Kurmaca bir trans öyküsü anlatan ‘Eylül’ başarılı bir oyun ama iyi bir trans hikâyesi değil. Böyle bıçak sırtı konular, ‘formülü tutturmuş’ duygusu veren bir kurguyu değil, sağlam bir politik okumayı ve dramaturjik çalışmayı hak ediyor.
Sahnede bir trans hikâyesi mi anlatmak istiyorsunuz? Gelin kurgulayacağınız karakter için ‘aklımıza ilk anda gelenleri’ sıralayalım: ‘Herkes gibi’ olmadığını fark etmek, aileyle çatışıp İstanbul’a gelmek. İş bulamayıp seks işçiliğine mecbur kalmak. Âşık olup sevgiliyle mutlu günler geçirmek... Sevgiliyle ayrılıp seks işçiliğine dönmek. Depresyon... Finali intihar ya da trans cinayetiyle bağlayabilirsiniz. Araya bir de ‘baba tacizi/tecavüzü’ hikâyesi eklemeli. Hayatın sillesini yemiş ama acılarıyla dalga geçebilen, seyirciyle tatlı tatlı atışan bir trans olarak, oyun boyu bir nevi “Bakın biz de insanız” demeli... Finalde cinayete kurban giden transları anımsatırsanız ‘misyonunuzu’ tamamlamış olursunuz. Kâh gülen kâh ağlamaklı olan seyirci “Translar da insan!” der içinden. ‘Farkındalık yaratma’ süreciniz tamamlandı. Tebrikler!
‘Eylül’ yukarıdaki ‘formülü’ teknik anlamda başarıyla tutturuyor. Kasım’ken Eylül olan bir transı anlatan oyunun yazarı ve oyuncusu Uğur Kanbay rolden role geçebilen, seyirciyi anlatıya kolaylıkla çekebilen, sahne enerjisi çok yüksek bir oyuncu. Bolca güldürüyor, 110 dakika boyunca seyirciyi tek başına sürüklüyor. Akış yer yer “Durun size bir hikâye anlatayım” tadındaki girişlerle teklese ya da askerlik şubesi süreci fazlasıyla uzun anlatılsa da bu pürüzler bütünü bozmuyor. Keza oyun, ikinci yarıda yaptığı köşe hamlelerle iyi kurgu fikirleri de sergiliyor. Bölümlerle uyumlu kullanılan çocukluk manileri de hoş fikir.
Mesajı çok ters yerden veriyor
Lakin tüm bunlar ‘Eylül’ün, -iyi niyetinden şüphe etmesem de- klişelerden ibaret olduğu ve maalesef politik olarak riskli bir yerde durduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu tip bıçak sırtı bir meselenin, konunun öznesi olmayan (ya da mevzuya dair yeterince bilgi, deneyim sahibi olmayan) kalemlerce ele alınması açık riskler barındırıyor. Niyetin, “Transları/LGBTİ+ dünyasını anlamalı, anlatmalıyız” gibi bir heyecan/heves vb. olması riski azaltmıyor.
Sevgilisini anlatırken “Beni bir tek o sevdi, o anladı” türü klişelere düşmek, lince uğrarken “Tamam, normal değilim ama vurmayın artık...” diyen bir trans görmek, transları ‘anlamamız’ konusunda o kadar da yardımcı olmuyor. 2015’te intihar eden Eylül Cansın’dan alıyor oyun adını. Karakterin başından geçenler Cansın’ın hikâyesi üzerinden kurulmadığı halde final, kullanılan gerçek haber anonslarıyla Cansın’ın intiharına bağlanıyor. Bu talihsiz seçimle, transların hikâyelerini tektipleştiren (translara cinayet ya da intihar ‘sonu’ yazan), indirgemeci bir final yapmış oluyor oyun.
Sürprizi bozma pahasına söylemeliyim: Kurguladığınız trans hikâyesine ‘baba tecavüzü’ detayı ekler, üstelik ajite bir tonla sahnelerseniz, o sahneden sonra istediğiniz kadar “Babam tecavüz ettiği için böyle olmadım, zaten böyleydim” deyin, fayda etmez... Çoğunluğu için homofobik ve transfobik diyebileceğimiz, trans bireylere bakışı en iyi ihtimalle ‘acımak’ olan bir topluma, niyet ettiğiniz ‘mesajı’ çok ters bir yerden verdiniz gitti...
Sahne enerjisi yüksek
Herhangi bir trans anlatısı; seyircide yaratacağı “Transları biraz anladık, biraz üzüldük, e güldük de...” hissinin ötesine geçebilecek, daha derinlikli bir dramaturjik çalışmayı ve politik okumayı hak ediyor. ‘Trans bireylerin başlarına gelenlerden esinle, kurmaca hikâyeler ekleyerek’ bir oyun oluşturmaya girişmenin neticesi, ne yazık ki ancak başarılı bir ‘formül tutturma’ oluyor.
Kanbay’ın yüksek sahne enerjisini ve metin kurgulama becerisini gözeterek söylüyorum: ‘Eylül’ başarılı bir oyun ama iyi bir trans hikâyesi değil. Esmeray’ın ‘Cadının Bohçası’, Seyhan Arman’ın ‘Küründen Kabare’ oyunlarını görme imkânınız olursa, ‘Trans hikâyeleri, meseleye sağlıklı bir biçimde mesafelenerek nasıl anlatılır’ın yanıtını bulabilirsiniz.
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/bahar-cuhadar/sahnede-trans-hikayesi-nasil-anlatilir-41452600
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder