30 Temmuz 2015 Perşembe

Serena Williams: Kadın, Üstelik Siyah Tenisçi!

Serena Williams 20 yıldır beyazların “ev sahibi” olduğu tenis alanına yön veriyor. Tenis dünyasında kadınların nasıl görünmeleri gerektiğine dair “kaygı” ise Williams’a saldırmak için her daim kullanılıyor.

Serena Williams, kazandığı 21. Grand Slam şampiyonluğu ile tüm zamanların en başarılı tenisçisi olmaya devam ediyor. Rakamla söylemek dile kolay ama 21 Grand Slam şampiyonluğu hiç mi hiç öyle kolaya alınacak bir başarı değil. Kendisi, şimdiden tenis dünyasını bırakın dünya sporunun en büyük efsanesi artık! Fakat eşi benzerine az rastlanabilecek bu tarihi olay yaşanırken tüm dünyanın odaklandığı şey Serena Williams’ın bedeni. Williams’a yönelik yorumların temelinde elbette ki kurumsallaşmış cinsiyetçilik ve beraberinde ırkçılık var.

Tenis, Victoria döneminde beyaz zengin erkeklerin kulüplerinde beyaz “hanımların” ipek elbiselerle “kadınca” oynadıkları güzide bir spor. Yani tenis, o zamanlar hem beyazların “ev sahibi” olduğu hem de zarif ve kırılgan ideal Batılı kadın imgesinin yeniden üretildiği bir alan. Günümüzde bu durumun değiştiğini söylemek zor. Çünkü kadın tenisçilerin ilk 100 sıralamasına bakıldığında tenisin bugün de beyazların hakim olduğu bir alan olduğu rahatlıkla söylenebilir. İlk 100’de Serena Williams da dahil olmak üzere sadece altı siyah kadın tenisçi yer alıyor. Tenis alanında değer gören beden sermayesinin, yani ideal kadınlığın nasıl olduğunu anlamak için ise Maria Sharapova örneğine bakmak yeterli çünkü kendileri Serena Williams’ın dörtte biri kadar Grand Slam şampiyonluğu elde etmiş olsa bile, toplamda Williams’tan çok daha fazla para kazanıyor ve bırakın tenisi, spor dünyasının (1) en çok kazanan kadın sporcusu. Çünkü zayıf, sarışın ve beyaz.

Mevcut durum içinde Serena Williams, 90’lardan bu yana tenis alanına işlemiş olan ideal beyaz kadınlık imgesine bir karşı duruş/tehdit oluşturuyor. Yorumlar veya haberler Serena Williams’ı zaman zaman “şişmanlığı” ve sıklıkla da “kaslı” bir bedene sahip olması nedeniyle hedef alıyor. Örneğin Serena Williams 2007’de sakatlık sonrası tekrar kortlara döndüğünde performansından çok ne kadar zayıfladığı manşet olmuştu. Tüm dünya, özellikle de tenis dünyası, Serena Williams’ı biraz daha kadınsı olduğu için adeta kutlamıştı. Serena Williams ve kardeşi, beyaz rakipleri gibi zarif ve kırılgan ideal Batılı kadın imgesini sergilemedikleri için, 2014 yılında da Rusya Tenis Federasyonu başkanı bu iki oyuncu hakkında “William (Erkek) Kardeşler” (Williams Brothers) demekten ve onların bedenlerini ima ederek “korkutucu” ifadesini kullanmaktan çekinmemişti. Son olarak ise bir Twitter hesabı Serena Williams’ı kaslı bedeninden dolayı “erkek yapılı” olarak yaftalamaktan geri durmadı.(2)

Serena Williams neredeyse 20 yıldır beyazların “ev sahibi” olduğu tenis alanına yön veriyor ve siyah kadınlara özgü bir kadınlığı temsil ediyor. Bu nedenle, Serena Williams’a yönelik cinsiyetçi yorumlar açıktan ya da gizliden gizliye onun siyahlığına gelip dayanıyor. Ya görünüşünden dolayı ara ara “goril” benzetmesi yapılıyor, ya davranışları nedeniyle “getto” olarak yaftalanıyor ya da performansı nedeniyle “vahşi”. Serena Williams’ın 2015 Wimbledon şampiyonluğunu kazanmasının ardından Bush’un eski özel kalem müdürünün Serena Williams hakkında attığı Twitter mesajında Serena Williams’ın başarısı ve kaslı bedeni nedeniyle “steroid” kullandığına dair bir imada bulunması ırk düzlemindeki yaklaşıma güzel bir örnek. Benzer şekilde Sharapova’nın vekili Max Eisenberg’ın, Serena Williams’ın turnuvadaki 125 mph hızındaki servisine ithafen #bunormalmi? (#isthisnormal?) hashtagı ile attığı Twitter mesajında doping iması yaptığı düşünülebilir fakat bu her halükarda ırkçı bir anlayışın ürünü. Çünkü en hızlı servis rekoru, 131.0 mph ile Almanyalı Sabine Lisicki’ye ait ve bu rekora ilişkin olarak “normal mi” gibi imalar söz konusu değil.

Serena Williams’ın maruz kaldığı ırkçılıkla pekiştirilmiş cinsiyetçilik ve cinsiyetçilikle pekiştirilmiş ırkçılığın bir diğer örneği ise Grand Slam maçı ile aynı vakitte New York Times’da yayınlanan haber. Haberde Serena Williams’ın bedeni diğer beyaz tenisçilerle kıyaslanırken, bu bedenin özenilse bile bu kadınlar tarafından tercih edilmek istenmediği yazılmış. Çünkü bu beyaz kadınlar ısrarla daha ince olmak istediklerini dile getirip, “kaslanmak” istemediklerini ifade etmişler, yani Serena Williams gibi olmak istemediklerini. Sharapova, sahip olduğu beden sermayesinin kendisine kazandırdığı milyonların pek bir farkında olmalı ki, “Biraz daha ince olmak isterdim” diyor. Aynı yazıda devamlı olarak beden (ince, zarif, kassız olmak) ile kadınlık arasında heteroseksist ve geleneksel bir ilişki kurulup, dışında kalan bedenler/kadınlar ötekileştiriliyor.

Özetle, tenis dünyasında kadınların nasıl görünmeleri ya da nasıl bedenlere sahip olmaları gerektiğine dair “kaygı” Serena Williams’a saldırmak için her daim kullanılıyor. Dahası Serena Williams’ın maruz kaldığı kurumsallaşmış cinsiyetçilik (3) ırkçılıkla da kendisini harmanlıyor ve bu ikili ayrımcılık Serena Williams’ın tarihi başarısının arkasındaki yoğun çabanın, saatler süren antrenmanların, sakatlıkların ve yapılan tüm fedakârlıkların göz ardı edilmesine ve değersizleştirilmesine çanak tutuyor. Serena Williams, altı Wimbledon şampiyonluğu ve tüm Grand Slam Şampiyonluklarını elinde bulunduran dünyanın bir numaralı tenisçisi olarak gözlerimizin önünde tarih yazıyor: Hem sportif başarı anlamında hem de beyazlara ait tenis alanında siyahi bir kadın olarak direniş anlamında. Kimileri de konuşadursun!

DipNot: Belirtmek gerekir ki, Serena’nın başarısını “erkeksi” veya “kaslı” olmak, “steroid” kullanmak ya da ırksal avantaja sahip olmakla açıklamaya çalışmak spor dünyasında hâkim olan cinsiyetçi ve ırkçı bir anlayış. Bu anlayışın doğurduğu en temel pratik ise cinsiyet testi. Cinsiyet testi, tenis alanındaki beyaz hakimiyeti nedeniyle yüzeye çıkmıyor belki ama özellikle atletizm gibi sporlarda bilhassa gelişmemiş ülkelerden gelen siyahi kadın sporcuları “geleneksel beyaz Batılı ideal kadın” imgesini sunmadıkları için avlıyor. (MŞK/ÇT)

(1) Smith (2007)’e göre spor dünyası, sporun ekonomi, politika, eğitim ve hukuk sistemi ile olan ilişkisine işaret etmektedir.

(2) Amelie Mauresmo da “kaslı” bedeninden dolayı benzer yorumlara maruz kalmış ve rakibi tarafından “yarım erkek/adam” olarak tanımlanmıştı.

(3) Kadın ve erkeklerin farklı set düzeniyle oynamaları veya faklı şekildeki kupalar kurumsallaşmış cinsiyetçiliğin faklı yansımalarıdır.

Mustafa Şahin Karaçam

Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi doktora öğrencisi, Sporda Toplumsal Araştırmalar Grubu üyesi.

Bianet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder