20 Temmuz da gözaltına alınan iki erkek kelepçelenerek götürüldü.
Sömürge yasası eşcinselleri 'gayri tabii ilişki' sebebiyle yargılıyor. Kıbrıs'ta hak mücadelesi neye benziyor?
Kıbrıs adasının kuzey yakasında, harekatın da yıldönümü olan 20 Temmuz günü… Gelen ihbar üzerine bir pansiyon odasının kapısı polis tarafından kırılıyor ve iki erkeğe ‘suçüstü’ yapılıyor. Neden? Çünkü adada 1929’da İngiliz Sömürge İdaresi tarafından yürürlüğe konan Fasıl 154 Ceza Yasası’nın 171. maddesine göre ‘Doğa kurallarına aykırı olarak herhangi bir kişi ile cinsi münasebette bulunan’ ya da kendisiyle bulunulmasına müsaade eden kişiler beş yıla kadar cezayla yargılanabiliyor. Gerçekten neredeyse dünya yüzünde muadili kalmamış bir hüküm…
Doğu Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi olan Yrd. Doç. Dr. Tufan Erhürman, adada çeşitli hak mücadelelerinde ismi geçen bir insan. Bu maddenin daha çok şahısları gözaltına alıp salıverme mekanizması olarak kullanıldığından, istisnai de olsa verilmiş birkaç mahkumiyet kararından söz ediyor telefonda. Fakat geçen hafta yaşanan hadisede dava da açılmış durumda. Haberler 10 bin TL’lik kefalet karşılığında tutuksuz yargılanacaklarını yazıyor.
Başka neler yazdığını da anlatıyor Erhürman: “Ne zaman bu maddelerin değişiminden söz edilse aynı şey oluyor. Bu son olay üzerine de gazetelerde ‘Her şey bitti, eşcinsellerin hakları mı kaldı?’ gibi yaklaşım var. En çok satan Kıbrıs gazetesinde iki gündür meseleyi ti’ye alan bir dil kullanılıyor.” İsimlerin açıkça yazıldığını, kaldıkları yerin ve tutuklamanın, mahremiyete tecavüz eden her tür ayrıntıyla birlikte basında yer aldığını daha sonra konuştuğum Kıbrıslı aktivistler de tekrarladı zaten.
Madde, zamanında erkek eşcinselliği düşünülerek yazılmış. Hatta devamındaki ‘doğaya aykırı’ tarifi, tamamen anal ilişki üzerine. Erhürmer’e hiç lezbiyenlere yönelik bir ihbar ya da gözaltı duyup duymadığını sorduğumda istihzayla cevaplıyor: “Rahatlıkla söyleyebilirim ki böyle bir olay yaşanmamıştır. Lezbiyenlerin böyle bir muamele görmesi halinde basınımız bunu kaçırmazdı. Haberimiz olurdu.”
Hakimin yorumuna göre daha önce bir hayvana tecavüz davasında da bu madedden yararlanılmış. Garip olan, iki-üç ay önce partneri olan kadını anal ilişkiye zorlayan erkeğin tecavüzden değil, bizatihi anal ilişkiye girmekten dolayı yargılanmış olması.
Güney’de yasa değişti
Buna karşı ses yükselten yok mu? Elbette var. 2007’de ayrılan bir gay çiftin taraflarından teki diğerine şantaj yapıyor: “Bana şu kadar para vermezsen seni polise ihbar ederim.” Bu şantajdan bunalan erkek her şeyi göze alarak polise gitttiğinde ise kendisini hastanede buluyor. Çünkü mağdur olmasına rağmen bir suç itirafında bulunuyor. Hastanede bazı tetkiklerle ‘suçu’ kanıtlanacak.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği üzerine doktora yapan Reşat Şaban, Homofobiye Karşı İnisiyatif’in (HOKİ) bu hadise sonrasında bir araya geldiğini anlatıyor. 20 kişiler ve ne ironiktir ki aralarında eşcinsel ya da trans birey yok. Çünkü ada küçük. Reşat Şaban bunun doğrudan bir etiketlenme olacağını söylüyor.
Bir ironi daha mı istersiniz? Bu grup 2008’de Lefkoşa Kaymakamlığı’na dernekleşebilmek için başvuruda bulunuyor ve kabul ediliyor. Öyle bir manzara ki, eşcinsel olmak suç değil, eşcinsel ilişkiye girmek suç gibi. Yani ne yapsın bu insanlar?
Hukukçu, akademisyen ve aktivistlerden oluşan HOKİ’nin yaptığı son araştırmalar adada LGBT bireylerin maruz kaldıkları fiziki ve psikolojik şiddeti asla bildiremediklerini ortaya koyuyor. Şikayet olmayınca siyasi irade de kılını kıpırdatmıyor tabii. 2008’de Meclis’e sundukları bir değişiklik önerisi var ama komisyon bile kurulmamış; aynen rafta...
Bu arada ‘adada’ demek yanlış. Çünkü Kuzey kadar Güney’de de yürürlükte olan Ceza Yasası, Alecos Modinos isimli Kıbrıslı Rum eşcinselin, 1989’da konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na başvurusu ve sonuçta devletin mahkumiyetiyle kaldırılmış durumda.
Sanki KKTC’de her şey çok doğal
Sosyolog Doğuş Derya, son KKTC ziyaretinde üç değil, dört çocuk salık veren Tayyip Erdoğan’a cevaben mektup yazan Feminist Atölye aktivistlerinden. Derya da bu yasayı bir utanç olarak görüyor. Ve aslında çok mühim bir noktaya basıyor:
“Kıbrıs sorunun yarım asırdan fazladır sürmesi diğer bütün sosyal meselelin tali olarak algılanmasına neden oluyor. Türkleştirme politikaları, sermaye ilişkileri, özelleştirmeler… Beş-altı koldan saldırı olurken kimse bu hak ihlallerine bakmıyor. Meclis’te kadın milletvekillerin sayısı düşük; olanların da farkındalığı az. Onlar da taşıyıcısı olamıyor bu işin. Benim 45 yaşına gelip hâlâ ailesine eşcinsel olduğunu söylememiş arkadaşlarım var Kıbrıs’ta. Yasanın değişmesi için inisiyatif almak istemiyorlar, korkuyorlar.”
İnternette biraz dolandığınızda Kıbrıslı Türk eşcinsellerin birbirlerine ‘gay dostu’ kafelerin adreslerini verdiklerini, forumlarda, söyleşilerde anonim biçimde dertlerini paylaştıklarını görüyorsunuz. Bırakın eşcinselliğin hastalık statüsünden çıkarılışını, eşcinsel evliliklerinin gittikçe daha fazla ülkede yasalaşmasına şahit olduğumuz günlerde Kuzey Kıbrıs, LGBTT sakinleri için ne kadar klostrofobik bir yer…
İnsan düşününce iyice tuhaf oluyor. KKTC deyip de kimseye kabul ettiremediğiniz yerde eşcinsellik dışında her şey çok doğal değil mi?
Pınar Öğünç - Radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder