*Anadolu’nun bu yanık sesi ilk çığlıklarını nerede attı?
- Muğla’da doğmuşum ama “Vanlıyık, şanlıyık, kılıcı kanlıyık”...
* Ne demek şimdi bu?
- Çocukluğumun 10 yılı orada geçti. Düşün daha 50’li yıllar... Veteriner bir baba ile tenis oynayan öğretmen bir annenin çocuğuyum. O yıllardan hatırlayabildiğim çevredeki diz boyu yoksulluk içinde mutlu bir çocukluk...
* Türkülerle orada mı tanıştın?
- Yok... Ankara’da Cem Karaca’ların, Barış Manço’ların sahneye çıktığı Beethoven adlı bir gece kulübü vardı abimlerin. Onlardan sonra sahne alırdım.
* Torpilli assolistlik yani... Kıskanmıyorlar mıydı seni?
- Dedim ya, patronun kardeşiyiz, onlar da ses çıkarmazlardı... Hatta Cem de, Barış da “Elinden tutalım, sana plak yaptıralım” dediler. iki şarkımı plak da yaptılar ama kendilerine! Cem “Tatlı Dillim”i, Barış da “Katip Arzuhalim”i okumuş, şaştım kaldım..
* Ne yani aparttılar mı?
- Tabii canım, bildiğin çaldılar işte. Şimdi ikisi de rahmetli, arkalarından konuşuyorum zannetme, yaşarken yüzlerine karşı da çok söyledim bunu.
* Aranızda kırgınlık var mıydı?
- Asla... Özellikle Cem’i çok severdim.
* Söz Cem Karaca’dan açılmışken sormadan edemeyeceğim. Aranızda aşk olduğu konuşulur...
- Aşk başka bir şey. Halil Ergün de benim 40 yıllık arkadaşım ama aramızda aşk yok. Bunlar şövalye insanlar.
* Sana aşk mektupları yazdığı da mı yalan?
- Aşk mektubu demeyelim, gittiğimiz yerlerde peçetelere şiirler yazardı. Adam şair zaten...
* Flört ettiniz mi, etmediniz mi?
- Yok öyle bir şey söyleyemem. Üstelik flört lafını da, flörtöz’ü de sevmem. Fritöz gibi, ne çirkin...
* Fritöz’ü beğenmedin, ne diyelim o zaman?
- Arkadaş diyorum ben...
* Madem “arkadaştınız”, beraber olduğun insanın evini neden bastı?
- Yok, o insan hastanedeydi. Ziyarete gitmiştim. Bu konuyu geçelim istersen. Fanatiklerim kırılır (gülüyor). Beni asla paylaşamazlar... Onların anası, bacısı, her şeyiyim...
* Kim keşfetti seni?
- Erkan Özerman, Ankara’da beni dinlemiş, tutturdu seni İstanbul’a götürüp plak yaptıracağım diye. Kalktık geldik buraya. Saner Plak’ın sahibi Adnan Saner’in huzuruna çıktık.
* Eh, adam bu sese bayılmıştır...
- Nerdeee... Ben gitarla çalıp söylüyorum; adamda surat beş karış... Sonra tırıs tırıs çıktık dışarıya... Erkan Abi’ye demiş ki “Bu kızdan şarkıcı falan olmaz”.
BİLMEDEN GİTTİĞİM EV NAZLI ILICAK’INMIŞ
* Kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp dönüyorsun yani...
- (Gülüyor) Akşam uçakla Ankara’ya döneceğiz. Erkan Abi o zamana kadar beni Bebek’te bir eve bıraktı, gitti.
* Başka bir plakçı mı arıyor?
- Yok canım, fındık kırmaya gitmiştir herhalde (gülüyor).
* Bebek’te bir evde kalmıştık...
- Evde kimseyi tanımıyorum. Akşamüzeri biri geldi. Artık nasıl suratım düşmüşse, “Derdiniz nedir?” diye sordu, anlattım.
“Daha çok gençsiniz, önünüzde uzun yıllar var” diye teselli ediyor.
* Teselliyi veren Orhan Baba mı?
- Yok canım, yıllar sonra öğrendim ki o kadın Nazlı Ilıcak’mış. Sonra baktım Erkan Abi ile işler ağır gidiyor, iş başa düştü, birkaç bant yaptım Türkan Poyraz’ın stüdyosunda. Türkan Hanım bu şarkıları TRT denetimden geçirdi ve Haziran 71’de “Unutulmayan Hatıralar” programında çaldı.
* Hangi şarkı?
- “Katip Arzuhalim”
* Ve Selda adını bir anda bütün Türkiye duydu.
- Maalesef duymuyor. Çünkü programda adım Zelda diye yazılınca, yapımcı “Bu kız Zelda değil, Selda” deyip adımı çıkarıyor. Anlayacağın şarkıyı kimin söylediği belli olmuyor.
* Koca TRT, Selda’yı Zelda diye yazıyor yani...
- Yok ya, Erkan Özerman “Müzik piyasası Yahudilerin elinde, dünyaya ancak böyle açılırsın” diye beni Zelda olarak lanse etmek istiyordu. Ama ismimin TRT’de çıkmaması benim işime geldi. Kim bu kız diye millet plakçılara üşüştü.
* Ortada plak yok ama...
- Plak yok ama piyasaya çıkar çıkmaz 1 milyon sattı. İlk iş Adnan Saner’i aradım; “Merhaba beni hatırladınız mı? Ben Selda... Bundan şarkıcı olmaz dediğin kız” dedim.
* İntikamcıyız yani...
- Hiç değilim... Suçsuz yere hapislere girdim, yıllarca yargılandım, buna rağmen intikamcı değilim. Onca insanın Silivri’de iftiralarla yatmasına da kızgınlığım bu yüzden. Yaşadıkları benimkilerden çok daha acı.
AJDA'YI HER ZAMAN KISKANIRIM
* Biraz da günümüze gelelim.. Kimi kıskanır Selda?
- Herkesi... Ne fena değil mi? İhtiras tramvayına bineceksin ve hiç inmeyeceksin. Sanatçılık bu... Ajda her zaman kıskanılır mesela (gülüyor)
* Nesini kıskanıyorsun Ajda’nın?
- Her şeyini... “Allah seni başımızdan eksik etmesin” dedi ki bana, bu laf çok hoşuma gitti. Onu daha da çok sevdim. O her zaman en sevilendir.
* Ajda ile bir düet filan?
- Onunla ilgili çılgın bir projem var ama Ajda’nın bundan haberi yok... Hele bir tamamlayayım da...
ZEKİ MÜREN ADAM GİBİ ADAMDI
* Cezaevi günlerinde ve sonrasında arayanın soranın yok muydu?
- Seyyal (Taner) hep geldi. Yatağımız bile yoktu, yerde yatardı kızcağız. Halil (Ergün), Müjde (Ar) hiç yalnız bırakmazlardı. Müjdat (Gezen) da her hapis çıkışı arardı. Bir de hapisten her çıkışımda Zeki Müren aramıştır. Sabahın yedisi, yahu kardeşim nasıl kalktın, nasıl haber aldın da aradın? Adam gibi adamdı. Korkusuzdu...
* Dünyaya bir daha gelsen aynı yollardan yürür müydün?
- Kesinlikle evet. Şahsi olarak yaşadığım her şeyin karşılığını aldım.
DENİZ GEZMİŞ İLE NİŞANLANDIĞIM BİR ŞEHİR EFSANESİ
* Bir zamanlar Deniz Gezmiş ile nişanlandığınıza dair bir şehir efsanesi yayılmıştı...
- “Mapushanelere Güneş Doğmuyor” plağımın satışının patladığı günlerde Deniz’ler hapisteydi. TRT’de şarkı yayınlanınca arkada hapishane görüntüleri var diye herkes türküyü onun için okuduğumu sandı.
* Kimin için yazmıştın peki?
- Ben yazmadım ki. Radyo’da Neşet Ertaş’tan duymuştum. Döndü dolaştı benim Deniz ile nişanlandığıma kadar geldi iş. Onu unutamadığım için hâlâ evlenmediğimi sananlar var. Halbuki biz tanışmazdık bile Deniz’le.
AHMET KAYA İLE EŞİ OFİSİMDE AŞIK OLDULAR
* Ahmet Kaya’nın dönüm noktalarından biri de Selda Bağcan olmuş yanılmıyorsam...
- Çok matrak bir hikayedir o. Bir gün telefon açıp “Abla hayranınım, beni bir dinler misiniz?” diyen genç, meğer Ahmet Kaya’ymış. Turneden dönmüştüm, çok yorgundum, randevu veremedim. Kapıdan dönmüş; yıl 1984...
* Bir daha da gelmemiştir herhalde...
- Yooo, aradan bir yıl geçti geçmedi, bu kez stüdyoya geldi. Eline bir bağlama tutuşturduk, başladı söylemeye... Aman allahım, böyle güzel ses, böyle güzel şarkı olur mu?
* Hangi şarkıyla tavladı seni?
- “Ağlama Bebeğim”... Ben de vokal yaptım, üç gün içinde Ahmet’in ilk albümünü hazırladık. Gülten’i herhalde bu şarkılarla tavladı. Benim ofiste tanışmışlardı.
* İzdivaç programı gibi desene...
- Gülten koğuş arkadaşımdı. Hapisten çıkınca bana geldi, bizim şirkette çalışacaktı. Bunlar asansörde karşılaşıyor, vuruluyorlar birbirlerine...
* Yıldırım aşkı...
- Gerçekten ilk görüşte aşık oldular. Yukarıda muhabbet ilerledi, kızın 4-5 yıl hapiste yattığını da öğrenince iyice vuruldu Ahmet. Ben “İstanbul’da nerede kalacak” diye düşünürken Gülten “Ben Ahmet’le gidiyorum” demez mi..
SPERM BANKASINA GİTMEYİ DÜŞÜNDÜM AMA PARAM YOKTU
* Çocuk özlemin var mı Selda?
- Hep oldu. İngiltere’de oturan erkek kardeşim bir dönem “Sana buradaki sperm bankasından bilim adamı spermi bulalım” dedi. Bir ara düşündüm ama pahalıya patlayacaktı ve çok param yoktu. Ayrıca babası bilinmeyen bir çocuk doğurmak son derece riskli. Bilim adamı dahi olsa hırlı mı hırsız mı, şizofren mi bilemezsiniz.
TEOMAN İZİN VERMEDİĞİM HALDE ŞARKIMI OKUDU
Gelelim Times’ın yaptığı ankete... Dünya efsane kadın şarkıcılar listesinde, Maria Callas’dan Edith Piaf’a kadar uzanan 81 şarkıcı arasındasın...
- İnternet olmasa belki o listede olduğumu bile hiçbir zaman öğrenemeyecektim.
* Peki elin Amerikalı rap’çisi Mos Def’in şarkını çaldığını da internetten mi öğrendin?
- Evet... 2006’da İngiltere’de bir plak şirketiyle anlaşma imzalamıştım. Bu amcalar da benim şarkımı Mos Def’e satmışlar. Çok da başarılı söylemiş, hatta Grammy’ye aday olmuş. Ama ben de hakkımı arayıp 50 milyon dolarlık dava açtım.
* Alabildin mi bari parayı?
- Beş kuruş alamadığım gibi üzerine 7 bin 500 dolar da cepten gitti. Parayı avukatlara vermiştim ama davayı zaman aşımına uğrattılar. Sonra Teoman da bu şarkımın girişini aynen almış...
* O verdi mi parasını?
- Ne parası, Teoman izin istedi, izin bile vermedim. Buna rağmen aldılar.
* Sting, Moby, Anthony Hegarty gibi dünyaca ünlü starlar da seni dinliyormuş...
- Soruyu “Türkiye’de bu kadar şarkıcı varken neden onları değil de beni dinliyorlar?” diye sorman gerekir. Anthony de benim şarkımı ilk defa New York’ta bir diskoda duymuş. Bilseler o şarkı uğruna hapiste yattığımı, herhalde şoke olurlardı.
* Artık uluslararası bir şarkıcı mısın?
- Ulusal olduğum için uluslararası oldum. Zaten ulusal olmadan uluslararası olunamaz...
* Yakışır bir “Best of Selda” sana artık...
- Yapıyorum zaten. Bu güne kadar 400’e yakın şarkı söyledim, “40 Yılın 40 Şarkısı” yakında çıkacak.
ETİLER'DEKİ EVİMDE OTURURKEN "YURDA DÖN" ÇAĞRISI YAPILDI
* 12 Eylül döneminden bahsedelim. Nasıl başladı o kabus günleri?
- 1979 yılının 1 Mayıs’ında, Münih’te Cem ile CHP güdümünde olan bir federasyon için konser verdik.
* O zaman Almanya’da mı yaşıyordun?
- Ben hiç yurtdışında yaşamadım ki. Almanya Başbakanı’nın da katıldığı bir işçi yürüyüşü düzenlenmiş, organizatörler “Bu yürüyüşte sizi görürlerse konser daha kalabalık olur” dedi. Alışverişten dönmüşüz, Cem’in bir elinde market poşeti, bir elinde megafon “İnternasionale Solidarited” diye bağırıyor.
* İlk gözaltı bu yürüyüş yüzünden mi?
- Evet ama bir yıl sonra. İhtilal olmuş, o mitingde çekilen fotoğrafı gazetelere bastılar.
* Ne alaka şimdi bir yıl önceki resim?
- Cem’in hatununun evden attığı kocası, kıskançlık yüzünden yollamış gazeteye... Benim hiçbir şeyden haberim yok. Bir sabah Saniye Can aradı erkenden, “TRT’de ismini duydum” dedi. Güldüm, “Yahu ben yıllardır yasaklıyım, TRT’de adımı bile anmazlar” dedim. Meğer şarkım çalmıyormuş, “yurda dön” çağrısı yapıyorlarmış.
* Hem de sen memleketteyken!
- Yurda dönmezsem vatan haini ilan edilecekmişim... Halbuki aylardır Etiler’deki evimde oturuyorum. Bu arada “telefonun da dinleniyor” diye uyardılar. “Keşke dinleseler” dedim, “O kadar argo konuşuyoruz ki siyasi şube yerine ahlak zabıtası götürür bizleri.”
* Yurda dön çağrısına ne cevap verdin peki?
- Ne yapacağım, topladım bavulu, ifade vermek için yola çıktım.
* Yatıya mı gidiyorsun?
- Dönem öyle, ifadeye çağrıldın mı Selimiye garanti... Bu arada apartmanın kapıcısı beni bavulla görünce yöneticiye gidiyor. Yönetici muhtara, muhtar da polise ihbar ediyor “kaçıyor” diye. Neyse, ben sıkıyönetim savcısının karşısına çıktım. Cem Karaca’yı tanır mıymışım, Melike Demirağ kimmiş diye bir sürü soru soruyorlar. Örgütmüşüz. “Sanatçıdan örgüt olur mu? Onlar birbirini çekemez, kıskanırlar” dedim.
* Bunları mı söylüyorsun savcıya?
- Bunları kafa sesiyle düşünüyorum. Savcı “Internasionale Solidarited ne demek?” dedi. O dönem enternasyonal lafına hopluyor
ya, ben “Uluslararası Dayanışma” dedim. Neyse ki saldılar beni. Ama elime hiçbir belge vermediler. “Başına bir hâl gelirse Selimiye’yi ararsın” dediler.
ASKERLER “KIZILDERE”Yİ SÖYLEDİ
* Sevdiler seni galiba... Sık sık bekliyorlar...
- Öyle sevmişler ki o gece açık kapıyı tekmeleyerek 8 tane Thompson’lu polis içeri daldı. “8 Thompson’la bir sanatçının evini basmak ayıp değil mi?” dedim şeflerine. Beşini gönderdi şef.
* İyi de daha yeni ifade vermemiş miydin?
- Bunların ondan haberi yok. Sabah yönetici ihbar etmiş ya. “Selimiye’ye telefon açın” dedim. Selimiye’ye telefon açtık, sonucu beklemeye başladık. O arada komiser duvardaki bağlamayı gördü. “Biraz bağlama çalar mısınız?” dedi. “Kusura bakma, durumum bağlama çalmaya hiç de müsait değil” dedim. Bunun üzerine kendi aldı sazı, başladı çalmaya. O dönem biz arabeske düşmanız. Gencebay’dan bir parça çalıyor, biz de dinliyoruz. Sıkıysa dinleme. Yarım saat sonra telefon geldi de o işkenceden kurtulduk.
* Selda’nın çilesi bitmiyor; bu kez mapushane yolları gözüküyor. Neden girmiştin hapse?
- Yüzünü bile görmediğim Koçero yüzünden...
* O da kim?
- Çocukluğumda manşetlerden inmeyen efsane bir eşkıyaydı. Aradan yıllar geçti, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in bir kitabında Koçero adlı bir şiirine rastladım, tüylerim diken diken oldu, besteledim. 78’de çıktı plak Almanya’da. Kitap çarşıda satılırken, kelepçeleri takıp attılar beni içeri... 1981’de.
* Kelepçeyle mi götürdüler?
- Evet ama kelepçeler takılınca ellerim bana fevkalade güzel geldi... Sonra bir anda tüylerim diken diken oldu çünkü ben binince cezaevi arabasındaki askerler hep bir ağızdan benim “Kızıldere”yi söylemeye başladı.
* Sen hiç cezaevinde işkence gördün mü?
- Hayır, neden biliyor musun? Ben şarkılarımı ve sesimi hiçbir zaman inkar etmedim. “O vahşi ses benim” dedim. İtiraf edince işkenceye gerek yok tabii.. Ben memur çocuğuyum, yasal olmayan hiçbir şey yapmam. Yaptım mı da babalar gibi kabul ederim. Ne kadar aykırı ve isyankar olsam da hayatımız devlete itaatle geçti.
* Peki yemekler nasıldı?
- Ne bulsam yiyordum. Mesela semizotu getiriyorlar, içinde kurtlarıyla pişmiş, kıyma gibi olmuş; ben hapur hüpür yiyorum.
* Bu arada Cem Karaca, Zülfü Livaneli falan döndüler mi?
- Onlar hâlâ yurtdışında. Üstelik “yetmez ama evet”çilerden bir dönek, Köln sokaklarında aleyhime el ilanları dağıtıyormuş
“Selda Bağcan gibi dönekler teslim oldular” diye. Ne hakaretler...
* İhtilalcilerin gözünde burada terörist, oradakiler için döneksin...
- (Gülüyor) Aynen öyle.
* Peki neden dağıtıyor bu ilanları?
- Yapar o, mikserdir, her şeyi kurcalar. Yahu ben aylar öncesinden Türkiye’ye dönmüşüm, sen sürgündesin. Yargılanınca ülkemde kahraman oldum. Dönekler kahramanları sevmezler işte.
FİKRİ SAĞLAR'I ASLA AFFETMEM
* Ahmet Kaya’nın tüm bu başına gelenler... (Lafı ağzıma tıkıyor)
- “Kürtçe klip yapacağım” dedi diye çocuğu linç edeceklerdi. Erken öten horozun başını keserler. Ahmet de erken öttü. 1991 yılında ilk Kürtçe türküyü ben söyledim. Bugün bütün pop sanatçılar birdenbire Kürt açılımını destekler oldu. Madem bu kadar meraklıydınız da neden önceden bir tek Kürtçe şarkı, türkü söylemediniz?
* Bu arada “Koçero”nun akıbeti ne oldu? Ne zaman kalktı şarkının yasağı?
- 16 yıllık uğraş, hapis-liklerden ve ateş çemberlerinden geçtikten sonra ancak izin alabildik. 1991’de ikinci versiyonunu yaptım. Sözler sert diye yine izin çıkmadı.
* Yasak devam ediyor...
- Devrin Kültür Bakanı “Yasakları yasaklayacağız” diyen Fikri Sağlar. Bir gün Halil (Ergün) “Ben Fikri’nin danışmanıyım, ona durumunu anlattım, yardım eder” dedi.
* Ve Fikri Sağlar devreye giriyor...
- Ben de öyle zannettim önce; telefona müsteşarı çıktı. “Bu şarkı için 84’te beraat kararı aldım” diyorum, “Kararı getirin o zaman” diyor. Kardeşim ben nasıl bulayım 10 yıl önceki kararı... O iş öylece yattı anlayacağın. Sonra Adnan Kahveci de girdi devreye...
* Çok enteresan Fikri Sağlar sosyal demokrat, Kahveci ANAP’lı...
- Rahmetli Adnan Bey zaten 1987’de yurtdışına çıkmam için pasaportumun geri verilmesine de aracı olmuştu. Derken bir gün Necef Uğurlu bize gelirken Kahveci ile eşinin de bize gelmek istediklerini söyledi.
* Nasıl yani, Bakan sizin eve mi geliyor?
- Evet, o akşam yemekte yine Koçe-ro’dan söz açıldı. Fikri Sağlar’ı anlattım, “Aaa keşke bana gelseydiniz, ben Turgut Bey’e söyleyerek Cem Karaca’nın kaç şarkısını geçirdim” demez mi? İşe bakar mısın, ikisi de bakan, üstelik biri solcu.
* Sen de öyle değil misin?
- Şablona uymaz benim solculuğum.
* Kızgın mısın hâlâ Fikri Bey’e?
- Fikri Sağlar’ı asla affetmiyorum. Hatta onun da olduğu bir TV programına çağırdılar. Hırpalarım diye gitmedim.
SOSYETE BENİ KOMÜNİST DİYE SEVMEZ
Bir anda gelen şöhret seni kaprisli bir star yaptı mı?
- Asla, ne kaprisi... Hâlâ Türkiye Cumhuriyeti’nin unuttuğu dağ kasabalarında, kulisi bile olmayan salonların helalarında soyunup giyinerek şarkı söylerim ben... Kapris neyime...
* Peki bugün teklif gelse sosyetik bir kulüpte çıkıp şarkı söyler misin?
- Sosyete dediğin beni solcu ve komünist diye sevmez. Onlardan hiç ahbabım olmadı. Ama yoksul kesim sokakta çevirip şap şup öper. Bir lokantaya gitsem, garsonlar etrafımda pervane olur.
İzzet Çapa - Hürriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder