Halit Said. 28 yaşında İskenderiyeli bir gençti. 2010 yılında Mübarek’in polisleri tarafından dövülerek katledildi.
Polisler Halit’i bir kafede köşeye sıkıştırıp tartaklamaya başladı sonra herkesin gözü önünde kafasını ve boynunu kırdı.
Aynı Ali’de olduğu gibi, bilgiler karartıldı.
Geriye sadece tanınmayan, kan revan içinde kırık bir yüz kalmıştı.
Mübarek’i deviren devrimin yüzü oldu Halit.
Tabii ki hükümet bizdeki gibi yalanlar uydurdu. Ve sonra iki polise sadece 7’şer yıl verip hakladı.
Ama Halit’in yüzü, polis faşizmin sembolü oldu.
Üç sene önce Mısır’da “Hepimiz Halit’iz” vizeleri ve pankartları sokakları kapladı.
Ve bir diktatör gitti.
Berlin sokaklarında yürürken, bir parkın ortasında Halit’in devasa resmine rastlıyorum.
Ve acaba bizim çocuklarımızın resimlerini şehrimizin park ve meydanlarında görür müyüz diye düşünmeye başlıyorum.
Ethem’in, Mehmet’in, Ali’nin resimlerini, heykellerini dikmemiz lazım.
Graffiticilerin onların yüzlerini duvarlara çizmesi, sanatçıların onların portrelerini ve büstlerini yapması, sizi unutmayacağız, unutturmayacağız çocuklar demesi lazım.
İsimlerinin Saraybosna’daki gibi öldürüldükleri yerlere yazılması lazım.
Çünkü şu anda yapabileceğimiz en kötü şey unutmak. Unutturmalarına, karalanmalarına, karartmalarına göz yummak.
Bunu devletten beklersek çok bekleriz.
Çünkü ne gördük biz? Madımak’ın 1993’ten 2009’a kadar kebapçı olduğunu gördük. Bugün bile gönül rahatlığıyla müze yapamıyorlar.
Hâlâ bir Dersim müzesi yok. Yıllardır bürokrasiye takılıyor.
İşkence merkezi Diyarbakır Cezaevi bir utanç kaynağı olarak orada oturuyor.
1915 dediğimiz anda tüyler diken diken oluyor.
Almanya gibi modern insanlık tarihin en karanlık, en ürkütücü geçmişine sahipseniz, tarihle barışmanız, tarihi iyi aktarmanız gerekir.
Yoksa o tarih yüzünüze tekrar tekrar çarpar.
O yüzden şehrin göbeğinde SS’lerin karargahının olduğu yere “Terör Topografisi” inşa edersiniz.
Bunu halka açarsınız. Para almazsınız. Utancınızla yüzleşirsiniz.
Diyeceksiniz ki, aynı Almanya’da ırkçılık var, Neo Nazi’ler çoğalıyor. Doğru.
Ama en azından devlet günümüzde kendi vahşetini battaniyenin altına atmıyor.
Bizdeki gibi “Eylemciler polisi zor durumda bırakmak için kendi arkadaşlarını öldürmüş olabilir” gibi akıl almaz açıklamalar yapılmıyor.
Berlin’de bir tur atın.
Geçmiş bütün karalığıyla kendini hissettiriyor. Eserler ve binalar konuşuyor.
Modern Sanat Müzesi’nde polis şiddetine dair bir eser sizi karşılıyor.
Kremlin’den son kez sallandırılmış orak çekiçli bayrağın karşısında Ahmedinecad, İdris Deby, Kim Jong-İl, Esat gibi dünya diktatörlerinin duvar resimleri dikilmiş.
Anlayacağınız, Berlin’i açık bir harita olarak ele alırsanız, geçmişi ve günümüzü çok iyi okursunuz.
Nietzsche der ki kötü bir hafızanın iyi tarafı insanın aynı şeyleri tekrar tekrar yaşama şansı oluyor.
Ben bundan korkuyorum. Çünkü yaşıyoruz. Aynı konuşmaları tekrar tekrar dinliyoruz. Aynı zihniyetlerle tekrar tekrar çarpışıyoruz.
O yüzden Ali İsmail’i gönlümüze işledikten sonra duvarlarımıza işlememiz lazım.
Bu çocukların güzel yüzlerini unutmayalım, unutturmayalım.
Belki o zaman tarihi değiştiririz...
Pelin Batu - Milliyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder