20 Temmuz 2019 Cumartesi

Ünlü Tenisçi Serena Williams: “Kadınların Tutkulu Olmasına İzin Verilmiyor”

Naomi Osaka’nın ilk Grand Slam’ini kazandığı  2018 ABD Açık finaline, Serena Williams ile hakem arasındaki tartışma uzun süre konuşulmuştu. ABD’li tenisçi, Harper’s Bazaar’da yer alan yazısında kendisiyle ve kendisini yargılayanlarla hesaplaşarak, o gün yaşananları, kadın sporcu olmanın zorluklarını, cinsiyet eşitsizliğinin toplumdaki yansımalarını anlattı: “Neden kadınlar tutkulu olduklarında, duygusal, deli veya irrasyonel olarak etiketleniyorlar da erkekler safi tutkulu ve güçlü olarak görülüyor?



17 yaşındayken ilk Grand Slam’ımı kazandım ve daha fazlasını yapabileceğimi biliyordum. Aslında, hayatıma dair tüm eşyaları toplayıp babamın evinden kız kardeşim Venüs’e taşınırken, babama ABD Açık kupamın onda kalabileceğini söyledim. Merak etme, dedim ona. Kendi evim için bir tane daha kazanırım diye düşündüm. İşte bu kendine güvendi. Bir ya da iki kez değil altı kez ABD Açık’ı kazandım.

1999’daki kader zaferden bu yana teklerde 23 Grand Slam dahil toplam 39 Grand Slam ve sayısız altın madalya kazandım. Tenise devam etmek için beni motive eden şeyin ne olduğu çok kez soruldu. Bana göre cevabı basitti: Sporu seviyorum. Konuşmalarımda, yaptığınız işi sevmenin her zaman önemli olduğunu söylerim. Eğer onu bulamıyorsan, sana hitap eden bir şey bul. Tutkunu takip et. Tabii ki, tenis oynamanın zor olduğu zamanlar da var.

Eylül 2018’e hızlıca ileri saralım. ABD Açık’ın final maçı ve ben Naomi Osaka’ya karşı, 24. Grand Slam’imi kazanmak için yarışıyorum. İkinci setin başlangıcı ve hakem koçumun bana işaret verdiği iddiasıyla uyarıda bulunuyor. Ona yaklaşıyorum ve gerçeği üzerine basa basa söylüyorum: yani koçuma bakmadığımı. “Kazanmak için hile yapmam. Kaybetmeyi tercih ederim” diyorum.

Korta geri dönüyorum ve bir sonraki puanı kaybediyorum. Raketimi hayal kırıklığıyla yere vuruyorum. Hakem bana bir uyarı, rakibime de bir puan veriyor. Kendimi savunmak zorunda olduğumu hissediyorum. Hakeme hırsız olduğunu söyleyerek bir özür talep ediyorum. Ona kadın olduğum için beni cezalandırdığını söylüyorum. Bana üçüncü bir uyarıyla yanıt veriyor ve oyun benden alınıyor. Günün sonunda, rakibim o gün benden daha iyi oynadı ve ilk Grand Slam unvanını kazandı. Onun için daha mutlu olamazdım. Bana gelince, sevdiğim, hayatımı adadığım ve ailemi kökünden değiştiren (hoş karşılandığımız için değil, sürekli kazanmaya devam ettiğimiz için) bir spor tarafından mağlup edilmiş ve saygısızlığa uğramış hissettim.

Turnuvadan sonra Florida’daki evime döndüm. Her gece uyumaya çalışırken olduğu gibi, cevaplanmayan sorular aklımdan bitmek bilmeyen bir döngüde sıralanıyordu: Bir Grand Slam finalinde nasıl oyunu benden alabilirsin? Daha doğrusu, herhangi bir turnuvanın herhangi bir aşamasında birinden nasıl oyun alınabilir? Uykusuzluktan bitkin bir halde yatakta dönerken, düşünceler beni zihnimi rahat bırakmıyordu. Neden ben de herkes gibi hayal kırıklıklarımı dile getiremiyorum? Erkek olsaydım bu durumda olur muydum? Beni bu kadar farklı yapan ne? Kadın olduğum için mi? Öfkemi bastırmaya çalışıyorum. Kendime şunu söylüyorum, “Çok şey yaşadın, çok şeye katlandın, zaman iyileşmeme izin verecek ve çok yakında beni bugün güçlü bir kadın, atlet ve anne olmamı sağlayan anılardan biri olacak. ”

Ama bu farklıydı. Kırılmış, derinden yaralanmıştım. Hayatımda ve kariyerimde yaşadığım diğer başarısızlıklarla karşılaştırmaya çalıştım ve bir nedenden dolayı bunun sadece benimle ilgili olmadığı hissinden kurtulamadım. İlk Grand Slam’imi kazandığım güne geri döndüm. Bu her zaman en iyi hatırladığınız, en özel anlardan biri olmalıdır. Bu olay, muhteşem ve tarihi olması gereken bir şeyi mahvetti. Sadece benden bir oyun alınmadı; başka bir oyuncudan da uzun ve başarılı kariyeri içerisinde en mutlu anılarından biri olarak hatırlaması gereken zafer anı alındı. Kalbim kırıldı. Tekrar düşünmeye başladım, “Neyi daha iyi yapabilirdim? Kendimi savunmam hata mıydı? Neden kadınlar tutkulu olduklarında, duygusal, deli veya irrasyonel olarak etiketleniyor da erkekler tutkulu ve güçlü olarak görülüyor? ”

Sık sık, benimkine benzer durumlarda, erkekler hakemlere karşı çıktıklarında, sanki aralarında bir şaka paylaşıyormuş gibi gülümseme, hatta kahkahayla karşılanıyorlar. Cezadan kaçmayı talep etmiyorum. Bana herkese olduğu gibi davranılmasını istiyorum. Ne yazık ki, şu an içinde yaşadığımız dünya böyle işlemiyor.

Günler geçmiş ve ben hala huzura erişememiştim. Terapiste gitmeye başladım. Sorularıma cevap arıyordum, ilerleme kaydettiğimi hissetmeme rağmen, hala elime raket almaya hazır değildim. Sonunda, bunu aşmanın tek bir yolu olduğunu anladım. En çok hak eden kişiden özür dilememin zamanı gelmişti. Yazmaya başladım, başlarda yavaştım, sonra kelimeler hızla dökülmeye başladı.

“Hey Naomi! Ben Serena Williams. Kortta da dediğim gibi, seninle gurur duyuyorum ve gerçekten çok üzgünüm. Kendimi savunarak doğru şeyi yaptığımı sanıyordum. Ancak medyanın bizi birbirimize düşüreceğini hiç düşünmemiştim. O anı tekrar yaşayabilmeyi çok isterdim. Senin için hep mutlu oldum ve olmaya devam edeceğim. Seni her zaman destekleyeceğim. Asla başka bir kadından, özellikle de başka bir siyah kadın sporcudan ışığın alınmasını istemem. Geleceğin için sabırsızlanıyorum ve inan bana her zaman büyük bir hayranın olarak seni izleyeceğim! Sana sadece bugün ve gelecekte başarılar diliyorum. Bir kez daha söylemek isterim ki, seninle gurur duyuyorum. Sevgilerimle, hayranın Serena. ”

Naomi’nin cevabını gördüğümde, gözyaşlarımı tutamadım. “İnsanlar ikisi arasında ayrım yapamadıklarında, güç ile öfkeyi birbirine karıştırırlar,” diyordu nazikçe. “Bugüne kadar, kimse kendini sizin gibi savunmadı, ışığınızla yol göstermeye devam etmeniz gerekiyor.”

O anda, ABD Açık’ın üstesinden gelmekte neden bu kadar zorlandığımı anladım: Karşılaştığım tepki yüzünden değildi, o özel anda çok daha fazlasını hak eden genç bir kadına yaşatılanlardı sebebi. Bunun benim hatam olduğunu ve çenemi tutmam gerektiğini düşünmüştüm. Ama artık, onun mesajıyla her şey yerli yerine oturdu ve haklı olduğunu anladım.

Bu olay – bizim için katlanması güç olsa da – işgücünün her alanında binlerce kadına her gün nasıl davranıldığına örnek teşkil ediyor. Duygularımızı yaşamamıza, tutkulu olmamıza izin verilmiyor. Oturup sessiz olmamız söyleniyor, ki bu açıkçası benim kabul ettiğim bir şey değil. Toplumda, kadınların sadece kendileri oldukları için cezalandırması utanç verici.

Küçüklüğümden beri fikirlerimi ifade etme ve sesimi duyurma ihtiyacı duydum. Bazıları bundan hoşlanmayabilir ve dürüst olmak gerekirse, buna hakları var. Saygı duyuyorum. Beş kız kardeşin en küçüğü olarak istediğim her şey için savaşmam gerektiğini öğrendim. Ve asla haksızlığa karşı sesimi yükseltmeyi bırakmayacağım.

İtiraf etmeliyim ki, elime tekrar raket almam uzun sürdü. Üstesinden gelmem gereken çok şey vardı. Genç biri olarak, bütün bir stadyum tarafından yuhalandım (zor olanı seçerek kazandığımı görmek istemeyenlere bile teşekkür ettim). Bir sürü hakarete maruz kaldım. Vücut şeklim yüzünden utandırıldım. Cinsiyetim nedeniyle erkeklerle eşit ücret almadım. Fikirlerimi ifade ettiğim ya da yüksek sesle söylendiğim için turnuva finalinde cezalandırıldım. Bir daha yaşanmaması için Şahin Gözü kurallarının uygulanmasına kadar uzanan bir haksızlığa maruz kaldım. Ve bunlar sadece topluma yansıyan kadarı. Kısacası, hiç kolay olmadı. Ama benden sonra gelen ve bana benzeyen kızımı düşününce, “belki, sesim ona yardım edecek.”

Sonuçta sesimi yükseltmemin ve yeniden elime raket almamın sebebi kızım. Aşk, insana nefes ve yeni bakış açısı verir. Aşk, birisi zorluk çıkardığında vazgeçmek değildir; düşünce ayağa kalkmak, silkinmek ve “elinden gelenin en iyisi bu mu?” diye sormakla ilgilidir, çünkü ben Tanrıya inanıyorum ve yoluma ne çıkarsa göğüsleyebilirim.

http://esitlikadaletkadin.org/unlu-tenisci-serena-williams-kadinlarin-tutkulu-olmasina-izin-verilmiyor/?fbclid=IwAR1bkgTYmmplcdtVWzFcTFSkL5CoBu7S9TCtp3uFtHkr-n6kUBdhwZonJSI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder