18 Şubat 2013 Pazartesi

Androjen Türk manken Paris Ece Elmas’ı takdimimdir

Barbaros Şansal bu hafta, Türk androjen manken Paris Ece Elmas ile tanıştırıyor AKŞAM Pazar okurlarını. Afyonlu zengin bir ailenin oğlu, üniversite öğrencisi, hayali bağımsız filmler çekmek ve siyasete girmek… Devamı röportajda…


Aslında Paris Ece Elmas’ın fotoğraflarını birkaç ay önce Fransa’daki bir ajansta görmüştüm ilk kez. Birkaç hafta önce de bir gazetede, internetteki röportajından alınarak çarpıtılan beyanatıyla bir kez daha dikkatimi çekti... Buluştuk; 6 yaşından beri hayali Yıldırım Mayruk modeli olmakmış, heyecanı bundan. İlk anlarda korku dolu, devamında sakin ve soğuk havaya inat, sıcacık bir sohbet gerçekleştirdik…

- Nedir androjen?
Herkesin farklı farklı tanımları var. Bana göre, genetik özellikleriyle, hiçbir müdahale olmadan her iki cinse de modellik yapabilecek bir form. Ama bu tabii sadece dış görünüm itibariyle...

- Kadın formu taşıyan herkes androjen manken olabilir mi peki?
Hayır, bu mümkün değil. İlk olarak fiziksel çizgisi önemli.

- Tam anlamadım hâlâ, ayrı bir ruhu ve yaratıcılığı var mı?
Tabii ki olmalı. Bir elbiseyi giydiğinizde ruh katamıyor ya da o ihtişamı sağlayamıyorsanız olmaz.

DEFİLEYE PARASIZ ÇIKARIM

- Türkiye’de birçok kadın manken var ve senin vücudun onlardan çok daha iyi, ne diyorsun bu duruma?
Bu tutkuyla da bağlantılı, Türkiye’de biri defilesine çıkarmak istese ben para almadan bile yapabilirim. Bu, bir tutku.

- Jean Paul Gaultier de androjen model kullanıyor ama para kazanmadan nasıl olur?
Çok fazla önyargılarımız var. Siz de bilirsiniz ki moda dünyasında her şeye at gözlüğüyle bakılıyor yurdumuzda. Yeniliğe ve değişime hazır değiliz sanki…

- Neden? ‘Değişim’ ve ‘gelişim’ Türkiye’de siyasetçilerin ağızlarından düşürmedikleri kelimeler…
Kesinlikle doğru ama ben kendi adıma konuşuyorum... İstanbul Moda Haftası’nda bir kulis arkasına gitmiştim. Oradaki modacı beni görünce öyle kötü bakmıştı ki çok rahatsız oldum. O kötü elektrik çok dokundu bana ve tamamen görünümümü aşağıladığını hissettim.

- Spor, abiye, formal, gelinlik, tayyör, hangisinde iyi olduğunu düşünüyorsun?
Aslında hayalim, haute couture. Çok seviyorum çok özgün.

- Nasıl karar verdin modelliğe?
Kendiliğinden gelişti. Başta yoktu böyle şeyler aklımda. İlk olarak yurtdışına çalışan bir moda fotoğrafçısı arkadaşım teklif getirdi ve deneme çekimi yapıldı. Gönderdik; gayet başarılı oldu. Sonra başka arkadaşlarım da yurtdışı projelerinde kullanmak isteyince talep arttı. Çevrem de bu konunun üzerine gitmemi isteyince yapacak bir şey kalmamıştı.

- İyi de bedava çalışıyorsun. O zaman nasıl geçiniyorsun?
Şimdilik sorun yok, ailemin durumu iyi ama ileride hayatımı kazanmalıyım elbette. Afyonluyum, Egeli yani… TED Koleji’ni bitirdim. Şimdi Beykent Üniversitesi, Güzel Sanatlar, Sinema Televizyon Bölümü son sınıftayım. Kamera önünde olmayı çok seviyorum. Bu yüzden teknik eğitimi alıyorum ki yönetmeni anlayabileyim.

AJANSA GEREK YOK

- Mankenliğe devam etmek için bir ajansa kaydolman gerekecek…
Yok, o kadar da şart değil, artık sosyal medya çok daha etkin. Tüm tasarımcılar, modeller var blog sayfamda. Ajansa kayıtlı olmayı tabii ki isterdim ama ajansa kayıtlı yüz binler var ve hepsi iş bekliyor.

- Sen herkesten farklı özeliklere sahipsin ama Türkiye buna hazır mı?
Bence hazır. Yeni nesil çok daha aydın. Ne okulda, ne de sokaklarda tepki alıyorum. Aslında planlarım arasında bağımsız film çekmek, hatta kendi markamı yaratmak var.

- Hangi konularda film çekmek istiyorsun?
Uç yaşamlar elbette. Belki Tokyo’da uyuşturucu ve eşcinsellik gibi insanların zihnini kurcalayan kavramlar üzerine.

- Biliyor musun o dünyayı?
Hayır.

- Bilmediğin bir şeyi nasıl anlatacaksın ki?
Araştıracağım elbette.

Bir anda kafası karışıyor Ece Elmas’ın. Bir gerçek kişileri çekmeyi hayal ediyor, bir oyuncuları. Benimle konuşmasının tedirginliğinden hâlâ kolları göğsünde kavuşturulmuş ve saçları hâlâ toplu… Onu rahatlatmanın yolu fotoğraf çekmek diye düşünüyorum; hemen bir koleksiyon elbise seçip parka yürüyoruz. Kameranın karşısına geçince ürkek bakışlar gitti, kalabalığın şaşkın bakışlarına rağmen kendinden emin, müthiş pozlar verdi… Bir yandan dev makasımla mizansen yaparken, sohbet iyice derinleşti. Şimdi en can alıcı felsefeleri ve görüşleri sorma vaktiydi!

- Sence Türkiye’de cinsellik ve uyuşturucu flört ediyor mu?
Aslında siz de bilirsiniz ki, bizim gibi insanların sosyal çevresinde çok fazla…

- Hangi sosyal çevreler bunlar?
Moda dünyası meselâ. Eşcinsellik ve uyuşturucu çok yaygın.

- Başka hangi meslekler var sence?
Meslek gruplarına göre kategorize etmek doğru olmaz.

- İyi de hepsinde o kadar yaygın mı?
Bakın, en önemli basketçilerde de doping çıkıyor ya da zengin siyasilerde yolsuzluk. Doyumsuz insanoğlunun bitmeyen iştahından belki de. Üzerlerindeki çok yoğun baskılar da bunlara teşvik ediyor olabilir ama daha çok etrafın onları yönlendirdiğine inanıyorum.

TRANS BİREYLER İÇİN VAKIF

- Neden en güçlülerde, en ünlülerde karşımıza çıkıyor bu durum?
Benim için para araç, asla amaç değil. Ama bir gün çok para kazanırsam; sokaktaki kadınlar ve engelliler için bir vakfım olsun isterim. Özellikle trans bireylere saldırı, cinayet iftira çok arttı.

- Sence neden oldu böyle? Eskiden bu kadar saldırı yoktu.
Bence değişen iktidardan oldu.

- Aman, aman! Hedef mi gösteriyorlar yani… Bak, dernek kurulmasına yürüyüş yapılmasına dahi izin veriyor ya!
Ben yine de devletin sorumlu olduğu kanaatindeyim. Bir bakıyorsun, gündem değişiveriyor pat diye. Herkesi birbirine düşman yaptık bu topraklarda. Sürekli ayrımcılık var.

- Bu ayrımları biraz da biz yapmıyor muyuz sence?
Kesinlikle, ama siyasetçiler bunu görüp faydalanarak bundan nemalanıyor. Bu arada, sizinle birlikte bu röportajdan bana da dava açmazlar umarım!

- Yok canım; ne var bunda? Ama yine de senin istediğin konulara geçelim… Böyle seksi, alımlı, makyajlı geziyorsun. Rahatsız ediyorlar mı?
Belki inanmayacaksınız ama hayır.

- Hadi canım! Ben bile kapımın önünde dayak yerken hem de…
Çok üzüldüm, başınıza gelene ama başıma gelmedi hiç. Hatta otobüste yer veriyorlar, beni normal kadın zannedip.

- Peki, asılmıyor mu erkekler?
Ne yazık ki fazlaca asılıyorlar.
Gülüşüyor ve rahatlıyoruz, köşedeki restoranın şefi, soğuktan Ece Elmas’ın titrediğini görmüş olmalı ki bir şalla çıkageliyor. Onun kadın olmadığını bile bile, gözünde çapkın bir gülümsemeyle üstelik... Parkın merdivenlerinde biraz ısınıp devam ediyoruz fotoğraf çektirmeye. Hem de koyu bir sohbetle.

‘SİYASETE SEN GİR’

- Fransa’da, İtalya’da eşcinsel evlilik onaylandı. Bizde de olur mu sence?
Bence en son bu kaldı. Oy toplamak için bunu bile yapabilirler.

- Şaka yapıyor olmalısın...
Neden olmasın? Açılım, referandum, anayasa… Daha neler neler! Yarın öbür gün bu da çıkar.

- Aktif olarak siyasetin içine girip çalışır mıydın peki?
İdeallerimden biri de siyaset elbette. Ama sizi izledikçe bu görevin sizde olması gerektiğine inanıyorum. Bence yeteri kadar örgütlendiniz yıllardır. Zaten ya Ankara, ya İzmir sizi bekler, aday olarak.

- Peki, sana söz! Seçilirsem eşcinsel evlilikle ilgili de çalışacağım. Ama neden bana oy versinler ki?
Bana sebeplerini kendi görüşleri doğrultusunda saymaya başlıyor. Bir an parktan ayrılıp büyük salonda yemin töreninde görüyorum kendimi… Ama bugünkü kadroların boyalı saçları aklıma gelince hemen toparlanıyorum… Sis ve yağış yavaş yavaş bizi sarıyor. Gün ilerledi, iş çıkış saati park iyice kalabalık. Yavaşça ayrılıp ofise dönüyoruz, o sıcak bir çayla ısınırken, ben çantamı kapıp İsviçre’ye uçmak üzere havalimanına hareket ediyorum, çünkü haftaya size bir İsviçre hikâyesi çekiyorum.

Barbaros Şansal - Akşam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder