3 Ağustos 2020 Pazartesi

Günün İstanbul Sözleşmesi karşıtları ve homofobikleri

İstanbul Sözleşmesi'ne karşı dik duruş: "Millî Varlığımızı Tehdit Eden İfsat Hareketine “DUR!”



İstanbul Sözleşmesi'ne gelen tepkiler ve kaldırılmasına yönelik talepler çığ gibi büyüyor. Umran Kültür ve Medeniyet Hareketi'nin ardından, Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı'da, "İstanbul Sözleşmesi şeytani aklın ürünüdür." diyerek sözleşmeye karşı tepki gösterdi.

İstanbul Sözleşmesi'ne karşı dik duruş: "Millî Varlığımızı Tehdit Eden İfsat Hareketine “DUR!”

İstanbul Sözleşmesi gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Halk istiyorsa kaldırın." talimatı ve AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş'un, 'Nasıl usulünü yerine getirerek imzalanmışsa, usulünü yerine getirerek Sözleşmeden de çıkılır' mesajı adetea toplulukları harekete geçirdi. Umran Kültür ve Medeniyet Hareketi'nin basın açıklaması yapmasının ardından, Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı'da İstanbul Sözleşmesi'ne tepkisini dile getirdi.

BİZ MEVLANA'LARIN, YUNUS EMRE'LERİN, HACI BEKTAŞ-İ VELİ'LERİN İRFANIYLA YOĞRULMUŞ ÇOCUKLARIZ!

Kadına şiddeti ve her türlü şiddet olaylarına hayır dediklerini ifade eden açıklamada, "Evet, kadına şiddete ve şiddetin her çeşidine bizler de hayır diyoruz. Kadına, erkeğe, çocuğa karşı işlenen şiddet ve taciz suçuna da hayvanlara ve hatta çevreye karşı işlenen suçlara da karşı olduğumuzu yüksek sesle ilan ediyoruz. Zira bizler millet olarak, hiçbir canı incitmemeyi ve kimseden incinmemeyi bir insanlık nişanı sayan Mevlana’ların, Yunus Emre’lerin ve Hacı Bektaş Velilerin irfanıyla yoğrulmuş Anadolu medeniyetinin çocuklarıyız…" sözlerine yer verildi.

'İSTANBUL SÖZLEŞMESİ' ŞEYTANİ AKLIN ÜRÜNÜDÜR

Şeytani bir akıl, İstanbul Sözleşmesi’ni herkesin ne anlama geldiğini kolayca anlayamayacağını ifade ederek, adeta Kanaat önderliği yapan açıklama söyle devam etti:

 “toplumsal cinsiyet eşitliği” ve “cinsel tercih/yönelim” gibi yaldızlı kelimelerle süsleyip bir ifsad metni haline dönüştürmüştür. Bu kelimelerin örtüsünü açtığınızda ailemiz ve neslimiz adına kurulan ifsat tuzağını fark etmek zor olmayacaktır. Az bir güruh istisna edilecek olursa, bu asil toplumda hiçbir kimse:

Oğlunun bir başka erkekle birlikte yaşamasına (gay)

Kızının lezbiyen olmasına,

Pedofili, zoofili, nekrofili, ensest gibi sapıklıklara asla rıza göstermeyecek; aksine bunlara karşı  büyük bir nefret duyacak ve tepki gösterecektir." denildi

İşte Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı'nın açıklamasının tamamı:
“Utanma!” diyerek yola çıkan küresel çapta bir fesat hareketinin, bütün dünyada hayasızca yürüttükleri bir kampanyaya şahit oluyoruz. Son derece cür’etli ve etkin bir dalga oluşturma adına, ellerindeki tüm vasıtaları harekete geçirmiş bulunuyorlar. Aileyi, nesli ve insana ait değerleri yıkma hedefiyle, sinsice yürüttükleri projelerinin, bugünlerde deşifre olmasından da son derece rahatsız oldukları anlaşılıyor. Arkasına gizlendikleri “Kadına şiddete ve tacize hayır maskesi”nin düşmesi, kendilerini hayli telaşlandırmış görünüyor.

Evet, kadına şiddete ve şiddetin her çeşidine bizler de hayır diyoruz. Kadına, erkeğe, çocuğa karşı işlenen şiddet ve taciz suçuna da hayvanlara ve hatta çevreye karşı işlenen suçlara da karşı olduğumuzu yüksek sesle ilan ediyoruz. Zira bizler millet olarak, hiçbir canı incitmemeyi ve kimseden incinmemeyi bir insanlık nişanı sayan Mevlana’ların, Yunus Emre’lerin ve Hacı Bektaş Velilerin irfanıyla yoğrulmuş Anadolu medeniyetinin çocuklarıyız… Aldığımız terbiye gereği  babamıza bir ise annemize üç kat daha fazla hürmet, hizmet ve saygı duyar, onları baş tacı ederiz. Din, kültür ve geleneğimize göre erkek ve kadın birbirinin hasmı ve rakibi değil, biri diğerinin tamamlayıcısı olan bir bütünün iki ayrı parçasıdır. Birbirinden bağımsız değil, biri diğerine muhtaç aile yuvasının iki temel ögesidirler.

Fıtrat mecrasından sapmış ve saptırılmış; iffet, namus, edeb ve hayadan yoksun LGBT+ vb. sapkınlık türleri, son derece masum hareketler gibi topluma sunulmaktadır. Şeytani bir akıl, İstanbul Sözleşmesi’ni herkesin ne anlama geldiğini kolayca anlayamayacağı “toplumsal cinsiyet eşitliği” ve “cinsel tercih/yönelim” gibi yaldızlı kelimelerle süsleyip bir ifsad metni haline dönüştürmüştür. Bu kelimelerin örtüsünü açtığınızda ailemiz ve neslimiz adına kurulan ifsat tuzağını fark etmek zor olmayacaktır. Az bir güruh istisna edilecek olursa, bu asil toplumda hiçbir kimse:

Oğlunun bir başka erkekle birlikte yaşamasına (gay)

Kızının lezbiyen olmasına,

Pedofili, zoofili, nekrofili, ensest gibi sapıklıklara asla rıza göstermeyecek; aksine bunlara karşı  büyük bir nefret duyacak ve tepki gösterecektir.

Güya kadına şiddeti engelleme maksatlı oluşturulduğu ifade edilen bir metin, bizim toplumumuza ifsat ve şiddet tohumlarından başka bir şey ekmemiş ve ekmeyecektir. Çözüm, aile ve nesli korumak adına adaleti esas alan kanuni düzenlemelerle şiddetin her türlüsüne karşı önlem almaktır.

Son günlerde duyarlı ve basiretli kişi ve kuruluşlarımızın bu konuda gösterdiği hassasiyeti destekliyor ve halkımızı aile ve nesline sahip çıkmaya davet ediyoruz.

Polonya İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayıp onayladığı halde çıkma kararı almış ve İngiltere, Ukrayna, Macaristan gibi ülkeler de imzalamalarına rağmen uzun zamandır yürürlüğe koymamıştır.

Devlet ricalimizin de İstanbul Sözleşmesi ve uzantılarını en kısa sürede yürürlükten kaldıracağına inancımız tamdır.

Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı

https://www.habervakti.com/gundem/istanbul-sozlesmesine-karsi-dik-durus-mill-varligimizi-h118528.html


KADEM kime hizmet ediyor?

Tahsin Keskin

Kısa adı KADEM olan Kadın ve Demokrasi Derneği'ni duymayanınız kalmamıştır artık.
2013 yılında kurulan derneğin kurucu üyeleri arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’da bulunuyor. 

Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) misyonlarını ‘’Kadının insanlık onurunu teslim etmek üzere savunuculuk yapan bir sivil toplum kuruluşudur’’ şeklinde tanımlıyor.

KADEM’in dün basına servis ettiği haberde 16 sorudaki cevaptan oluşan uzun bir yazı ile İstanbul Sözleşmesine tam desteğini ilan ediyor.

KADEM’in bu açıklamasından sonra aklımda deli gibi sorular oluşmaya başlayınca bu derneği araştırmaya başladım.

Araştırınca bu derneğin kurucu üyeleri arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kızının olduğuna hala inanamıyorum.

Önce KADEM’in büyük bir sadakatle bağlılığını ilan ettiği İstanbul Sözleşmesinin en önemli unsurunu sizinle paylaşmak istiyorum.

İstanbul Sözleşmesi ile eşcinsellere yasal edinimler getirerek ilerleyen zamanlarda eşcinsel evliliklerin zeminini oluşturmayı hedefliyorlar.

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş'un kamuoyunda tartışmalara neden olan İstanbul Sözleşmesi ile ilgili 'iptal' sinyali vermesi ilk önce Kadın ve Demokrasi Derneği'nin (KADEM) tepkisine yol açmış ve söz konusu dernek İstanbul Sözleşmesi’ne açık açık destek vermiştir.
KADEM’in önceki çalışmalarını gözden geçirdiğimizde hiç de o kadar masum olmadığını göreceksiniz.

Birincisi bu derneğin milyonları bulan kiralarını kimlerin karşıladığını bilmiyoruz.

Sadece kiralar mı?

Şu anda oluk gibi para harcadıkları dergi, broşür, el ilanı, lüks otellerdeki toplantı, seminer ve kamu spotlarının kaynağı nedir?

Kurumlara konuşmacı olarak gönderilenlerin masraflarını kimler karşılıyor?

İddialara göre bütün bunlar Avrupa Fonu’ndan karşılanıyormuş.

O zaman hemen şu soru akla geliyor;

Avrupa Fonu bu paraları ne amaçla veriyor ve KADEM’den ne bekliyor?

KADEM’in bundan önceki yaptıklarına bir göz gezdirelim isterseniz.

KADEM’in çalışmalarında çoğunlukla gelinlikle ağlayan kadınlar, yüzü gözü morarmış kadınlar, sıkılmış erkek yumruğu, çocuğuna korkuyla sarılmış kadın ve tepelerinde onlara vurmak için hazır bir erkek figürleri bulunuyor.

O afişleri ve tanıtımları gören erkekler de bile, ''biz çok aşağılık varlıklarız algısını'' yaratıyor.

Elbette bu tanıtımları gören kadınlar erkeğine minnet etmez.

Hatta en ufak bir şeyde bile çıngar çıkarır.

Örneğin o kitapçıklarda yer alan  “Eşler (Kadın) çalışmak için kocasından izin almak zorunda değil.” algısıyla ne yapılmak isteniyor diye düşündünüz mü acaba?

Ev hanımlarını “ücretsiz aile işçisi” diye yine bu kitapta tanımlamışlar.

Yaratılmak istenen algı çok mu masum sizce de!

Daha neler yok ki bu kitapçıklarda!

İşin özeti şu; Türkiye’deki aile yapısına dinamik koymak için bizi kendimizle vurmaya başladılar.

Üstelik bunu devletin bir numaralı adamının kızının adını kullanarak yapıyorlar.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a sesleniyorum;

Gördüğümüz kadarıyla KADEM çok da hayırlı bir kuruluşa benzemiyor, o yüzden hiç değilse kızınızı bunların içinden çıkarın da sizi sevenleri bu dernekle vurmasınlar artık.

https://www.kocaelizirve.com/makale/5069952/tahsin-keskin/kadem-kime-hizmet-ediyor


Kötü niyetli biz miyiz, KADEM mi?

Bir kafa karıştırmadır gidiyor..

Bir yandan İstanbul Sözleşmesi ile ilgili olumsuz değerlendirmeler..

Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Nas değil, değişiklik olabilir” ilk çıkışı ve sonrasında “Bir rapor hazırlayın, inceleyelim” talimatına rağmen..

Tartışma sürüyor..

Bu tartışmada, ayrıntılara girmeden, bir hatırlatma yapayım..

Bu ülkede, dine mesafeli ne kadar feminist var ise.. Ne kadar gayrimeşru birlikteliği savunan solcu, sosyalist, komünist, ateist tip var ise..

Kur’an öğretimine karşı çıkan, kadının başındaki örtünün yasaklanmasını, imam hatiplerin kapatılmasını isteyen ne kadar despot kafa var ise..

Muhafazakar insanları gerici olarak gösterip, hakaret eden ne kadar kendini beğenmiş aristokrat var ise..

Daha özele gireyim..

AK Parti’nin amansız düşmanları arasında yer alan, bu partiye kapatma davası dahil, genel başkanını siyasetten men etmek için çeşitli oyunlar tezgahlayan ne kadar hukukçu var ise..

Belki şöyle özetleyebiliriz..

Bugün AK Parti’den sonra en yüksek oyu alan CHP’nin içinde ne kadar isim var ise..

Hepsi, abartmıyorum, istisnasız İstanbul Sözleşmesi’nden yana..

Bu taraftarlık, tek başına, İstanbul Sözleşmesi’nin yanlışlığını gösterir mi?

Tabii ki göstermez..

Bir ekleme daha yaparsak..

Daha doğru bir tanımlama yapmış oluruz..

AK Parti içindeki görüşü ise şöyle özetleyebiliriz..

Bir kısım destek, bir kısım karşı, bir kısım ise iyileştirme önerisinde..

Sadece ve sadece, CHP’lilerin istisnasız destek vermesi, AK Parti’nin ise bu konuda tereddütleri olması bile..

Bu konuya CHP’lilerin “ölümüne destek” bakış açısı ile yaklaşılamayacağını gösteriyor..

Şu da bir veri değil midir:

AK Parti iktidarı döneminde yapılan düzenlemelerden kaçına, CHP destek vermiştir?

Bu ülkede, darbecilerin yargılanmasını önleyen Anayasa’daki geçici maddenin kaldırılmasına bile, “Zamanaşımı doldu, darbeciler yargılanamaz ki zaten.. Bu göstermelik bir değişikliktir” diyerek karşı çıkan bir CHP’den bahsediyoruz..

Bu CHP, AK Parti’nin getirdiği düzenlemelerden çok sınırlı sayıda olanına destek vermiş ise..

AK Parti bu destek verilen düzenlemelerin hepsine, derinlemesine bakmalıdır..

İşin içinde bir hinoğlu hinlik olabilir..

Bu genel değerlendirmeler sonrasında, işin pratiğine bakalım..

AK Parti çizgisinden değişik isimler yerine..

Konu “kadınlar” olduğu için, AK Parti’ye yakın sivil toplum kuruluşu olan KADEM’in, İstanbul Sözleşmesi hakkındaki görüşlerine bir bakalım..

Daha dün yaptılar bu açıklamayı..

Kendileri sormuş; “İstanbul Sözleşmesi nedir?” demiş ve cevabını vermişler:

“İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik her tür şiddete karşı hukuki çerçevede detaylı bir koruma sağlayan ilk uluslararası belgedir.

Özel olarak kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti hedef alan ilk Avrupa Sözleşmesi olma niteliğini taşıyan Sözleşme...”

Dakika bir, gol bir..

Niçin kadınlar ve kız çocukları ile sınırlı, şiddeti önlemek?

Yetişkin erkekler için, “Fiziki güçleri yerinde. Kendilerini korusun” denilebilir.

Ama 2 yaşındaki, 3 yaşındaki, 5 yaşındaki erkek çocuklar, niçin bu sözleşmeden yararlanamıyor?

Niçin o yaştaki erkek çocuklara yönelik aile içi şiddeti önleme noktasında bu sözleşme bir düzenleme getirmiyor? Veya getiriyorsa, siz niçin sadece kadınları ifade ediyorsunuz?

Burdan hareketle, sizce, bu sözleşmeyi kurgulayan Batılıların kafasında, bir hinoğlu hinlik olma ihtimali, zayıf mı?

KADEM’in tanımı sürüyor:

“Sözleşme, örneğin aile içi şiddet, ısrarlı takip, cinsel taciz ve psikolojik şiddet gibi, kadına yönelik farklı şiddet türlerinin suç olarak kabul edilmesini ve bunlara karşı yasal yaptırımlar getirilmesini gerekli kılmaktadır.”

Hiç lafı eğip bükmeden, açıkça soruyorum:

Sözleşme öncesinde, bu ülkede aile içi şiddet serbest miydi?

Israrlı takip, cinsel taciz serbest miydi? Somut verilere dayalı psikolojik şiddet serbest miydi?

İnsanlık, 2011 yılında, ağacın kovuğundan mı çıktı ki, o güne kadar zaten suç olan fiillerin, İstanbul Sözleşmesi ile sanki yeni suç olmuş gibi göstermeye kalkıyorsunuz?

Diyecekler ki, “Ne olur, fazla mal göz çıkartmaz!”

Peki..

Geçiyoruz İstanbul Sözleşmesi’nin amacı hakkındaki KADEM’in cevabına:

“Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak.”

Bu bağlamda, KADEM kadına şiddeti önleme noktasında, evden uzaklaştırma kararı ile ilgili olarak şu tespiti yapıyor:

“Her yasa bir şekilde suistimal edilebileceği gibi bu düzenlemenin de suistimal edilme durumu bir kişinin evden uzaklaştırılmasıyla sonuçlanır. Bu bir mağduriyet olmakla birlikte diğer tarafta eğer her ihbar ciddiye alınmazsa oluşabilecek yaralanma ve can kaybının yaşatacağı mağduriyet ilkiyle kıyaslanamayacak derecede kritiktir.”

İşte bu mantıkta, bir sakatlık var..

Evden uzaklaştırma, şiddeti hiçbir örnekte engellemez.. Tam aksine tahrik eder..

Somut örnek: Adam, eşini gidip öldürüyor. Bir insanı öldürüp, ömür boyu hapse girecek olan insan, “Evden uzaklaştırma kararını ihlalin karşılığı birkaç günlük hapis cezası”nı mı düşünecek?

Düşünmüyor zaten..

Onun için de, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun ile birlikte şiddet arttı, azalmadı. Ama hâlâ kör kör parmağım gözüne, bu yanlışta ısrar ediliyor..

KADEM, “İstanbul Sözleşmesi ile önlenmesini arzu ettiği suçları” şöyle sıralıyor:

“Zorunlu kürtaj, kadın sünneti, cinsel taciz ve ırza geçme, ısrarlı takip, cinsel taciz, aile içi şiddet, zorla evlendirme, zorla kısırlaştırma.”

İşte burada bir uzlaşı mümkün..

Bu suçların mevcut kanunlardaki cezalarını artıralım.. Gerçekten amaç, bu suçları önlemek ise. Bunla sınırlı ise.. Bu suçları önleyecek düzenlemeyi yapalım.. Ama İstanbul Sözleşmesi’ni de kaldıralım..

Böylece, İstanbul Sözleşmesi’ndeki hinoğlu hinliklerden de kurtulmuş olalım..

Bu konuda KADEM de bir izahat yapmış:

Der ki KADEM bu konuda kendisine yöneltilen soruları özetleyerek: “İstanbul Sözleşmesinde LGBT gibi yönelimlere kapı aralayan maddeler var mı?”

KADEM sormuş ve cevabını da şöyle vermiş:

“Hayır. Sözleşme, üçüncü bir tür oluşturmaya ya da LGBT eğilimlerini hukuk normu olarak belirlemeye veya teşvik etmeye yönelik herhangi bir hüküm taşımamaktadır. Aynı cinsiyetten olan çiftlerin yasal olarak tanınması da dâhil olmak üzere cinsel yönelimle ilgili olarak ortaya yeni standartlar koymamaktadır. Bu sözleşmenin eşcinsel yönelimlerin meşrulaşmasına sebep olduğunu iddia etmek ise en hafif tabirle kötü niyetliliktir.”

Bunu söyledikten sonra, bakın kendi söylediklerini nasıl tekzip ediyorlar:

“Cinsel yönelim kavramı sadece Sözleşme’nin 4. maddesinde geçmektedir.”

Bitti arkadaşlar..

Dağılabilirsiniz..

Kötü niyetli biz miyiz?

Hinoğlu hin batılıların hazırladığı bir sözleşmeye, dindar kardeşlerine göstermediği hüsn-ü zannı gösteren KADEM mi?

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ali-karahasanoglu/kotu-niyetli-biz-miyiz-kadem-mi-33076.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder