28 Şubat 2012 Salı

Yeni bir 'İhbar hattı'

Nasıl bir noktaya geldik böyle? Geçmişin 'derin görünümlü' kültür-sanat erbabı, artık ihbarcılığa soyunuyor, festival filmlerini topluma ve bakanlığa ispiyonluyor.

Perdeyi araladıkça gerçeğe daha çok yaklaşıyoruz ve ne yazık ki bu yakınlaşma galiba son derece acıtıcı oluyor. Bir zamanlar sisteme karşı birlikte durduğumuzu sandığımız insanlardan bazıları, şimdi merkezle aralarındaki mesafeyi azaltınca meselelerinin sistem olmadığını anlıyoruz. Hoş bu durum tespiti için böyle deneyleri yaşamamız mı gerekiyordu, zaten işin başında roller belliydi demek de mümkün ama yine de ne derler, yaşamadan anlaşılmıyormuş.

Evet, topu fazla dolaştırdım farkındayım, hemen ortayı yapıyorum: Efenim, sinema yazarlığı alanında eni konu kafa patlatmış, meselenin yüzeyine değil derinine odaklanmış, yedinci sanatı sadece görsel bir ifade biçimi değil, hayatın, felsefenin, edebiyatın, düşüncenin de bir parçası olarak görmüş ve bu türden çabaların takdiri yönünde emek vermiş isimlerden biri olan İhsan Kabil, geçen salı Star gazetesinde kaleme aldığı “Tartışmaya ‘açık’ filmler” başlıklı yorum-haberiyle ihbarcılığın, son dönemdeki en belden aşağı vuran yazılarından birine imza attı. Meseleyi özetleyeyim. ‘Bağımsız Film Festivali !f’i, başta Kültür Bakanlığı olmak üzere cümle âleme ispiyonladı Kabil. Nasıl mı? Festival programındaki bazı filmlerin ‘muhteviyat’larından bahsetti: Mesela bu filmlerin aşırı küfürlü, bol uyuşturuculu, hardcore seks sahneler içerdiğini, iki genç kızın ilgisini cinsel tabanda aktardığını, iki erkeğin barlarla yatak odası arasında geçen hayatlarını filmleştirdiğini, bir gecelik ilişkinin sabaha kadarki ayrıntılarını aktardığını ifade etti. Ve ‘İhbarname’sini “Toplum yapısı ve ahlak değerleriyle çatışan bu tür yapımlar festivalin değerinden kaybettiriyor ve devlet desteğinin varlığını sorgulatıyor” ifadeleriyle bitirerek bir anlamda ‘!f’in sponsorları arasında yer alan Kültür Bakanlığı’na da “Siz kimlere arka çıktığınızın farkında mısınız?” ayarı verdi.

Meslek hayatımın başlarında, 90’ların ilk yarısında o zamanlar sinema yazarı titri taşıyan biri Pasolini’yi neredeyse aynı ifadelerle ispiyonlamaya çalışmıştı. Birkaç yıl önce de yine kendini sinema yazarı addeden sıradan bir kalem, ‘Brokeback Dağı’ için benzer bir yaklaşıma soyunmuştu. İkisi de yazı ve çizi açısından ciddiye alınmayacak isimler olduğu için en azından benim nazarımda es geçilmeleri gerekiyordu. Lakin Kabil’i dünya görüşü itibariyle değil ama yazıları hasebiyle sever sayardım. Demek ki buraya kadarmış. Önümüzdeki ‘Jurnalciler’e bakalım derim...

Uğur Vardan - Radikal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder