Kapalı kapılar ardında, her şeyden uzak, umutsuz… Bir hücrenin soğuk penceresinden gökyüzünü seyretmek, uçan bir martıya bakarak özgürlüğü düşlemek. Dışarıda bıraktıklarınızı, belki bir eşin sıcak kollarını, belki bir annenin saç okşamasını, belki bir çocuğun yaramazlıklarını özlemek…
Tek dayanağınız, koğuş arkadaşlarınızla kuracağınız dostluklar… Ama hepsi size nefretle bakıyorlar. Çünkü siz onlardan değilsiniz! Hatta onların nefret ettiği – her nedense- bir kimliğin temsilcisisiniz: Eşcinselsiniz yani Manisa Cezaevi’ndeki eşcinsel mahkumu intihardan son anda kurtarmışlar. Peki nasıl anlaşılmış mahkumun eşcinsel olduğu? Erkek arkadaşına yazdığı mektup, cezaevi yönetimi tarafından okununca!
Mahkum, Murathan Mungan’ın şiirinden alıntılar yapmış meğerse.
Neymiş bu şiirde geçenler? “Keşke yanımda olsaydın sevgilim” diyormuş şair… Peki suç mu? Değil.
Bir ahlak bekçisi gardiyan mektubu alıp diğerlerinin önünde, bizim mahkumun yüzüne çarpmış; “Erkek adama yakışır mı, erkek adama ilan-ı aşk etmek!” Hem eşcinsel hem mahkum ya, üstelik hayatının sırrı da çıkmış ortaya, o da gidip kendini asmış. Allah’tan son anda kurtarmışlar.
Var mı böyle trajik bir öykü? Peki var mı böyle bir adalet türü? Yok.
Tutuklu mektuplarında cezaevi yönetiminin ahlaki bir inceleme yapması söz konusu değil. Üstelik kanunda, bu konuda sır saklanması gerekliliği vurgulanıyor. Peki o mektup o gardiyanın eline nasıl geçiyor? O adam müsveddesi nasıl hakla, tüm arkadaşlarının ortasında, bir tutuklunun idam fermanını imzalayabiliyor?
Ölümden dönen o mahkum şimdi dava açmış, hakkını arıyormuş. Kişisel hakkını değil, insanlık hakkını.
Adaletimiz ona bu hakkını verirse, o gardiyan suçlu bulunursa, belki hiçbir şey değişmeyecek ama bu sonuç bundan sonrasına ‘emsal’ olabilecek. Bir daha gardiyan kısmı cümlesine, “Seni ib…..” diye başlamadan durup düşünecek.
Aslında tümü vicdan meselesi. O karanlık hücrelere, parmaklıların arkasına kendinizi koyun ve düşünün… Gökyüzünde uçup giden martı dişi mi, erkek mi?
Arda Uskan - Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder