18 Şubat 2013 Pazartesi
Tolgahan Sayışman kalçasına estetik mi yaptırdı?
Sayışman'ın derdi kalça değil başkaymış
Oyuncu Tolga Sayışman, gerçekte hangi ameliyatı oldu?
Tolga Sayışman geçtiğimiz hafta sonu bıçak altına yatmıştı. Genç oyuncu "Fıtık ameliyatı geçirdim" dedi ama bugün bazı gazetelerde "Kalçasına estetik" yaptırdığı iddia edildi. Oysa işin aslı başkaydı. Yakışıklı oyuncu hemoroid sıkıntısı nedeniyle operasyon geçirmiş. İşte Tolga Sayışman'ın hemoroid ameliyatının raporu...
Akşam
Oyuncu Tolga Sayışman, gerçekte hangi ameliyatı oldu?
Akşam
Mahkeme: Eşçinsel ilişki doğaldır
Mahkeme: Eşçinsel ilişki doğaldır
Yargıtay: Hayır, değil ceza artırılmalı
İSTANBUL Anadolu 18. Asliye Ceza Mahkemesi, grup seks ve eşcinsel ilişki içeren 125 porno CD'yle yakalanan D.M. isimli satıcının davasında Yargıtay'la karşı karşıya geldi.
D.M.'ye "izinsiz porno CD satmak" suçundan 8 ay hapis cezası veren mahkeme, CD içeriklerindeki grup seks ve eşsincel ilişki görüntülerini "doğal olmayan yolla cinsel ilişki" saymadı ve D.M.'ye verilen hapis cezasını 4 yıla çıkartmadı.
ÖRNEKLER VERDİ
Mahkeme Hakimi Mahmut Erdemli, kararında Avrupa ve Amerika'dan örnekler vererek cinsel tercihlere saygı gösterilmesi gerektiğini, dünyada eşcinsel evliliklerin yasal olarak kabul edildiğini belirtti. Erdemli, toplu cinsel ilişkinin ise alışılmadık olmasına rağmen, yasanın doğal olmayan yolla cinsel ilişkiye örnek gösterdiği çocuk, hayvan ya da ölüyle cinsel ilişki kadar iğrenç ya da vahim olmadığını savundu. Hakim Erdemli bu gerekçelerle ceza artımını yapmadı.
YARGITAY'TAN TENKİT
Ancak Yargıtay 14. Ceza Dairesi, mahkeme kararını tenkit etti. Grup seks ve eşcinsel ilişkinin, doğal olmayan yolla cinsel ilişki olarak kabul edilmesi gerektiğini belirten Yargıtay, bunun ceza artırım nedeni olarak kabul edilmesi gerektiğini kısa bir kararla yerel mahkemeye bildirdi.
'Avrupa'da encinsel evlilikler var'
HAKİM Mahmut Erdemli kararında şunları belirtti: "Günümüzde hem cinsler arasında evliliklerin mümkün olduğu çağdaş ülkeler bulunmaktadır. Uluslararası düzenlemelerde ayrımcılık yasağı kapsamında insanların cinsel tercihleri de belirtilmiş ve bu suretle cinsel tercihlere saygı duyulması zorunluluğu getirilmiş ve aksi yöndeki uygulamalar yönünden ceza öngörülmüştür. Bu doğrultuda Avrupa ülkelerinin çoğunda eşcinsel birliktelikler evliliğe eşdeğer sayılmış, bu ülkelerden Hollanda'da son birkaç yıldır eşcinsel evlilikler yasal olarak kabul edilmiştir. Yasal olarak böyle bir birlikteliğe izin verilen çağdaş toplumların bulunduğu bir dünyada, suça konu CD'lerdeki hem cinsler arasında gerçekleşen cinsel ilişkinin doğal olmadığını kabul etmek mümkün değildir."
Hilal ÖZTÜRK/Habertürk
Yargıtay: Hayır, değil ceza artırılmalı
İSTANBUL Anadolu 18. Asliye Ceza Mahkemesi, grup seks ve eşcinsel ilişki içeren 125 porno CD'yle yakalanan D.M. isimli satıcının davasında Yargıtay'la karşı karşıya geldi.
D.M.'ye "izinsiz porno CD satmak" suçundan 8 ay hapis cezası veren mahkeme, CD içeriklerindeki grup seks ve eşsincel ilişki görüntülerini "doğal olmayan yolla cinsel ilişki" saymadı ve D.M.'ye verilen hapis cezasını 4 yıla çıkartmadı.
ÖRNEKLER VERDİ
Mahkeme Hakimi Mahmut Erdemli, kararında Avrupa ve Amerika'dan örnekler vererek cinsel tercihlere saygı gösterilmesi gerektiğini, dünyada eşcinsel evliliklerin yasal olarak kabul edildiğini belirtti. Erdemli, toplu cinsel ilişkinin ise alışılmadık olmasına rağmen, yasanın doğal olmayan yolla cinsel ilişkiye örnek gösterdiği çocuk, hayvan ya da ölüyle cinsel ilişki kadar iğrenç ya da vahim olmadığını savundu. Hakim Erdemli bu gerekçelerle ceza artımını yapmadı.
YARGITAY'TAN TENKİT
Ancak Yargıtay 14. Ceza Dairesi, mahkeme kararını tenkit etti. Grup seks ve eşcinsel ilişkinin, doğal olmayan yolla cinsel ilişki olarak kabul edilmesi gerektiğini belirten Yargıtay, bunun ceza artırım nedeni olarak kabul edilmesi gerektiğini kısa bir kararla yerel mahkemeye bildirdi.
'Avrupa'da encinsel evlilikler var'
HAKİM Mahmut Erdemli kararında şunları belirtti: "Günümüzde hem cinsler arasında evliliklerin mümkün olduğu çağdaş ülkeler bulunmaktadır. Uluslararası düzenlemelerde ayrımcılık yasağı kapsamında insanların cinsel tercihleri de belirtilmiş ve bu suretle cinsel tercihlere saygı duyulması zorunluluğu getirilmiş ve aksi yöndeki uygulamalar yönünden ceza öngörülmüştür. Bu doğrultuda Avrupa ülkelerinin çoğunda eşcinsel birliktelikler evliliğe eşdeğer sayılmış, bu ülkelerden Hollanda'da son birkaç yıldır eşcinsel evlilikler yasal olarak kabul edilmiştir. Yasal olarak böyle bir birlikteliğe izin verilen çağdaş toplumların bulunduğu bir dünyada, suça konu CD'lerdeki hem cinsler arasında gerçekleşen cinsel ilişkinin doğal olmadığını kabul etmek mümkün değildir."
Hilal ÖZTÜRK/Habertürk
Gençleşme ticareti için hayvan katliamı
Kozmetiğe gönüllü kurbanlar, kozmetik ürünlerini almadan önce iki kere düşünsünler ve bu ürünler için katliam yapılmış olabileceğini göz önünde bulundursunlar.
Cildi yenilemek ve gençleştirmek için kullanılan köpek balığı yüzgecinin aynı zamanda afrodizyak etkisi var. Uzmanlar, dünyadaki yoğun köpek balığı yüzgeci talebinin sürdürülebilir olmadığını belirtiyor. Uluslararası köpek balığı saldırıları dosyasına göre her yıl 30 ila 70 milyon arasında köpek balığı, yüzgeci için öldürülüyor...
Yüzgeçler, köpek balıklarının yüzebilmesi ve kendilerine yön verebilmesinde yaşamsal öneme sahip. Yüzgeç ticareti yapanlar genellikle balıkların yüzgeçlerini kestikten sonra onları tekrar suya bırakıyorlar. Bu önemli organlarını kaybettikten sonra köpek balıkları yüzemiyor ve deniz dibinde boğuluyorlar...
Köpek balığı yüzgeçleri Asya’da düğünlerde, büyük iş yemeklerinde çorba olarak servis ediliyor, asalet ve zenginlik sembolü sayılıyor...
Aşırı avlanma ve yüzgeç ticaretinden pek çok köpek balığı türü olumsuz etkileniyor.
Eşcinsel Çifte Verilmesi Değil, Neden Aileden Alındığı Tartışılmalı
Hükümetin Avrupa'da eşcinsel çiftlere verilen Türkiyeli çocuklarla ilgili girişimlerini, İnsan Hakları Komisyonu'ndan Sezgin Tanrıkulu ve Ertuğrul Kürkçü ile Prof. Dr. Şahika Yüksel bianet'e değerlendirdi.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün, Avrupa ülkelerinde Türkiyeli ailelerden alınıp bakıcı ailelere verilen çocukların "Hıristiyan ve eşcinsel" çiftlerden alınıp, biyolojik ailelerinin "kültürüne en yakın kültüre" verilmesi ya da biyolojik ailelerine geri verilmeleri için çalışmalarına başladı.
bianet konuyu İnsan Hakları Komisyonu üyeleri ve psikiyatrist Şahika Yüksel'le konuştu.
Türkiye Psikiyatri Derneği'nden Prof. Dr. Şahika Yüksel "Burada en önemli soru çocuğun biyolojik ailesinden neden alındığı. O çocuğun dokuz yaşındayken aile değiştirmesi, nereye giderse gitsin çok ciddi sorunlara yol açar" dedi.
İnsan Hakları Komisyonu üyelerinden BDP'li Ertuğrul Kürkçü, "Komisyon inceleme yapacak ama eşcinsellikten hareket eden bir mesele yok. İnceleme yapılırken çocukların ailelerinden niçin alındığı, evde şiddet, istismar gibi şeylere uğrayıp uğramadığı da ortaya çıkacak" diye konuştu.
Komisyon üyesi CHP'li Sezgin Tanrıkulu ise, Komisyon'un açıklamalarında cinsel yönelimleri gereği ayrımcı bir algı yaratmaması gerektiğini ifade etti.
"Çocukların ailelerden niçin alındığı tartışılmıyor"
Ertuğrul Kürkçü: Komisyonda, yurtdışındaki Türkiyeli çocukların, Avrupa'daki mevzuatlara göre ailelerinden alınarak bakıcı ailelere verilmesinden doğan şikayetler var. Kimi aileler çocuklarının Hıristiyanlara kimi aileler eşcinsellere verilmesinden dolayı kimi aileler ise çocuklarına yabancılaştıklarını söyleyerek buna bir çare bulunması gerektiğine dair başvuruda bulunmuş. Komisyon Başkanı da bu şikayetlere katılıyor aslında. Ama Komisyon ne olduğunu anlamak istiyor. Böyle bir inceleme olacak ama bu inceleme yapılırken çocukların ailelerinden niçin alındığı, evde şiddet, istismar gibi şeylere uğrayıp uğramadığı da ortaya çıkacak. Yani inceleme iddianın tersini de kanıtlayabilir.
Bakıcı aileler arasında hiç Türkiyeli ve Müslüman yoksa çocuklar ister istemez Türkiyeli ve Müslüman olmayan ailelere mi gidiyor? Bunları öğrenmek gerekiyor. Özetle eşcinsellikten hareket eden bir mesele yok. Ama çocukların ailelerden neden alındığına dair bir tartışma da yok. Ben bunu tartışmak istiyorum.
Ama başkanın sunuşunda bu şikayetler vardı. Eğer Komisyon Türkiye'de yaptığı gibi bir inceleme yapacaksa, üç kişiyle konuşup kendi kafasındaki kararı verecektir.
Sezgin Tanrıkulu: Komisyon toplantısı sırasında yurtdışında olduğum için konudan gazeteler aracılığıyla haberdar oldum. Çocukların hangi bağlamda ailelerinden alındığı, kime verildiği konusunda bilgim yok ama İnsan Hakları Komisyonu'nun bir şey yaparken diline ve üslubuna dikkat etmesi lazım. Konuşurken, insanların cinsel yönelimleri gereği ayrımcı bir algı yaratmaması gerekir" dedi.
"Çocuklar bir milletin ya da bir grubun malı değildir"
Şahika Yüksel: Altı ay, bir çocuğun kendi kimliğini ve ait olduğu özellikleri değerlendirmesi için çok erken bir devre, bu söz konusu değil. Burada en önemli soru çocuğun biyolojik ailesinden neden alındığı. O çocuğun dokuz yaşındayken aile değiştirmesi, nereye giderse gitsin çok ciddi sorunlara yol açar. Çocuk altı aylıkken onu ihmal eden aileye karşı şimdi ne hissediyor? Travmaların, kötü muamelenin görünür olduğu bir durumda, "benim inançlarıma uymuyor" diyemeyiz. Çocuklar bir milletin ya da bir grubun malı değildir.
"Biyolojik aile daima çocuğu en uygun büyütecek, en uygun mesajı verecek" demek doğru değil. Tabii bir çocuğun ve bir ailenin kendi kültürel anlayışlarının da değeri ve anlamı vardır, çocuklar başka ailelere verilirken kültürel duyarlılıklara özen gösterilmelidir. Ancak istismar edilen bir çocuğun, istismar ortamından ayrılması birinci ilke olmalıdır. Çocuğun yerleştirildiği yeni yerde de istismar olmaması gerekir. Örneğin Türkiye'de birçok uzman, aile çocuğu istismar ettiğinde açıklamıyor çünkü Türkiye devlet olarak ailesinden istismar nedeniyle aldığı çocukları korumuyor.
Basına yansıyan Yunus örneği üzerinden konuştuğumuzda, buradaki kararı herhangi birinin vermesi uygun değildir çünkü herkes kendi sübjektif ideolojisine göre karar verecektir. Dokuz yaşındaki çocuk karar verme yeteneğine sahiptir ve verildiği aileden şikayetçiyse o çocuğun nereye yerleşmesi gerektiği ayrıca tartışılmalıdır.
Ayrıca burada şu bilgiyi eklemekte yarar var. Eşcinsellik seçim değil, doğuştan gelen bir durumdur. Dolayısıyla çocuğun verildiği ailenin eşcinsel olması önemli değildir. Eşcinseller tarafından ya da eşcinsellere hoşgörülü ortamda büyütülen çocukların arasında eşcinsellerin oranı daha yüksek değil. Bu, eskiden ileri sürülen iddialara karşı bilimsel bir bilgidir. Ayrıca bu çocukların nefret suçu işlemeye daha az temayüllü olduğunu biliyoruz.
Ne olmuştu?
Bozdağ, Hollanda'da altı aylıkken Türkiyeli ailesinden alınıp lezbiyen bir çifte verilen, şu anda dokuz yaşında olan Yunus isimli oğlan çocuğuyla ilgili yeni dava açılması için Yurtdışı Türkler Başkanlığı'na talimat verdi ve Hollanda hükümeti nezdinde girişimde bulunacaklarını açıkladı.
Meclis İnsan Hakları Komisyonu'nun da inceleme başlattığı, 17 Nisan'da Almanya'dan başlayarak bazı ülkelerde yapılacak araştırmalar üzerine bir rapor hazırlanacağı da açıklandı.
Üstün, "Biz o kültürü de kınamıyoruz ama yabancı bir kültür olan eşcinsel aileye veriliyor. Çocuk haklı sebeplerden alınsa bile ailenin kültürüne en yakın kültüre verilmeli" diye konuştu. (ÇT)
Çiçek TAHAOĞLU - Bianet
bianet konuyu İnsan Hakları Komisyonu üyeleri ve psikiyatrist Şahika Yüksel'le konuştu.
Türkiye Psikiyatri Derneği'nden Prof. Dr. Şahika Yüksel "Burada en önemli soru çocuğun biyolojik ailesinden neden alındığı. O çocuğun dokuz yaşındayken aile değiştirmesi, nereye giderse gitsin çok ciddi sorunlara yol açar" dedi.
İnsan Hakları Komisyonu üyelerinden BDP'li Ertuğrul Kürkçü, "Komisyon inceleme yapacak ama eşcinsellikten hareket eden bir mesele yok. İnceleme yapılırken çocukların ailelerinden niçin alındığı, evde şiddet, istismar gibi şeylere uğrayıp uğramadığı da ortaya çıkacak" diye konuştu.
Komisyon üyesi CHP'li Sezgin Tanrıkulu ise, Komisyon'un açıklamalarında cinsel yönelimleri gereği ayrımcı bir algı yaratmaması gerektiğini ifade etti.
"Çocukların ailelerden niçin alındığı tartışılmıyor"
Ertuğrul Kürkçü: Komisyonda, yurtdışındaki Türkiyeli çocukların, Avrupa'daki mevzuatlara göre ailelerinden alınarak bakıcı ailelere verilmesinden doğan şikayetler var. Kimi aileler çocuklarının Hıristiyanlara kimi aileler eşcinsellere verilmesinden dolayı kimi aileler ise çocuklarına yabancılaştıklarını söyleyerek buna bir çare bulunması gerektiğine dair başvuruda bulunmuş. Komisyon Başkanı da bu şikayetlere katılıyor aslında. Ama Komisyon ne olduğunu anlamak istiyor. Böyle bir inceleme olacak ama bu inceleme yapılırken çocukların ailelerinden niçin alındığı, evde şiddet, istismar gibi şeylere uğrayıp uğramadığı da ortaya çıkacak. Yani inceleme iddianın tersini de kanıtlayabilir.
Bakıcı aileler arasında hiç Türkiyeli ve Müslüman yoksa çocuklar ister istemez Türkiyeli ve Müslüman olmayan ailelere mi gidiyor? Bunları öğrenmek gerekiyor. Özetle eşcinsellikten hareket eden bir mesele yok. Ama çocukların ailelerden neden alındığına dair bir tartışma da yok. Ben bunu tartışmak istiyorum.
Ama başkanın sunuşunda bu şikayetler vardı. Eğer Komisyon Türkiye'de yaptığı gibi bir inceleme yapacaksa, üç kişiyle konuşup kendi kafasındaki kararı verecektir.
Sezgin Tanrıkulu: Komisyon toplantısı sırasında yurtdışında olduğum için konudan gazeteler aracılığıyla haberdar oldum. Çocukların hangi bağlamda ailelerinden alındığı, kime verildiği konusunda bilgim yok ama İnsan Hakları Komisyonu'nun bir şey yaparken diline ve üslubuna dikkat etmesi lazım. Konuşurken, insanların cinsel yönelimleri gereği ayrımcı bir algı yaratmaması gerekir" dedi.
"Çocuklar bir milletin ya da bir grubun malı değildir"
Şahika Yüksel: Altı ay, bir çocuğun kendi kimliğini ve ait olduğu özellikleri değerlendirmesi için çok erken bir devre, bu söz konusu değil. Burada en önemli soru çocuğun biyolojik ailesinden neden alındığı. O çocuğun dokuz yaşındayken aile değiştirmesi, nereye giderse gitsin çok ciddi sorunlara yol açar. Çocuk altı aylıkken onu ihmal eden aileye karşı şimdi ne hissediyor? Travmaların, kötü muamelenin görünür olduğu bir durumda, "benim inançlarıma uymuyor" diyemeyiz. Çocuklar bir milletin ya da bir grubun malı değildir.
"Biyolojik aile daima çocuğu en uygun büyütecek, en uygun mesajı verecek" demek doğru değil. Tabii bir çocuğun ve bir ailenin kendi kültürel anlayışlarının da değeri ve anlamı vardır, çocuklar başka ailelere verilirken kültürel duyarlılıklara özen gösterilmelidir. Ancak istismar edilen bir çocuğun, istismar ortamından ayrılması birinci ilke olmalıdır. Çocuğun yerleştirildiği yeni yerde de istismar olmaması gerekir. Örneğin Türkiye'de birçok uzman, aile çocuğu istismar ettiğinde açıklamıyor çünkü Türkiye devlet olarak ailesinden istismar nedeniyle aldığı çocukları korumuyor.
Basına yansıyan Yunus örneği üzerinden konuştuğumuzda, buradaki kararı herhangi birinin vermesi uygun değildir çünkü herkes kendi sübjektif ideolojisine göre karar verecektir. Dokuz yaşındaki çocuk karar verme yeteneğine sahiptir ve verildiği aileden şikayetçiyse o çocuğun nereye yerleşmesi gerektiği ayrıca tartışılmalıdır.
Ayrıca burada şu bilgiyi eklemekte yarar var. Eşcinsellik seçim değil, doğuştan gelen bir durumdur. Dolayısıyla çocuğun verildiği ailenin eşcinsel olması önemli değildir. Eşcinseller tarafından ya da eşcinsellere hoşgörülü ortamda büyütülen çocukların arasında eşcinsellerin oranı daha yüksek değil. Bu, eskiden ileri sürülen iddialara karşı bilimsel bir bilgidir. Ayrıca bu çocukların nefret suçu işlemeye daha az temayüllü olduğunu biliyoruz.
Ne olmuştu?
Bozdağ, Hollanda'da altı aylıkken Türkiyeli ailesinden alınıp lezbiyen bir çifte verilen, şu anda dokuz yaşında olan Yunus isimli oğlan çocuğuyla ilgili yeni dava açılması için Yurtdışı Türkler Başkanlığı'na talimat verdi ve Hollanda hükümeti nezdinde girişimde bulunacaklarını açıkladı.
Meclis İnsan Hakları Komisyonu'nun da inceleme başlattığı, 17 Nisan'da Almanya'dan başlayarak bazı ülkelerde yapılacak araştırmalar üzerine bir rapor hazırlanacağı da açıklandı.
Üstün, "Biz o kültürü de kınamıyoruz ama yabancı bir kültür olan eşcinsel aileye veriliyor. Çocuk haklı sebeplerden alınsa bile ailenin kültürüne en yakın kültüre verilmeli" diye konuştu. (ÇT)
Çiçek TAHAOĞLU - Bianet
‘Sizi eşcinsel yapacağım’
İngiliz illüzyonist Derren Brown, yeni numarasının eşcinselleri heteroseksüel, heteroseksüelleri ise eşcinsel yapmak olduğunu açıkladı.
Hipnoz yöntemiyle yaptığı şovlarla İngiliz televizyonlarına sık sık konuk olan Derren Brown, geçtiğimiz yıl yaptığı şovda gönüllü bir kişiyi dünyanın meteor çarpmasıyla yık olacağına ve öncesinde zombiler tarafından ele geçirileceğine inandırmıştı.
Brown, yeni numarası için iddialı konuşurken, “Heteroseksüel bir adamı eşcinsel yapmak ilginç olur, değil mi’ diye konuştu.
İngiliz illüzyonist, kendisinin de eşcinsel olduğunu 4 yıl önce açıklamıştı.
Akşam
Hipnoz yöntemiyle yaptığı şovlarla İngiliz televizyonlarına sık sık konuk olan Derren Brown, geçtiğimiz yıl yaptığı şovda gönüllü bir kişiyi dünyanın meteor çarpmasıyla yık olacağına ve öncesinde zombiler tarafından ele geçirileceğine inandırmıştı.
Brown, yeni numarası için iddialı konuşurken, “Heteroseksüel bir adamı eşcinsel yapmak ilginç olur, değil mi’ diye konuştu.
İngiliz illüzyonist, kendisinin de eşcinsel olduğunu 4 yıl önce açıklamıştı.
Akşam
Devlet, Yunus için eşcinsel çifte dava açıyor
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Hollanda'da ailesinden alınarak eşcinsel bir çifte verilen Yunus için dava açılması talimatı verdi.
Türkiye , Avrupa ülkelerinde Türk ailelerden alınıp Hıristiyan çiftlere verilen 5 bini aşkın çocuğu geri alma çalışmasını eşcinsel çiftlerden başlattı.
Hürriyet gazetesinden Bülent Sarıoğlu’nun haberine göre Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Hollanda’da bakıcı aile olarak lezbiyen çifte verilen Yunus’la ilgili yeni dava açılması için Yurtdışı Türkler Başkanlığı’na talimat verdi ve Hollanda hükümeti nezdinde girişimde bulunacaklarını açıkladı.
İlk olarak yurtdışındaki Türklerden sorumlu Başbakan Yardımcısı Bozdağ’ın gündeme getirdiği konuda Meclis İnsan Hakları Komisyonu da inceleme başlattı. Komisyon, 17 Nisan’da Almanya ’dan başlayarak bazı ülkelerde araştırmalar yapacak ve rapor hazırlayacak.
Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün, Hollanda’da yaşayan bir Türk ailenin çocuğunun eşcinsel ailede olduğunu belirterek, “Velayet kutsal bir haktır, idari bir kararla elden alınamaz. Mutlaka yargı kararı gerekir. Biz o kültürü de kınamıyoruz ama yabancı bir kültür olan eşcinsel aileye veriliyor. Çocuk haklı sebeplerden alınsa bile ailenin kültürüne en yakın kültüre verilmeli” dedi.
RET KARARI: DİL BİLMİYOR
Bozdağ da, 2004’te 6 aylıkken çocuğun yere düşürülmesi üzerine Hollanda Gençlik Dairesi’nce Azeroğlu ailesinden alınan ve şimdi 9 yaşında olan Yunus için girişim başlattı. Bozdağ’ın talimatı üzerine Yurtdışı Türkler Başkanlğı ile Türkiye’nin Lahey Büyükelçiliği Azeroğlu çiftiyle görüşerek yeni bir süreç başlattı.
Azeroğlu Ailesi’nin, bakıcı aile olan lezbiyen çiftten çocuklarını almak için daha önce mahkemeye yaptıkları başvurunun reddedildiği öğrenildi. Mahkemenin, anne N. Azeroğlu’nun Hollandaca bilmemesini gerekçe gösterdiği belirtildi.
Şimdi Türk makamları, çocuğun psikolojisinin bozulduğu ve insan haklarına aykırı uygulama yapıldığı gerekçesiyle yeni dava açılmasını isteyecek. Bozdağ, diğer yandan Hollanda hükümeti nezdinde girişimlerde bulunacaklarını vurguladı.
Radikal
Türkiye , Avrupa ülkelerinde Türk ailelerden alınıp Hıristiyan çiftlere verilen 5 bini aşkın çocuğu geri alma çalışmasını eşcinsel çiftlerden başlattı.
Hürriyet gazetesinden Bülent Sarıoğlu’nun haberine göre Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Hollanda’da bakıcı aile olarak lezbiyen çifte verilen Yunus’la ilgili yeni dava açılması için Yurtdışı Türkler Başkanlığı’na talimat verdi ve Hollanda hükümeti nezdinde girişimde bulunacaklarını açıkladı.
İlk olarak yurtdışındaki Türklerden sorumlu Başbakan Yardımcısı Bozdağ’ın gündeme getirdiği konuda Meclis İnsan Hakları Komisyonu da inceleme başlattı. Komisyon, 17 Nisan’da Almanya ’dan başlayarak bazı ülkelerde araştırmalar yapacak ve rapor hazırlayacak.
Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün, Hollanda’da yaşayan bir Türk ailenin çocuğunun eşcinsel ailede olduğunu belirterek, “Velayet kutsal bir haktır, idari bir kararla elden alınamaz. Mutlaka yargı kararı gerekir. Biz o kültürü de kınamıyoruz ama yabancı bir kültür olan eşcinsel aileye veriliyor. Çocuk haklı sebeplerden alınsa bile ailenin kültürüne en yakın kültüre verilmeli” dedi.
RET KARARI: DİL BİLMİYOR
Bozdağ da, 2004’te 6 aylıkken çocuğun yere düşürülmesi üzerine Hollanda Gençlik Dairesi’nce Azeroğlu ailesinden alınan ve şimdi 9 yaşında olan Yunus için girişim başlattı. Bozdağ’ın talimatı üzerine Yurtdışı Türkler Başkanlğı ile Türkiye’nin Lahey Büyükelçiliği Azeroğlu çiftiyle görüşerek yeni bir süreç başlattı.
Azeroğlu Ailesi’nin, bakıcı aile olan lezbiyen çiftten çocuklarını almak için daha önce mahkemeye yaptıkları başvurunun reddedildiği öğrenildi. Mahkemenin, anne N. Azeroğlu’nun Hollandaca bilmemesini gerekçe gösterdiği belirtildi.
Şimdi Türk makamları, çocuğun psikolojisinin bozulduğu ve insan haklarına aykırı uygulama yapıldığı gerekçesiyle yeni dava açılmasını isteyecek. Bozdağ, diğer yandan Hollanda hükümeti nezdinde girişimlerde bulunacaklarını vurguladı.
Radikal
Cemil İpekçi: Gelinliksiz evlenmem...
Kadınların dövülmesini ‘haklı bulan’ Cemil İpekçi, eşcinsel evliliklerine de itiraz ediyor. Genel kabul, ‘marjinal modacı’dan bunun tam tersini beklerken, bunları ‘sırf marjinallik olsun’ diyerek mi söylüyor anlamak istedik.
Cemil İpekçi, son aylarda katıldığı televizyon programlarında çeşitli demeçler verdi. “Kadın dövülmeyi hak ediyor”, “Eşcinsel evliliklerine karşıyım”, “Artık kadınlar kadınlıklarını bilmiyor” bunlardan bazılarıydı... Sözler ‘büyük’ ve ‘sivri’ olunca Uygar Taylan’la soluğu Beyoğlu’nda Cezayir Sokak’taki atölyesinde aldık. “Cemil Bey, neden böyle konuşuyorsunuz” demek için... Ama konuya yavaş yavaş girdik... Malum bazen sinirlenebiliyor; gerek yok…
Geçtiğimiz kasım ayında Destek Yayınları’ndan çıkan ve 17 bin satış rakamına ulaşan ‘Bir Doğu Masalı: Affedin Beni’ adlı kitabından başladık sormaya... Eh laf lafı açtı ama Cemil İpekçi sözünden dönmedi... Sanırım insanlar Cemil İpekçi’yi de bu yüzden çok seviyor. Sözü fazla uzatmadan buyurun bir Cemil İpekçi sohbetine...
- Kendinizi yazı yazmaya verdiniz, bir kitabınız çıktı, ikinciyi yazıyorsunuz. Hayırdır inşallah nedir bu yazı çizi işiyle uğraşma hali?
Çok memnunum. Aldığım tepkiler de çok güzel. 17 bine yakın satış oldu. İkinci kitabın dışında aşklarıma mektuplar yazıyorum. Aynı zamanda da biyografimi yazacağım; 4 ayrı kitap yayınlayacağım.
- 4 biyografi kitabı!
Evet. Kitap dört elementten oluşacak su, hava, ateş ve toprak... Şaşırma rica ederim. 65 yıllık bir hayattan bahsedeceğim ki öncesi de var; anne ve babamın hikâyeleriyle ve onların yollarının kesişmesiyle ilgili... Ardından benim doğumum ve gelişen olaylar dizisi... Tabii o kitapta Türkiye’nin siyasi haritası da ve birlikte büyüdüğüm birçok yıldızla olan anılarım da olacak.
- Geriye dönüp baktığınızda yanlış bir şeyler yaptığınızı düşündüğünüz oldu mu, bir nevi iç hesaplaşma?
Hayır olmadı. Eşcinselliğin hastalık olmadığı daha yeni kabul edildi. Bilim ve psikoloji insanları bunu uzun uzun araştırdı. Frued bile bulamadı. Bilim o kadar ilerledi ki bunun küçük beyinle ilgili olduğunu açıkladı. Bilim insanları baktılar ki bu binlerce yıldır var ve bu üçüncü bir cins. Artık kabul edildi. Yalnız burada karıştırılan şu: Erkekler arasında eşcinsel olmayıp hemcinsiyle birlikte olan da var. Cezaevindedir ya da kadından uzak tutulmuştur gibi...
TAT ALDIKÇA ARAYIŞ SÜRER
- Sizce eşcinsel olmayanların hemcinsleriyle yaşadığı ilişki için ne düşünüyorsunuz sizce bu ahlaksızlık mı?
İnsanları hayvanlardan ayıran şey zekâsı ve hayal dünyasıdır. İnsanoğlunun yemek çeşitlerini nasıl bulduğunu düşünürseniz seks konusunda da biraz daha fikir sahibi olabilirsiniz. İnsan doymak için yemiş ama içine bir şey daha katmış. Lezzet arttıkça doymamış başka şeyler katmaya devam etmiş. Seks, yemek yapmak gibidir, lezzetlendirmek için çeşit gerekir. Bugün bu cinsel çeşitliliğe ahlaksızlık olarak gören, konuşan insanların dört duvar arasında yaşadıklarını kameraya alsak kim bilir nelerle karşılaşırız.
- Sınırsız bir cinsel keyiften bahsediyoruz ama bir sınır yok mudur?
Tek sınır kimsenin canını yakmamak ve zarar vermemek olabilir. İnsanın rızası olmadan yapılan şeylerden, çocukların maruz kaldığı iğrençliklerden bahsetmiyorum elbette.
İKİ CİNSİMİ DE İYİ İDARE ETTİM
- Madem eşcinsellikten konu açtınız, bu yüzden mutsuz oldunuz mu?
13 yaşıma kadar kadın olan tarafım çok mutsuz oldu. Tüylerim çıktıkça, sesim kalınlaştıkça... 19-20 yaşımda da mutlu oldum diyemem. 40’ımdan sonra mutlu oldum.
- Çok geç değil mi?
Kendimi kabul etmek mecburiyetinde kalmıştım. Sonra baktım ki 40 sene geçmiş ve o zamana kadar içimdeki iki cinsi de çok güzel idare etmişim.
- Seksi bir cümle bu, içinizdeki kadın ve erkek nasıl idare etmişler?
Ben kendi kendime çiçek alırım. Bunun nedeni şu: Erkek tarafım, kadın tarafımı mutlu ediyor... Ayrıca içimdeki erkek sinirlendiğinde kadın olan “Sakinleş bebeğim, bırak ben devreye gireyim sen biraz dinlen” diyor. Kadın tarafım işve ve cilve yaptığı zaman “Ağır ol bakalım dozunu kaçırdın, bunun sonunu getiremeyeceksin galiba” der... Ben, ben olmaktan mutluyum.
- Bu şizofrenik bir durum olmasın, endişelenmeye başladım...
Hayır, bu kendini kabul etme hali. Bir bedenin içindeyim ve farklı duygular içindeyim. Yaşamaya devam etmek için bunu kabul etmek zorundasınız.
AMELİYAT OLMAM
- Ameliyatla olmayı düşündünüz mü?
Ameliyatla kadın olanlara hiçbir sözüm yok ama ameliyatla acı çekip bir erkekle beraber olduğumda o erkek bir gün bana dönüp; “Ben hakiki kadın istiyorum” derse intihar ederim. Bugün estetikle her şeyi yapabiliyorsunuz ama bu sizi değiştirmez. Ölüp de mezarımı açtıklarında kemiklerimden bulacakları şey erkek! Sadece giyinip kuşanmak için kadın olmak istemezdim. Eşim olsun, gelinlik giyeyim. Sadece giyinmek için değil, çocuk da doğurmak isterdim. Her şeyimin hakiki olmasını isterdim. Ama benim hakiki olan erkek bir bedenim var. Saçımın uzun olmasından mutlu olduğum gibi bıyığımdan da mutluyum.
- Kendinizi güzel buluyor musunuz?
Şansıma çirkin bir erkek değilim. 65 yaşındayım hâlâ kendimi çok güzel buluyorum. Gudubet bir erkek olsaydım üzülürdüm. İçimdeki kadın ve erkekten çok yoruldum artık ikisini de dinlemiyorum, özüme bakıyorum.
SEKS BANA “HOŞÇA KAL” DEDİ
- Buna neden olan yaşınız mı?
Benim yaşımda olan arkadaşlarımın seks için ilaç kullanmalarını yanlış buluyorum. 65 yaşında 30 yaşındaymış gibi seks yapamazsınız. Seks bana hoşça kal demeye 55’te başladı. Cinsel içgüdü güzel olduğu kadar zararlı tarafları da var. Hırçınlaştırıyor, tutkulu yapıyor. Hayat seksi aldı yerine başka şeyler koydu.
- Sizi, siz yapan felsefe nedir?
Hayatın akışına bıraktım kendimi. Önüme çıkan hangi tat olursa olsun tattım. Bundan dilim yanmışsa bir daha aynı şeyi tatmadım. Zevk aldıysam devam ettim. Hiçbir zaman insanların kural ve yargılarını düşünerek hareket etmedim.
- Aldatmayı ahlaksızca buluyor musunuz?
Bir erkeğin benden başka biriyle olan cinsel ilişkisini hiç kıskanmadım ama benden evvel başkasının sigarasını yakarsa kıskandım. Aldatmayı ahlaksızlık olarak görmüyorum. Sevgilimin hayatını kurcalamayı da sevmem. O yüzden kadınların yaptığı gibi, 24 saat erkeğin peşinde ‘yapışık’ gezmelerden hiç hoşlanmam. Daha bir kere sevgilime “Nerdesin, ne yapıyorsun?” diye sormak için aramadım. Ben niye arayayım ki, kadın avdır erkek avcı!
- Geleneksel Türk erkeği sevmez böyle ilişki biçimlerini...
Ne yapalım? Aslan burcuyum, hürriyetime çok düşkünümdür. Kıskançlık duygusunu sevmiyorum. Bir erkek benimle kıskançlık kavgası yapıyorsa kendime hakaret sayarım. Benden ve benim sevgimden emin değil demektir. Ben bıyığımla bu ilişkileri gayet güzel sürdürebildiysem demek ki kadın olmanın sırlarını çok iyi biliyorum.
- Bir kadınla nişanlılık döneminiz olduğu söylenir ancak doğru mu, değil mi muamma...
Yok yahu palavra. Gazeteler yazdı nişanlandığımı hatta evlendiğimi... Ama öyle bir şey hiç olmadı. Ben eşcinsel evliliğine bile karşıyım.
- Eşcinsel evliliğine neden karşısınız anlamadım?
Yahu evlilik denen kurum aşk için kurulmamış ki. “Aile” demişler, kadını garanti altına almışlar, üremeleri için uygun ortam sağlanmaya çalışılmış. Zaten evliliğe karşıyken çocuk bile yapamayacak çiftin evleniyor olmalarını anlayamıyorum. Avrupa’daki eşcinsel arkadaşlarımdan biliyorum, onlar evli oldukları için daha az vergi ödüyor. E, burada öyle bir şey de yok ki. Ne diye evleneceksin o zaman? Saçmalık.
- Şimdiye kadar bireysel özgürlüklere dayalı konuştuk. Ancak “Kadınlar dövülmeyi hak ediyor” demiştiniz...
İşte, ben de kadın değil, insan diyorum. Kadınların şiddet görmesine karşıyım ancak hak ediyorlar. Ben seni döversem ve benimle aynı yatağa girmeye devam edersen ertesi gün seni yine döverim. Kadınlar baş kaldırmayı bilmiyor.
ÖMRÜMÜ YEDİLER BİRAZ DA DİLEK HANİF UĞRAŞSIN
- THY hostes kostümleri demişken nasıl buldunuz üniformaları?
Bana ne! Benim ne işim olur THY üniformalarıyla. Ömrümü yediler, yazmadıkları şey kalmadı iki yıl boyunca... Ne AKP yalakası diyorlardı. Bakın yalaka değilmişim demek ki. Dilek Hanif’e de yaptırıyorlar. Biraz da Dilek Hanif uğraşsın. Hiç umurumda değil. İlgilenmiyorum. İsterse fes, isterse tas giydirsin.
- AKP diyorsunuz başka bir şey demiyorsunuz, o yüzden de bu yakıştırmalar olmuş olabilir. Nedir bu kadar siyasi parti sempatizanlığı?
Benimle dünyanın birçok yerinden gelip röportaj yapıyorlar. Dünya artık benim farkımda, “Böyle bir insan İslami bir ülkede yaşayabiliyor” diyorlar. “Türkiye galiba bizim bildiğimiz gibi bir ülke değil” diye düşünüyorlar.
- Şimdi bunun hükümetle ne alakası var. Cemil İpekçi adınızı bu hükümete mi borçlusunuz? Sizin eşcinsel açıklamalarınızdan rahatsız olacak biri yok mudur bu hükümette?
Ben bu ülkede rahat yaşıyorum. Yurtdışında da bunun farkına varıp Rusya’dan, Çin’den, Fransa’dan röportaja geliyorlar. Söyledikleri ortak cümle “Biz bu ülkeyi bu kadar demokratik bilmiyorduk” oluyor. Bu kadar basit.
- Peki, Cemil Bey...
“Peki” deme ikna olmamış gibi... Beyaz Türk olarak, eşcinsel olarak, Cemil İpekçi olarak AKP’yi tutuyorsa insanlar biraz düşünsün isterim. Doğru dürüst bir muhalefet olsaydı onu tutardım. CHP’nin bu ülkeye nasıl zararları olduğunu bizzat görmüş biriyim. Oy verme mecburiyetim var ve bunu iyi hizmetle çalışan kişiye vereceğim.
Uygar Taylan söze atılıyor:
- Meclise girmek gibi planlarınız var mı?
Ayol daha kadınlar kadın gibi olamıyor, erkek gibi giyinip kuşanıyorlar. Türbanlılar giremiyor gözü sürmeli, eşcinseli alırlar mı Meclis’e? Benim ne işim var orada? Ben Meclis’e girsem faşist olurum. Bekleyemem, sözüm oraya buraya gitsin onaylansın.
Zeynep Bakır - Akşam
Cemil İpekçi, son aylarda katıldığı televizyon programlarında çeşitli demeçler verdi. “Kadın dövülmeyi hak ediyor”, “Eşcinsel evliliklerine karşıyım”, “Artık kadınlar kadınlıklarını bilmiyor” bunlardan bazılarıydı... Sözler ‘büyük’ ve ‘sivri’ olunca Uygar Taylan’la soluğu Beyoğlu’nda Cezayir Sokak’taki atölyesinde aldık. “Cemil Bey, neden böyle konuşuyorsunuz” demek için... Ama konuya yavaş yavaş girdik... Malum bazen sinirlenebiliyor; gerek yok…
Geçtiğimiz kasım ayında Destek Yayınları’ndan çıkan ve 17 bin satış rakamına ulaşan ‘Bir Doğu Masalı: Affedin Beni’ adlı kitabından başladık sormaya... Eh laf lafı açtı ama Cemil İpekçi sözünden dönmedi... Sanırım insanlar Cemil İpekçi’yi de bu yüzden çok seviyor. Sözü fazla uzatmadan buyurun bir Cemil İpekçi sohbetine...
- Kendinizi yazı yazmaya verdiniz, bir kitabınız çıktı, ikinciyi yazıyorsunuz. Hayırdır inşallah nedir bu yazı çizi işiyle uğraşma hali?
Çok memnunum. Aldığım tepkiler de çok güzel. 17 bine yakın satış oldu. İkinci kitabın dışında aşklarıma mektuplar yazıyorum. Aynı zamanda da biyografimi yazacağım; 4 ayrı kitap yayınlayacağım.
- 4 biyografi kitabı!
Evet. Kitap dört elementten oluşacak su, hava, ateş ve toprak... Şaşırma rica ederim. 65 yıllık bir hayattan bahsedeceğim ki öncesi de var; anne ve babamın hikâyeleriyle ve onların yollarının kesişmesiyle ilgili... Ardından benim doğumum ve gelişen olaylar dizisi... Tabii o kitapta Türkiye’nin siyasi haritası da ve birlikte büyüdüğüm birçok yıldızla olan anılarım da olacak.
- Geriye dönüp baktığınızda yanlış bir şeyler yaptığınızı düşündüğünüz oldu mu, bir nevi iç hesaplaşma?
Hayır olmadı. Eşcinselliğin hastalık olmadığı daha yeni kabul edildi. Bilim ve psikoloji insanları bunu uzun uzun araştırdı. Frued bile bulamadı. Bilim o kadar ilerledi ki bunun küçük beyinle ilgili olduğunu açıkladı. Bilim insanları baktılar ki bu binlerce yıldır var ve bu üçüncü bir cins. Artık kabul edildi. Yalnız burada karıştırılan şu: Erkekler arasında eşcinsel olmayıp hemcinsiyle birlikte olan da var. Cezaevindedir ya da kadından uzak tutulmuştur gibi...
TAT ALDIKÇA ARAYIŞ SÜRER
- Sizce eşcinsel olmayanların hemcinsleriyle yaşadığı ilişki için ne düşünüyorsunuz sizce bu ahlaksızlık mı?
İnsanları hayvanlardan ayıran şey zekâsı ve hayal dünyasıdır. İnsanoğlunun yemek çeşitlerini nasıl bulduğunu düşünürseniz seks konusunda da biraz daha fikir sahibi olabilirsiniz. İnsan doymak için yemiş ama içine bir şey daha katmış. Lezzet arttıkça doymamış başka şeyler katmaya devam etmiş. Seks, yemek yapmak gibidir, lezzetlendirmek için çeşit gerekir. Bugün bu cinsel çeşitliliğe ahlaksızlık olarak gören, konuşan insanların dört duvar arasında yaşadıklarını kameraya alsak kim bilir nelerle karşılaşırız.
- Sınırsız bir cinsel keyiften bahsediyoruz ama bir sınır yok mudur?
Tek sınır kimsenin canını yakmamak ve zarar vermemek olabilir. İnsanın rızası olmadan yapılan şeylerden, çocukların maruz kaldığı iğrençliklerden bahsetmiyorum elbette.
İKİ CİNSİMİ DE İYİ İDARE ETTİM
- Madem eşcinsellikten konu açtınız, bu yüzden mutsuz oldunuz mu?
13 yaşıma kadar kadın olan tarafım çok mutsuz oldu. Tüylerim çıktıkça, sesim kalınlaştıkça... 19-20 yaşımda da mutlu oldum diyemem. 40’ımdan sonra mutlu oldum.
- Çok geç değil mi?
Kendimi kabul etmek mecburiyetinde kalmıştım. Sonra baktım ki 40 sene geçmiş ve o zamana kadar içimdeki iki cinsi de çok güzel idare etmişim.
- Seksi bir cümle bu, içinizdeki kadın ve erkek nasıl idare etmişler?
Ben kendi kendime çiçek alırım. Bunun nedeni şu: Erkek tarafım, kadın tarafımı mutlu ediyor... Ayrıca içimdeki erkek sinirlendiğinde kadın olan “Sakinleş bebeğim, bırak ben devreye gireyim sen biraz dinlen” diyor. Kadın tarafım işve ve cilve yaptığı zaman “Ağır ol bakalım dozunu kaçırdın, bunun sonunu getiremeyeceksin galiba” der... Ben, ben olmaktan mutluyum.
- Bu şizofrenik bir durum olmasın, endişelenmeye başladım...
Hayır, bu kendini kabul etme hali. Bir bedenin içindeyim ve farklı duygular içindeyim. Yaşamaya devam etmek için bunu kabul etmek zorundasınız.
AMELİYAT OLMAM
- Ameliyatla olmayı düşündünüz mü?
Ameliyatla kadın olanlara hiçbir sözüm yok ama ameliyatla acı çekip bir erkekle beraber olduğumda o erkek bir gün bana dönüp; “Ben hakiki kadın istiyorum” derse intihar ederim. Bugün estetikle her şeyi yapabiliyorsunuz ama bu sizi değiştirmez. Ölüp de mezarımı açtıklarında kemiklerimden bulacakları şey erkek! Sadece giyinip kuşanmak için kadın olmak istemezdim. Eşim olsun, gelinlik giyeyim. Sadece giyinmek için değil, çocuk da doğurmak isterdim. Her şeyimin hakiki olmasını isterdim. Ama benim hakiki olan erkek bir bedenim var. Saçımın uzun olmasından mutlu olduğum gibi bıyığımdan da mutluyum.
- Kendinizi güzel buluyor musunuz?
Şansıma çirkin bir erkek değilim. 65 yaşındayım hâlâ kendimi çok güzel buluyorum. Gudubet bir erkek olsaydım üzülürdüm. İçimdeki kadın ve erkekten çok yoruldum artık ikisini de dinlemiyorum, özüme bakıyorum.
SEKS BANA “HOŞÇA KAL” DEDİ
- Buna neden olan yaşınız mı?
Benim yaşımda olan arkadaşlarımın seks için ilaç kullanmalarını yanlış buluyorum. 65 yaşında 30 yaşındaymış gibi seks yapamazsınız. Seks bana hoşça kal demeye 55’te başladı. Cinsel içgüdü güzel olduğu kadar zararlı tarafları da var. Hırçınlaştırıyor, tutkulu yapıyor. Hayat seksi aldı yerine başka şeyler koydu.
- Sizi, siz yapan felsefe nedir?
Hayatın akışına bıraktım kendimi. Önüme çıkan hangi tat olursa olsun tattım. Bundan dilim yanmışsa bir daha aynı şeyi tatmadım. Zevk aldıysam devam ettim. Hiçbir zaman insanların kural ve yargılarını düşünerek hareket etmedim.
- Aldatmayı ahlaksızca buluyor musunuz?
Bir erkeğin benden başka biriyle olan cinsel ilişkisini hiç kıskanmadım ama benden evvel başkasının sigarasını yakarsa kıskandım. Aldatmayı ahlaksızlık olarak görmüyorum. Sevgilimin hayatını kurcalamayı da sevmem. O yüzden kadınların yaptığı gibi, 24 saat erkeğin peşinde ‘yapışık’ gezmelerden hiç hoşlanmam. Daha bir kere sevgilime “Nerdesin, ne yapıyorsun?” diye sormak için aramadım. Ben niye arayayım ki, kadın avdır erkek avcı!
- Geleneksel Türk erkeği sevmez böyle ilişki biçimlerini...
Ne yapalım? Aslan burcuyum, hürriyetime çok düşkünümdür. Kıskançlık duygusunu sevmiyorum. Bir erkek benimle kıskançlık kavgası yapıyorsa kendime hakaret sayarım. Benden ve benim sevgimden emin değil demektir. Ben bıyığımla bu ilişkileri gayet güzel sürdürebildiysem demek ki kadın olmanın sırlarını çok iyi biliyorum.
- Bir kadınla nişanlılık döneminiz olduğu söylenir ancak doğru mu, değil mi muamma...
Yok yahu palavra. Gazeteler yazdı nişanlandığımı hatta evlendiğimi... Ama öyle bir şey hiç olmadı. Ben eşcinsel evliliğine bile karşıyım.
- Eşcinsel evliliğine neden karşısınız anlamadım?
Yahu evlilik denen kurum aşk için kurulmamış ki. “Aile” demişler, kadını garanti altına almışlar, üremeleri için uygun ortam sağlanmaya çalışılmış. Zaten evliliğe karşıyken çocuk bile yapamayacak çiftin evleniyor olmalarını anlayamıyorum. Avrupa’daki eşcinsel arkadaşlarımdan biliyorum, onlar evli oldukları için daha az vergi ödüyor. E, burada öyle bir şey de yok ki. Ne diye evleneceksin o zaman? Saçmalık.
- Şimdiye kadar bireysel özgürlüklere dayalı konuştuk. Ancak “Kadınlar dövülmeyi hak ediyor” demiştiniz...
İşte, ben de kadın değil, insan diyorum. Kadınların şiddet görmesine karşıyım ancak hak ediyorlar. Ben seni döversem ve benimle aynı yatağa girmeye devam edersen ertesi gün seni yine döverim. Kadınlar baş kaldırmayı bilmiyor.
ÖMRÜMÜ YEDİLER BİRAZ DA DİLEK HANİF UĞRAŞSIN
- THY hostes kostümleri demişken nasıl buldunuz üniformaları?
Bana ne! Benim ne işim olur THY üniformalarıyla. Ömrümü yediler, yazmadıkları şey kalmadı iki yıl boyunca... Ne AKP yalakası diyorlardı. Bakın yalaka değilmişim demek ki. Dilek Hanif’e de yaptırıyorlar. Biraz da Dilek Hanif uğraşsın. Hiç umurumda değil. İlgilenmiyorum. İsterse fes, isterse tas giydirsin.
- AKP diyorsunuz başka bir şey demiyorsunuz, o yüzden de bu yakıştırmalar olmuş olabilir. Nedir bu kadar siyasi parti sempatizanlığı?
Benimle dünyanın birçok yerinden gelip röportaj yapıyorlar. Dünya artık benim farkımda, “Böyle bir insan İslami bir ülkede yaşayabiliyor” diyorlar. “Türkiye galiba bizim bildiğimiz gibi bir ülke değil” diye düşünüyorlar.
- Şimdi bunun hükümetle ne alakası var. Cemil İpekçi adınızı bu hükümete mi borçlusunuz? Sizin eşcinsel açıklamalarınızdan rahatsız olacak biri yok mudur bu hükümette?
Ben bu ülkede rahat yaşıyorum. Yurtdışında da bunun farkına varıp Rusya’dan, Çin’den, Fransa’dan röportaja geliyorlar. Söyledikleri ortak cümle “Biz bu ülkeyi bu kadar demokratik bilmiyorduk” oluyor. Bu kadar basit.
- Peki, Cemil Bey...
“Peki” deme ikna olmamış gibi... Beyaz Türk olarak, eşcinsel olarak, Cemil İpekçi olarak AKP’yi tutuyorsa insanlar biraz düşünsün isterim. Doğru dürüst bir muhalefet olsaydı onu tutardım. CHP’nin bu ülkeye nasıl zararları olduğunu bizzat görmüş biriyim. Oy verme mecburiyetim var ve bunu iyi hizmetle çalışan kişiye vereceğim.
Uygar Taylan söze atılıyor:
- Meclise girmek gibi planlarınız var mı?
Ayol daha kadınlar kadın gibi olamıyor, erkek gibi giyinip kuşanıyorlar. Türbanlılar giremiyor gözü sürmeli, eşcinseli alırlar mı Meclis’e? Benim ne işim var orada? Ben Meclis’e girsem faşist olurum. Bekleyemem, sözüm oraya buraya gitsin onaylansın.
Zeynep Bakır - Akşam
Androjen Türk manken Paris Ece Elmas’ı takdimimdir
Barbaros Şansal bu hafta, Türk androjen manken Paris Ece Elmas ile tanıştırıyor AKŞAM Pazar okurlarını. Afyonlu zengin bir ailenin oğlu, üniversite öğrencisi, hayali bağımsız filmler çekmek ve siyasete girmek… Devamı röportajda…
Aslında Paris Ece Elmas’ın fotoğraflarını birkaç ay önce Fransa’daki bir ajansta görmüştüm ilk kez. Birkaç hafta önce de bir gazetede, internetteki röportajından alınarak çarpıtılan beyanatıyla bir kez daha dikkatimi çekti... Buluştuk; 6 yaşından beri hayali Yıldırım Mayruk modeli olmakmış, heyecanı bundan. İlk anlarda korku dolu, devamında sakin ve soğuk havaya inat, sıcacık bir sohbet gerçekleştirdik…
- Nedir androjen?
Herkesin farklı farklı tanımları var. Bana göre, genetik özellikleriyle, hiçbir müdahale olmadan her iki cinse de modellik yapabilecek bir form. Ama bu tabii sadece dış görünüm itibariyle...
- Kadın formu taşıyan herkes androjen manken olabilir mi peki?
Hayır, bu mümkün değil. İlk olarak fiziksel çizgisi önemli.
- Tam anlamadım hâlâ, ayrı bir ruhu ve yaratıcılığı var mı?
Tabii ki olmalı. Bir elbiseyi giydiğinizde ruh katamıyor ya da o ihtişamı sağlayamıyorsanız olmaz.
DEFİLEYE PARASIZ ÇIKARIM
- Türkiye’de birçok kadın manken var ve senin vücudun onlardan çok daha iyi, ne diyorsun bu duruma?
Bu tutkuyla da bağlantılı, Türkiye’de biri defilesine çıkarmak istese ben para almadan bile yapabilirim. Bu, bir tutku.
- Jean Paul Gaultier de androjen model kullanıyor ama para kazanmadan nasıl olur?
Çok fazla önyargılarımız var. Siz de bilirsiniz ki moda dünyasında her şeye at gözlüğüyle bakılıyor yurdumuzda. Yeniliğe ve değişime hazır değiliz sanki…
- Neden? ‘Değişim’ ve ‘gelişim’ Türkiye’de siyasetçilerin ağızlarından düşürmedikleri kelimeler…
Kesinlikle doğru ama ben kendi adıma konuşuyorum... İstanbul Moda Haftası’nda bir kulis arkasına gitmiştim. Oradaki modacı beni görünce öyle kötü bakmıştı ki çok rahatsız oldum. O kötü elektrik çok dokundu bana ve tamamen görünümümü aşağıladığını hissettim.
- Spor, abiye, formal, gelinlik, tayyör, hangisinde iyi olduğunu düşünüyorsun?
Aslında hayalim, haute couture. Çok seviyorum çok özgün.
- Nasıl karar verdin modelliğe?
Kendiliğinden gelişti. Başta yoktu böyle şeyler aklımda. İlk olarak yurtdışına çalışan bir moda fotoğrafçısı arkadaşım teklif getirdi ve deneme çekimi yapıldı. Gönderdik; gayet başarılı oldu. Sonra başka arkadaşlarım da yurtdışı projelerinde kullanmak isteyince talep arttı. Çevrem de bu konunun üzerine gitmemi isteyince yapacak bir şey kalmamıştı.
- İyi de bedava çalışıyorsun. O zaman nasıl geçiniyorsun?
Şimdilik sorun yok, ailemin durumu iyi ama ileride hayatımı kazanmalıyım elbette. Afyonluyum, Egeli yani… TED Koleji’ni bitirdim. Şimdi Beykent Üniversitesi, Güzel Sanatlar, Sinema Televizyon Bölümü son sınıftayım. Kamera önünde olmayı çok seviyorum. Bu yüzden teknik eğitimi alıyorum ki yönetmeni anlayabileyim.
AJANSA GEREK YOK
- Mankenliğe devam etmek için bir ajansa kaydolman gerekecek…
Yok, o kadar da şart değil, artık sosyal medya çok daha etkin. Tüm tasarımcılar, modeller var blog sayfamda. Ajansa kayıtlı olmayı tabii ki isterdim ama ajansa kayıtlı yüz binler var ve hepsi iş bekliyor.
- Sen herkesten farklı özeliklere sahipsin ama Türkiye buna hazır mı?
Bence hazır. Yeni nesil çok daha aydın. Ne okulda, ne de sokaklarda tepki alıyorum. Aslında planlarım arasında bağımsız film çekmek, hatta kendi markamı yaratmak var.
- Hangi konularda film çekmek istiyorsun?
Uç yaşamlar elbette. Belki Tokyo’da uyuşturucu ve eşcinsellik gibi insanların zihnini kurcalayan kavramlar üzerine.
- Biliyor musun o dünyayı?
Hayır.
- Bilmediğin bir şeyi nasıl anlatacaksın ki?
Araştıracağım elbette.
Bir anda kafası karışıyor Ece Elmas’ın. Bir gerçek kişileri çekmeyi hayal ediyor, bir oyuncuları. Benimle konuşmasının tedirginliğinden hâlâ kolları göğsünde kavuşturulmuş ve saçları hâlâ toplu… Onu rahatlatmanın yolu fotoğraf çekmek diye düşünüyorum; hemen bir koleksiyon elbise seçip parka yürüyoruz. Kameranın karşısına geçince ürkek bakışlar gitti, kalabalığın şaşkın bakışlarına rağmen kendinden emin, müthiş pozlar verdi… Bir yandan dev makasımla mizansen yaparken, sohbet iyice derinleşti. Şimdi en can alıcı felsefeleri ve görüşleri sorma vaktiydi!
- Sence Türkiye’de cinsellik ve uyuşturucu flört ediyor mu?
Aslında siz de bilirsiniz ki, bizim gibi insanların sosyal çevresinde çok fazla…
- Hangi sosyal çevreler bunlar?
Moda dünyası meselâ. Eşcinsellik ve uyuşturucu çok yaygın.
- Başka hangi meslekler var sence?
Meslek gruplarına göre kategorize etmek doğru olmaz.
- İyi de hepsinde o kadar yaygın mı?
Bakın, en önemli basketçilerde de doping çıkıyor ya da zengin siyasilerde yolsuzluk. Doyumsuz insanoğlunun bitmeyen iştahından belki de. Üzerlerindeki çok yoğun baskılar da bunlara teşvik ediyor olabilir ama daha çok etrafın onları yönlendirdiğine inanıyorum.
TRANS BİREYLER İÇİN VAKIF
- Neden en güçlülerde, en ünlülerde karşımıza çıkıyor bu durum?
Benim için para araç, asla amaç değil. Ama bir gün çok para kazanırsam; sokaktaki kadınlar ve engelliler için bir vakfım olsun isterim. Özellikle trans bireylere saldırı, cinayet iftira çok arttı.
- Sence neden oldu böyle? Eskiden bu kadar saldırı yoktu.
Bence değişen iktidardan oldu.
- Aman, aman! Hedef mi gösteriyorlar yani… Bak, dernek kurulmasına yürüyüş yapılmasına dahi izin veriyor ya!
Ben yine de devletin sorumlu olduğu kanaatindeyim. Bir bakıyorsun, gündem değişiveriyor pat diye. Herkesi birbirine düşman yaptık bu topraklarda. Sürekli ayrımcılık var.
- Bu ayrımları biraz da biz yapmıyor muyuz sence?
Kesinlikle, ama siyasetçiler bunu görüp faydalanarak bundan nemalanıyor. Bu arada, sizinle birlikte bu röportajdan bana da dava açmazlar umarım!
- Yok canım; ne var bunda? Ama yine de senin istediğin konulara geçelim… Böyle seksi, alımlı, makyajlı geziyorsun. Rahatsız ediyorlar mı?
Belki inanmayacaksınız ama hayır.
- Hadi canım! Ben bile kapımın önünde dayak yerken hem de…
Çok üzüldüm, başınıza gelene ama başıma gelmedi hiç. Hatta otobüste yer veriyorlar, beni normal kadın zannedip.
- Peki, asılmıyor mu erkekler?
Ne yazık ki fazlaca asılıyorlar.
Gülüşüyor ve rahatlıyoruz, köşedeki restoranın şefi, soğuktan Ece Elmas’ın titrediğini görmüş olmalı ki bir şalla çıkageliyor. Onun kadın olmadığını bile bile, gözünde çapkın bir gülümsemeyle üstelik... Parkın merdivenlerinde biraz ısınıp devam ediyoruz fotoğraf çektirmeye. Hem de koyu bir sohbetle.
‘SİYASETE SEN GİR’
- Fransa’da, İtalya’da eşcinsel evlilik onaylandı. Bizde de olur mu sence?
Bence en son bu kaldı. Oy toplamak için bunu bile yapabilirler.
- Şaka yapıyor olmalısın...
Neden olmasın? Açılım, referandum, anayasa… Daha neler neler! Yarın öbür gün bu da çıkar.
- Aktif olarak siyasetin içine girip çalışır mıydın peki?
İdeallerimden biri de siyaset elbette. Ama sizi izledikçe bu görevin sizde olması gerektiğine inanıyorum. Bence yeteri kadar örgütlendiniz yıllardır. Zaten ya Ankara, ya İzmir sizi bekler, aday olarak.
- Peki, sana söz! Seçilirsem eşcinsel evlilikle ilgili de çalışacağım. Ama neden bana oy versinler ki?
Bana sebeplerini kendi görüşleri doğrultusunda saymaya başlıyor. Bir an parktan ayrılıp büyük salonda yemin töreninde görüyorum kendimi… Ama bugünkü kadroların boyalı saçları aklıma gelince hemen toparlanıyorum… Sis ve yağış yavaş yavaş bizi sarıyor. Gün ilerledi, iş çıkış saati park iyice kalabalık. Yavaşça ayrılıp ofise dönüyoruz, o sıcak bir çayla ısınırken, ben çantamı kapıp İsviçre’ye uçmak üzere havalimanına hareket ediyorum, çünkü haftaya size bir İsviçre hikâyesi çekiyorum.
Barbaros Şansal - Akşam
Aslında Paris Ece Elmas’ın fotoğraflarını birkaç ay önce Fransa’daki bir ajansta görmüştüm ilk kez. Birkaç hafta önce de bir gazetede, internetteki röportajından alınarak çarpıtılan beyanatıyla bir kez daha dikkatimi çekti... Buluştuk; 6 yaşından beri hayali Yıldırım Mayruk modeli olmakmış, heyecanı bundan. İlk anlarda korku dolu, devamında sakin ve soğuk havaya inat, sıcacık bir sohbet gerçekleştirdik…
- Nedir androjen?
Herkesin farklı farklı tanımları var. Bana göre, genetik özellikleriyle, hiçbir müdahale olmadan her iki cinse de modellik yapabilecek bir form. Ama bu tabii sadece dış görünüm itibariyle...
- Kadın formu taşıyan herkes androjen manken olabilir mi peki?
Hayır, bu mümkün değil. İlk olarak fiziksel çizgisi önemli.
- Tam anlamadım hâlâ, ayrı bir ruhu ve yaratıcılığı var mı?
Tabii ki olmalı. Bir elbiseyi giydiğinizde ruh katamıyor ya da o ihtişamı sağlayamıyorsanız olmaz.
DEFİLEYE PARASIZ ÇIKARIM
- Türkiye’de birçok kadın manken var ve senin vücudun onlardan çok daha iyi, ne diyorsun bu duruma?
Bu tutkuyla da bağlantılı, Türkiye’de biri defilesine çıkarmak istese ben para almadan bile yapabilirim. Bu, bir tutku.
- Jean Paul Gaultier de androjen model kullanıyor ama para kazanmadan nasıl olur?
Çok fazla önyargılarımız var. Siz de bilirsiniz ki moda dünyasında her şeye at gözlüğüyle bakılıyor yurdumuzda. Yeniliğe ve değişime hazır değiliz sanki…
- Neden? ‘Değişim’ ve ‘gelişim’ Türkiye’de siyasetçilerin ağızlarından düşürmedikleri kelimeler…
Kesinlikle doğru ama ben kendi adıma konuşuyorum... İstanbul Moda Haftası’nda bir kulis arkasına gitmiştim. Oradaki modacı beni görünce öyle kötü bakmıştı ki çok rahatsız oldum. O kötü elektrik çok dokundu bana ve tamamen görünümümü aşağıladığını hissettim.
- Spor, abiye, formal, gelinlik, tayyör, hangisinde iyi olduğunu düşünüyorsun?
Aslında hayalim, haute couture. Çok seviyorum çok özgün.
- Nasıl karar verdin modelliğe?
Kendiliğinden gelişti. Başta yoktu böyle şeyler aklımda. İlk olarak yurtdışına çalışan bir moda fotoğrafçısı arkadaşım teklif getirdi ve deneme çekimi yapıldı. Gönderdik; gayet başarılı oldu. Sonra başka arkadaşlarım da yurtdışı projelerinde kullanmak isteyince talep arttı. Çevrem de bu konunun üzerine gitmemi isteyince yapacak bir şey kalmamıştı.
- İyi de bedava çalışıyorsun. O zaman nasıl geçiniyorsun?
Şimdilik sorun yok, ailemin durumu iyi ama ileride hayatımı kazanmalıyım elbette. Afyonluyum, Egeli yani… TED Koleji’ni bitirdim. Şimdi Beykent Üniversitesi, Güzel Sanatlar, Sinema Televizyon Bölümü son sınıftayım. Kamera önünde olmayı çok seviyorum. Bu yüzden teknik eğitimi alıyorum ki yönetmeni anlayabileyim.
AJANSA GEREK YOK
- Mankenliğe devam etmek için bir ajansa kaydolman gerekecek…
Yok, o kadar da şart değil, artık sosyal medya çok daha etkin. Tüm tasarımcılar, modeller var blog sayfamda. Ajansa kayıtlı olmayı tabii ki isterdim ama ajansa kayıtlı yüz binler var ve hepsi iş bekliyor.
- Sen herkesten farklı özeliklere sahipsin ama Türkiye buna hazır mı?
Bence hazır. Yeni nesil çok daha aydın. Ne okulda, ne de sokaklarda tepki alıyorum. Aslında planlarım arasında bağımsız film çekmek, hatta kendi markamı yaratmak var.
- Hangi konularda film çekmek istiyorsun?
Uç yaşamlar elbette. Belki Tokyo’da uyuşturucu ve eşcinsellik gibi insanların zihnini kurcalayan kavramlar üzerine.
- Biliyor musun o dünyayı?
Hayır.
- Bilmediğin bir şeyi nasıl anlatacaksın ki?
Araştıracağım elbette.
Bir anda kafası karışıyor Ece Elmas’ın. Bir gerçek kişileri çekmeyi hayal ediyor, bir oyuncuları. Benimle konuşmasının tedirginliğinden hâlâ kolları göğsünde kavuşturulmuş ve saçları hâlâ toplu… Onu rahatlatmanın yolu fotoğraf çekmek diye düşünüyorum; hemen bir koleksiyon elbise seçip parka yürüyoruz. Kameranın karşısına geçince ürkek bakışlar gitti, kalabalığın şaşkın bakışlarına rağmen kendinden emin, müthiş pozlar verdi… Bir yandan dev makasımla mizansen yaparken, sohbet iyice derinleşti. Şimdi en can alıcı felsefeleri ve görüşleri sorma vaktiydi!
- Sence Türkiye’de cinsellik ve uyuşturucu flört ediyor mu?
Aslında siz de bilirsiniz ki, bizim gibi insanların sosyal çevresinde çok fazla…
- Hangi sosyal çevreler bunlar?
Moda dünyası meselâ. Eşcinsellik ve uyuşturucu çok yaygın.
- Başka hangi meslekler var sence?
Meslek gruplarına göre kategorize etmek doğru olmaz.
- İyi de hepsinde o kadar yaygın mı?
Bakın, en önemli basketçilerde de doping çıkıyor ya da zengin siyasilerde yolsuzluk. Doyumsuz insanoğlunun bitmeyen iştahından belki de. Üzerlerindeki çok yoğun baskılar da bunlara teşvik ediyor olabilir ama daha çok etrafın onları yönlendirdiğine inanıyorum.
TRANS BİREYLER İÇİN VAKIF
- Neden en güçlülerde, en ünlülerde karşımıza çıkıyor bu durum?
Benim için para araç, asla amaç değil. Ama bir gün çok para kazanırsam; sokaktaki kadınlar ve engelliler için bir vakfım olsun isterim. Özellikle trans bireylere saldırı, cinayet iftira çok arttı.
- Sence neden oldu böyle? Eskiden bu kadar saldırı yoktu.
Bence değişen iktidardan oldu.
- Aman, aman! Hedef mi gösteriyorlar yani… Bak, dernek kurulmasına yürüyüş yapılmasına dahi izin veriyor ya!
Ben yine de devletin sorumlu olduğu kanaatindeyim. Bir bakıyorsun, gündem değişiveriyor pat diye. Herkesi birbirine düşman yaptık bu topraklarda. Sürekli ayrımcılık var.
- Bu ayrımları biraz da biz yapmıyor muyuz sence?
Kesinlikle, ama siyasetçiler bunu görüp faydalanarak bundan nemalanıyor. Bu arada, sizinle birlikte bu röportajdan bana da dava açmazlar umarım!
- Yok canım; ne var bunda? Ama yine de senin istediğin konulara geçelim… Böyle seksi, alımlı, makyajlı geziyorsun. Rahatsız ediyorlar mı?
Belki inanmayacaksınız ama hayır.
- Hadi canım! Ben bile kapımın önünde dayak yerken hem de…
Çok üzüldüm, başınıza gelene ama başıma gelmedi hiç. Hatta otobüste yer veriyorlar, beni normal kadın zannedip.
- Peki, asılmıyor mu erkekler?
Ne yazık ki fazlaca asılıyorlar.
Gülüşüyor ve rahatlıyoruz, köşedeki restoranın şefi, soğuktan Ece Elmas’ın titrediğini görmüş olmalı ki bir şalla çıkageliyor. Onun kadın olmadığını bile bile, gözünde çapkın bir gülümsemeyle üstelik... Parkın merdivenlerinde biraz ısınıp devam ediyoruz fotoğraf çektirmeye. Hem de koyu bir sohbetle.
‘SİYASETE SEN GİR’
- Fransa’da, İtalya’da eşcinsel evlilik onaylandı. Bizde de olur mu sence?
Bence en son bu kaldı. Oy toplamak için bunu bile yapabilirler.
- Şaka yapıyor olmalısın...
Neden olmasın? Açılım, referandum, anayasa… Daha neler neler! Yarın öbür gün bu da çıkar.
- Aktif olarak siyasetin içine girip çalışır mıydın peki?
İdeallerimden biri de siyaset elbette. Ama sizi izledikçe bu görevin sizde olması gerektiğine inanıyorum. Bence yeteri kadar örgütlendiniz yıllardır. Zaten ya Ankara, ya İzmir sizi bekler, aday olarak.
- Peki, sana söz! Seçilirsem eşcinsel evlilikle ilgili de çalışacağım. Ama neden bana oy versinler ki?
Bana sebeplerini kendi görüşleri doğrultusunda saymaya başlıyor. Bir an parktan ayrılıp büyük salonda yemin töreninde görüyorum kendimi… Ama bugünkü kadroların boyalı saçları aklıma gelince hemen toparlanıyorum… Sis ve yağış yavaş yavaş bizi sarıyor. Gün ilerledi, iş çıkış saati park iyice kalabalık. Yavaşça ayrılıp ofise dönüyoruz, o sıcak bir çayla ısınırken, ben çantamı kapıp İsviçre’ye uçmak üzere havalimanına hareket ediyorum, çünkü haftaya size bir İsviçre hikâyesi çekiyorum.
Barbaros Şansal - Akşam
Sapına kadar gay’im...
Dünyaya geldiğimiz kimliği seçemiyoruz hatta bunda bizden başka herkesin payı var, annemizin babamızın... Kadın ruhuyla kadınsak, erkek ruhuyla erkeksek sorun yok. Peki ya bedenler ve ruhlar arası geçiş olduysa? İşte o zaman üçüncü kimlik dediğimiz ‘’Gay’’ oluyorsunuz. Bence bu da şahane bir şey, aslında biz diğerlerini “Normal” diye tanımlarken yavaş yavaş “düz” kadın-erkek kadar, gay olmanın da normal olduğunu anlayacağız, bunu henüz anlamayanlar da anlayacak. Geçmişte, kadının adının olmadığı dönemlerde yaşanan kimlik savaşı gibi, biz de bunun başka bir versiyonuna şahit oluyoruz. İşte şimdi okuyacağınız hikaye özyurdumda geçen, bir gay arkadaşımın askerlikten muaf olabilmek üzere giriştiği zorlu yolculuğun hikayesi. Ben dinlerken gıcık oldum, öfkelendim. Dile kolay gencecik, aklı selim, zeki bir çocuğun bir yıl boyunca, arkasında kapı gibi duran ailesiyle verdiği, gay olduğunu ispat savaşı. Keşke herkes onun kadar şanslı olabilse. Aynı süreçten geçen bir başka arkadaşım, önemli bir üniversitede akademisyen ailesinin “Elalem ne der, sen kalkıp ben homoyum diye kanıtlayıp askere gitmezsen?” çıkışları yüzünden askere gitti ve orada tecavüze uğradı. Ne sesini duyurabilecek gücü kaldı ne de cesareti...
Askere gitmek istemeyen gay’lerden cinsel ilişki sırasında fotoğraf istendiğinin bir şehir efsanesi olmadığını biliyoruz. Ama buna yanaşmak çok zor ve aşağılayıcı. Cem (soyadı bende saklı) ilk önce 2011 yılında Adli Tıp kurumunda fiziksel ve psikolojik bir testten geçirilerek gay olduğuna dair bir rapor aldı. Gerisini kendi anlatıyor:
İlk durak Adli Tıp...
“Hastalığın nedir” diye sordular, gay olduğumu söyleyince ilk cinsel ilişkimi ne zaman yaşadığım gibi detayları öğrenmek istediler. Adli Tıp’tan alınan bu rapor askerlik şubesinde geçerli bir şey değil, sadece fotoğraf vermek istemiyorsan, kendi inisiyatifinle rapor alıyorsun. Oradan ver elini Gümüşsuyu Askeri Hastanesi. Gümüşsuyu’nda bana cinsel kimlik bozukluğu tanısı konuldu. Ya homoseksüalite teşhisi koyuyorlar yahut cinsel kimlik bozukluğu veya psikoseksüel bozukluk. GATA “Herkeste aynı cinsel bozukluk mu var?” demesin diye bu tanıları ayırıyor. Önce psikiyatrik hastalık sonrası oluşan kalıcı kişilik değişikliği tespiti kondu. Bu sonuca varmaları bir testle oldu. Test sürekli kendini tekrarlayan sorulardan ve bir takım çizimlerden oluşuyor. Çizimlerimi amatör buldular. Aslında cinsel kimlikle özdeşleşecek bir şey bulamadılar ve bu tanıyı koydular. Başka bir test daha, orada da kadın ve erkek seçimi en alt seviyede çıktı. Yani seçememişim kimliğimi, yahu bu bireyin kendi seçimi değil ki! Testlerde asıl amaç, ruhunun bozuk olduğunu göstermek. Hangi erkek askerden kaçmak için bu zor yola girer ki?
Ya iyileşirsen...
İşte bu aşama en ifrit olduğum bölüm, “Olur da iyileşirsen” diye bir yıl askerliğini tecil ediyorlar. Bu da sen doğuştan değil, sonradan böyle oldun ve hastasın demek. Asker hastanesinden sonraki durak askerlik şubesi. Buradakilerin hiçbir yetkileri yok sadece aradaki birkaç belgelik durağınız, asıl iş GATA’da bitiyor.
GATA’da tecil sırası beklerken yanımda zihinsel engelli biri vardı. Yani ikimizin de ‘hastalık’larında iyileşme olursa askere alınacaktık. Bir sene sonra GATA’ya geldiğimde doktor “15 yaşında nasıl mastürbasyon yapıyordun?” diye sordu. Ben de ‘penisimle’ diye cevap verdim. Doktor belli ki olayı tam çözememiş ya da ters köşeye yatırmaya çalışıyor ve “E nasıl gaysin sen, penisinle yapıyorsan nasıl oluyor bu iş” diye de ısrar etti. Sanırım gay erkeklerin kendilerini tatmin ettikten sonra burunlarından falan boşaldıklarını sanıyor.
Mutlu ve yorgun son...
GATA’daki sürecin ardından artık “Savaşta ve barışta cinsel kimlik bozukluğu teşhisiyle askerliğe uygun değildir“ belgesini aldım. Ben de ailem de derin bir nefes aldık. Psikiyatri konseyine raporumu almaya giderken daracık bir jean giydim. Bütün o süreçte kendimden utanmamı sağlamaya çalışanların sindirmesiyle giydiğim eşofmanları bir kenara fırlatıp en janjanlı halimi takındım.
Aslında özgürce bağırarak “Ben gayim” demek istiyordum. Bütün süreç sinir krizleri eşliğinde ve akıl sağlığımı korumaya çalışarak geçti. Her gay’i sekse aç bir birey olarak görmeleri iğrenç bir şey. Onlara aylarca seksten uzak kalan askerlerin arasında kalamayacağımı göstermeye çalıştım. Bu tıpkı bakire bir genç kızı yüzlerce erkeğin arasına koymak gibi.
Aktif misin pasif mi?
Bu sorunun cevabı bu süreçte saçma bir şekilde çok önemli. Eğer pasifsen yani feminensen ve tüm bu süreci psikolojik sağlığını da yitirmeden tamamlıyorsan askere elverişli değilsin raporunu alabiliyorsun, ama aktifsen seni gay saymıyorlar ve askere alınıyorsun. Bu hayatta duyduğum en saçma şey. Çünkü gay bir adam hayatının tamamını salt pasif ya da aktif kalarak geçirmiyor ki.
Tuba Ünsal - Vatan
Askere gitmek istemeyen gay’lerden cinsel ilişki sırasında fotoğraf istendiğinin bir şehir efsanesi olmadığını biliyoruz. Ama buna yanaşmak çok zor ve aşağılayıcı. Cem (soyadı bende saklı) ilk önce 2011 yılında Adli Tıp kurumunda fiziksel ve psikolojik bir testten geçirilerek gay olduğuna dair bir rapor aldı. Gerisini kendi anlatıyor:
İlk durak Adli Tıp...
“Hastalığın nedir” diye sordular, gay olduğumu söyleyince ilk cinsel ilişkimi ne zaman yaşadığım gibi detayları öğrenmek istediler. Adli Tıp’tan alınan bu rapor askerlik şubesinde geçerli bir şey değil, sadece fotoğraf vermek istemiyorsan, kendi inisiyatifinle rapor alıyorsun. Oradan ver elini Gümüşsuyu Askeri Hastanesi. Gümüşsuyu’nda bana cinsel kimlik bozukluğu tanısı konuldu. Ya homoseksüalite teşhisi koyuyorlar yahut cinsel kimlik bozukluğu veya psikoseksüel bozukluk. GATA “Herkeste aynı cinsel bozukluk mu var?” demesin diye bu tanıları ayırıyor. Önce psikiyatrik hastalık sonrası oluşan kalıcı kişilik değişikliği tespiti kondu. Bu sonuca varmaları bir testle oldu. Test sürekli kendini tekrarlayan sorulardan ve bir takım çizimlerden oluşuyor. Çizimlerimi amatör buldular. Aslında cinsel kimlikle özdeşleşecek bir şey bulamadılar ve bu tanıyı koydular. Başka bir test daha, orada da kadın ve erkek seçimi en alt seviyede çıktı. Yani seçememişim kimliğimi, yahu bu bireyin kendi seçimi değil ki! Testlerde asıl amaç, ruhunun bozuk olduğunu göstermek. Hangi erkek askerden kaçmak için bu zor yola girer ki?
Ya iyileşirsen...
İşte bu aşama en ifrit olduğum bölüm, “Olur da iyileşirsen” diye bir yıl askerliğini tecil ediyorlar. Bu da sen doğuştan değil, sonradan böyle oldun ve hastasın demek. Asker hastanesinden sonraki durak askerlik şubesi. Buradakilerin hiçbir yetkileri yok sadece aradaki birkaç belgelik durağınız, asıl iş GATA’da bitiyor.
GATA’da tecil sırası beklerken yanımda zihinsel engelli biri vardı. Yani ikimizin de ‘hastalık’larında iyileşme olursa askere alınacaktık. Bir sene sonra GATA’ya geldiğimde doktor “15 yaşında nasıl mastürbasyon yapıyordun?” diye sordu. Ben de ‘penisimle’ diye cevap verdim. Doktor belli ki olayı tam çözememiş ya da ters köşeye yatırmaya çalışıyor ve “E nasıl gaysin sen, penisinle yapıyorsan nasıl oluyor bu iş” diye de ısrar etti. Sanırım gay erkeklerin kendilerini tatmin ettikten sonra burunlarından falan boşaldıklarını sanıyor.
Mutlu ve yorgun son...
GATA’daki sürecin ardından artık “Savaşta ve barışta cinsel kimlik bozukluğu teşhisiyle askerliğe uygun değildir“ belgesini aldım. Ben de ailem de derin bir nefes aldık. Psikiyatri konseyine raporumu almaya giderken daracık bir jean giydim. Bütün o süreçte kendimden utanmamı sağlamaya çalışanların sindirmesiyle giydiğim eşofmanları bir kenara fırlatıp en janjanlı halimi takındım.
Aslında özgürce bağırarak “Ben gayim” demek istiyordum. Bütün süreç sinir krizleri eşliğinde ve akıl sağlığımı korumaya çalışarak geçti. Her gay’i sekse aç bir birey olarak görmeleri iğrenç bir şey. Onlara aylarca seksten uzak kalan askerlerin arasında kalamayacağımı göstermeye çalıştım. Bu tıpkı bakire bir genç kızı yüzlerce erkeğin arasına koymak gibi.
Aktif misin pasif mi?
Bu sorunun cevabı bu süreçte saçma bir şekilde çok önemli. Eğer pasifsen yani feminensen ve tüm bu süreci psikolojik sağlığını da yitirmeden tamamlıyorsan askere elverişli değilsin raporunu alabiliyorsun, ama aktifsen seni gay saymıyorlar ve askere alınıyorsun. Bu hayatta duyduğum en saçma şey. Çünkü gay bir adam hayatının tamamını salt pasif ya da aktif kalarak geçirmiyor ki.
Tuba Ünsal - Vatan
Nilüfer: "Kimseyle aynı evde yaşamadım"
Latifle hiç kavga etmeyiz ki, zaten aynı evde yaşamıyoruz.
Benim ev çok kalabalık. O da kendi evinde çalışıyor zaten. Rahatsızlığımdan sonra o bana daha sık gelmeye başladı ama... Zaten çok yakın oturuyoruz.
Yıllar önceki evliliğimden beri kimseyle aynı evde yaşamadım. Belki de her şey değişebilir birlikte yaşasak. Latif ile ileride, belki çok ileride birlikte yaşayabiliriz (gülüyor). Ama en azından beraber yaşlanmak istediğim bir sevdiğim var diyebiliyorum
Yan komşumuz kocaman mavi gözlü bir kadındı. Annem onun bana nazarı değecek diye çok korkardı. Bir gün dut yerken boğazıma kaçtı da onun için bile komşumuzu suçladı.
“Ağzıma üç tane birden koyarsan tabii boğulurum, ne nazarı?” demiştim. Ama annem nazara çok takıktı. Büyüdüğümde bile hep kıyafetlerimin içinde bir yerlerde onun koyduğu nazar boncuklarını bulurdum. Benim de hiç öyle şeylere inancım yoktur.
SEYİRCİYLE İLETİŞİM KURAMADIĞIM İÇİN GAZİNODAN KOVDULAR
Güzel de ben büyük bir ciddiyetle şarkılarımı söylüyor, fakat bir türlü seyirciyle sıcak iletişim kuramıyordum. Sonunda işime son verildi. Hayatım boyunca ilk kez bir yerde istenmediğim bana söylenmişti. Gazinolara küstüm, bir daha çıkmadım. Bundan önce de o ortamlarda bazı problemler yaşamıştım.
Eskiden çok kapalıydım. Sürekli hislerimi, sözlerimi içime atardım. Galiba bu hastalık bile içime attıklarım yüzünden oldu. Bizim ailede yok çünkü. Hastalıktan sonra bunu biraz aştım galiba. Önceden birçok şeye aşırı derecede üzülürdüm. Hele özel ilişkilerimde yere yapıştığım çok oldu. Sevdiğim insanlara “Seni seviyorum” bile diyemezdim.
Annemle yıllardır maalesef diyaloğumuz yok. Rahatsızlığından önce bile biz annemle pek konuşmazdık, daha doğrusu konuşamazdık. O eleştirirdi, dırdır yapardı; ben de kapıyı vurup çıkardım.
Anneme Alzheimer teşhisi konulduktan sonra beni çok çaresiz hissettiren bir sürece girdim. O kendi evinde, kendi eşyalarıyla yaşamak istiyor, doktorlar ise tek başına yaşamasının sakıncalı olduğunu söylüyorlardı.
Annem benimle kalıyor. Aslında ona o kadar çok sormam gereken şey varmış ki, bunları şimdi fark ediyorum. Onunla birlikte yemediğim yemeklerin, etmediğim sohbetlerin pişmanlığını duyuyorum. Duygularım şefkatle hüzün arasında gidip geliyor anlayacağın.
KAYAHAN'A ÖYLE BİR ŞEY SÖYLEMEDİM
Bu olay benim kimyamı bozdu esasen. Kulağıma gelen bir cümle var. Ben ona “Sen artık şarkı söyleyemiyorsun, beste yapamıyorsun, onun için seninle devam etmemin bir alemi yok” demişim. Böyle bir şey olabilir mi? Asla ağzımdan bu sözler çıkmadı. O konuda çok canım yandı. Deminden beri söylüyorum ya, artık hayatımda huzur istiyorum.
Aslında çok hard olmadım ama o yanım da vardır. Hayatın karşısında duran, meydan okuyan, savaşmaya, mücadele etmeye bayılan bir tarafım var benim. Eskiden 100 yaşına kadar yaşarım diyordum. Tabii hastalıktan sonra bu planlar biraz sekteye uğradı.
İzzet Çapa - Nilüfer
Benim ev çok kalabalık. O da kendi evinde çalışıyor zaten. Rahatsızlığımdan sonra o bana daha sık gelmeye başladı ama... Zaten çok yakın oturuyoruz.
Yıllar önceki evliliğimden beri kimseyle aynı evde yaşamadım. Belki de her şey değişebilir birlikte yaşasak. Latif ile ileride, belki çok ileride birlikte yaşayabiliriz (gülüyor). Ama en azından beraber yaşlanmak istediğim bir sevdiğim var diyebiliyorum
Yan komşumuz kocaman mavi gözlü bir kadındı. Annem onun bana nazarı değecek diye çok korkardı. Bir gün dut yerken boğazıma kaçtı da onun için bile komşumuzu suçladı.
“Ağzıma üç tane birden koyarsan tabii boğulurum, ne nazarı?” demiştim. Ama annem nazara çok takıktı. Büyüdüğümde bile hep kıyafetlerimin içinde bir yerlerde onun koyduğu nazar boncuklarını bulurdum. Benim de hiç öyle şeylere inancım yoktur.
SEYİRCİYLE İLETİŞİM KURAMADIĞIM İÇİN GAZİNODAN KOVDULAR
Güzel de ben büyük bir ciddiyetle şarkılarımı söylüyor, fakat bir türlü seyirciyle sıcak iletişim kuramıyordum. Sonunda işime son verildi. Hayatım boyunca ilk kez bir yerde istenmediğim bana söylenmişti. Gazinolara küstüm, bir daha çıkmadım. Bundan önce de o ortamlarda bazı problemler yaşamıştım.
Eskiden çok kapalıydım. Sürekli hislerimi, sözlerimi içime atardım. Galiba bu hastalık bile içime attıklarım yüzünden oldu. Bizim ailede yok çünkü. Hastalıktan sonra bunu biraz aştım galiba. Önceden birçok şeye aşırı derecede üzülürdüm. Hele özel ilişkilerimde yere yapıştığım çok oldu. Sevdiğim insanlara “Seni seviyorum” bile diyemezdim.
Annemle yıllardır maalesef diyaloğumuz yok. Rahatsızlığından önce bile biz annemle pek konuşmazdık, daha doğrusu konuşamazdık. O eleştirirdi, dırdır yapardı; ben de kapıyı vurup çıkardım.
Anneme Alzheimer teşhisi konulduktan sonra beni çok çaresiz hissettiren bir sürece girdim. O kendi evinde, kendi eşyalarıyla yaşamak istiyor, doktorlar ise tek başına yaşamasının sakıncalı olduğunu söylüyorlardı.
Annem benimle kalıyor. Aslında ona o kadar çok sormam gereken şey varmış ki, bunları şimdi fark ediyorum. Onunla birlikte yemediğim yemeklerin, etmediğim sohbetlerin pişmanlığını duyuyorum. Duygularım şefkatle hüzün arasında gidip geliyor anlayacağın.
KAYAHAN'A ÖYLE BİR ŞEY SÖYLEMEDİM
Bu olay benim kimyamı bozdu esasen. Kulağıma gelen bir cümle var. Ben ona “Sen artık şarkı söyleyemiyorsun, beste yapamıyorsun, onun için seninle devam etmemin bir alemi yok” demişim. Böyle bir şey olabilir mi? Asla ağzımdan bu sözler çıkmadı. O konuda çok canım yandı. Deminden beri söylüyorum ya, artık hayatımda huzur istiyorum.
Aslında çok hard olmadım ama o yanım da vardır. Hayatın karşısında duran, meydan okuyan, savaşmaya, mücadele etmeye bayılan bir tarafım var benim. Eskiden 100 yaşına kadar yaşarım diyordum. Tabii hastalıktan sonra bu planlar biraz sekteye uğradı.
İzzet Çapa - Nilüfer
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)