Daha evvel eşcinsel sapkınlıkla ilgili ova yazan Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan'ın "Eşcinsellik tedavisi olası olan bir sapkınlıktır" başlıklı yazısı yine gündeme geldi.
İşte o ova:
Günümüzde bir takım sorumsuz ve duyarsız medya organları maalesef tedavisi olası sapkınlığı normal bir durummuş gibi gösterme gayreti içerisine girmişlerdir. Oysa bilinmektedir ki eşcinsellik adam türüne ve onuruna apaçık hücum sıfatı taşıyan ve hayvanların bile yapmadığı iğrenç ve çirkin bir sapkınlıktır.
Bir takım çevreler bilinçli bir şekilde ve özgürlük maskesi ismi altında bu iğrenç fiili meşru gösterme gayreti içine girmişlerdir. Bu kimselerin iğrenç bir davranışı sevimli ve doğru gösterme hakları varsa, bizlerin de İslâm’ın meseleye nasıl baktığını ortaya koyma ve bu çirkin fiili eleştirme hakkımız vardır.
Genel kabul gören görüşlere göre eşcinsellik, adamda tabii olarak mevcut olan bir yönelim değildir. Sosyal öğrenmeyle ve yanlış eğitimle gelişmiş bir durumdur. Biyolojik doğaya uymayan sapmadır. Nitekim Nuh kavminden evvel hiçbir toplumun bu ahlaksızlığı yapmadığını ulu Rabbimiz bizlere haber vermektedir. (A’raf, 7/80)
Eşcinsellik tehlikeli bir sapkınlık, tüyleri ürperten kötü bir rahatsızlıktır. Zira bu problem, geçiştirilecek alelade bir sorun değil, adam soyunun geleceğini, varlığını, idamesini tehdit eden büyük bir ahlâksızlıktır.
Eşcinsellik; adam neslinin, tüm varlıkların ve kâinâtın korunması konusunda duygulu olan İslâm’ın müntesiplerinin kahir ekseriyetini oluşturduğu bir toplumda hiçbir surette meşru ve mübah gösterilmeyecek bir sapma hâlidir. Zira Müslüman bir toplumun tüm değerler sistemini alt üst etme tehlikesini içinde barındıran eşcinsellik gibi bir sapkınlıkla mücadele etmek her mü’minin asli görevlerindendir.
Eşcinselliği normal karşılayan bir takım diğer inançların veya inançsızların bu kişisel tercihlerine, toplumu rahatsız etmeden kendi hususi yaşamlarında devam etmeleri halinde tolerans göstermekle beraber, bu cin bir sapkınlığı doğru ve kabul edilebilir görmemiz ve onaylamamız hiçbir şekilde mümkün değildir. Zira bir Müslüman olarak herkesin inandığı, düşündüğü, hissettiği, hayâl ettiği şekilde yaşamasına karışmamız laf konusu olamaz. Bu gibi kimselerin kendi hususi hayatlarında bu fiili işlemeleri hâlinde bunlara müdahale edilmesi veya herhangi bir şiddete maruz kalmaları da doğru değildir. Nitekim bu sapkın tercihi yapan kimselerin de toplumda bulunma ve hayata hakları vardır. Ancak bu fiili açıkca işlemelerini ve bunu haklı ve meşru göstermeye çalışmaları şiddetle eleştiriyoruz ve bu konu ile ilgili görüşlerimizi ve delillerimizi sıralıyoruz. Zira adam neslini tehlikeye atan bir durumu meşru görmek ya da göstermek ve genel ahlâk kuralları açısından bu sapkınlığı onaylamak olası değildir.
Kısaca belirtmek gerekirse eşcinsellik, normal bir hâl değildir. Eşcinsellik, insanın doğasına bir saldırıdır. İnsan türünü yok edecek bir sapkınlık hâlidir. Kişinin sadece kendi alçak, sapkın hazlarının peşinde koşturmasından, kendini hayvandan da aşağı bir konuma dönüştürmesinden (A’raf, 179; Furkan, 25/44” Tin, 5 ) kendi azgın ve sapkın dürtülerini tatmin etmekten diğer bir şey değildir. Konu ile ilgili ayetlere bakalım.
Kur’an-ı Kerim’de nefsinin istek ve isteklerini ilah edinen kimselerin nasıl kınandığı şu ayette açıkca görülmektedir.
“Sen hiç kendi heva ve heveslerini tanrılaştıran [birin]i düşündün mü? İmdi, böyle birinden de sen mi mesul olacaksın?” (Furkan, 25/43)
“Kendi istek ve özlemlerini ilah edinen ve [bunun üzerine] Allah’ın, [zihninin hidayete kapalı olduğunu] bilerek saptırdığı, kulaklarını ve kalbini mühürlediği ve gözlerinin üzerine bir perde çektiği [adam]ı, hiç düşündün mü? Allah[ın onu terk etmesin]den sonra kim ona doğru yolu gösterebilir? O hâlde, hiç düşünüp ders çıkarmaz mısınız?” (Casiye,45/23)
Aynı şekilde bu sapkın eşcinselliği tarihte ilk defa uygulayan Lut kavminin hâline şöyle işaret edilmekte ve bunun iğrenç bir davranış olduğu ifade edilmektedir.
“Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle söylemişti: ‘Sizden evvel âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz? Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.’” (A’raf, 7/80-81; Ayrıca geniş bilgi için bkz; Hud, 11/ 69-83)
Elbette insanoğlunun istediği gibi yaşama hakkı ve özgürlüğü vardır. Ama bu özgürlük, diğer insanların ve bilhassa insan soyunun geleceğini ilgilendirecek kadar tehlikeli boyutlar kazanmışsa bu durum özgürlük olma özelliğini kaybedecektir. Sadece nefsin sapkın arzularını tatmin etmekten diğer bir şeyi düşünmeyen bir gözü dönmüşlük hâlini hoş karşılamak olası olmasa gerektir. Zira eşcinsellik bir yozlaşma, çürüme, kokuşma ve bozulma sürecinden diğer bir şey değildir.
Bütün uygarlık tarihçileri tarafından belirtildiği üzere Grek uygarlığının en doruk noktadayken aniden tarih sahnesinden silinmesinin nedenlerinden biri de çocuklarla eşcinsel ilişkiye girecek kadar sapkınlık içinde olmalarıdır ki buradan çıkartılacak dersler olmalıdir.
Bu itibarla adam soyunun geleceğini tehdit eden ve Yaratıcı’ya başkaldırı edip nefsin arzularına tapan bu sapkın cinsel tercihleri cazip hâle getirmeye çalışmak ve bir takım medya organlarında özendirici yayınlar yapmak topluma yapılacak en büyük haksızlıktır. Dolayısıyla bu cin faaliyetleri müspet karşılamamız asla olası değildir. Unutulmamalıdır ki bu yalnızca İslâmî bir mes’uliyet değil, aynı zamanda insanî bir mesuliyet ve zorunluluktur.
Eşcinselliğin “anormal bir davranış sapması” olduğunu uzman pedogog Adem Güneş’in şu tespitleri üzerinde düşünerek daha iyi anlamamız mümkündür.
“Eğer eşcinsellik bir normal davranış olsa idi, eşcinseller bu hallerinden şikâyetçi olmazlardı. Halbuki, terapi görüşmelerinde ortaya çıkan bir gerçek mevcut ki, eşcinseller kendi hallerinden iğrenmekte ve ‘ne olur lütfen yardım’ diyerek yardım istemektedirler.
Eğer eşcinsellik normal bir davranış olsa idi, eşcinsellerin ana-babaları çocuklarının durumlarını öğrendiği an kurşun yemiş gibi yere yığılmazlar ve hayatlarının geri kalan kısmı kâbusa dönüşmezdi. Kardeşinin eşcinselliğini öğrenen bir şahıs, böylesi bir kardeşin varlığından rahatsız olmazdı.
Eşcinsellik normal bir davranış olsa idi, bir bayan kendi eşinin eşcinsel olduğunu öğrendiğinde, rahatsız olmaz, onu o hali ile kabul eder, çocuklarına babaları ile alaka durumu oturur, bir kahvaltı sırasında rahatça anlatabilirdi. Ancak, hiçbir kadın yoktur ki, eşinin eşcinsel olduğunu öğrendiğinde hayatı kararmamış olsun. Veya hiçbir çocuk yok ki babasının eşcinsel olmasından ötürü ruhu bu durumu kabul ediyor olsun.
Eşcinsellik, normal bir davranış olsa idi ve sadece bizim ülkemizde (ve iddia edildiği gibi)geri kalmış bir kültürden ötürü konu tepki çekiyor olsaydı, dünyanın başka ülkelerindeki kişiler böylesi bir davranış sapmasını kabul ediyor olurlardı. Hâlbuki eşcinsellik tüm dünya vatandaşları tarafından ‘ret’ edilen bir davranış sapmasıdır. İster Yunanistan, ister İspanya ve isterse de Hollanda... Dünyanın hiçbir bölgesinde eşcinsellik kabul gören bir davranış şekli değildir. Bazı ülkelerde konunun bizdeki kadar hararetle tartışılmıyor oluşunu o ülkelerdeki kişilerin eşcinselliği kabul etmesi olarak yorumlamak oldukça yanlıştır. Zira, bireysel düşünen toplumlarda ‘aman bana ne... ne hali varsa görsün’ diye olaylara bakıldığı için bir sessizlik hakimdir. Yoksa dünyanın en hür ülkelerinde bile hiçbir kadın yoktur ki, kendi kocasının eşcinselliğini içine sindirebilsin.
Eşcinsellik bir normal davranış olsa idi, eşcinseller kendi çocuklarının da eşcinsel olmalarını isterdi. Ama hiçbir eşcinsel yok ki, kendi çocuklarının da aynı duruma düşmesine gönlü razı olsun.
Eğer eşcinsellik normal bir davranış olsaydı, herhangi bir din tarafından da kabul edilen bir davranış şekli olurdu. Ne Hıristiyanlıkta, ne Musevilikte, ne Mecusilikte ve hatta ineklere tapınan Hinduizm’de bile eşcinsellik kabul edilmemekte ve şiddetle reddedilmektedir.
Özetle diyebiliriz ki; eşcinsellik bir davranış bozukluğudur ve tedavi edilmesi gereken bir sapkınlıktır.
Gelmiş geçmiş tüm toplumların geneli tarafından eşcinselliğin anormal bir davranış olarak kabul edilmesi göstermektedir ki bozulmamış bir adam vicdanının bunu onaylayabilmesi kesinlikle olası değildir. Aynı şekilde eşcinsel eğilim gösteren kişilerin bizzat kendilerinin kendi durumlarından rahatsızlık duymaları, hayatın onlardan bazıları için çekilmez hale gelmiş olması ve bir kısmının intiharı bile seçmiş olmaları da üzerinde düşünülmesi gereken hususlardandır. Dolayısıyla ortadaki bu problemi görmezden gelmek ve bu insanlara tedavi imkânları sunmak yerine ‘onları olduğu gibi kabul edelim’ demek doğru bir davranış olmadığı gibi iyi niyetli bir yaklaşım da değildir.
Öte yandan eşcinselliği masum bir eğilim gibi görmek ve göstermekte yanlıştır. Ancak doğuştan, yani fizyolojik olarak, erkeğin kendini kadın hissetmesi, erkek üreme organlarına sahip olduğu halde hiçbir şekilde kadına alaka ve istek duymaması, her refleksinde ve eğiliminde kadınsı özelliklerinin ortaya çıkması hali bundan müstesnadır. Böylelerinin durumu hususi olup beyanları ve talepleri doğrultusunda ameliyatla cinsiyet değiştirmeleri mümkündür. İslâm noktayı nazarından, buna “hazık tabip”in, yani hem mesleğinde uzman hem takva sahibi bir doktorun karar vermesiyle bu olası olabilecektir. Bizim bahsettiklerimiz bu gibi kimseler değillerdir.
Lakin çağımızda eşcinsellik umumi olarak bu fizyolojik/istisnai durumdan çok “bir tercih” olarak ortaya çıkmakta ve ilave faktörlerin etkisinde yayılmaktadır. Bu, yukarıda bahsettiğimiz şekilde Kur’an’ın “siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz” (7/A’raf, 80-81) dediği ahlak dışı bir sapkınlığı ifade etmektedir. Bunun istisnaî durumlarla hiç bir ilgisi yoktur ve hür iradeye dayalı bir tercih olduğu aşikârdır. Bu, Allah’ın yaratışına, beşeri sahih örfe ve adam fıtratına aykırı olup, hem ahlâkî hem de hukukî açıdan cürümdür.
Bunun yanında kültürel olarak eşcinselliğin medya ve internet aracıyla empoze edilmesi, teşvik edilip özendirilmesi olgusuna da dikkat edilmelidir. Asıl laf konusu olan sorun budur. Medyanın ve muhtelif platformların bu amaçla kullanımı ifade özgürlüğü veya kişinin tercihleri kapsamına girmese gerektir. Tekrar belirtelim ki bu doğrudan ahlâkî bir sapkınlıktır ve elbette toplumun geneli için ciddî bir tehdit oluşturmaktadır.
Buradan hareketle çözüm önerilerimize geçip, şunları ifade edebiliriz. ABD’de ‘Ulusal Eşcinsellik Araştırma ve Tedavi Birliği’nin bulunması; bu anormal hâle yakalananların rehabilite edilmesi gerektiğini ortaya koyan bir delildir.
Bu cin kimselerle ilgilenecek psikolog ve psikiyatristler bu konuda eğitilmeli ve tamir terapisi daha yaygın hale getirilmelidir.
Sağduyu sahibi insanlar seslerini yükseltmeli ve evrensel ahlâk ilkelerinden yana tavır ortaya koymalıdırlar. İnsanlar duygularıyla değil, akıllarıyla düşünmelidirler. `Bana dokunmayan yılan bin sene yaşasın’ sözünün İslâm’ın getirdiği evrensel ilkelere taban tabana karşıt bir laf olduğunu ve Peygamberimiz’in sünneti ile çeliştiği gerçeğini asla gözardı etmemelidirler.
Aileler unutmamalıdırlar ki medya ve internet, eşcinselliğin yayılmasında büyük bir rol oynamaktadırlar. Bu konuda herkes üzerine düşeni yapmaya çalışmalıdır. Aileler, çocukluk yıllarında erkek çocuklarına kesinlikle “kız” muamelesi yapmamalıdırlar. Aynı şekilde erkek çocuklarının cinsel gelişim süreçlerinde birtakım yanlışlıklar sergilenmemeli ve bu erkek çocuklarının da cinsel taciz olaylarından korunmalıdırlar. Zira bu cin yaşanmış bir taciz olayının eşcinsel eğilimi tetiklediği bilinmektedir.
Bir yandan cemiyet içinde yaşayan eşcinsellerin hakkını korumak için ortaya çıkılıp özgürlükler savunulmaya çalışılırken, başka yandan da yapılan açıklamalardan negatif olarak etkilenecek ve kimlik sorunu yaşayabilecek gençlerin ve çocukların ruh sağlığını düşünmekte büyük yararlar olduğu muhakkaktır.
Özetle ifade edecek olursak, bu makalemizde dünyanın her yerinde yaşayan tüm eşcinselleri üzerinde düşünmeye dâvet eden kendi görüşlerimizi dile getirdik. Bunu yaparkende dinî referanslara başvuru ettik ve dinî kanaatlerimizi açıklamaya çalıştık. Bu noktada herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi ve aklı başında olan adamın hiç bir şekilde onaylaması olası olmayan bu sapkınlıkla elbirliği içinde mücadele edilmesi gerektiği açıktır. Dolayısıyla bu konuda herkes üzerine düşeni şimdiden eksiksiz yapma gayreti içinde olmalıdır ki, yarın kıyamet gününde kendini savunabilme imkânından mahrum kalmasın.
Kaynak: yeniakit
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder