. Mesleğini bir kişi kötüye kullanabiliyorsa orada denetimsizliğin ve yaptırımların olmadığını veya yeterli olmadığını anlayabiliriz. Dolayısı ile Türkiye’de bir kesim polis insan haklarını ayaklar altına alabiliyor. Şiddet şiddettir. Şiddete karşı yasaların yaptırımı olmadığı müddetçe savunmasız olan her canlı bu muameleye maruz bırakılmaktadır. Tek sorun bu değil elbette. Bekçilerin baskısı yüzünden bir çok trans birey mağdur olmaktadır. Özellikle cadde ve sokakta çalışan seks işleri, gece sosyalleşen translar, bar, gibi mekanlara giden translar bekçiler ile sıksık karşı karşıya gelmektedirler. Hatta öyle bir hal aldı ki akşam vakti 7/24 açık olan fırına ekmek almak için giden transı durdurup polis çağırtıp idari para cezası yazdıranlar bile var. Şimdi şey diyebilirler gece gece ne işi var dışarda? Gündüz vakti toplumdan korkan, çekinen, gizli yaşayan bir çok trans birey genelde akşam-gece saatlerinde daha rahat oluyorlar. Gündüz toplumsal baskıyı yaşamak istemeyenler genelde akşam veya gece sosyalleşebiliyor. İlla seks işçiliği yapacaklar diye bir kaile yok. Herkes istediği saatte, istediği şekilde sosyalleşebilir. Devlet neden var? Güvenlik güçleri neden var? Herkes özgürce yaşayabilsin diye değil mi? Tartışmaya açıktır.

12-) Toplum, LGBT’ye yönelik hak ihlallerinde duyarlı mı sizce?

Toplumu değerlendirirken toplumu meydana getiren değerlerini, kurallarını, toplumun içindeki statüleri, inanışlarını, siyasi yapısını göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Örneğin Türkiye’de toplum hem muhafazakar, hem ataerkil hem de aşırı heteronormatif bir işleyişe sahip. Kutuplaşan, ötekileştirilen, insan haklarının yok sayıldığı, sürekli şiddet eylemlerinin arttığı, kilit gurupların ezildiği, dezavantajlı bireylerin yok sayıldığı dönemleri yaşıyoruz. Mesela 2016 senesinde İstanbul’da bir terör eylemi gerçekleşti ve Ali Ağoğlu Taksim’de yaşanan bu terör eylemini kınamak, hayatını kaybedenleri anmak adına ziyaret etti. Ve “Millet fakir karanfil bırakmış, ben ise gül bıraktım.” diyerek kahkaha attı. Korkunç bir terör saldırısı, ülkecek sarsılmışız, hayatını kaybedenler var, zarar görenler var, bir kaos içindeyiz ama Ali Ağaoğlu’na kimse tepkisini koyamadı. Bu cümle toplumu aşağı çeken, alaycı, küçümseyen, milli değerli yok ederek söylenmiş iğrenç söylemdir. Hangi savcılık veya hangi STK bu konuya tepki gösterdi? Veya hangi hükümet kanadından biri bu küstahlığa karşı tepkisini ısrarlı bir şekilde koydu. Peki, Barbaros Şansal “Bu kadar gazeteci tutukluyken, bu kadar çocuk taciz, tecavüz görürken, bu kadar yolsuzluk, rüşvet almış başını giderken, bağnazlar sokaklarda tebliğcilerle pislik dağıtırken sizde hala yeni yılımı kutluyorsunuz? Bokunda boğul Türkiye.” dediğinde havaalanında linç edildi, ailesine küfürler edildi, cinsel yönelimine küfürler edildi ve hapse atıldı. Bu iki örnek arasındaki en temel fark nedir sizce? Bence toplum gücü yetene ses çıkarır, gücü yetmeyene ses çıkarmaz. Dolayısı ile toplum adalet dağıtamaz. Toplumun her kesimi LGBTİ bireylere yönelen şiddete ses çıkarmaz. Toplum olarak maalesef sadece LGBTİ için değil, hayvanlara, doğaya, çocuklara, yaşlılara, kadınlara yönelen şiddet konusunda bile ses çıkaramıyoruz. Toplumun önüne LGBTİ geldi mi maşallah ahlak, iman, örf, adet gelenek üzerinden herkes ahkam kesiyor. Geri kalan korkunç olaylara tık yok. Mart, 2017 tarihinde Kastamonu’da cami minaresinden porno dinletenlere, 2019 senesinde Sivasta cami minaresinden ‘Derdim Olsun’ adlı parçayı dinletenlere büyük tepki vermeyen toplum, İzmir’de Çav Bella provakasyonu sonrası büyük tepki vermişti ama. Şaka gibi gerçekten. O yüzden toplum denen olgu gerçekten yıkıcı ve adaletsiz bir olgu benim gözümde. Bu yüzden toplumun LGBTİ bireylere yönelik yaşanan hak ihlallerine ortak ses çıkarması mümkün değildir.

13-) Bir şey daha eklemek istiyorum müsadenizle. Bu soruyu trans bireylere indirgersek neler diyebilirsiniz?

Allah rahmet eylesin Özgecan Aslan, Münavver Karabulut cinayetleri ve aynı şekilde arkası kesilmeyen kadınlara, kadın kimliğine yönelen bu nefret cinayetleri kesinlikle onayladığımız şeyler değil. Özgecan Aslan tecavüze uğrayarak korkunç bir şekilde yakıldı. Hunharca canice katledildi. Ülkemizde A’dan Z’ye din, dil, ırk ayrımı yapmadan hepimiz bu cinayete karşı kenetlendik ve birlik olduk. İşte bu doğru olan bir adımdı. Peki 2016 yılında Zekeriyaköy’de tecavüze uğrayarak yakılan Hande Kader’e bu toplum, bu devlet neden sahip çıkmadı? Çünkü o bir seks işçisi, o bir trans birey. Toplum neden böyle birine sahip çıkacak ki? Özgecan Aslan bir aile kızı. Ama ikisi de can...

İkisi de canice, hunharca katledildi. Dolayısı ise görmezden geldikleri şiddet aslında kendilerine yönelen şiddetle aynısıdır. Hande Kader’in katilleri hala bulunmadı. Peki bu neye sebebiyet verdi biliyor musunuz? 2017 senesinde Ankara’da iki trans kadın bir hafta arayla kaçırılıyor ve yakılmanın eşiğinden dönüyorlar. Failler “Sizi de Hande Kader gibi yakacağız!” diyerek saldırıda bulunuyor. İşte bu faillerin yakalanmaması gelecek cinayetlere davetiye çıkarıyor, başka canların yanmasına sebep oluyor. Bu örnek aslında toplumun varoluş bütünlüğünde etki tepki meselesinin güce göre nasıl değiştiğinin kanıtıdır.

14-) Trans bireyler sokakta, markette yani günlük hayatınlarında nasıl söylemlerle karşılaşıyor?

Kimliğini açık yaşayan trans bireyler toplum içerisinde laf atmalar, tacizler edilmeler, bakışlara maruz kalmalar gibi birçok kötü eyleme maruz kalıyorlar. Hani bir bakış vardır ya o bakış her şeyi anlatır. Öyle bir bakıyorlar ki size anlatamam. Sanki uzaylı görmüşçesine. Sokakta köpeğe tecavüz edene bakmazlar, kadını katledene dönüp bakmazlar, hırsızlık yapanı göz ardı ederler, yaşanan bütün bu iğrençlikleri görmezden gelirler ama bir trans, eşcinsel çift gördüklerinde öküzün trene baktığı gibi bakarlar.

15-) Çoğu insanda translar aynı zamanda seks işçisidir kalıp yargısı bulunuyor. Bu trans bireylerin zor durumda kalmasına neden oluyor. Bunu nasıl çürütebiliriz?

Genelevde çalışan trans olmayan, kendi isteğiyle çalışan, Fuhuşla Mücadele Komisyonu tarafından atanan, sigortaları olan, ücretsiz sağlık hakları, emeklilik hakları hatta malülen emeklilik hakları olan seks işçisi natrans kadınlar var değil mi? Peki biz tüm natrans kadınlar seks işçisidir diyebilir miyiz? Himmet Aktürk heteroseksüel bir adam. Üç buçuk aylık bir bebeği istismar edip katlettiğinde biz heteroseksüeller pedofilidir, tecavüzcüdür diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Dolayısıyla translar içerisinde de seks işçiliği yapan bireyler olduğunda tüm translar seks işçisidir diyemeyiz. Çünkü trans olmak bir cinsiyet ifadesidir. Bu onun mesleğini, dilini, dinin, ırkını, etik normlarını, ifade etmez. Seks işçiliği bir meslek, trans olmak ise bir kimlik durumudur. İkisi aynı kefede değerlendirilemez.

16-) Çocuklar ailelere cinsel yönelimlerini söyleyince baskılara, fiziksel ve sözel şiddete, zorla evlendirilmeye maruz kalıyorlar. Ailelerin çocuklara bakış açısı nasıl olmalı?

LGBT bireylerde ailelere açılma süreci çok sancılı oluyor. Genelde ergenlikten sonra veya üniversiteye gelindiğinde gerçekleşiyor bu açılma süreci. Ailelere açılma sürecinde LGBT bireylerine hep dediğim şudur. Lütfen kendinizi, kendi kimliğinizi ve yöneliminizi kabul etmeden ailenize hatta çevrenize açılmayın. Bunlardan emin olun. Uzman ellerden önce siz kendi kendinizi tanıyın. Bir aynayı alarak kendi kendinizi izleyin. Eleştirin. İç dünyanıza bakın. İç sesinize kulak verin. Kendi beden bütünlüğünüz için ve kendi ruh sağlığınız için bu önemli bir adım. Cevabını aradığınız şeylerin çoğu kendi bedeninizdedir. Ben bir eşcinsel miyim? Ben bir trans mıyım? Elbetteli uzman ellerden bu süreçte destek almanız en doğru adım. Ama unutmayın ki en iyi doktor gene sizsiniz. Yani iç dünyanızı, dürtülerinizi, hislerinizi, bedeninizde nefret ettiğinizi şeyleri ya da olmasını istediğiniz değişiklileri en iyi siz bilirsiniz. O yüzden kendiniz keşfedin, tanımlayın ve kabul ettikten sonra ailenize açılın. Üniversite hastanelerinden, psikologlarından, kliniklerden yardım alın. Ya da ailenizde güvendiğiniz biriyle paylaşıp onun desteğini isteyin. Zamana bırakın, tartışmayın, üstlerine gitmeyin. Çünkü onlar da sizin gibi bir inşa sürecine girecek. Ailelerimiz toplumsal cinsiyet rollerine göre yaşayan bir oluşumdur. Mesela “Ben bir transım veya eşcinselim kendi başıma ayakta durabilirim, kendime güveniyorum, yapabilirim” dediğiniz an en doğru anlardan biri olabilir.

17) Ortamı biraz yumuşatmak adına magazinsel bir soruyla devam edelim istiyorum. Hormonlu domates ödülleri Türkiye’de LGBTİ+ topluluğunca o yılki en homofobik kişi, kurum veya kuruluşlara verilen ödüldür. Siz bu yılki 2020 Hormonlu Domates Ödüllerini kime veya kimlere vermek isterdiniz?

2020 Hormonlu Domates Ödülünü ilk olarak Sayın İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu’ya, ikinci olarak Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a vermek isterdim.

18) Son olarak, bu hafta Onur Haftası. Bihter Karal olarak onur haftası özel mesajınız nedir?

2015 Haziran, 2016 Haziran, 2017 Haziran, 2018 Haziran, 2019 Haziran, 2020 Haziran, #ELBETBİRGÜNRENKLENECEĞİZ demek istiyorum. O nedenle mücadeleye devam, aşk kazanacak, sevgi kazanacak, insanlık kazanacak, adalet kazanacak. Her zaman dediğim gibi hayat yaşamak, yaşamak nefes almak, nefes almak varolmaksa bende varım o zaman. Onur haftamız kutlu olsun.

https://www.haberkusagi.net/genel/ben-bir-kizim-baba-h12331.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder