Güliz ARSLAN- Fotoğraflar: Selçuk ŞAMİLOĞLU
İnsanların hakkınızda ne dediği hiçbir zaman umurunuzda olmamış ama amcanız Çerkes Ethem’e ‘hain’ denmesini engellemeye ömrünüzü adamışsınız. Neden bunu umursuyorsunuz?
- Bu planette olan hiçbir şeyi ciddiye almıyorum. Planetimiz diğerleri gibi müthiş bir hızla bilinmeyen bir yöne gidiyor, bu belirsizlik içinde neyi ciddiye alabiliriz ki? Ama haksızlığa dayanamıyorum. Bütün haksızlıklarla mücadele etmem imkansız fakat Ethem Bey’e yapılan haksızlığın detaylarını biliyorum. Daha çocukken ailemin hain olmadığını kanıtlamaya söz vermiştim.
Neler yaşadınız da böyle bir söz verdiniz...
- Ailemin sürgünde olduğu Yunanistan’da doğdum. Altı aylıkken vaftiz edilmiştim. Çünkü annem çocuklarının Saint Joseph’te tahsillerine bedava devam edebilmesi için Katolik’liği kabul etmiş gibi davranmak mecburiyetinde kalmış. Aynı okula yatılı verildiğimde altı aylıktım. Sonra ailece Türkiye’ye kaçtık. Bandırma’da ‘hainin çocuğu’ diye çok kovalandım. İlkokula yazılırken babamın kimliğini gizlemek zorunda kalmıştık. Bir arkadaşımın evinde beni yemeğe alıkoyduklarında zehirleyecekler korkusuyla çatalı ağzıma götüremediğimi hatırlıyorum. 16 yaşıma kadar babamı görmedim. Tarih dersinde ailem hakkında anlatılan iftiraları duyunca ayağa kalkıp hakikatleri söyleyerek sınıfı terk etmiştim bir seferinde de... Bütün bunlar içime işledi.
BUNDAN ÖNCEKİ YAŞAMIMDA ETHEM BEY BABAMMIŞ
Kitabın ne kadarı kurgu?
- Olaylar kurgu değil. Konuşmaların bazıları kurgu.
Atatürk’ten şöyle bir cümle aktarıyorsunuz örneğin: “İsmet yeter, senin Ethem’i çekememenden usandım be! Çerkesler olmasa kim durduracaktı Yunan ordularını?”
- Anneme yazdığı mektuptan, babamla daha önce yaptığı konuşmalardan böyle söyleyebileceğini düşünüyorum.
Savunduğunuz şey şu değil mi: İsmet İnönü, Çerkes Ethem’i kıskanıyor, o yüzden sürekli onunla uğraşıyor. Atatürk de başta karşı dursa da bir süre sonra onun etkisinde kalıyor. Çerkes Ethem’inse tek yaptığı vatanını korumaya çalışmak. Bu tarihi karakterlerin bu kadar siyah ve beyaz olarak ayrılması mümkün mü?
- Ethem Bey’in Ankara Garı’nda bir fotoğrafı var; bütün heybetiyle duruyor. Sadece dokuz ay sonra çekilmiş fotoğraftaysa tamamen çökmüş, iskelete dönmüş durumda. Siyah-beyaz değil, tam tersine; her şey bir yalan perdesinin arkasında gizlendiği için gri...
Kitabı taraflı bulanlar olacaktır…
- Hayatım boyunca hep haklının yanında oldum. Eğer Ethem Bey’i hatalı bulsaydım, onu da yazardım.
Hiç hatası yok muydu?
- Yoktu. Dürüst olması, vatanını sevmesi, entrika bilmemesi… Bunlar hataysa, hatalıydı. Bir de insanlara güvenmesi… Bende de var o. Sürekli soyar beni yanımda çalışanlar.
Kendinizi onunla başka açılardan da özdeşleştiriyor musunuz? Hiç yüz yüze gelmemişsiniz ama aranızda güçlü bir bağ var gibi…
- Belki tuhaf bulacaksın ama… Amerika’da Iris Salssman adlı astrolog eski yaşamlarımı buldu. 114 tane. Bundan önceki yaşamımda Ethem Bey babammış. Onu çok seviyormuşum. Rusya’daymışız. Annemi, babamı öldürmüşler gözümün önünde. Ben de 15-16 yaşlarında işkencede ölmüşüm. Bu yaşamımda da Ethem Bey’in çocuğu olmak için çok beklemişim. Ama Ethem Bey savaşmaktan aile kurmaya imkan bulamadığı için son dakikada Reşit Bey’in, babamın, ailesine katılmışım.
ÇERKES ÇOCUKLARI İÇİN TATİL KÖYÜ YAPTIRACAĞIM
Çizdiğiniz Çerkes Ethem portresine göre; o çok yakışıklı, çok çalışkan, çok cesur, çok vatanperver, çok dürüst, hep iyi niyetli ve affedici biri. Biraz idealize ediyor olabilir misiniz?
- Hayır, bunları sadece ben söylemiyorum, tarih de böyle yazıyor. Halide Edip’in (Adıvar) Ethem Bey’e, “Heybetli görünüşünüz, cesaretiniz ve gücünüz kadar saçtığınız ışıktan da etkilenmemek mümkün değil. Etrafınızda herkes gölgede kalıyor” dediği, anılarında geçiyor.
Ocak ayında, TBMM, Dilekçe Komisyonu’ndan Çerkes Ethem’in itibarını zedeleyecek herhangi bir kararın hiçbir zaman çıkmamış olduğuna ilişkin yanıtı aldığınızda ne hissettiniz?
- Evvela derin bir nefes aldım ama sonra içime müthiş bir acı çöktü. Bütün o ızdıraplar, hasretler, sürgünde ölümler boşunaymış demek…
Şimdi bu konuyla ilgili yapacağınız bir şey var mı?
- Milli Eğitim Bakanlığı’na dava açtım; değil Ethem Bey’i hain ilan edecek, itibarını zedeleyecek bir karar dahi çıkmamış olduğu halde, neye dayanarak yıllarca tarih kitaplarında ‘hain’ damgası vurduklarının hesabını versinler bakalım. Tazminat kazanırsam idealim; Bandırma’da Çerkes çocukları için gelenekleri öğrenebilecekleri bir tatil köyü yaptırmak. Bir de İzmir’e bir anıt mezar yaptırmak, bu anıt mezara da amcamın; heykeltıraş Nuh Acun Bey’in elinden çıkma heykelini koymak istiyorum.
HAZIR OLDUĞUMDA TELEFON EDECEĞİM, GELİP BENİ BUZA KOYACAKLAR
Sürgünde doğmuşsunuz. Altı aylıkken yatılı okula verilmişsiniz. Yaşam boyu ülke değiştirmişsiniz. Beş kez isminiz değişmiş. Altı dil öğrenmişsiniz. Kendinizi herhangi bir yere ait hissediyor musunuz?
- Hayır. Her milletin iyisi ve kötüsü var. Ben iyi ve dürüst insanların tarafındayım. Haksızlığın doğadan başlayarak bütün alanlara yayıldığı bu planete bir daha gelmek isteyeceğimi zannetmiyorum. Bu kadar haksızlık ve eşitsizliğin olduğu bir yere niye geleyim ki…Günde 200 bin kişi açlıktan ölürken lokmaların boğazına takılmaması mümkün mü? ‘Eski komünistliğinden ne kaldı’ diye sorarsan… Gördüğün şu evde oturuyorum işte. Zengin biri değilim, parayı sevmem. 'Herkesin bir odası olduğu' bir ekonomik sistemi gerçekleştirmek mümkün olsaydı, hemen buradan çıkar o odada içim rahat uyurdum. Ama sınıflar arasında eşitliği sağlamanın imkansız olduğunu genç yaşta öğrendim.
Atatürk ve Çerkes Ethem (sol üstte.) Güner Kuban, eğitimi için Almanya’ya giderken... (sağda). Çeşitli ülkelerde işletmecilik yaptı. Hollanda’daki mekânı Homolulu, dünyaca ünlüydü. (sol altta).
Çerkes olmak ne ifade ediyor sizin için? Dili, dansı, adetleri ne kadar biliyorsunuz?
- Yunanistan’da doğduğum ve 35 yıl Avrupa ve Amerika’da yaşadığım için dans ve adetlerine hayran kalmakla yetinmek zorundaydım. Nezaketin ve asaletin timsali olduğu kadar cesaret ve güçten yana üstün olduğu bir ırka mensup olmak sevindirici tabii…
Türkiye’nin ilk cryronic’isiniz. Hayattaki görevinizi tamamlayınca kendinizi Amerika’daki bir merkezde donduracağınızı açıklamıştınız. Sormaya korkuyorum ama; ‘yaşam misyonum’ dediğiniz bu kitap da bittiğine göre…
- “Vakit geldi mi” diyorsun değil mi? Evet, canımı biraz daha sıkarsanız giderim. Bize sormadan başlatılan bu yaşamı kendim sonlandıracağım. Çok komik değil mi; iki insan sevişiyor diye biz dünyaya geliyoruz! Küçüklükten beri doğa ve toplum kurallarına karşı çıkıyorum. Yaşadığım olaylar bir yana, yaradılıştan isyankâr biriyim. Fikrim değişmedi; benden normal bir ölüm beklemeyin. 18 yaşında hissetmediğim dakikada dondurulmaya gideceğim.
Şimdi 18 yaşında gibi hissediyorsunuz o zaman?
- Vücudum sağlam. Yine de gençleri deli gibi kıskanıyorum; dans eder gibi sörf yapan gençleri görünce kıskançlıktan çatladığımı da itiraf etmeliyim.
YİYİP İÇECEĞİZ, SABAH BİR KALKACAKSINIZ, GÜNER YOK!
Peki bu kendinizi dondurma işlemi nasıl yapılacak?
- Hazır olduğumda telefon edeceğim. Gelip beni buza koyacaklar. Önce İngiltere’ye, sonra San Francisco’ya götürecekler. Orada nükleer saldırılara bile dayanıklı tüplere yerleştirecekler. Kanımı boşaltıp yerine yapay kan dolduracaklar.
Diğerleri bu işlemi öldükten sonra, 24 saat içinde yaptırıyormuş, siz öleceğiniz anı da kendiniz seçecekmişsiniz...
- Planım şu; dostlarımı Göcek’e tekneye davet edeceğim. Artık sen de dahilsin bu plana! Şampanyalar, havyarlar… Yiyip içeceğiz, sabah bir kalkacaksınız, Güner yok. Diğerleri yaşamı pek sevdiler de tekrar gelip onu sürdürmek istiyorlar. Benimki merak. 50 yılda bir, gelip etrafıma bakıp gitmek istiyorum.
Nasıl karar vermiştiniz böyle bir şey yaptırmaya?
- 90’lı yıllarda Aktüel dergisine haber yapmak için gitmiştim Alcor şirketine. Görüşmeyi yaptıktan sonra kendi anlaşmamı da imzaladım.
Ne kadar kalacaksınız dondurulmuş vaziyette?
- Herkes ölümüne neden olan hastalığın çaresi bulunana kadar kalıyor. Nanoteknolojinin bütün organlarımızı tamir edebilecek güce erişmesi çok yakın. Organlarımız bozulduğu için yaşlanıyoruz. Onlar düzelince gençleşeceğiz. Bu sisteme göre, ‘buz rüyalı uyku’dan istediğin yaşta uyanabileceksin. Ben 17 yaşında uyanmak istediğimi yazdım belgelere.
Bambaşka bir dünyaya uyanacak olmak korkutmuyor mu?
- Hayır, Afrika’dan medeniyet görmemiş birini Amerika’ya getirdiğinizde birkaç hafta sonra alışıyor. Ben de alışırım.
Yakınlarınızın hiçbiri olmayacak…
- Dostlarımın çoğunu kaybettim yaşlılığın en kötü tarafının bu olduğuna inanıyorum zaten.
EVLİLİK, SEVGİLİYİ AKRABA YAPMAK APTALLIĞIDIR. SAKIN EVLENME!
Türkiye’nin ilk açık kimlikli lezbiyenlerinden birisiniz. Bunun hayatınızı zorlaştırdığı olmadı mı?
- Bu kitap için buluşmuşken bu konudan söz etmek istemiyorum. Sadece şunu söyleyebilirim; benimki bir yaşam tarzı seçimiydi. Küçüklüğümden beri herkesin yaptığının tersini yaptım. Yoksa, insan zevk almasını bildikten sonra cinsiyet fark etmez.
Çok büyük aşklar yaşamışsınız. Sevgiye, aşka dair neler öğrendiniz hayatta?
- Sevgi de diğerleri gibi egoist bir duygu. Bir kişinin yanındaki halet-i ruhiyeni seviyorsun. Sonra da hep o insanla olmak istiyorsun, hep öyle hissetmek için. Geriye bak şimdi, birini sevdinse, ne demek istediğimi anlayacaksın.
Üç kez de evlenmişsiniz…
- Evlilik, sevgiliyi akraba yapmak aptallığıdır. Sakın evlenme!
Çocuk sahibi olmayı ister miydiniz?
- Hayır, aklımın ucundan bile geçmedi. Yaşamak zorunda bırakıldığım bu planete başka bir canlı getirmenin sorumluluğunu yüklenmek istemezdim.
Güner'in babasını ilk defa gördüğü gün (solda). Jet sosyetenin önemli isimlerinden biriydi. (sağda)
Hayattaki en büyük pişmanlığınız nedir?
- Bir sevgilimi aldattığım için çok pişmanım. Dünyayı dolaştım, şimdi geldim ona çok yakın bir yerde oturuyorum. Aradan 60 yıl geçti, “Af kanunu çıksın artık” diyorum, “Hayır” diyor. Bütün sevgililerimi üzdüm zaten. Balık burcu kadını bir yerde daha çok sevildiğini hissederse oraya gidermiş. Annesiz büyümenin etkisi de var herhalde. Yaşamımda neyi aklımla yaptımsa, kusursuz yaptım. Ama neyi duygularımla yaptımsa mutlaka berbat ettim.
Şu an bir sevgiliniz var mı?
- Yok. Benim yaşımda birinin âşık olmaması gerektiğine inanıyorum.
Niçin?
- Sükutu hayale uğrar da onun için.
Aşkın yaşı var yani?
- Bana göre var.
Dünyanın çok çeşitli yerlerinde yaşamışsınız. Çok ünlü mekanların işletmeciliğini yapmışsınız. Yalıkavak’a gelip sakin bir hayat sürmeye nasıl karar verdiniz?
- Yaşam misyonumu tamamlamak için Türkiye’ye dönmeye karar verdim. Çok feminen olan Ege Denizi’ne bakabildiğim Yalıkavak’taki bu koy beni baştan çıkardı. Ama sakin yaşadığımı sana kim söyledi?
GECE ÜÇE KADAR KENDİ KENDİME DANS EDİYORUM
Çalışmadığınız zamanlarda neler yapıyorsunuz?
- 12-13 saat yazıyorum zaten, geriye pek vakit kalmıyor. Arkadaşlarım geliyor arada. Halikarnas’ta dans etmeyi çok severim. Canlı orkestra olduğu zaman Bodrum Marina’ya gidiyoruz. Herkes gelip dansa kaldırıyor beni. Bir buçukta falan bitiyor müzik, eve geliyoruz. Üçe kadar kendi kendime dans ediyorum.
Bundan sonra yazmayı planladığınız başka kitaplar da var mı?
- Hem de çok! İlki bir ütopya… Ethem Bey, amcam Tevfik Bey’e uysaydı, “Haklısın, düzenli ordudakiler kardeşlerimizdir ama bize ateş ettikleri anda kardeşlik bitmiştir. Buna karşılık verelim” deseydi, düzenli orduyu önüne katıp Ankara’ya kadar gitseydi Türkiye’nin hali nasıl olurdu? Bunu yazmak istiyorum. Bir de yazar Funda Mara’yla bir bilimkurgu serisi yazıyoruz. Aliena adında, Sirius’tan -gökyüzünün en parlak yıldızı- evrensel barış mesajları getiren bir kızın Küçük Prens’le birlikte yaşadıkları maceraları anlatıyorum.
GÜNER KUBAN, AMCASI ÇERKES ETHEM HAKKINDA ANLATILAN BU BEŞ OLAYA İTİRAZ EDİYOR:
1. Ethem Bey, Çerkeslerin isyanını bastırdıktan sonra Ankara’ya, “İsyancıları İstiklal Mahkemesi’ne veriyorum” diye telgraf çekti. Cevapta, “Hepsini bu akşam asacaksınız” dediler. İnfazlar gerçekleştikten sonra, ertesi gün, aynı yerden; “Bize katılmayı teklif ettikleri için onları affedelim” diye bir telgraf daha gelmiş. İşgal güçleriyle padişahın kışkırttığı bu isyan daha sonra Çerkesleri birbirine düşürmek için oynanmış bir oyuna dönüştürüldü.
2. Ethem Bey, Meclis’e hakaret ettiği için hain ilan edildiği söyleniyor. Böyle bir şey yok. Hakaret içerdiği söylenen telgraf, Miralay İsmet Bey’in komutasındaki düzenli ordunun; Yunan’la savaşmakta olan, Ethem Bey’in başında olduğu Kuvay-i Seyyare’ye hücum etmesinden iki gün sonra çekilmiş.
Ethem Bey'in bilinen tek sivil resmi (sağda)
3. “Ethem Bey isyan etti, Yunan’ın tarafına geçti” sözleri doğru değil. Maiyetiyle birlikte dağlarda son dakikaya Mustafa Kemal’in doğruları anlamasını bekledi. 17 kurşun yarası vardı. Hastalığı dayanılmaz hale gelince, saklandığı köyün halkını da daha fazla zor duruma düşürmemek için Yunanlılardan geçiş hakkı isteyerek Almanya’ya geçti ve orada hastaneye yattı. İyileştikten sonra Ürdün’e gitti. Kralın sarayında yaşamayı reddetti ve son anına kadar çok mütevazı bir evde kaldı.
4. Ethem’in, babamın ve amcalarımın bir Çerkes devleti kurmak için örgütlendikleri iddiası tamamen safsata. İngilizler, Yunanistan’da maddi imkanların sıfırlandığı zamanda babama torbalarla altın göndererek ondan Türkiye ve Rusya arasında bir tampon devlet kurmasını istemişler. Fakat babam Reşit Bey; “Türkiye Cumhuriyeti’ni biz kurduk, ona karşı düzenlenen hiçbir hareketin içinde olmayız!” diyerek reddetmiş.
5. Ethem Bey, bir Çerkes kahramanı değil, bir Türk halk kahramanıdır. O Anadolu’yu kurtarma mücadelesini başlatan bir vatanseverdir. Çerkesler isyan etti, gitti onu da bastırdı. Ama o zamana kadar ‘Ethem Bey’ iken bir gecede ‘Çerkes Ethem’ ilan edildi. Ethem Bey’i en çok üzen, onu alkışlayan ellerle ihanet damgasını vuran ellerin aynı kişilere ait olmasıydı.
SÖYLEŞİNİN PERDE ARKASI: ETHEM BEY ŞİMDİ GÜLÜYOR!
* Mimarlığını kendisinin yaptığı, Yalıkavak’ı müthiş bir açıdan gören evinde buluşuyoruz. Bizi kapıda karşılıyor. Dimdik duruşu, açık renk kıyafeti ve bembeyaz saçlarıyla evin önündeki sütunlardan biri gibi görünüyor. Girişte etkileyici bir Çerkes Ethem heykeli var. Dikkatle baktığımı görünce yaklaşıp “Bu kitabı yazana kadar hüzünlü bakıyordu, şimdi gülüyor” diyor.
* Pekinez cinsi, dünyalar tatlısı iki köpeği var. Sevgililerine değilse de, pekinezlere sadık kaldığını söylüyor, hep bu cins köpekleri olmuş.
* Ben onu babaannemin köyüne birlikte bir Çerkes düğünü izlemeye davet ediyorum, o beni kendini dondurtmadan önce vereceği tekne partisine... Ayrılırken, sert bir ses tonuyla ama gülerek “Dost olduk ama röportajı yazarken kelimelerimi değiştirirsen, kalemini kırarım!” diyor. Neyse ki Çerkes kadınlarını kızdırmamak gerektiğini iyi biliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder