Genelde sonuna fobi eklendiğinde ortaya çıkan sözcükler, o nesneye/duruma karşı duyulan olağan dışı güçlü bir korkuyu/yılgıyı ifade eder. Kapalı yer fobisi, örümcek fobisi gibi.. Mesela benim örümcek fobim var ve tek başıma olduğum kapalı bir mekanda bir örümcekle karşılaşmamı görme şansınız olsa, rahatlıkla aklımı kaçırdığımı düşünebilirsiz: Dert edilmeyecek kadar küçükse ezer ve kurtulurum, bir şey olmamış gibi davranarak hemen unuturum! Çünkü unutmak isterim, varlığını düşünmek beni irkiltir, o yüzden yok sayarım. Yanına yaklaşmaktan bile korkacağım büyüklükteyse, gözler fal taşı gibi açılarak örümceğe odaklanmış, tüylerim diken diken olmuş, kalp atışlarım hızlanmış bir şekilde olduğum yerden bir adım kıpırdayamamamın yanında, eğer sesimi duyabilecek biri varsa çığlıklar atarak yardım isteme çabam, örümceğin öldürülmesini talep etmeye kadar varır ve bu süreç en iyi ihtimalle bana bir daha yaklaşamayacağına emin olacağım şekilde “dışarı” atılmasına razı olmamla sonuçlanır... Şimdi, “örümcek” yerine “eşcinsel” sözcüğünü koyup iki noktadan sonraki cümlelerimi bir daha okur musunuz?
İşte budur diyebilseydim; keşke homofobi, bu tür bir fobi olsaydı. Çünkü, bu tür fobiye sahip kişiler, fobilerinden gayet haberdardır ve hayatlarını zorlaştırmasından dolayı memnuniyetsizlik içerisindedirler, hatta fobilerinden kurtulmak için terapi görmeye yönelebilirler. Örümcek fobiniz ne kadar şiddetli olursa olsun, aynı fobiye sahip biriyle karşılaştığınızda korku ve nefretinizi artıracak, kendinizi haklı çıkaracak nedenler bulup tüm örümceklerle mücadele etmek ve köklerini kazımak gerektiğini söylemezsiniz. Homofobisi nefret ve düşmanlığa varmış bir kişi ise, uygun bir ortam bulursa karşısına çıkacak ilk “homo”yu öldürmekten çekinmeyeceğini dile getirerek, bir çok kendi gibi insanı örgütleyip linç girişimine zemin hazırlayabilir rahatlıkla. Homofobiyi diğer bütün fobilerden farklı kılan, destek bulduğunda “örgütlü bir şiddete dönüşebilme potansiyeli” taşıması ve tam da bu noktadan hareketle, sebepleri ve sonuçlarıyla, sadece “homo”lara yönelmiş basit bir fobi olmaktan çok uzak, yansıması tüm toplumda görülebilen sosyal bir olgu olarak karşımıza çıkmasıdır. “... Psikolojide homofobiye ilişkin ilk kavramsallaştırmalara bakıldığında bu olgunun zihinsel bir düzensizlik olarak, eşcinseller veya eşcinselliğe ilişkin irrasyonel korkularla ilişkilendirilerek bireysel bir patoloji olarak anlaşılmaya çalışıldığı görülüyor. Oysa bugün homofobi, kişisel bir korku ve irrasyonel bir inanç olmanın çok ötesinde kültür ve anlam sistemleriyle, kurumlar ve sosyal geleneklerle ilişkili olarak ele alınması gereken politik bir alanda oluşan, gruplar arası bir sürece işaret etiyor. Homofobi, daha bireysel (kişilik, benlik algısı, bilişsel yapılar vb.) süreçlerin de etkilediği, eşcinsellerin bir dış grup olarak kavramsallaştırılması sonucunda oluşan ve belirli stereotiplerin eşlik ettiği bir gruplar arası ilişki ideolojisi olarak görülebilir. Homofobik ideoloji kendiliğinden kişisel bir özellik olarak değil, belirli bir sosyo-kültürel bağlam içinde oluşuyor. ...”(1)
Dolayısıyla homofobiyi, Melek Göregenli’nin de belirttiği gibi “genel anlamıyla eşcinsellere ilişkin olumsuz duygu, tutum ve davranışlar” olarak tanımlarken, bu tanımın eşcinsel bireylere ve eşcinselliğe yönelik “olumlu sayılan” bazı önyargı ve kalıp yargıları da içerdiğini unutmamak gerekiyor. Örneğin, eşcinsellerin sanatçı ruhlu, yaratıcı, zeki, neşeli, sevecen vs. olduğunun düşünmek, karşı cinsiyete dönük cinsel yönelime sahip(heteroseksüel) bütün bireyler için böyle genellemeler yapmak kadar irrasyoneldir ve bir ayrımcılık olarak homofobik ideolojiyi besler.. O kadar çok heteroseksüel olan sanatçı, zeki, yaratıcı insan var, ama kimse bu durumu o insanların cinsel yönelimine bağlamıyor değil mi? Ayrıca bu genellemeler, herhangi bir olumsuz karakter özelliğine sahip, kötü bir davranış içine giren yada yıkıcı bir tutum sergileyen bireyin eşcinsel olduğunun öğrenilmesi durumunda da, tüm bunların kaynağı olarak cinsel yöneliminin gösterilmesine yol açar. Hırsızlık, gasp, taciz, tecavüz ile suçlanan birinin eşcinsel olduğu bilgisine ulaşılırsa, o kişinin “eşcinsel” olduğu için hırsız, gaspçı, tacizci ve tecavüzcü olduğu kanısına varılır. Hatta kendini homofobiden arınmış sananan bazı iyi niyetli homofobikler, karşılaştıkları “iyi karakterli” bir eşcinsel bireye, rahatlıkla, “bak bunlar yüzünden eşcinsellik kötülenecek, keşke böyle insanlar ön plana çıkmasa” derler. Oysa, heteroseksüel bir birey, herhangi bir nedenle suçlandığında, kaynağı heteroseksüelliğe bağlanıyor mu? Heteroseksüellerin adını kötüye çıkardığı düşünülüyor mu? Böyle bakıldığında homofobinin, toplumun tüm kurumlarınca desteklenen ve her türlü kamusal alanda, sadece bireysel değil kitlesel olarak da yayılan bir ideoloji olduğunu görmek zor olmasa gerek. Üstelik çok da kolay yayılan tehlike bir hastalık aynı zamanda.
Homofobi nerden gelir, nasıl ortaya çıkar?
Örümcek korkumun, çok küçükken bir korku filminde insan yiyen örümcekleri seyretmemden kaynaklandığını düşünürüm hep.. Ayrıca herkesin farklı bir nedeni olabilir; ama homofobinin nedenleri pek de öyle kişiden kişiye değişmiyor işte, aynı kaynaktan geliyor. Irkçılık gibi, cinsiyetçilik gibi, egemen olanı yüceltmek, dayatmak ve diğerlerini yoksaymak, aşağılamak, ezmek üzerinden besleniyor. Ataerkil sistemin iktidarı, zorunlu kıldığı dışındaki her durumu, davranışı, oluşu nasıl yok etmeye uğraşıyorsa, eşcinselliği ve eşcinselleri de aynı yolla fobimiz haline getirmeyi başarıyor. Çünkü iktidarı korumanın yolu, farklı olana karşı birleşmekten geçiyor. İşte bu yüzden örümcekfobisi zayıflığınızken, homofobi sizin güçlü yanınız olarak “zayıf” olanı ezmekle özdeşleşiyor. “Türk, beyaz, erkek, heteroseksüel” iseniz, öyle olmayan herkesten bir adım öndesiniz demektir. Ama sadece Türk olmanız yetmez, milliyetçi olmanız gerekir. Sadece beyaz olmanız yetmez, ırkçı olmalısınız. Erkek doğmanız bir şey ifade etmez, “erkek gibi” davranıp sonuna kadar cinsiyetçi olmadıkça. Heteroseksüel iseniz, diğer tüm cinsel yönelimlere sapkınlık deyip homofobinizi her fırsatta kusmalısınız. Bu çark ancak böyle döner. Üstelik sadece biri değil, hepsi birden olmalısınız. Aksi takdirde, yani, eğer bu var oluşlardan birinden yoksunsanız, hemen diğeriyle saldırıya geçmeli ve o yoksunluğu gizlemelisiniz. Çünkü iktidarın bir kolundan tutarsanız, “dezavantajlarınız” gözardı edilebilir hale gelir. Önemli olan karşıt söyleme her halükarda destek vermek ve onun tüm kardeş kolları içinde, aynı düşmana sahip olduğunuz bilinciyle, sizin varlığınıza dokunan bir noktada bile susmaktır. Örneğin, ataerkil sistemin en güçlü kollarından, iktidarı korumanın en “başarılı” aracı militarizme bakalım. “Eşcinsellerin askeriyeye tehdit saçmalığını en güzel biçimde Vietnam gazisi Leonard Matlovich göstermektedir: "Bana iki adam öldürdüğüm için bir şeref madalyası verdiler, bir adamı sevdiğim içinse ordudan attılar." (2) Yanlış nerde? Eline silahını almış, “görevini” yapmışsın, ama sapkınlar asker olamaz ki alırlar madalyanı tabi! Bilmiyor musun ki, eşcinseller “erkek” olmadıkları için adam öldüremez, disiplinli ordu düzenine uyum sağlayamaz, hastalıklarını yayar, askeriyeyi zayıflatıp yenilgiye sebep olurlar. Ama öldürmüşsün, yenmişsiniz de.. Olur öyle istisnalar, yine de kaideyi bozmaz, seni ordudan atmazlarsa, sonra bütün eşcinseller orduya yazılır, sevişmekten savaşamazlar, ne olur halleri... İktidar kendisi için “tehlike” gördüğü her şeye karşı söz birliği yapmayı başarıyor, neyi baskılaması gerektiğini, hangi nefreti besleyip hangi korkuyu yayarak güçleneceğini görüp tüm düşmanları için karşıtlığını haykırmaya ve yandaşlar bulmaya devam ediyor. Biz ise hala homofobi neden “homo” olmayanların da derdi olsun ki denemekten vazgeçmiyoruz. Nerden çıktı diye anlamaya çalışıyoruz. Seni, Türküm demiyorsan terket bu ülkeyi diye zorlayandan çıktı; seni etnik kökeninden dolayı horlayandan çıktı; seni kadınsın diye aşağılayan, yapamayacağın işe bulaştırmayandan çıktı; kendinden her farklı olan seni sen olmaktan alıkoyandan ve her farklıyı kendi gibi yapmaya çalışırken seni de içine katmaya çabalayandan çıktı.
Burcu Ersoy - Kaos GL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder