Emperyalizm ve Siyonizm yüzyıllardır yeryüzündeki tüm toprakları elde etmek ve güçlü olmak adına her yolu denemiştir. Son yıllarda ise işgal ettiği topraklarda öldürülen ailelerin çocuklarını ya batıda evlat edindirmiş ya da organ ticareti için kullanmıştır.
Geçtiğimiz günlerde ise TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün'ün, Avrupa`da yaşayan Türkiyeli ailelerin çocuklarının, herhangi bir yargı kararı olmaksızın alınıp, Hristiyan ailelere verildiğini açıklamasıyla emperyalistlerin Avrupa’daki kardeşlerinin yeni bir icraatını daha görmüş olduk.
Hemen ardından konuyu Üstün ile birebir de görüştüm. Anlattıkları endişemi daha da arttırdı.
Üstün’ün anlattıklarını özetleyecek olursak;
Türkiye’den Avrupa’ya götürülmüş çocuklar eften püften sebeplerle, bir mahkeme kararı olmaksızın, orada bulunan gençlik dairelerinin idari kararlarıyla alınıp bilmedikleri, tanımadıkları bir kültürün içinde yaşamlarını sürdüren ailelere teslim ediliyor. Bunun en son örneği Sakaryalı bir ailede görülmüş. Kız ailesinin elinden alınmış, uzun süre gösterilmemiş ve en sonunda Türkiye’de bir buluşma sağlanmış. Ailenin elinden alınan bu kızçocuğu artık Türkçe bile konuşamazken, kimliğini ve kişiliğini ortaya koyan en önemli unsurlardan biri olan dilini kaybetmiş…
“Muhtemelen din konusunda da benzer bir durum söz konusu” diyen Üstün, “…ama onu sorgulayamadığımız için bilemiyoruz. Dolayısıyla Avrupa’da şuan tam anlamıyla bir asimilasyon gerçekleştiriliyor” diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor;
Bu olay uluslararası hukuka da aykırıdır. Çünkü velayet hakkı anne ve babanın temel haklarından biridir. Öyle önemli bir haktır ki; bazıları şu örneği verir hukukta; Ebeveyn çocuğunu hamur yoğurur gibi yetiştirme ve geliştirme hakkına sahiptir. Oysa şuan bu hak elinden alınıyor. Mahkeme kararıyla alınır bu hak ancak. Fakat burada idari bir karar ile alınıyor ve ailelere deniliyor ki; “Siz gidin mahkemelerde hakkınızı arayın” ve aileler uzun süren aramalar yaptıkları halde bir sonuca ulaşamıyor. Veya çok pahalı olduğu için başka yola başvuramıyorlar. Dolayısıyla çok ciddi ve tehlikeli bir durum ile karşı karşıyayız. Buradaki çocukların sayısının 5000’i geçtiği iddia ediliyor. Ve biz bunları gündemimize aldık. Bu konuda Avrupa’da inceleme başlatacağız. Konuyu hem uluslararası kuruluşların hem de uluslararası kamuoyunun gündemine getirmek istiyoruz. Bu çok önemli çünkü batılılar şimdiye kadar bunları, yaptıklarımız yanımıza kâr kalır diye yapmışlar…”
Henüz bu anlattıklarının şokunu yaşarken Üstün’ün bu konu çerçevesinde yaptığı ikinci bir açıklama olayın felaket boyutunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Belçika’da bir Türk ailenin 3 çocuğunun alınarak gay ailelere verildiğini söyleyen Ayhan Sefer Üstün,çocuklardan 2'sinin uzun mahkeme sürecinden sonra alındığını, biri için ise hala yargı sürecinin devam ettiğini anlatıyordubu kez de…
Dünyada ilk defa Hollanda tarafından eşcinsellere evlenebilme hakkı tanınmıştı. Ardından Belçika, İspanya, Kanada, Danimarka, Norveç, İsveç, Portekiz ve İzlanda gibi ülkeler geldi.
Fransa da bir iki gün önce eşcinsel çiftlerin evlenme ve evlat edinme hakkını kabul etti.
ABD’nin birçok eyaletinde de eşcinsel evlilikler gerçekleştiriliyor. Ülkede evlat edinen eşcinsel çiftlerin sayısı ise gitgide artıyor.
Durumun inanç boyutunun önemi bir yana bu çocukların psikolojilerini düşünmek bile istemiyorum.
Ama böylesine dikkat çekici bir konu yine kamuoyunun gündemine girmeyi başaramadı. Sevgililer Günü saçmalığı bir haftadır birçoğuna afyon etkisi yaptığı için ayakta uyumaya devam edildi.
Kendi kültüründen koparılmış, Hristiyanlaştırılmış yada anne baba sevgisini hasta ruhlu eşcinsel çiftlerden sağlıksız bir şekilde öğrenecek olan bu çocuklar farkında mısınız bilmiyorum ama bu ülkenin evlatları. Konunun daha da vahimi sadece Türk ailelerin değil tüm kimsesiz dünya çocuklarının aynı tehlike ile karşı karşıya olması.
İşin diğer bir tarafı da ‘Türk çocuğu Hans olmasın’ diye geçen yıl AileBakanlığı koruma programı geliştirmiş, bu kapsamda elçiliklere "çocuk birimleri" kurulması gündeme gelmişti.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ,o zamanda Türk çocuklarınınasimile edilmeye çalışıldığını vurgulamış ve bu konuda sessiz kalmanın, “küçücük yavrularımızın asimilasyonuna çok açık şekilde göz yummamız” anlamına geldiğini söylemişti.
Bakan Şahin’de yurtiçi ile birlikte yurtdışında yaşayan çocuklarında sorumluluğunu taşıdıklarını vurgulamıştı.
Öyle olmalı ki bugün tekrar bunları konuşuyorsak bir sene içinde gözlerimizi hep birlikte kapamışız. Gözlerimizi araladığımızda da asimilasyon sınıf atlarken yeni bir fotoğraf çekmişiz!
Şimdi seneye de bu konuyu konuşmak üzere dağılacak mıyız yoksa gerçekten bir şeyler yapılacak mı?
İşte tam bu noktada MAZLUMDER Genel Başkan Yardımcısı Recep Karagöz’ün, Ayhan Sefer Üstün’ün açıklamaları üzerine gösterdiği haklı tepki olayı başka bir mecraya taşıyor. Karagöz aynen şunları söylüyor;
“Suçu Gençlik Dairelerine atmak sorumluluktan kaçmaktır. Koruyucu Müslüman aile yoksa ne yapsın Gençlik Daireleri… Yıllardır söylediklerimize Türkiye kulaklarını tıkadı, konuyu görmedi. Müslüman ailelerin koruyucu aile olması konusunda teşvik amaçlı hiçbir çalışma yapmadı. Salon toplantıları dışında buna yönelik laftan başka bir çalışma da yok. Ayrıca Gençlik Mahkemelerinin aldıkları kararların yasal dayanakları var!”
Şaşkın, kızgın ama böylesine vahim bir durum karşısında ne diyeceğini dillendiremeyen bir akıl.
İnsanın nutkunun tutulması bu olsa gerek!
http://twitter.com/ArzuErdogral
Arzu Doğral - Haber Vaktim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder