4 Temmuz 2014 Cuma

Barbaros Şansal: Sanat camiası eğri cinsel!

‘LGBT Onur Yürüyüşü’ için Barbaros’un yanına çıkıp çıkıp gelen insanlar arasında rengarenk, ışıl ışıl,
cıvıl cıvıl ve keyifli bir söyleşi oldu.


NOT: LGBT ‘lezbiyen', ‘gey', ‘biseksüel' ve ‘transgender' kelimelerinin baş harfleridir. 1900'lardan itibaren kullanılmaya başlayan ‘LGBT’, eşcinsel hakların mücadelesinde kullanılan çatı kelimedir. Ç.A

 Barbaros Şansal güne nasıl başlar?
Yarım paket bisküvi süte doğranmış… Bazen sütü kesik hazır kahve, yanında yarım paket sigara ile başlıyor benim günüm bahçede yazın. Kışın tabii ki ya çatı katında ya bodrum katında. Salonlarım çok büyük olduğu için kendimi yalnız hissediyorum. Bu yüzden bodrum ve çatı katına sığınıyorum ve gideriyorum yalnızlığımı tek başıma. Sonra arabayı çalıştırıyorum, işe geliyorum; İstanbul trafiğinde 1 saat. Yıldırım Bey ile birlikte…

 İşte neler yapıyorsun?
Birde iş hayatımız yani Atölye var. Atölyede prova var. İthalat, ihracat, müşteri, personel vs. Akşam 19:30 da bitiyor genelde işim. Ondan sonra tekrar 1 - 1.5 saatte Sarıyer’e dönüyorum. Barınaktan aldığım hayvanlarım ile ilgileniyorum. Haftanın iki ya da üç günü böyle geçiyor.

 Ya diğer günler?
Aslında tam da böyle değil tabii ki her günüm. Mecburiyetler de var. Bir gelinlik veriyorsun. Çok ağır bir bakanın erkek kardeşinin düğünü. Onun gelinliğini yapıyorsun ve onun düğününe gidiyorsun. O düğünde sana ayrılan masada on tane takkeli adam oturuyor ve senin masanı işgal etmişler. Hani 9 adam otursa ve sen otursan durumu dengeleye bilirsin. Ama sana yer kalmayınca ne yapıyorsun otelin barına geçiyorsun mecburen. Otelin barına geçtikten sonra 29’daki düğünü tercih ediyorsun tabii mecburen. Orada daha çok eğlenen bir hayat var.

 Senin bir de protest bir kimliğin var…
Evet biliyorsun, nöbetçi direnişçiyim zaten. Nerede bir eylem nerede bir direniş var tutamıyorum kendimi orada direniyorum. Böyle bir bağımlılığım var Bonzai’den daha az zarar veren. Sağolsunlar emniyet genel müdürlüğü ve polis arkadaşlar ile akraba ilişkileri içindeyiz. Her eylemde önce hal hatır sorup, ne yapacağımı soruyorlar. Haftanın bir iki günü savcılıklarım var, gidip ifade verip bir de yargılandığım mahkemeler var. Tüm bunlara ilave haftanın bir ya da iki günü, ya eğitim amaçlı ya da ticari amaçlı gerek yurtiçi gerek yurtdışı seyahetlerim var. Bunun dışında ne var hiçbir şey yok. Bunun dışında seks yok. Aşk yok. Flört yok. Uyuşturucu satıcılığı yok. İhaleye fesat karıştırmak yok. Rüşvet yok. Seçim yok.

 Geçim derdi var mı peki?
Geçim derdi tabii ki var. 27 personel çalışıyor. İşte böyle bir hayatın içerisinde yaşıyorsun Türkiye’de. Arada kimsenin bilmediği bir yerlere kaçıyorum. Bunu kimsenin bilmesine gerek yok. Bilen bir kişi biliyor, onun bilmesi de yeterli zaten.
(Biz söyleşiyi sürdürürken bir çok insan içeri girip çıkıyor)
Gördüğün gibi böyle bir hücre evim var. Girenler çıkanlar... Yatacak yerim yok deyip gelenler… Kapıyı çalıp çorba parası isteyen tinerciler.. Benim parkta baktığım evcil hayvanlarım ve onların gıdacıları, ayrı bakıcıları. Böyle bir hayat işte... Benim hayatım çok merak edilecek bir hayat değil Çağla. Benim hayatım o kadar ulu orta bir hayat ki… Şeffaf yaşıyorum her şeyi.

 Bu kadar yardımlar yapıyorsun ama hep sivri dilin ile gündem oluyorsun. Neden bu yönünü anlatmıyorsun?
Gerek yok onları söylemeye. Okullara isim yazdırmanın manası yok. Okul kitaplarında hatırlanmanın manası var. Bizim yanımızda bizimle birlikte çalışan 27 kişi var. Bu 27 kişinin maaşları, sigortaları, ulaşımı, sosyal güvenliği. En basit hesap ile bana ve Yıldırım Bey’e kurumsal hesap ile maliyeti 100 bin lira. Ben her ay çalışanlarıma 100 bin lira ödemekle mükellefim. Bir 100 bin de devlete vermek zorundayım. Ayda 200 bin lira ödemek için benim ayda hadi yasal olarak yüzde 30 kazanayım desem 250 bin lira para kazanmam lazım.

 Savunduğun fikirler işine zarar veriyor mu peki?
Evet; benim bu tutumumdan, düşüncelerimden, özgürlüğümden müşterilerimden de kaybebiliyorum. Çünkü benim müşterilerim benim karşı olduğum sistemden para kazanarak zenginleşen insanlar. Onlar benim özgürlüğümü satın almak istiyor benim sanatımı satın alarak. Ama benim elbiselerim ile onları örtmekten öteye gidemediğimi bilmeden… Tabii bu tümü için geçerli değil, 3 nesildir dostane ve güven ilişkileri içinde olduğumuz aileler de var. Zaten önemli olan ‘aile terzisi’ olabilmek. İlerleyen yaşımı ve tecrübelerimi daha çok anladığımdan daha çok sivrileşiyormuşum gibi geliyor. Mesele bu kadar basit.

 Sanat camiasında eşcinselliğini gizleyenler hakkında neler düşünüyorsun?
Onlar zaten sanırım şişme erkek bebek ile yaşıyorlar. Benden çok namuslu onlar. Onlar beni ilgilendirmiyor. Hepsi arkadaşım, onlar hani öyle demeç veriyorlar ya. Sanat camiası falan, bizde yok sadece Bülent Ersoy geliyor. Medyalara düşüyoruz sonra. Magazin programlarında kavga ettiriyorlar bizi. Yine birbirimizi arıyoruz. Daha dün aradı Bülent Hanım ‘Hayırlı Ramazanlar’ diledi. Orucunu tutuyormuş o gün bugün... ‘LGBT Onur Yürüyüşü’ne gideceğimizi söyledim. “Sen de gel” dedim. “Oruçluyum gelemem, selam söyle oradakilere” dedi. Sağ olsun onu bile söylemesi bir şeydir. Bir değişimdir onun için. Armağan Çağlayan’ın işi çıkmış gelemiyormuş. Dedikodu tabii bunlar bana söylenen. Ben tabii, o gelsin bu gelsin, öteki de gelsin, Romeo kasetim satılsın derdinde olan biri değilim. Zannediyorlar ki Türkiye’de, eşcinsellik dokunarak bulaşır. O zaman sanat camiasına girersek bunların Ebola Virüsü gibi imha edilmesi lazım. Bunlar ‘eğri cinsel’ ‘eş’ bile değil.

 Siyasete atılmayı düşünmüyor musun?
Eğer Türkiye’de hapse girmezsem, bir kumpasa gitmezsem ki bunlar ile uğraşıyorum, Çağla’cığım biliyorsun genel seçimlerde bağımsız milletvekilliği adaylığımı koymayı düşünüyorum. Büyük bir ihtimal ile Ankara düşünüyorum. Alırım ya da alamam hiç umurumda değil. Gerçekten devleti kurtaracağım, köprü yapacağım, yol yapacağım demiyorum. Ben şunu söylüyorum, bir bağımsız milletvekili olarak bu ülkenin belli ezilenlerinin hepsine zaten yetemem, ben tek başımayım. Bir müslüman coğrafyada, bir eşcinsel milletvekilinin olacağının da tarihe kaydedilmesini istiyorum.
Sürüngenler hep ayaklananları kıskanırlar.

 Muammer Ketenci ile neden tartıştınız?
Televizyona çıkmış, Mesut Yar’da, benim haberim yok.
Ben zaten yasaklı olduğum kanalları dahi seyretmem. Dudak dudağa resimlerimiz var internette biliyorsun. O AKP’li ben Atatürkçüyüm. Benimle öpüştü o zaman, şakadan yani. Çıkmış televizyona, bana anlattılar: Barbaros Şansal modacı değil, Mimar Sinan Güzel Sanatlar’dayım ben, falan filan demiş. Ben o Mimar Sinan denen üniversite de hoca olmayı bile kabul etmiyorum. Türkiye’de üniversite sistemi bitik durumdadır. Daha yeni kaleme aldığım Aydınlık Gazetesindeki makalemi lütfen okuyun. Başlığı ‘Yürüversite’... Bu iş bitmiştir. Türkiye’de yüksek öğrenim yoktur. Muammer Ketenci’ler falan bir dursunlar. Biraz Muazzez Ersoy gibi geliyor bana. Muazzez Abacı ile Bülent Ersoy’un kırması.
(Burada tebessüm ile gülüyorum ve bana da bir taş geldi düşüncesi ile Barbaros’a bakarken o ne demek isteyeceğimi anlayıp cevabını veriyor. Bu cevap Barbaros nezninde herkese hitap olsun.)
Sen zaten Çağla Akalın. Çağla Şikel ile Demet’in kırması. Benim arkadaşım zaten ikisi de. Ama seninki ironi. Sen ikisinin ortasındasın. Sen cinsel olarak da fiziksel olarak da düşünsel olarak da başka bir üçüncü noktadasın. Bunu senin söyleme özgürlüğün var. Benim de var.


Bundan sonraki planların neler?
2015 Ocak ayında 1097 küsur lira emekli maaşım ile SGK’dan emekli oluyorum. Yani bu yılın sonunda emekli bir T.C vatandaşıyım. Bir de 83 yaşında ustam var 26 yıllık. Arkadaşım, dostum ve iş ortağım. Bir de benim dostlarım da var biliyorsun. Hayatımda büyük bir devrim yapacağım. Bir yandan siyaset düşünüyorum bir yandan eğitim düşünüyorum. ‘Moda Filozofisi’ni Türkiye’ye öğreteceğim. Necla Seyhun’un eksikliklerini kapatacak, yani bugün içine girdiğin bu röportajı yaptığın inşaatlar falan bu olayın son hazırlığı. Bu sene Yıldırım Mayruk dünyada hiçbir yerde olmayan imtihan ile kabul edilen bir kısmını belki bursla karşılayabilirim imkanım el verdiğince, gerçekten Türkiye tarihinin en pahalı eğitimlerinden birini hayalimdeki elbiseyi dikmeyi öğreteceğim insanlara. Bu atölyenin kalfaları insanlarıyla malzemeleri ile stokları ile vs. bunları gerçekleştirecekler. Kendi üzerlerinde gerçekleştirecekler. Böyle bir proje. Uzun yıllar yurtdışında okuduğum için uluslararası bir çok sempozyumlara da gittim. Onlarla da görüştüm. Çok önemli bir sunum olarak da kısa film olarak dünya üniversitelerine gidecek bir proje olacak.
Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim…
Asıl ben sizlere teşekkür ederim…

 Ve bizler hazırlanıp 22 LGBT Onur Yürüyüşü için yola koyulduk, eğlendik güldük oynadık…
Röportaj: Çağla Akalın / www.caglaakalin.com / @caglaakalin
Fotoğraflar: Erse Gün

http://www.magazinduayeni.com/haber/13486/barbaros-sansal-cagla-akalina-anlatti-bagimsiz-escinsel-milletvekili-adayiyim.aspx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder