4 Nisan 2018 Çarşamba

Diziler dünyayı eşcinselliğe hazırlıyorMUŞ!

Diziler dünyayı neye hazırlıyor? 

Televizyonun icadının ilk denemeleri bin sekiz yüzlü yıllarının sonlarına doğru başlamış bu konuda İngiliz bilimadamı Campbell Swinton ve Rus bilimadamı Boris Rosing ilk adımları atmışlar. Sonunda İskoç John Logie Baird elindeki tüm olanaksızlıklara rağmen çaydanlık ve bisküvi kutusu ile yaptığı ilk "televizyon cihazı"nı 1925 yılında çalıştırmayı başarmış ve tarihe toplumları şekillendiren bu aletin mucidi olarak geçmiştir. Televizyonu sistematik olarak ilk kullanmaya başlayan da 1929 yılında BBC olmuş…

İşte o gün bu gün hayatımıza giren televizyon evlerimizin en güzel köşesine kurulmuş ve insanların nerdeyse efendisi olmuştur…

Zaman içinde televizyonun yaygınlaşmasıyla kitleler üzerindeki akıllara durgunluk verici etkisi keşfedilmiş ve bu doğrultuda inanılmaz meblağları içeren bir sektöre dönüşmüştür...

Bu ön bilgilerden sonra gelelim yazımın başlığına…

Televizyon dizileri de tıpkı Amerikan filmleri gibi Hollywood’un "Hollywood" olmasının önemli bir parçasıdır… Çoğu çağdaş firavunların hizmetinde ve güdümünde olan yapımcılar tüm dünyaya yayılan dizilerle bir çok tehlikeyi evlerimize kadar getirip hepimizin beynine işlemeyi başarmışlardır… Özellikle son yirmi yıldır yaptıkları dizilerle ahlakî yozlaşmayı "normal"leştirmişler (!), insanların duyguları ve bilinçaltları ile oynamayı başarmışlardır… Bunun en somut örneği ise eşcinsel olmanın artık çok normal olarak algılanmasıdır… Nerdeyse her filmde, her dizide mutlaka sevimli bir eşcinsel bulunur… Bu dizilerde ve filmlerde kurnazca işlenen konulardan biri de eşcinsel evliliklerin (!) yapılmasının ve eşcinsellerin çocuk edinmelerinin en doğal(!) hakları olduğudur...

Bu sektörün en bitmez ve tükenmez malzemesi ise Yahudi soykırımı meselesidir… Her yıl koca koca bütçelerle bu yemeği ısıtıp ısıtıp tekrar dünyanın önüne koyarlar… Üstelik şu anda çağdaş firavunların önde geleni olan İsrail Devleti dünyanın en acımasız ve katil devletlerin başını çekerken… Film ve televizyon sektörün en önemli şirketlerinin başında yine yahudiler varken, üstelik zengin Müslümanların böyle bir davası derdi yokken, sonuç başka ne olabilir ki!

Son dönemlerde yine yeni bir toplum mühendisliği çalışmasına başlandı… Geçenlerde izlediğim iki dizi bu sonuca varmama yol açtı...

Bu dizilerin ilki ABD yapımı "The Looming Tower"… 11 Eylül öncesi ABD istihbaratını ve El-Kaide’nin peşine nasıl düştüklerini anlatan bir dizi... Dizide benim dikkatimi çeken önemli ayrıntı ise Müslüman Ali Soufan karakteri… Ali Soufan, "kötü Müslümanlar"a karşı mücadele eden "iyi Müslüman"… Yakışıklı ve düzgün bir adam… Namaz kılıyor ama zina yapmakta ve içki içmekte bir sakınca görmüyor! Yâni Bâtıl Batı’nın uygun gördüğü türden çok "sevimli", "ılımlı" ve de "başarılı" bir Müslüman… Diğerleri ise "radikal" ve "kötü Müslümanlar"… Her zaman olduğu gibi dizinin iyi adamı sarışın ABD vatandaşı John O’Neill, çok "sevimli", "ılımlı" ve de "başarılı" "İyi Müslüman" Ali Soufan ile iyi dost… "Eee bunda ne var?" diyebilirsiniz, "Bu ilk kez olmuyor ki!"

"The Looming Tower" dizisini bu duygular içinde izlerken, Fransız yapımı, yine bu tarz bir diziye denk geldim… Adı "Le Bureau des Legendes"… Burada da Cezayirli Müslüman bir istihbarat üyesi var… Bu kişi de "İyi Müslüman" ve "Kötü Müslümanlar"a karşı mücadele veriyor… İşte bu iki diziyi de görünce bir kez daha kafama dank etti ve yeni bir oyunun başlatıldığından emin oldum… Artık İslamla kendileri değil Bâtıl Batı’nın standartlarına ve normlarına uygun, "Çok Sevimli, ılımlı ve de başarılı iyi ve yakışıklı Müslümanlar" mücadele edecekler… İslamı hakkı ile yaşamak bunlara göre "radikal" olmak demek! Ama bir Bâtıl Batılı gibi yaşayıp, onun değer ölçülerini ve hedeflerini benimseyip arada sırada namaz da kılmanın ne sakıncası (!) olabilir ki?

Dananın kuyruğunun koptuğu yer tam da burası!

Şimdi bu hain FETÖ zombisi tayfanın yıllarca milleti "Ilımlı İslam", "Hoşgörü", "Dinlerarası Diyalog" diye diye nasıl bir dünya görüşüne hazırladıklarını anlayın!

Evet, şimdi sıra "Kötü Müslüman"a (!) karşı "Yaşasın İyi Müslüman" (!) oyununda…

Benden söylemesi ve de uyarması!

NOT: Afrika Zanzibar'dan iki misafirimiz var… Atiş, 14 yaşında… İshak, 18 yaşında… Evimizi birkaç günlüğüne de olsa şereflendirdiler… Öyle güzellikler yaşatıyorlar ki ailece bize, gerçekten son dönemlerimizin en güzel günlerini yaşıyoruz… Aslında onların bize değil, bizim onlara ihtiyacımız var… Neden mi? Onuda bir başka yazımda anlatırım inşaallah… Şükürler olsun bizi kardeş kılan Rabbime.

http://www.superhaber.tv/feto-zombilerini-avlama-zamani-geldi-mi-120493-makale

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder