4 Mart 2012 Pazar

Zeki Müren’i, Bülent Ersoy’u kabulleniyordum ama kendi çocuğuma gelince...

Her şey 2006'da Sema Yakar'ın eşcinsel çocuğunu, onunla ilişkisini, karşılaştıkları zorlukları anlattığı, gazetede yayınlanan mektubuyla başladı. Beklemediği bir hızda, kendisi gibi zorluklar yaşayan diğer ailelerle tanıştı. Benzer durumdaki aileler bir araya gelince 'Listag' grubu ortaya çıktı. Listag üyeleri bugünlerde deneyimlerini anlattıkları, 'Benim Çocuğum' adlı belgesel için çalışıyor.

Emekli ekonomist Ömer Ceylan ve eşi ressam Şule Ceylan'ın 40 yaşlarında bir erkek çocukları var. Çocukları 25 yaşındayken eşcinsel olduğunu öğrenince zor günler başlamış. Benzer zorluğu yaşayan diğer isim Sema Yakar. Şimdi 27 yaşında olan oğlunun eşcinselliğini, o 16 yaşındayken öğrendiğinde eli ayağı birbirine dolanmış, ne yapacağını bilememiş. İki aile de kabullenememeyle, etraftan gizlemeyle, suçlu aramayla, tedavi imkanlarını soruşturmayla meşgul oldukları uzunca bir dönemden geçmiş. Durumu anlamaya çalıştıklarında 'normallik' sınırlarının genişlediğini, çocuklarını oldukları gibi kabul etmeye başlayıp rahatladıklarını söylüyorlar.


BİR 'YALNIZ DEĞİLSİN' BELGESELİ ÇEKİYORLAR

2008'den itibaren yalnız olmadıklarını görmek, durumlarını birileriyle konuşup paylaşarak sıkıntılarını azaltmak için etraflarına bakınmaya başlamışlar. Benzer durumu yaşayan ailelerle tanışıp Listag'ı (LGBTT Aileleri Grubu) kurmaları böylece gerçekleşmiş. Lezbiyen, gey, transseksüel çocuğa sahip ailelerin yer aldığı bir grup... Şu sıralarda yönetmenliğini Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim üyeliğini yürüten belgesel filmci Can Candan'ın üstlendiği, kendi hikayelerini anlattıkları 'Benim Çocuğum' belgeselinin çekimiyle uğraşıyorlar. Niyetleri, deneyimlerinin daha fazla insana ulaşması, kendileri gibi sorunlar yaşayan başka ailelerin de yalnız olmadığını fark etmesi... Belgeseli tamamlamak için maddi desteğe ihtiyaç duyduklarını söylüyorlar.

Bu konuda daha fazla bilgi www.listagfilm.com adresinde bulunabilir.


EĞİTİMLİ AİLE DAHA SERT TEPKİ VEREBİLİYOR

2008'de iki-üç ailenin bir araya gelmesiyle kurdukları gruplarıyla bugüne kadar 300 civarında aileye ulaşmışlar. Sadece amatör çabalarla, kendi ihtiyaçları ve hisleriyle yola çıktıkları o ilk günlerde böyle bir etkiye ulaşacaklarını kendileri de beklemiyormuş.

Kuruluş hikayelerini Sema Yakar anlatıyor: '2006 yılıydı. Çocukların buluştuğu LAMBDA adında bir kültür merkezi vardı. Radikal gazetesi eşcinseller üzerine bir hafta süren yazı dizisi için burada çocuklarla görüşüyordu. Benim çocuğum röportaj verirken onun yanındaydım. Ben de bir yazı yazmak istediğimi söyledim. Kabul edilince de ailelere seslenmek amacıyla 'Oğlum Benim Öğretmenim' başlığıyla bir mektup yazdım. Çok ses getirdi o mektup. Uluslararası bir konferansa davet edildim. LAMBDA'nın danışma hattını bir sürü kişi aradı. Genellikle aileler değil çocuklar arıyordu. Bir gün çocuklarımız aracılığıyla bir anneyle tanıştım. Doktor olduğu için o benden daha rahattı. Sonrasında yine çocuklarımız sayesinde Şule ve Ömer Ceylan'la tanıştım. Düzenli görüşmeye başladık. Beklemediğimiz hızla başka aileler de bize katıldı.'

Ömer Ceylan, grubu ve gözlemlerini anlatırken ilgimizi çeken iki durumdan bahsediyor. Birincisi dindar ailelerin de gruplarında yer alması. 'Allah böyle yarattı' diyerek durumlarını kabulleniyorlarmış.

İkincisi, genellemenin çok doğru olamayacağını özellikle vurgulasa da, eğitimli ailelerin bu kabullenme konusunda daha fazla direnç göstermesi; 'Eğitim seviyesi yüksek ailelerde çocuktan beklenti diğer ailelere göre daha fazla. Bu nedenle tepkileri de büyük ve sert olabiliyor. Genellemek doğru değil ama tabii bu tür ailelerle karşılaşmak biraz beklenmedik bir durum.'


ALTI YIL KİMSEYE SÖYLEMEDİK

Sema Yakar: PSİKOLOJİK DESTEK ALDIK: 2000'li yılların başıydı bize ilk söylediğinde. O kadar zorlandık ki psikolojik destek aldık. Daha yaşı çok küçüktü, önünde üniversite sınavı vardı. Bir sürü şey düşündük. Acaba ergenliği mi anlayamadı, kafası mı karışık, biri bir şey yaptı da bize mi söylemiyor? O zaman bir Zeki Müren'i bir Bülent Ersoy'u biliyorduk ama kendi çocuğuna denk gelince karmakarışık oluyor insan. Altı yıl en yakın arkadaşlarımız dışında kimseye söylemedik.

'KAFAYI YİYORDUM': Çocuğumun yardımıyla, bilgilenince kabul edebildim ancak. Dürüstlük çok önemli. 'Ben kimim?', 'Onu gerçekten seviyor muyum?' sorularını kendine geç de olsa sorunca, kendi hayatına, kendi hissettiklerine ait şeyleri, toplumun genel kurallarına uymasa da yaşamak istediğini görüyorsun. Onları çok seviyoruz ama dikkatli bakınca bu sevginin koşullu olduğunu görüyoruz. 'Sen şu olabilirsen seni severim' mesajını veriyoruz. İstediğin hiçbir şey olmadan, koşulsuz sevebiliyor musun? Bu önemli. Şimdi geriye baktığımda çok korktuğumu, acı çektiğimi, 'kafayı yediğimi' görüyorum 'İnsanlar ne der?' diye.


BABALAR İÇİN DAHA ZOR

Ömer Ceylan: NE SÖYLEYECEĞİMİ BİLEMİYORDUM: Erkek egemen toplumda yaşadığımız için babaların yükü daha fazla. Erkek ağlamaz, erkek şunu yapmaz, böyle davranmaz gibi klişelerle bize yüklenmiş bir sürü yük var. Benim zaten asi bir yapım olduğu için farklı durumlara önyargılı yaklaşmıyorum. Yine de kabullenmek kolay olmuyor tabii. O dönemde oğlum benimle konuşmak istiyordu ama ben kaçıyordum. Ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Onu incitmekten korkuyordum. Sonra biraz bilgilenince yavaş yavaş konuşmaya başladık.

İNTİHARA TEŞEBBÜS: Beni çok etkileyen, grubumuz sayesinde tanıştığım bir babanın söylediğiydi. Çocukları 12 yaşında intihara teşebbüs etmiş ama nedenini bir türlü anlayamamışlar. Çocuk da konuşmamış hiç. Çocuklarının eşcinsel olduğunu yeni öğrenmişler. Ancak şimdi konuştuklarında anlatmış. Gazete haberlerinde görüyoruz bazen 'şurada şöyle bir çocuk intihar etti' gibi. Ne kadarı böyle bir nedenden bilemiyoruz.


RUMUZ İSTEMEDİK

Şule Ceylan: ÖĞRENMEKLE KABULLENMEK FARKLI: Daha önce de röportajlar veriyorduk ama hep başka isimlerle. Durumu öğrenmişiz ama kabullenememişiz demek ki. Öğrenmekle kabullenmek farklı şeyler. Önceki yıl bir radyo programına çıkmıştık birkaç anne-babayla. Rumuzlarımızı sordular ben de 'Benim bir adım var Şule' dedim. Ondan sonra eşim de bir gazeteye kendi adıyla röportaj verdi. O zaman kabullenebilmişiz ancak.


TEK BİZMİŞİZ GİBİ GELDİ: Gerçeği ilk öğrendiğinizde 'Bizden başka kimse yok böyle, bir tek biziz' gibi düşünüp 'Yoksa biz mi hata yaptık yetiştirirken?' diye kendinizi suçluyorsunuz. Benim çocuğum durumunu geç kabul etti. 25 yaşında. Ondan önceki yıllarında psikiyatra gitti. Psikiyatr 'Sen normal bir çocuksun, kız arkadaş edin, spor yap' gibi öneriler sundu. Tedavi edebileceğini söyledi. Hepsini denedi. Ama kabullenme sürecini, sıkıntılarını uzattı sadece.


'KUSURA BAKMAYIN BİR ŞEY SORACAĞIM': İlk zamanlarda çok olumsuz tepki alacağınızı düşünüyorsunuz. Öyle varsayıyorsunuz çünkü. Ama düşündüğüm kadar fazla olumsuz tepki almadım. Bazen konu çocuğumdan açıldığında 'Kusura bakmayın bir şey soracağım' diyorlar. 'Kusura bakmam tabii istediğinizi sorabilirsiniz' diyerek merak ettiklerini anlatıyorum.

Eyüp Tatlıpınar - Akşam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder