8 Ocak 2015 Perşembe

Charlie by MZ RESORT


LGBTİ intiharı birer cinayettir

Yağan yoğun kara aldırmayan İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği, Mehtap Zengin'i intihara zorlayan baskı ve transfobik saldırılara karşı Tünel Meydanı'ndan Galatasaray Meydanı'na yürüdü.

Yağan yoğun kara aldırmayan İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği, Mehtap Zengin'i intihara zorlayan baskı ve transfobik saldırılara karşı Tünel Meydanı'ndan Galatasaray Meydanı'na yürüdü. “Transfobik devlet yıkacağız elbet” diye haykıran LGBTİ Örgütleri, toplumun intihara sürüklediği transların ölümlerinin birer nefret cinayeti olduğunu vurguladı.

İstanbul LGBTT öncülüğünde Tünel’de bir araya gelen LGBTİ örgütleri, intihar eden trans kadın Mehtap Zengin için Galatasaray Meydanı’na yürüdü. HDP, SYKP, DEV-Lis gibi birçok siyasi parti ve demokratik kitle örgütünün destek için katıldığı yürüyüşte, kar yağışına ve dondurucu havaya aldırmayan kitle, trans bireylerini intihara sürükleyen sistemi teşhir etti.

Mehtap Zengin’in fotoğrafları ile gökkuşağı bayraklarının taşındığı eylemde, “Çeteler aracıyla haraç alamaz, şiddet uygulayamazsınız” pankartı açıldı. “Homofobik devlet yıkacağız elbet”, “Devlet polis el ele”, “Trans intiharları politiktir”, “Nefrete inat yaşasın hayat” sloganlarını atan LGBTİ örgütleri adına açıklamayı Beyrut Avşar okudu.

Polisin ve çetelerin transfobik saldırılarına maruz kalan trans kadınlarının, var olma mücadelelerini zor koşullar altında sürdürdüğünü hatırlatan Avşar, bu trans kadınlardan biri olan Mehtap Zengin’in Cumartesi günü dayanamayıp intihar ettiğini söyledi. Son zamanlarda iyice artan transfobik saldırılarının yaşam alanlarını yok ettiğine işaret eden Avşar, hayatın her alanını kuşatan heteroseksizm zehrini LGBT’lerin üstüne akıttığını vurguladı. Aile, eğitim, istihdam, sağlık başta olmak üzere birçok alandan ve sosyal destek hizmetlerinden yoksun bırakılan trans kadınların, tek seçenek olarak seks işçiliği yapmak durumunda kaldığını hatırlattı. “Seks işçiliği alanı, 19. yüzyıl kömür madenlerinden daha güvenli değil” dedi.

Sinsi bir düşman misali hareket eden heteroseksist kültürünün LGBT toplumu içinde veya dışında yayılmasının önüne geçmek zorundayız” diyen Avşar, toplumun intihara sürüklediği transların ölümlerinin birer cinayet olduğunu vurguladı.

Kaynak : ANF

'LGBTİ hapishanesi projesinden endişeliyiz'

LGBTİ örgütleri, İzmir'de LGBTİ tutuklu ve hükümlülere yönelik kurulması planlanan özel cezaevinin devlet eliyle ayrımcılık anlamına geleceğini belirttiler

Adalet Bakanlığı'nın yapımını planladığı LGBTİ Hapishanesi'nin sakıncalarını vurgulayan LGBTİ örgütleri, Adalet Bakanlığı'na projen inşaatına başlamadan önce, konunun muhatapları olan STÖ’lerden görüş alması gerektiğini vurguladılar.

20 Sivil Toplum Örgütü'nün 'Endişeliyiz' başlığıyla Adalet Bakanlığı'na seslendiği açıklama şöyle:

Endişeliyiz!

LGBTİ Hapishanesine İlişkin Adalet Bakanlığı’na Çağrı ve Önerilerimiz

Adalet Bakanlığı, çeşitli bilgi edinme başvuruları ve soru önergelerine verdiği cevaplarda LGBTİ mahpuslara yönelik olarak özel bir hapishane inşa edeceğini açıkladı ve açıklamaya devam ediyor. Son olarak bir trans mahpusun bilgi edinme başvurusuna verdiği cevap daha net bilgiler içeriyor:

“Bakanlığımızca, lezbiyen, gay, transeksüeller ve biseksüellerin muhafaza edileceği Açık ve Kapalı Ceza İnfaz Kurumları yapımına yönelik proje çalışmaları başlatılmıştır. Söz konusu projenin 2015 yılında İzmir ilinde ihale edilerek inşaatına başlanması öngörülmüştür. İhale ve yer teslimine müteakip takriben 2 yıl içinde tamamlanacaktır.”

2 Aralık 2014 tarihli bu cevaba göre Adalet Bakanlığı, 2017 yılında Türkiye’nin bir LGBTİ hapishanesi olmasını öngörüyor.

Adalet Bakanlığı, bu konuyu her gündeme getirdiğinde aşağıda imzası bulunan kurumlar olarak birçok defa açıklamalar yaparak, gazete ve dergilere demeçler vererek, televizyon programlarına katılarak bu konudaki endişelerimizi dile getirdik. Adalet Bakanlığı’nın tüm bu açıklamaları yok sayarak bu konudaki ısrarını sürdürmesi endişelerimizi arttırmaktadır.

Bizler, aşağıdaki nedenlerle, kurulması planlanan LGBTİ hapishanesine eleştirel yaklaşıyoruz:

1- LGBTİ mahpuslar için, onların yaşantısını doğrudan etkileyecek adımlar atılırken onların, konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin ve bu alanda çalışma yapan akademisyenlerin görüşleri alınmamış, yapılan açıklamalar yok sayılmıştır.

İnsanların yaşamlarını doğrudan etkileyecek kararlar alınır, adımlar atılırken onlara danışılması, onları karar mekanizmalarına dahil edecek yapılar yaratılması demokrasinin gereğidir.

LGBTİ mahpuslara, STÖ’lere ve ilgili akademisyenlere “siz ne istersiniz” diye sorulmalı ve görüşleri alınmalı, böyle bir tartışma, danışma sürecinden sonra ne yapılacağına karar verilmelidir.

2- Yargılamanın sağlıklı yürümesi ve aileleriyle, sosyal çevreleriyle bağlarının sürebilmesi için mahpusların tutuklandıkları yerde hapsedilmeleri önemlidir. Bakanlığın Mayıs 2014 tarihli verilerine göre 95 LGBTİ mahpus tutulmakta olduğu çok sayıda farklı hapishaneden (2013 yılı Temmuz ayı verilerine göre Türkiye’nin 18 ayrı hapishanesinde 79 LGBTİ mahpus tutulmaktadır) alınıp İzmir’de inşa edilecek bu hapishaneye götürülecektir.

Mahpusları bulundukları hapishanelerden alıp tek bir hapishaneye toplamak hem yargılamayı olumsuz etkileyecek hem de onları sosyal çevrelerinden koparacaktır. Bu uygulama “sürgün” anlamına gelebileceği gibi ve hapsetmeye ek olarak mahpusu ikinci kez cezalandırmak olarak değerlendirmeye açıktır.

Mahpuslar, yargılamanın sağlıklı sürebilmesi, mahkemeye gidiş gelişlerinin bir eziyete dönüşmemesi (Başka illerdeki mahkemelerine oldukça kötü koşullar içeren ringlerle ve saatler süren yolculuklarla gitmek zorunda bırakılmak…), avukatlarıyla düzenli görüşebilmeleri ve aileleri, çocukları ve arkadaşları tarafından ziyaret edilebilmeleri için onlarla aynı ilde olmalı, Türkiye’nin tek bir iline yapılacak hapishaneye sürgün edilmemelidirler.

3- Türkiye’de LGBTİ insanlara yönelik ayrımcılık önemli bir problemdir. LGBTİ’lere yönelik saldırılar ve nefret cinayetleri bu ayrımcılığın en bariz göstergesidir. Bu ayrımcılık hapishanelerde de varlığını sürdürmekte ve hatta daha boyutlu yaşanabilmektedir. Bu nedenle hapishanelerde LGBTİ mahpuslara dair bir güvenlik sorunu olduğu doğrudur. Bu güvenlik gerekçe gösterilerek LGBTİ mahpuslar diğer mahpuslarla bir araya getirilmemekte, çoğu hapishanede ortak kullanım alanlarını kullanamamakta sosyal yaşama dahil olamamaktadır. O hapishanede tek tutulan LGBTİ mahpuslar için bu durum katı bir tecrit anlamına gelmektedir. Adalet Bakanlığı, LGBTİ mahpuslara özel hapishane inşa etme kararını bu güvenlik sorununu aşmak ve fiili izolasyon durumuna son vermek ile gerekçelendirebilir. Ancak:

- Bir LGBTİ hapishanesi açıp onları diğer mahpuslardan soyutlamak var olan ayrımcılığı kurumsallaştırmak, devlet eliyle ve mimari aracılığıyla da ayrımcılık yapmaktır.

- Bir LGBTİ hapishanesi açmak, orada tutulacak bütün mahpusları damgalamaktır. Kendi cinsel yönelimini ailesine, çevresine açıklamayan insanlar tutuklandıklarında gönderilecekleri yer bu hapishane olduğunda cinsel yönelimleri devlet eliyle ifşa edilmiş olacaktır.

- LGBTİ hapishanesi yoluyla gerçekleştirilecek olan damgalama burada tutulacak mahpusların yanı sıra bu hapishaneye gidecek olan ziyaretçileri de kapsayacaktır. Bu hapishanedeki yakınlarını, arkadaşlarını ziyarete gidecek olan insanlar da görünür, işaret edilir, parmakla gösterilir hale getirilecektir. Son yapılan hapishanelerin neredeyse tamamının şehir dışında, toplu taşıma araçlarının dahi ulaşamadığı yerlerde olduğu düşünülürse bu damgalama ve sorun daha anlaşılır olmaktadır.

- Güvenlik gerekçesi söz konusu ise LGBTİ mahpusların halihazırda hapishanelerde ayrı koğuşlarda tutuldukları, diğer mahpuslarla bir araya getirilmediği de hatırlanmalıdır. Bu nedenle LGBTİ mahpuslara yönelik taciz, tecavüz, kötü muamele vakalarının bilinenlerinin neredeyse tamamı mahpuslardan değil hapishane personelinden kaynaklıdır.[*] Ayrı bir LGBTİ hapishanesi inşa etmek bu güvenlik kaygısını ortadan kaldırmayacaktır.

- Akla gelen bir diğer çekinceli durum ise hapishanelerde tecavüze uğrayan mahpusların ve tecavüzcülerinin de “farklı cinsel yönelim” iddiasıyla buraya gönderilip gönderilmeyeceğidir. Buraya gönderilmenin kriterlerinin ne olacağı bilinmemektedir.

Tüm bu eleştiri ve çekincelerimiz nedeniyle ayrı bir LGBTİ hapishanesinin yapılmasını olumsuz bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Yapılması gerekenin ayrı bir hapishane inşa etmek yoluyla ayrımcılığı kurumsallaştırmak, mahpusları ve yakınlarını damgalamak, mahpusları sosyal yaşam alanlarının dışına taşımak, onları sürgün etmek, ek bir cezalandırmaya tabi tutmak değil onların tutulduğu hapishanelerde ayrımcılık ve güvenlik sorunlarını çözmeye çalışmak, bunun için de sivil toplum örgütlerinin sürece dahil olmasını sağlamak olduğunu düşünüyoruz. Sivil toplum örgütleri hem LGBTİ mahpuslara yönelik çalışmalar yapıp onların izole edilmiş hallerinin ortadan kaldırılmasına yardımcı olabilir hem de diğer mahpuslara ve hapishane personeline yönelik çalışmalarıyla ayrımcılığı geriletmeye katkı sunabilirler. Hapishane yönetimlerinin de bu konuda irade göstermesi ve tavır alması sayesinde LGBTİ mahpuslar güvenlik kaygısı olmaksızın ortak kullanım alanlarını kullanabilecek, diğer mahpuslar gibi sosyal faaliyetlerden yararlanabilecek ve fiili izolasyon durumu sona erebilecektir. Bunun olması için ayrı bir hapishane inşa etmeye gerek yoktur. Sorunun çözümü konusunda irade göstermek ve STÖ’leri ve ilgili akademisyenleri sürece dahil etmek önemli bir adım olacaktır.

Adalet Bakanlığı’na öneri ve çağrımızdır:

Bu projenin inşaatına başlamadan önce, konunun muhatapları olan STÖ’ler olarak Adalet Bakanlığı yetkilileriyle beraber LGBTİ mahpusları ziyaret etmek, bu projeyi onlara da anlatmak, konuya ilişkin onların da görüşlerini almak ve sonrasında kamuya da açık bir şekilde görüşlerin tartışılacağı bir süreç yürütmek istiyoruz. Demokratik tutum bunu gerektirmektedir. Adalet Bakanlığı’nı LGBTİ mahpusların yaşantısını doğrudan etkileyecek “LGBTİ hapishanesi” adımını atmadan önce bu tutumu almaya çağırıyoruz.

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST)

Flu Baykuş (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi)
Hêvî LGBTİ
İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği
KAOS GL
Kars Homofobi ve Transfobi Karşıtı Platform
Kırmızı Şemsiye Derneği
Lambda İstanbul LGBTİ
LeGeBİT Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Araştırmaları ve Dayanışma Topluluğu (Ege Üniversitesi)
Lion Queer (Galatasaray Üniversitesi)
LİSTAG
Malatya Homofobi ve Transfobi Karşıtı Gençlik
Pembe Hayat
Queer Adana
Siyah Pembe Üçgen
Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPOD)
Trans Danışma Merkezi Derneği
Zeug Madi LGBT

t24

'Toplumun intihara sürüklediği trans bireylerin ölümleri nefret cinayetidir'

İstanbul Boğaziçi Köprüsü'nden atlayarak intihar eden Eylül Cansın düzenlenen eylemlerde, transfobik nefretin ve şiddetin arttığına dikkat çekti

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar eden 23 yaşındaki Eylül Cansın için LGBTİ dernekleri İstanbul ve Ankara’da eş zamanlı eylem yaptı.

İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde düzenlenen eylemde LGBTİ aktivistleri Tünel’den Galatasaray Meydanı’na “Trans Seks İşçilerinden Haraç Alamaz Şiddet Uygulayamazsın” yazılı pankart, ellerinde dövizler ve sloganlarla yürüdü.

Ankara Yüksel Caddesi’nde de eş zamanlı yapılan eyleme Pembe Hayat LGBTİ, İstanbul LGBTİ, Kaos GL, Siyah Pembe Üçgen LGBTİ, Yeryüzüne Özgürlük Derneği, Hayvan Hakları Koruma ve Geliştirme Derneği, Pembe Caretta LGBTQ, Kars Homofobi ve Transfobi Platformu, Malatya Homofobi ve Transfobi Karşıtı Gençlik İnisiyatifi, Hevi LGBTİ, Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi ve Devrimci Liseliler katıldı.

Kötü hava koşullarına rağmen transfobik nefrete karşı yürüyen grup, Galatasaray Meydanı’nda bir basın açıklaması yaptı. Toplumsal olaylara müdahale aracı olan bir TOMA ile İstanbul Çevik Polisi’nin aldığı geniş güvenlik önlemleri ise dikkat çekti.
Grup adına basın açıklamasını LGBTİ aktivisti Yağmur Beyrut okudu.

Son günlerde trans kadınlara yönelik şiddetin arttığına dikkat çeken Yağmur Beyrut, “Trans kadınların çoğunlukla tek seçeneği olan seks işçiliği alanı 19. Yüzyıl kömür madenlerinden daha güvenli değil. Seks işçileri her gün daha fazla güvencesiz, esnek ve iş cinayetlerine açık halde çalışmaya zorlanıyor. Alanların daraltılıp baskının artmasından kaynaklı daha fazla rekabet ve istihdam sorunu ile karşı karşıya kalıyorlar” dedi.

23 yaşındaki trans kadın Eylül Cansın, geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar etmişti. İntihar öncesinde çektiği bir videoda “çalışmak istedim ama izin vermediler. Artık daha fazla dayanamıyorum” demişti. Eylül Cansın, sosyal paylaşım sitesi facebook üzerinden paylaştığı bu videoda son günlerde artan “trans çeteleri” ne işaret etmişti. Kadıköy Bağdat Caddesi’nde yalnız yaşayan Eylül Cansın, intiharından kısa bir süre önce Duygu Buket, Kumsal Güldiken, Elçin Canözü ve Ali Ercan Güldiken adlı kişiler tarafından şiddete maruz kalmış ve kendisini darp edenler hakkında İskele Polis Merkezi’nde suç duyurusunda bulunmuştu.

Eylül Cansın’ı intiharından önce köprü üzerinde kendisini ikna etmeye çalışan polis memurlarına yaşadığı sorunları anlattığı ve belli isimler verdiği öğrenildi. Polis yaptığı araştırma sonucunda İskele Polis Merkezi’ndeki tutanak kayıtlarında adı geçen Duygu Buket adlı trans kadını intihara azmettirme nedeniyle gözaltına aldı.

Yankı Bayramoğlu iddiaları yalanladı

Sosyal paylaşım sitesi facebook üzerinde Eylül Cansın’ın annesi Nurcan Zengin imzasıyla bir mektup yayımlandı. Bu mektupta Nurcan Zengin olduğunu iddia eden kişi Eylül Cansın’ı intihara iten nedenleri tek tek anlatıp belli isimler vererek çeşitli iddialarda bulundu.

Bu iddialar arasında Türkiye Trans Kraliçesi Yankı Bayramoğlu’nun ismi de yer aldı. Yaklaşık iki yıl önce Yankı Bayramoğlu,  Eylül Cansın’dan 6 bin 500 TL para aldığı ve kendisini darp ettiği iddia edildi. Bu iddiaların tamamen asılsız olduğunu söyleyen Yankı Bayramoğlu, “Bunların tamamı yalan yanlış. Sosyal medya üzerinden bana pek çok küfür içerikli mesajlar geliyor. Bu iddialar ile hedef gösterildiğimi ve annesinin yazdığı söylenen mektubun bence başkaları tarafından yazıldığını düşünüyorum. Rahmetli Eylül Cansın benim eski ev arkadaşımdı ve bir süre sonra anlaşamadık ayrıldık. Annesinin acısını anlıyorum benim annem ve  da çok ağladı Eylül için. En son yılbaşı gecesi Eylül Cansın bana kutlama mesajı yolladı whats app üzerinden” dedi. Bayramoğlu, Eylül Cansın’ı ölüme sürükleyenlerin trans çeteleri ve toplum olduğuna işaret ederek sorumluların biran önce yakalanmasını istediğini sözlerine ekledi.

'Eylül Cansın uyuşturucu kullanmaya başlamıştı'

İddialar arasında yer alan bir diğer isim ise Kumsal Güldiken. Eylül Cansın’ın eski ev arkadaşı olduğunu söyleyen Kumsal Güldiken, “Eylül Cansın son günlerde psikolojik bunalıma girmişti. Çeşitli sorunlar yaşıyordu. Alkol ve uyuşturucu kullanmaya başladığını öğrenmiştim” dedi.

Yaklaşık iki ay önce Bağdat caddesi üzerinde tartıştıklarını söyleyen Güldiken, “Bizim evimizin önüne geldi Eylül Cansın bir gece. Bağırmaya başladı o esnada da soyundu. Biz de kendisiyle münakaşa ettik ve kaçmaya başladı bir apartman boşluğuna yuvarlanarak düştü. Bizden şikayetçi olduğunu öğrendik ama karakolda barışmıştık kendisiyle” dedi.

Eylül Cansın’ın intihar etmesinde kimsenin payı olmadığını belirten Kumsal Güldiken, Cansın’ın yaşadığı sorunlardan dolayı girdiği bunalım sonucu intihar ettiğini sözlerine ekledi.

İstanbul LGBTİ Derneği ise son günlerde seks işçisi trans kadınlardan gelen şikayetler üzerine yaptıkları araştırma sonucu sözde iddia edilen trans çeteler ve üyeleri hakkında Avukat Eren Keskin aracılığıyla savcılığa suç duyurusunda bulunacağı öğrenildi.

Ege Üniversitesi Legebit Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Araştırmaları Topluluğu da 07 Ocak 2015 tarihinde saat 18:30’da Alsancak Garı önünde Eylül Cansın anısına bir basın açıklaması düzenleyerek trans cinayet ve ölümleri protesto edecek.

Michelle Demishevich - T24

Eşcinsel olmadığını kanıtlamak için soyunacak

Bollywood oyuncusu: Çıplak fotoğraflarımı yayınlarım

Bollywood'un ünlü oyuncusu Sahil Khan, 'eşcinsel olmadığını kanıtlamak' amacıyla yapımcı Ayesha Shroff'la çekilmiş fotoğraflarını basına verebileceğini açıkladı.

Hindistan ’da yapımcı Ayesha Shroff tarafından dolandırıcılıkla suçlanan ve yapımcının eşcinsel olduğunu söylediği oyuncu Sahil Khan, iddiaların asılsız olduğunu göstermek amacıyla cinsel ilişki esnasında çekilmiş fotoğraflarını basına verebileceğini açıkladı.

Independent’ta yer alan habere göre, yapımcı Shroff, Khan’ın kendisini dolandırdığını belirterek dava açtı. Khan ise suçlamaları reddederek, yönetmen Jackie Shroff’un eşi Ayesha’yla bir ilişki yaşadığını ve bu parayı ilişki esnasında birlikte harcadıklarını öne sürdü. Yapımcı Shroff ise bu iddiaları, Khan’ın eşcinsel olduğunu söyleyerek yalanladı.

Hindistan’da eşcinselliğin 2013’ten bu yana yasak olduğu bilinirken, Khan, “eşcinsel olmadığını kanıtlamak amacıyla” Shroff’la cinsel ilişki esnasında çekildiği fotoğrafları yayınlayabileceğini açıkladı. Khan, “Benim Ayesha’yla samimi fotoğraflarım var. Bunları göstermek zorundayım. Ayesha benim hakkımda çok şey söyledi – eşcinselmişim, ilişki yaşamamışız – ve bu yüzden bana, bu fotoğrafları topluma göstermekten başka çare bırakmadı” dedi.

Radikal

Gizli eşcinsellik üzerine açıkça kötü bir oyun

Paris'in şu sıralar en gözde oyunlarında biri 'İki Çırılçıplak Adam'. Avukat Kremer, bir gün kendisini asistanıyla çırılçıplak aynı yatakta bulur. Yoksa o bir eşcinsel midir? Zerafetten yoksun demode klişelerle yüklü bu oyubaşarısını ancak kadrosuna borçlu olabilir.

Perde açılır; şık bir salonun ortasında bir divan-yatakta iki erkek çırılçıplak uyumakta. Erkeklerden biri aniden uyanır ve yanındaki adama şaşkınlıkla bakıp, orada ne aradığını sorar. Öbürü de durumu izah edemeyeceğini, nasıl olup da aynı yatağa düştüklerini anlayamadığını söyler. Her ikisi de hayretler içinde birbirlerine bakıp bu duruma bir mana veremezler. Aniden daha geçkin olanın karısı salondan içeri girer ve ikisini orada çıplak görünce, bir açıklama yapmalarını ister. Ama her iki adam da cinsel ilişki yaşayıp yaşamadıklarına dair bir şey hatırlamamaktadırlar. İkisi de ağır bir “cinsel hafıza” kaybına uğramışlardır. O andan itibaren, komedi unsuru da oyunun başrolüne oturur. Geçkin adam, düştüğü durumdan kendini kurtarabilmek için yalana dolana ve garip stratejilere başvurmaya başlar. Ona göre yaşadığı tam bir kâbustur ve ağır bir komploya kurban gitmiştir.

Çarşafına sarılmış, bir Roma imparatoru edasıyla, büyük aktör François Berléand iyi bir oyunculuk performansı sergiliyor. Düştüğü bu tuhaf ve sıra dışı durumdan sıyrılabilmek için debelenmesi seyirciyi güldürüyor.

Karşısında genç Sébastien Thiéry, başına gelenlerden bir şey anlamayan salağı hakkıyla yorumluyor. İkisinin karşısında, deneyimli oyuncu İsabelle Gélinas, aldatılan kadının ruh hallerini bütün incelikleriyle oynarken, aldatılan kadının da anlayışlı ve bağışlayıcı olabileceğini ortaya çıkarıyor.

Avukat Kramer’in (François Berléand) bürosundaki asistanı ile yaşadığı bu sıra dışı duruma anlam verememesi ve birbirlerine herhangi bir açıklamada bulunamamaları tam bir kaos. Kramer, karısına bu vaziyette yakalanınca, evliliğini kurtarabilmek için bin dereden su getiriyor. Açıklayamadığı bu durumdan sıyrılmak için bir gerçek uydurmak istiyor. Ama bu gerçek nerede? Kramer’in salonunda mı yoksa Kramer’in vicdanında mı? İnsanoğlu, iç dünyasının derinliklerini karıştırdığında nelerle karşılaşabileceğini kestirebilir mi?

TİPİK BİR VODVİL
Sébastien Thiéry, bu oyunu yazarken, teksti “En akıl almaz cinsel dürtülerimizin bilincinde miyiz?” sorusu üstüne kalem almış olsa da, bu oyun salt eşcinselliği konu alan bir piyes değil. Aksine, modern zamanların bir komedisi. Bilindik klasik karı-koca-sevgili üçlüsüne nanik yapan ama vodvilin ritmine ve dinamizmine sahip çıkan bir oyun. Bir şekilde, yazar Sébastien Thiéry, vodvil türüne saygı duruşunda bulunurken, Feydeau’nun parfümünü İonesco’nun şüphesiyle harmanlayarak, tekstine yeni bir soluk getirmeye çalışıyor.

Edouard Lang’ın dekoru minimal ama son derece şık. Ladislas Chollat’nın rejisi dinamik.

Oyunun çıkış noktası oldukça ilginç, ama oyunun sonu seyirci için büyük bir hayal kırıklığı. Perde kapandığında, seyirci ilk sahnede olup bitenlerin sebebini öğrenemiyor. Final doyurucu değil.

Bir buçuk saat boyunca oyunda avukat Kramer’in genç asistanıyla iki defa daha uygunsuz bir vaziyette karısı tarafından yakalandığını, sonrasında, karısına eşcinsel olmadığını kanıtlamak için paralı bir fahişeyi evine davet ettiğini ve karısının onları yakalaması için tezgah kurduğunu görüyoruz. Kramer, bir erkekle birlikte olabilme fikrini hep reddediyor. Asistanıyla olan bitenden ısrarla hiçbir şey hatırlamıyor; o durumuna hiçbir anlam veremiyor. Ama aynı büroda çalıştıklarına göre, birbirlerini iyi tanımaları gerekmez mi? Ya salonda yerdeki prezervatifler? Ünlü avukat ve sadık koca Alain Kramer, nasıl oluyor da bürosundaki asistanıyla yatakta yan yana çıplak yatıyor ve hiçbir şey anımsayamıyor?

Durum da, sözcükler de komik öğenin etrafında dönüp dolaşıyor.

Madeleine Tiyatrosunda seyrettiğim bu oyunun teksti, aslında çok hazin! Hikâye başlıyor ama sonuçlanamıyor. Mantıklı hiçbir açıklama getirilmiyor. Eşcinsellik ve aldatma üzerine yazılmış diyaloglar çok satıhta ve çok ucuz; öyle ki seyirciyi güldürmeye yetmiyor, ne de düşündürmeye yetiyor. Oyuncular, bu maskaralığa rağmen, rollerinin hakkını vermeye çalışıyorlar. Ama François Berléand gibi bir ustanın böyle bir oyunda oynamayı kabul etmesi beni çok şaşırttı. Oyun çok ama çok hafif, sıkıcı, duygudan, zekâdan yoksun…

Yazarın, bu oyunla vermek istediği mesaj bir türlü açığa çıkmıyor. Zarafetten yoksun bu oyunda, yazar hikâyeyi nereye bağlamak istediğini belki de kendisi bile bilmiyor. Eşcinsellik üzerine ağır ve modası geçmiş klişeler oyunu avamlaştırıyor.

Fakat eylülden beri Madeleine Tiyatrosunda devam eden bu oyun hep dolu oynanıyor. Tahminime göre, bu da kadrodaki isimlerle ilgili. Büyük aktör François Berléand’ın karşısında “Baba” oyunundaki rolüyle Molière ödülü almış İsabelle Gélinas ve oyun yazarı olarak son yıllarda yıldızı parlayan Sébastien Thiéry’nin bu oyunun tekstine imza atması ve Berléand’ın karşısında oynaması, hepsi bir arada seyirciye cazip geliyor.

İki Çırılçıplak Adam/Deux Hommes Tout Nus
TİLDA TEZMAN
Radikal

Ojeli Brad Pitt




Uluslararası Palm Springs Festivali’nde ödül vermek için sahneye çıkan aktör Brad Pitt, parmaklarına farklı renk ve desenlerle sürdüğü ojeleriyle dikkat çekti. Geçen yıl Angelina Jolie ile evlenen oyuncunun oje seçiminde çocuklarından ilham aldığı konuşuluyor. Çocuklar, çiftin düğününde de Jolie’nin duvağını çizimleriyle süslemişti.

Hürriyet

Erkek çift lezbiyen olarak evleniyor

Parma Bertoli ile Stephanie Nickles, geçtiğimiz yıl Parma'ya tedavi edilemez beyin tümör tanısı konulduktan sonra evlenebilmek için bağış toplamaya başladılar. Birbirine aşık olan iki adam, cinsiyet değişikliği operasyonu geçerek kadın oldular.

59 yaşındaki Parma Bertoli ile 43 yaşındaki Stephanie Nickles, 2004 yılında hala erkek iken tanışıp bir ilişkiye başlamışlardı. Stephanie, 2006 yılında devletin karşıladığı operasyonla kadın olmuştu. Parma, 2008'de kadın oldu.

Birlikte yaşayan çift, doğum belgelerini değiştirip kadın olduklarını belirten kimliklerini çıkarttılar. Çift, gelecek ay yapacakları düğünde beyaz gelinlikler giymeyi planlıyorlar.

Geçtiğimiz Ekim ayı, Parma'da ölümcül beyin tümörü tanısı konuldu ve hayatının 12 aydan kısa bir süre içerisinde sona ereceği bildirildi.

Çift, sınırlı vakitlerinin kaldığını bildiklerini, ve kanser tanısı konmadan önce kararını aldıklarını evliliğin ilişkileri için çok özel bir anlamı olduğu söylediler.

Çift, finansal durumlarının kötü olduğunu ve evlilik hayallerini gerçekleştirmek için bağış topladıklarını belirtti.

Vatan

İKİ YAKIŞIKLI TURA ÇIKTI


Murat Boz ve Burak Özçivit önceki akşam birlikte balıkçıdaydı.

Boz, stilisti Senem Sensilay’la aşk yaşadığı haberlerine sitem etti. “Senem altı yıllık çalışanım. İş toplantısı yapıyorum, aşk yazılıyor” diyen Boz, Sensilay’la görüntülendiğinde otomobilini gazetecilerin üzerine sürmesine de espriyle açıklık getirdi: “Aksi-yon filmi . Ona hazırla-nıyorum.”

EMRAH AKÇAAY

Vatan

TÜRK PSİKOLOGLAR DERNEĞİ Medya LGBTİ Bireylerin Yanında Durmalı

Türk Psikologlar Derneği LGBTİ bireylerin intiharlarında medyanın sorumluluklarını hatırlattı. Medyayı LGBTİ bireylerin yaşamın her alanında maruz kaldıkları şiddet ve ayrımcılığı haberleştirmeye ve LGBTİ politik hareketinin yanında durmaya çağırdı.

Türk Psikologlar Derneği (TPD) LGBTİ bireylerde yaşanan intihar düşüncesi riskinin LGBTİ olmayan bireylere göre daha yüksek olduğunu hatırlatarak bu kişilerin intiharlarının her zaman toplumsal birer olgu olduğuna dikkat çekti.

TPD 4 Ocak’ta intihar eden trans seks işçisi Eylül Cansın ile ilgili yaptığı açıklamasında, LGBTİ bireylerin yaşamı boyunca doğrudan veya dolaylı şekilde kültürel, yasal, fiziksel ve sosyal boyutlarda ayrımcılık ve şiddete maruz kaldığını vurguladı.

“Bir LGBTİ bireyin yaşadığı umutsuzluk ve çaresizlik, maruz bırakıldığı ayrımcılık ve şiddetin sonucudur.”

İntihar riski

TPD’nin verdiği bilgilere göre, araştırmalar ayrımcılığa maruz kalmanın, hak ihlaline uğramanın ve aileden dışlanmanın depresyon, kaygı, travma sonrası stres bozukluğu gibi psikolojik sağlık bozulmalarına yol açtığını, bireylerin bağışıklık sistemlerini zayıflattığını ve iyileşmeyi geciktirdiğini ortaya koyuyor.

“Özellikle ergenlik ve genç yetişkinlik dönemlerinde LGBTİ bireylerin yaşayabileceği yalnızlık duyguları ve intihar düşüncesine yatkınlık riskinin, LGBTİ olmayan bireylerden daha yüksek olduğu yine araştırmaların ortak bulgusudur.”

Medyanın sorumluluğu

TPD kültürel, yasal, fiziksel ve sosyal ayrımcılık ve şiddet karşısında LGBTİ bireylerle dayanışmanın, toplumdaki homofobik ve transfobik tutum ve eylemlerin karşısında durmanın herkesin sorumluluğu olduğunu da hatırlattı.

Bu çerçevede medyanın sorumluluğuna da değindi.

İntiharı özendirici yayınlardan kaçınılmasının önemine değinen TPD, Cansın’ın intiharındaki intihar notu videosunun paylaşılmaması ve yayımlamaması gerektiğini belirtti.

“Bu yolla daha da yaygınlaşmasına katkıda bulunmamak önemlidir. Zira intihar sürecinin ve yöntemin detaylı tarifi, özellikle ergenler ve genç yetişkinler ile depresyona ve intihara eğilimli kişiler için tetikleyici ve alevlendirici bir rol model olabilir, taklit edilme olasılığını arttırır.

“Herhangi bir intihar olayı ana başlık ya da flaş haber olarak verilmemeli, mümkün olduğunca görselleştirilmeden ve dramatize edilmeden verilmelidir.

“Yayımlanan haberlerde, intiharın yöntemiyle ilgili detaylı tariflerden mümkün olduğu kadar kaçınılmalı; intiharın ardında bıraktığı izleri içeren görüntüler yayımlanmamalıdır.

Destek imkanları

LGBTİ bireylerin intiharlarında TPD’nin özellikle üzerinde durduğu noktalardan biri de bu tip haberlerde LGBTİ bireylerin erişebilecekleri hukuki, psikolojik, sosyal destek imkânlarına yer verilmesi oldu.

“İntihar davranışının altında yatan depresyon için destek ve tedavi imkanlarının bulunduğu ve bu imkanların ne kadar hayat kurtarıcı olabileceği vurgulanmalıdır.

“LGBTİ bireylerin erişebilecekleri hukuki, psikolojik, sosyal destek imkânlarına, parçası olabilecekleri örgütlere ve ruh sağlığı alanında yapılan psikososyal destek çalışmalarına yer verilmeli, bu örgüt ve kuruluşlara erişim bilgileri yaygınlaştırılmalıdır.” (YY)

Bianet

LGBTİ Hapishanesi Projesine LGBTİ Örgütlerinden Tepki

LGBTİ dernekleri, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği ile ortak bir açıklamayla, 2017'de tamamlanması planlanan LGBTİ cezaevi konusunda endişeli olduklarını söyledi.

LGBTİ dernekleri, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği ile ortak bir açıklama yaparak Türkiye’de açılması planlanan LGBTİ cezaevleri konusunda endişeli olduğunu söyledi.

Adalet Bakanlığı, çeşitli bilgi edinme başvuruları ve soru önergelerine verdiği cevaplarda LGBTİ mahpuslara yönelik olarak özel bir hapishane inşa edeceğini açıklamıştı. Bir trans mahpusun bilgi edinme başvurusuna gelen cevapta ise LGBTİ cezaevinin 2015’te İzmir’de inşa edilmeye başlanacağı ve 2017’de tamamlanacağı belirtildi.

18 derneğin ortaklaşa yaptığı açıklamada, ayrı bir LGBTİ hapishanesinin yapılmasını olumsuz bir gelişme olduğu, bunun yerine mevcut hapishanelerde ayrımcılık ve güvenlik sorunlarını çözülmesi gerektiğini söyledi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Bu projenin inşaatına başlamadan önce, konunun muhatapları olan STÖ’ler olarak Adalet Bakanlığı yetkilileriyle beraber LGBTİ mahpusları ziyaret etmek, bu projeyi onlara da anlatmak, konuya ilişkin onların da görüşlerini almak ve sonrasında kamuya da açık bir şekilde görüşlerin tartışılacağı bir süreç yürütmek istiyoruz. Demokratik tutum bunu gerektirmektedir. Adalet Bakanlığı’nı LGBTİ mahpusların yaşantısını doğrudan etkileyecek “LGBTİ hapishanesi” adımını atmadan önce bu tutumu almaya çağırıyoruz.”

“Kriterleri ne olacak?”

Bir LGBTİ hapishanesi açılmasının ayrımcılığı kurumsallaştırmak, devlet eliyle ve mimari aracılığıyla da ayrımcılık yapmak olduğunu söylenirken, LGBTİ hapishanesi projesiyle ilgili sorunlar şöyle özetlendi:

* Yargılamanın sağlıklı yürümesi ve aileleriyle, sosyal çevreleriyle bağlarının sürebilmesi için mahpusların tutuklandıkları yerde hapsedilmeleri önemlidir.

* Bir LGBTİ hapishanesi açmak, orada tutulacak bütün mahpusları damgalamaktır. Kendi cinsel yönelimini ailesine, çevresine açıklamayan insanlar tutuklandıklarında gönderilecekleri yer bu hapishane olduğunda cinsel yönelimleri devlet eliyle ifşa edilmiş olacaktır.

* LGBTİ hapishanesi yoluyla gerçekleştirilecek olan damgalama burada tutulacak mahpusların yanı sıra bu hapishaneye gidecek olan ziyaretçileri de kapsayacaktır.

* Güvenlik gerekçesi söz konusu ise LGBTİ mahpusların halihazırda hapishanelerde ayrı koğuşlarda tutuldukları, diğer mahpuslarla bir araya getirilmediği de hatırlanmalıdır. Bu nedenle LGBTİ mahpuslara yönelik taciz, tecavüz, kötü muamele vakalarının bilinenlerinin neredeyse tamamı mahpuslardan değil hapishane personelinden kaynaklıdır. Ayrı bir LGBTİ hapishanesi inşa etmek bu güvenlik kaygısını ortadan kaldırmayacaktır.

* Akla gelen bir diğer çekinceli durum ise hapishanelerde tecavüze uğrayan mahpusların ve tecavüzcülerinin de “farklı cinsel yönelim” iddiasıyla buraya gönderilip gönderilmeyeceğidir. Buraya gönderilmenin kriterlerinin ne olacağı bilinmemektedir.

Açıklamayı imzalayan örgütler: Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), Flu Baykuş (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi), Hêvî LGBTİ, İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği, KAOS GL, Kars Homofobi ve Transfobi Karşıtı Platform, Kırmızı Şemsiye Derneği, Lambda İstanbul LGBTİ, LeGeBİT Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Araştırmaları ve Dayanışma Topluluğu (Ege Üniversitesi), Lion Queer (Galatasaray Üniversitesi), LİSTAG, Malatya Homofobi ve Transfobi Karşıtı Gençlik, Pembe Hayat, Queer Adana, Siyah Pembe Üçgen, Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPOD), Trans Danışma Merkezi Derneği, Zeug Madi LGBT. (ÇT)

Bianet