9 Eylül 2013 Pazartesi

Eyyy 'Kınalı kuzular...'

En çok dillendirilen 'Müslümanız, onun için vermediler' ifadesine gelince, hatırlatırım ki aynı 'Batı' Dünya Kupası 2022'yi Katar'a çoktan verdi bile.

O büyük rüyaya ilk kez bu denli yaklaşmıştık ama olmadı. Lakin ‘olimpiyat’ dediğin şeyin temel düsturu ‘kazanmak’ değil ‘katılmak’tır. O halde son ana yani ‘final oylaması’na kadar heyecanın içinde bulunmak da güzeldi... Güzeldi ama bu kez başka bir ilki de taşıdık Buenos Aires’teki oylamaya... Çocukluğu ardı arkası gelmeyen ‘Eurovision yenilgileriyle’ geçen bir kuşağın üyesi olarak hüznü, kaybetmeyi kimseden öğrenecek değilim, bu konuda çok deneyimliyim. Ama bu kez zaten mesele ‘kaybetmenin psikolojisi’ değildi. Mesele üç beş ağacın oylamaya yansımasıydı. ‘Gezi Direnişi’ sırasında “Yüzde 50’yi evlerinde zor tutuyorum” diyen zihniyetin, bizi bölüp parçalamasının haletiruhiyesi de oylamaya taşınmıştı. Malum, “Alalım” diyenler kadar, “Vermesinler”ciler de çoktu ve gerekçeleri hiç de yabana atılacak cinsten değildi. Demokratik olmayan, gencine sürekli biber gazı, tazyikli su ve şidddeti reva gören, en büyük kentinin en önemli meydanını ‘polis devleti’ görüntüleriyle donatan, Uludere’nin faillerini iki yıldır bulamayan, Hrant Dink cinayetindeki ‘derin devlet’i çökertemeyen, eğitimi de hukuku da yazboza çeviren, kızlı-erkekli ayrı havuz modelleri öneren ve dahi saymakla bitmez onca akıl, vicdan, mantık ötesi kararı üreten bir iktidara tepki duyanlar, bu kendilerince haklı gerekçelerle olimpiyat seçiminde hassasiyetlerini dile getirdiler.
Peki ya sonra? 2020’nin sahibi olarak ‘Tokyo’ isminin telaffuz edilmesinin ardından ülkenin Spor Bakanı, “Vermesinler” diyenlere yönelik ‘Kına stokları tükenmiş’ tweetini attı. Bu ifade Suat Kılıç’ın ‘spor’ değil ‘skor’ bakanı olduğunu tescilledi. Sonrasında da yukarıda hatırlattığım “Önemli olan katılmaktır, kazanmak değil” şeklindeki ‘olimpiyat şiarı’yla ilgisi olmadığını gösterdi. Neyse ki bu ülkede spor kültürünün belirleyicisi politikacılar değildir, onlar bugün var yarın yok, spora ilgimiz ve sevgimiz ise baki...

Aslında belki de içimizdeki yarılmanın özetini eski Radikal spor yazarı sevgili Feridun Düzağaç’ın şu ‘özlü’ mantığında bulmak mümkün: “Acıları, sevinçleri, ölümleri, iftarları kim ortadan ikiye böldüyse, ona sormak lazım bu işin sebebini...” Bense son dönemde birdenbire yoğun bir şekilde depreşen ‘olimpiyat sevdamız’ın ardında, birçoklarımız gibi milli sporlarımızdan ‘inşaatçılık’ olduğu kanısındayım. Belki de birçok IOC üyesi bilmeden hayırlara vesile oldu ve o güzelim şehr-i İstanbul’un gittikçe bozulan silueti ve dokusunun daha da bozulmasını biraz daha ötelemiş oldu. Peki bundan sonraki genel manzara nasıl biçimlenir? Kararın belli olmasının ardından son dönemlerdeki en olgun, en sakin açıklamasını sunan Başbakan yeniden o sert üslubuna ve ‘Birtakım çevreleri’ hedef gösteren klasik tutumuna döner mi bilemem ama gördüğümüz kadarıyla yakın çevresi yine ‘Mağduriyet Olimpiyatları’nda zirveye oynamaya başladı bile... Mağduriyetin en çok dillendirilen “Müslümanız, onun için vermediler” ifadesine gelince, hatırlatırım ki aynı ‘Batı’ Dünya Kupası 2022’yi Katar’a çoktan verdi bile (bir başka hatırlatma da yaklaşık bir haftadır ‘Hürriyet forması’ giymeye başlayan eski Radikalli Gökçe Aytulu’dan geldi: Olimpiyatlar üçüncü kez Şintoist bir ülkede yapılacak).

Ara not: Bir yandan olimpiyat seçimi heyecanı yaşarken, öte yandan da ‘12 Dev Adam’ın tükenişine tanıklık ettik. Bu cephede de mesele aynıydı. ‘Cenk Akyol vakası’ etrafında gelişen ‘teknik’ (Türkçesi ‘politik’) tercihler birçok basketbolseverin takıma olan sevgi ve inancını zedelemişti. İster hayat, ister kader deyin, hem bu kararın hem Tanjeviç’in hem de artık miadını doldurmuş ‘bağzı’ isimlerin devredışı kalmasını ‘resmen’ hatırlattı.

Günün mana ve ehemmiyetine uygun bir istek parçasıyla bitirmenin vaktidir: Elleri kolları kınalı bebek.

Uğur Vardan - Radikal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder