17 yıldır ‘iyi bir komşu’
15. İstanbul Bienali’nin sanatçı küratörleri Elmgreen & Dragset’in İstanbul’da 2000 yılında başlayan macerasını bienalin eski direktörü Çelenk Bafra yazdı.
Elmgreen & Dragset
İstanbul Bienali, bir ‘kültür başkenti’ olarak gitgide içe kapanan İstanbul’u yeniden bir çekim merkezine dönüştürme hazırlığında. ‘İyi bir komşu’ başlığı taşıyan 15. İstanbul Bienali’nin ücretsiz ziyarete açılacağı 16 Eylül’ü ve bienalle ilgili çıkacak değerlendirmeleri tüm dünya merakla bekliyor. Bu merakın altında bienal yönetiminin belki de 30 yılın verdiği özgüvenle aldığı bir karar da yatıyor. 15. İstanbul Bienali’nin küratörlüğü bir sanatçı ikilisine, Elmgreen & Dragset’e emanet edilmiş durumda. Dünyada örneklerine rastlansa da Türkiye’de bir ilk bu! Bir önceki İstanbul Bienali’ni küratör unvanı kullanmadan ‘şekillendiren’ mega-küratör Carolyn Christov-Bakargiev ile bienalin ulaştığı ‘tamamı ziyaret edilemez’ ölçekten sonra belki ters köşe gibi görünen ama muhtemelen yapılabilecek tek manevra daha ‘makul’ ama sanatçı bakışıyla düzenlenen bir bienal.
Elmgreen & Dragset, çalışmaları hem küresel sanat piyasasında hem de müzeler ve bienaller gibi kâr amacı gütmeyen kurumlarda kabul gören, tanınmış bir sanatçı ikilisi. Sanat, mimarlık ve tasarım alanının arakesitlerinde gezinen Michael Elmgreen (1961, Danimarka) ve Ingar Dragset’in (1969, Norveç) kamusal alan veya sergi mekânlarındaki büyük ölçekli yerleştirme ve kışkırtıcı heykellerin yanı sıra performans, tiyatro ve operaya uzanan ortak üretimi tam 22 yıldır devam ediyor. Güncel sanatın çok kültürlü başkenti Berlin’de yaşayan İskandinav ikilinin çok yönlü sanat pratiği sergi düzenlemeyi de kapsıyor. Hatta Venedik Bienali’nde yaptıkları ulusal pavyonun ‘Curating Worlds’ (Dünyaların Küratörlüğünü Yapmak) adlı bir ödülü de var.
İSTANBUL İLE MAZİLERİ ESKİYE DAYANIYOR
İkilinin İstanbul Bienali’nin küratörü seçilmesini asıl ilginç ve özel kılan sebebi ayrıca vurgulamak lazım. Elmgreen & Dragset’in İstanbul kenti ve bienal ile mazisi eskiye dayanıyor. Bu defa adları bienalin sanatçı listesinde yer almasa da, Elmgreen & Dragset’e üç ayrı İstanbul Bienali’nden ve İstanbul’da farklı dönem ve mekânlarda ortaya koydukları yapıtlardan aşinayız. 2000 yılında İstanbul’a ilk gelişlerinde bu birbirinden uzun boylu iki genç adamı havaalanında karşılayıp bir hafta boyunca onlara eşlik etmek, bienalin Japon küratörü Yuko Hasegawa ve davet ettiği sanatçılara asistanlık yapan heyecanlı bir ‘bienalci’ olarak bana düştü. Mütevazı ama muzip ikiliyle, yarı turistik yarı araştırma amaçlı, kentin altını üstüne getirdik, yeni yerler ve insanlar tanıdık. Elmgreen & Dragset’in böyle başlayan İstanbul maceraları ve araştırmaları 7. İstanbul Bienali’nde Topkapı Sarayı avlusundaki Aya İrini’nin önündeki bahçeye yerleştirdikleri bir yapıtla sonuçlandı. Yarısı toprağa gömülmüş ya da arkeolojik kazıyla topraktan çıkarılmaktaymış gibi görünen bu beyaz yapı, sanatçıların ‘Güçsüz Yapılar’ serisinden ‘Şek. 222 Hiç Varolmamış Bir Tarihin İzleri’ adını taşıyor. İstanbul’un çok katmanlı mirasını temsil eden kalıntılarla dolu bir bölgede onca tarihi yapının arasına tipik modernist bir müze/sanat merkezi binası konduran ikili, aslında çağdaş sanatı sembolize eden ‘beyaz küpü’ toprağa gömdü. (Alltaki fotoğrafta görülen iş.)Üstelik, binanın üzerinde yazan ‘contemporary art’ (çağdaş sanat) kelimesinin ‘con’ kısmını yer altında bırakarak ‘temporary art’ (geçici sanat) olarak okuttu. Öncesinde bir çağdaş sanat müzesine sahip olmayan İstanbul’da 2001 yılında yeni yeni çağdaş sanat müze ve merkezlerinin açıldığını hatırlarsak Elmgreen & Dragset’in yapıtı ayrı bir anlam kazanıyor.
17 yıldır ‘iyi bir komşu’
Bu sebeple, İstanbul Bienali’nin iki eski direktörü Fulya Erdemci ve Emre Baykal’ın bağımsız yürüttükleri ‘Yaya Sergileri’ için Elmgreen & Dragset’i yeniden İstanbul’a davet etmeleri tesadüf değil. Sokağı ve kamusal alanları dahil ederek ‘İstanbul ile toplumsal ve kültürel açıdan bütünleşen bir kent sergisi’ olmayı hedefleyen ‘Yaya Sergileri 2’ için Elmgreen & Dragset bu defa hiç de nezih olmayan bir bölgeye, Perşembe Pazarı ile Haliç arasındaki tenha ve tekinsiz parka konuşlandı. 2005 yılında Tünel-Karaköy hattında düzenlenen ‘Yaya Sergileri’nin akılda kalan işlerinden biri olan ‘Kullanım Evi’ adlı açık mimari tarzındaki tavansız gecekondu, ateş yakılacak bir yer ile penceresinden görünen Haliç ve Tarihi Yarımada manzarası sunuyordu. İşgal etmek, sığınmak, uğramak ya da konaklamak için yararlanabileceğiniz bu modernist ‘yıldız palas’ın elbette başına gelmeyen kalmadı. Bir kentin kullanımı ve kullanıcıları üzerindeki politik kodları ve bir arada yaşama kültürümüze dair ikiyüzlülüğü böylece gündeme getirdi.
ALAYCI BİR ZEKÂ
Elmgreen & Dragset’i yeniden İstanbul’da görmek için 2011’i beklemek gerekti. Arka arkaya 12. ve 13. İstanbul bienallerine davet edilen sanatçıları bu kez kamusal alanda değil, bienalin ana sergi mekânlarında aşk ve cinsiyet politikaları üzerine düşündüren LGBTİ dostu günlükleriyle karşıladık. 12. İstanbul Bienali’nde Jens Hoffmann ve Adriano Pedrosa’nın Antrepo 5’de sergilediği ‘Siyah Beyaz Günlük, Şek. 5’, siyah/beyaz 364 adet fotoğrafla adeta bir yılın kolektif günlüğüne, hatta almanağına dönüşerek LGBTİ dünyasının toplumsal değerler ötesi ve sisli mahremiyetinden görsel bir kesiti tüm çıplaklığıyla sunuyordu. Kamusal ve toplumsal alanda bir kırılmaya tekabül eden 2013 yılında bu kez Fulya Erdemci küratörlüğünde gösterilen ‘İstanbul Günlükleri’ için Galata Rum Okulu’ndaki loş bir sınıfa davet ettikleri genç erkekleri sıralara koydukları çalışma lambası ve defterle baş başa bıraktılar. Böylece, ‘mümkün olan en kişisel noktadan’ yola çıkarak içlerinde LGBTİ aktivisti merhum Boysan Yakar’ın da olduğu bir grup İstanbullu genç erkeğe yalnız kalacakları ya da başkalarıyla tanışacakları, günlük tutarak kendilerini yazıyla ifade edecekleri bir ortam sağladılar.
Ağır ve karmaşık görünen sosyo-kültürel meseleleri yapısökümcülükle ve alaycı zekâlarıyla yorumlayan Elmgreen & Dragset, 17 yıl içinde İstanbul’da hayata geçirdikleri mekân ve bağlama özgü çalışmalarıyla bir yandan kendi tavırlarını İstanbullulara anlatırken diğer yandan kentin geçirdiği dönüşüm ve kırılmaları gözlemledi. İçerden olmasa da bağlantıyı hiç koparmayan ‘iyi bir komşu’ gibi yakından takip ettikleri İstanbul’da sıra sanat yapıtı üretmeden aylardır çalıştıkları 15. İstanbul Bienali’nde. Hep birlikte göreceğiz: ‘iyi bir komşu’ ve iyi sanatçı olmak iyi bir bienal yapmaya yeter mi?
‘BİENAL, BİR DİYALOG PLATFORMU OLABİLİR’
Elmgreen & Dragset: “Daha önce üç defa sanatçı olarak da katılma fırsatı bulduğumuz İstanbul Bienali’nin on beşincisinin küratörlüğünü üstlenmekten onur duyuyoruz. Milliyetçiliğin yeniden yükselişine tanık olduğumuz mevcut küresel jeopolitik durumu göz önüne alınca, işbirliği halinde yürütülen çabalara ve süreçlere dayalı bir bienal hazırlayabilmek bizim için daha da önem kazanıyor. Yirmi yılı aşkın süredir birlikte çalışan bir sanatçı ikilisi olarak, işbirliği yapmak bize doğal gelen bir şey. Bir bienal, pekâlâ bir diyalog platformu olabilir ve farklı fikirlerin, bakış açılarının ve toplulukların birlikte var olabileceği bir biçimde yapılabilir.”
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 15. İstanbul Bienali, ‘iyi bir komşu’ başlığı altında, ev ve mahalle kavramlarını ele alıyor. Elmgreen & Dragset’in (solda) ortaya koyduğu 40 soru etrafında şekillenen bienal, birbirine yürüme mesafesinde altı komşu mekânda 16 Eylül-12 Kasım 2017 tarihleri arasında ücretsiz gezilebilir. Bilgi için www.iksv.org
ÇELENK BAFRA
http://www.hurriyet.com.tr/17-yildir-iyi-bir-komsu-40565993
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder