Onunla ilgili dikkat çekici gelişme-lerden biri de 2000’li yılların başından itibaren sinemanın Madonna’sına, Bette Midler’ına veya Barbra Streisand’ına, yani bir gey ikonuna dönüşmesi. Müzik dünyasının aksine sinemada kadınlar öyle kolay kolay gökkuşağı yıldızına dönüşmüyorlar. Sırf eşcinsel karakterleri canlandırdıkları için de bu sıfata layık görülmüyorlar. Moore’un asla itiraz etmediği bu sıfatı tetikleyen ilk film, 2001 yılında çektiği 'Cennetten Çok Uzakta / Fark From Heaven' dı. Bundan sonra da her fırsat geçtiğinde, diğer pek çok yıldızın aksine bir tür yadsıma tavrı sayılabilecek ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ kıvamındaki suskunluğa yenik düşmedi ve eşcinsel haklarını savunan duruşuyla takdir gördü.
Mesela 2007’de GLAAD Medya Ödülleri törenine kırık ayak parmağıyla katılıp da nedenini soranlara “Paramount’un kapısını tekmelediğim için oldu demek isterdim, ama oğlumun peşinden koşarken oldu,” yanıtını verdi; zira o dönemde Paramount, eşcinsel karşıtı nefret söylemleriyle tepki çeken Laura Schlessinger’a bir TV programı hazırlatmaktaydı. Gökkuşağı filmlerinde güven verici büyük abla, bazen de “Savage Grace”te olduğu gibi cüretkar ve önyargısız biçimde oğluyla aynı yatağı paylaşan bir anne konumunda yer alan Moore, Tom Ford’un İstanbul Film Festivali’nde de görücüye çıkacak Christopher Isherwood uyarlaması 'Tek Başına Bir Adam / A Single Man'deki Charley rolüyle bu sıfatı boşuna hak etmediğini bir kez daha ispatlıyor. Buruk gülümsemelerinin yerini yukarıda sözünü ettiğimiz muhteşem kahkahalar alıyor. Kocası tarafından terk edilmiş olsa da kırgınlığını hiç belli etmiyor ve kendisini dışlanmış hisseden bir adamın en yakın dostu oluyor. Hem içine kapanık hem dışa dönük. Öyle görünmese de, Moore yine sınırlarını zorluyor.
Milliyet Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder