4 Şubat 2012 Cumartesi

Arabesk bir gençlik

Cumhuriyet, kendi elleriyle arabesk bir müzik nesli yetiştirdi. Nasıl başardığını, yeni çıkan bir kaynak eserden özetleyeyim.

Müzikte inkılap yapmak lazımdı. Doğu musikisi hem hasta, hem gayri milliydi. Halbuki, halk musikisi kendi kültürümüzün, Batı musikisi de medeniyetimizin musikisiydi. Milli musikimiz, bu ikisinin kaynaştırılmasından doğacaktı.

Müziğimizi millileştirme devrimi bu inançla başladı. Esasen, halk müziğini de beğenmiyorlardı. Köylüydü, taşralıydı, avam kokuyordu.

Burun kıvırdıkları halk müziğimiz yıkılacak, yerine Batı’dan mülhem bir şehir müziği bina edilecekti.

Yeni müziğe ne isim koyacaklarını bilemediler önce. Musiki dediler, muzika dediler, bir ara mızıkada bile karar kıldılar.

Mızıkacıları ikiye ayırdılar sonra; bir bölümüne alafrangacı dediler, diğer bölümüne alaturkacı.

Aydınları ikiye ayırdılar; bir kısmı türkücü oldu, bir kısmı şarkıcı.

Şarkıcılar ve türkücüler bir çizgide buluştu nihayet; hepsi arabeskçi oldu. Bir kesimi türkücü arabeskçi, öbür kesimi şarkıcı arabeskçi.

Arabeski de kendi haline bırakmayıp şöyle yaptılar: Ferdi Tayfur’un, Orhan Gencebay’ın acılı arabeskini yasakladılar, Hakkı Bulut marifetiyle acısız bir arabesk türetip yerine ikame etmek istediler.

Cumhuriyet elitleri, yeni bir ulus inşa edelim derken, ‘Türkçülüğün Esasları’nı tayin ile yetinmedi. Müziğin esaslarını belirleme işine de el attılar.

Klasik Türk Müziği mi, Türk Sanat Müziği mi, Osmanlı-Şark Müziği mi? Daha ne diyeceklerine karar veremedikleri o eski tarz müziği kestirmeden yasakladılar. Devletin radyolarında çaldırmadılar, konservatuvarında alaturka şubesini kapattılar.

Alafranga, çağdaş müzikti. Osmanlı’nın mirasını kültürüyle, sanatıyla, her şeyiyle reddetmekti dertleri. Dede Efendi’nin, Itri’nin nağmelerini uyuşuk ve miskin feryatlar, uzun ve marazi iniltiler olarak mimlediler o yüzden.

Cumhuriyetçi aydın tavrı, Şark’ın teksesli müziğine karşı çok katıydı. Acımasızca yerden yere vurdular. Garp’ın çoksesli müziğini ise beynelmilel olduğu için yere göğe sığdıramadılar.

Batılılaşmanın, modernleşmenin, çağdaşlaşmanın sembolüydü Beethoven’den, Mozart’tan senfonik soneler dinlemek.

Anadolu’nun yerli müziğini Batı’nın ileri müzik teknikleriyle harmanlamak cumhuriyetçi aydın ve sanatçıların üzerine düşen bir vecibeydi. Onlar da görevlerini bihakkın ifa ettiler.

Halk müziğini de kendi içinde çatışan alt gruplara parçaladılar. Bazısına ‘ilerici’, bazısına ‘gerici müzik’ dediler.

Sonunda arabeskleşti müziğimiz. İbrahim Tatlıses’in çıkış parçası ‘Ayağında Kundura’, şarkıcısından türkücüsüne bütün tarzları ortadan kesen bir payda oldu. İlericisi, devrimcisi, popçusu, halk müzikçisi, sanat müzikçisi o seviyeye geldi.

Bedia Akartürk’ünden Müzeyyen Senar’ına, Selda Bağcan’ından Zeki Müren’ine şanlı divalarımızı, yüksek sanat güneşlerimizi İbo’nun arabesk nağmelerini terennüm ederken bulduk.

‘Şehir dindarlığı’ gibi, Cumhuriyet’in ‘Şehir Müziği’ projesi de mutlak bir yenilgiye uğrayarak çöktü.

Varoşların arabeski şehir müziğine benzeyecekken, şehirliyi de şehir müziğini de kendine benzetti çünkü.

Aslını beğenmeyen cumhuriyet aydını kafasıyla olumsuz manada söylemiyorum. Fakat arabeskin kesin zaferidir; büyük müzik inkılabımız, ‘köylüleşmeye’ teslim oldu.

Orhan Gencebay arabeski ile Ferdi Tayfur ve Müslüm Gürses arabeski arasındaki farklar; Zeki Müren ve Müzeyyen Senar arabeski ile Ümit Besen, Ferdi Özbeğen, İbrahim Tatlıses, Kibariye ve Sibel Can arabeski arasındaki farklardan hiç de aşağı değildir.

Ahmet Kaya, Fatih Kısaparmak gibi “özgün” arabeskçiler ise arabeski bir başka düzleme taşıyan isimler olarak arabesk müzik geleneği içindeki “tartışmalı” yerlerini almış bulunuyorlar.

Aslında arabesk müzikle ilgili kategorik sınıflama en kolay belki şöyle yapılabilir: Şarkıcı arabeskçiler, türkücü arabeskçiler, popçu arabeskçiler, devrimci/özgün arabeskçiler ve arabeskçi arabeskçiler...’’ (B.B.Tokel, Türküler Kalır, s. 213)

Hülasası şudur; ‘müzik devrimi’ projesi, tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Çünkü tepeden inmeciydi, çünkü dayatmacıydı, çünkü yasakçıydı, çünkü yapaydı, çünkü zorlamaydı.

Cumhuriyet, kendi elleriyle arabesk bir müzik nesli yetiştirdi. Nasıl başardığını da, yeni çıkan bir kaynak eserden kısaca özetledim.

Hikâyenin tamamı Bayram Bilge Tokel’in diliyle, içeriğiyle her açıdan doyurucu kitabında. ‘Türküler Kalır’, Türk müziğinin başucu kitabı olmaya namzet!..

AKİF BEKİ - Radikal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder