23 Mart 2014 Pazar

Kendisini içte ve dışta 'gülünç' hale getirmiş birisinden 'diktatör' de olmaz, 'güçlü' lider de…

'Demokrasi karşıtı', 'madara', 'korkak', 'zayıf'
23/03/2014 A+ A-
Koyduğu yasaklar anında çiğnenen ve kendisiyle alay edilmeye başlanan, kendisini içte ve dışta 'gülünç' hale getirmiş birisinden 'diktatör' de olmaz, 'güçlü' lider de...

Tayyip Erdoğan’ın Twitter yasağı, belki de siyasi kariyerinin kendisine hiç yakışmayan en yanlış adımı oldu.

Demokrasiyle bağdaşması mümkün olmayan, en gözü kapalı yandaşlarının bile savunamayacakları bir adım atmış olduğu için değil. Bugüne dek, kendisine önemli başarılar sağlamış olan 'siyasi zekâsı'na hiç yakışmadığı için.

Açıkça ifade etmek gerekirse Tayyip Erdoğan’ın siyasi öngörüsüzlüğünün göstergesi olmuştur Twitter yasağı.

Ancak 'diktatörlük' eğilimleri taşıyan 'demokrasi karşıtı' siyasi liderler, 'güçlü' oldukları ve karşılarında hiçbir şeyin duramayacağı algısını oluşturmak zorunda hissederler kendilerini. Tayyip Erdoğan’ın Bursa’da "Twitter mıvittır dinlemem, kökünü kazıyacağız" kükreyişi maalesef bu eğilimin bir dışa vurumudur.

Nitekim, Louis Napoleon’un '18 Brumaire'ini andırır biçimde adım adım yürürlüğe koyduğu '17 Aralık Darbesi' sürecinde göreve getirdiği 'yeni savcılar' ile TİB Başkanı, 'Reis'in mesajını aldılar ve 20 Mart’ı 21 Mart’a bağlayan gece yarısına doğru Türkiye’den Twitter’a erişimi engellediler.Buraya kadar her şey olması gerektiği gibi oldu. Yani, 'demokrasi'ye karşı savaş açmış bir 'diktatörlük heveslisi'nin 'güç gösterisi'ne uygun bir şekilde yürütüldü.

Ne var ki Tayyip Erdoğan hatası tam da burada ortaya çıktı. Birincisi, yasak uygulanamadı; ikincisi, Tayyip Erdoğan yurtiçinde ve yurtdışında kendisiyle bu nedenle dalga geçilen, dolayısıyla da ciddiye alınmayan bir lider profili çizmeye başladı.

'Diktatörlük hevesi' asla ve asla 'madara' olmayı kaldırmaz. 'Diktatörlük heveslisi' kendisini ‘korkulan' biri halinde sunabilir. Ama asla 'gülünçleştiremez', 'zayıf' bir kişilik profili sergileyemez.

Erdoğan’ın geldiği bu noktayı, Marc Champion, önceki gün Bloomberg View’da iyi tarif etmişti doğrusu. Yazısının başlığı bile bu durumu ele veriyordu: 'Turkey Bans Twitter to Save Democracy'. Yani, 'Türkiye demokrasiyi kurtarmak için Twitter’ı yasaklıyor'!

Yazıya da şöyle girmişti:
"Yeni palazlanmakta olan bir otoriter ne yapar? Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ülkesinde Twitter’ı yasakladı ve bu işe yaramadı. O kadar çok insan yasağın arkasından dolandı ki, Twitter kullananların sayısı, yasaktan sonra iki misli arttı. Dahası, Türkler, Erdoğan’a gülüp, onu madara ettiler."

Ve yazı şöyle, can alıcı bir hususa parmak basarak bitmişti:
"Twitter yasağının işleyip işlemeyeceği en önemli mesele değil zaten. Türkiye’nin kuzeyindeki Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’e oranla biraz daha az dramatik biçimde, Erdoğan, iktidardaki kendi pozisyonunu sağlama almak için, ülkesini gelişmiş dünyaya bağlayan bağlardan vazgeçiyor. Asıl önemli olan da bu. Bu, Türkiye için bir felaket anlamına gelir ve Erdoğan için de öyle. Özgür medyayı bastırıp, interneti boğazladığı ve Türkiye’nin demokratik kurumlarını ezdiği takdirde, daha önce elde etmiş olduğu başarılarını kim hatırlar ki?"

Tayyip Erdoğan, öngörülü siyasi liderlik vasıflarını kaybetmemiş olsa, kendisine ilişkin bu satırların yazılmasının zemini olur muydu?
Bu arada, dün sabah, Washington’un etkili düşünce kuruluşu Brookings’in Başkanı Strobe Talbott’un (Clinton’ların yakın dostudur) şu tweet’i gözüme ilişti:

Strobe Talbott @strobetalbott
The Turkish tragedy continues: #Erdogan’s ban of Twitter is not just scary - it shows he’s scared.'

Yani: 'Türkiye’nin trajedisi devam ediyor: Erdoğan’ın Twitter yasağı sadece korkutucu değil, onun korktuğunu gösteriyor.'

'Diktatörlük eğilimleri' ortaya koyan birisi, bir yandan koyduğu yasaklara uyulmasını sağlayamayan, hatta alay edilen birisi haline geliyorsa ve üstelik, 'korkutmak' amacıyla attığı adımlar, dünyada kendi 'korkaklığı' olarak görülmeye başlanmışsa, amaçlarını yerine getiremez.
Tayyip Erdoğan’ın 'Twitter yasağı'nın kendisine getirdiği bir maliyet de bu oldu.

Zaten, Strobe Talbott’un tweet'ini okuyan Kemal Fizazi isimli bir Faslı, "Yeterince tuhaf biçimde, o kadar etkili olmadığını da gösteriyor. Yasaktan sonra Türkiye’den en az 10 milyon Türk tweet'i geldi" şeklinde bir tweet atmıştı.

'GoldSilver' rumuzunu kullanan bir tweet'çi ise Strobe Talbott’a cevaben, şu İngilizce yazdığı tweet ile taşı gediğine koymuştu:
'@strobetalbott Erdogan will soon find out he lacks the power of dictators in non-democratic countries like Cuba, China or North Korea.'
Yani, "Erdoğan yakında Küba, Çin ve Kuzey Kore gibi demokratik olmayan ülkelerdeki diktatörlerin gücüne sahip olmayacağını görecek."
Tayyip Erdoğan’ın 'açmazı' da burası zaten. Türkiye, bir yönüyle Ortadoğulu bir İslam ülkesi ama diğer bir başka yönüyle kurumsal ilişkileriyle laik-Batı ülkesi. NATO üyesi. Avrupa Konseyi üyesi. Avrupa Birliği aday üyesi.

Yani, adınız Tayyip Erdoğan da olsa, Türkiye’yi Çin, Küba, Kuzey Kore yapmaya gücünüz yetmez. Türkiye’yi size yedirmezler. Alay konusu olursunuz.

Tayyip Erdoğan’dan 'empati'yi esirgiyor değiliz. Zorda. Açmazda. Türkiye 'şeffaflaştığı' ve yöneticilerinin 'hesap verebilirliği' ilkesi yürürlüğe girdiği ölçüde, yani ülke demokratikleştiği ve bir 'hukuk devleti' olduğu takdirde, Tayyip Erdoğan ve ekibinin, 'yolsuzluklar' nedeniyle görevlerini terk etmeleri ve 'bağımsız yargı süreci'nin konusu olmaları gerekecek.

Böyle bir ülkede, tapelere gerek kalmaz. Böyle olmayan bir ülkede ise tapeler dolaşıma girer ve yolsuzluk soruşturmasını örtbas etmek ve bu sayede iktidarda kalabilmek için, Twitter da dahil olmak üzere, kamusal özgürlük alanlarını 'kapatmak'tan başka çare kalmaz.
Erdoğan’ın niçin 'demokrasiden uzaklaştığını' ona empati göstererek anlayabilmek mümkün. 'Diktatörlük eğilimleri'nin nerelerden ve neden kaynaklandığını da… Tayyip Erdoğan’a 'empati' gösterelim ama hiçbir 'empati', onun 'Türkiye’yi felakete götürmekte' olan anti-demokratik hamlelerine 'sempati'yi gerektirmez.

Koyduğu yasaklar anında çiğnenen ve kendisiyle alay edilmeye başlanan, kendisini içte ve dışta 'gülünç' hale getirmiş birisinden 'diktatör' de olmaz, 'güçlü' lider de…

Bunu, en başta, AKP’lilerin aklını ve vicdanını ona rehin vermemiş mensuplarının anlamasında yarar var. Hem kendileri için hem de Türkiye için…

Cengiz Çandar - Radikal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder