22 Temmuz 2019 Pazartesi

Kuir Art – Kuir Artist


Hüseyin Özinal 1961 yılında Binatlı/Limasol’da doğdu. 1974 savaşının ardından, göç ettikleri Güzelyurt/Morphou’da yaşadı. 1979 yılında eğitim için İstanbul’a gitti. 1986 yılında Marmara Üniversitesi A. E. F. Resim Bölümü’nden mezun oldu. 2004 yılında Kıbrıs’a döndü. Soyutlanmış portrelerle (1991) başlayan hikayesine, kolaj çalışmaları (1998), Adsız 1 ve Adsız 2 (2001-2005) ile devam edip, Yeryüzü Halleri (2010) ve Yaşamın Ucuna Yolculuk (2011) sergileri ile renk okyanuslarında yüzmüş, formun akışkan hallerine tanıklık ettikten sonra, kıyıya ulaşmıştır. Uzunca bir süre yaptığı LGBTİ aktivistliği döneminden başlayarak resimde bedene, bedenin hallerine ve politikalarına ilgi duymaya başlamıştır. 2016 yılından beridir çalışmaları, bedenin eksikliği, tamamlanmayışı ve hiçbir zaman tamamlanamayacak olması, bir forma bürünmek istememesi ve hepsinden önemlisi ‘ideal beden formu’nda olmaya direnmesi gibi meseleler üzerine yoğunlaşmaktadır.

Voice OF The İsland olarak sizler için dolu dolu sanatçıyla röportaj yaptık.


Voice Of The İsland:  Hüseyin Özinal nasıl bir kişilik?

Hüseyin Özinal:  Çok kalabalıkta olmayı seven biri değilim. Minimal ve mahremiyetine düşkün biriyim. Minimal bir hayat kurdum ve çok az insanla görüşüyorum. Dışarıya pek sık çıkmıyorum. Gündelik hayatımda araba kullanmıyorum. Ulaşım v.s gibi işlerimde bisiklet kullanırım. Yalnız olmayı, yalnız kalmayı  tercih ederim. Belki bir zamanlar hayatı çok kalabalık yaşadığım,  dış dünyayı dibine kadar yaşadığım olduğum dönemler oldu. Ama şimdi  günlerce  evden çıkmadan yaşayabilir, çalışabilir, müzik dinleyebilirim.

-Hüseyin kim, ne istiyor diye  sorduğum zamanlar  bunun yanıtını verebiliyorum artık. Öleceğim ana kadar bu yanıt değişebilir, farklı bir duruma dönüşebilir.  Değişmeyecek tek şey  ‘Hüseyin bir gün ölecek ve geriye resimleri, bu ülkeye yaptığı katkılar kalacak.’’

Voice Of The İsland: Bir gününüzü nasıl geçirirsiniz.

Hüseyin Özinal: Sabahları çok erken uyanan, gündelik hayatında ritüelleri olan, alışkanlıklarına bağlı biriyim. Sabahları kahve, çok ender olarak da çay içmeden ve en önemlisi de müzik dinlemeden hayata başlayamam. Yaşadığım  mekan ev-atölye olduğu için atölyede zaman geçirmeyi severim..  Sonra gideceksem  tiyatro vs dış dünyaya adım atarım. Yoksa  zamanım  atölyede, evde geçiyor…

Bu aralar en keyif aldığım şeylerden biri de ekşi mayalı ekmek yapımını öğrenmek ..


Voice Of The İsland:  Sosyal medyada ki  paylaşımlarınızdan edebiyatla, karikatür ve mizahla  ilgilendiğinizi anlıyoruz.

Hüseyin Özinal:  Sosyal medyada  bazen çok can sıkıcı, çok rahatsız edici  olabiliyor ama hayatımızın içerisinde yer alan  bir şey. Karikatür paylaşımı yaparak orada yeni bir alan açmak, bazen dertler, sorunları ‘’bir de böyle bakın’’, ‘’bir de böyle görün’’   demek için yapıyorum. Şiirden, edebiyattan  beslenen birisiyim.  Bazen fotoğraf paylaşımı  yaparken altına farklı şairlerin, farklı yazarlardan alıntı yapıyorum. Fotoğrafı ise keyif için çekiyorum. Şunu da fark ediyorum ki ; keyif için çekmeme rağmen  aslında oralarda da bir dert anlatmak gibi bir gaile oluştu. Resimden geldiğiniz zaman bakış açınız farklı oluyor. Daha farklı görebiliyorsunuz.

Voice Of The İsland: Eviniz ve atölyenize kolay kolay misafir kabul etmediğinizi bir röportajınızda dinledim.

Hüseyin Özinal: Evet. Ruhumda dolaşamayan evimde  dolaşamaz . Özellikle atölyem ve  evim benim mahremiyetimdir.

Voice Of The İsland:  Yaşam içerisinde yalnızlıkla hiç mücadele ettiniz mi ?

Hüseyin Özinal: Hiç öyle bir şey olmadı. Üstelik yalnızlığı ona karşı mücadele edecek bir alan olarak görmedim, görmüyorum. Hatta bir projeye başlamadan  önce ilişkilerimi daha da azaltıp dış dünya ile arama çok ciddi bir sınır koyar one göre içe dönüp kapanır çalışırım. Başka türlüsü benim için mümkün değil.

Voice Of The İsland:  Sizinle görüşmek istedik ve görüşmeye gelmeden önce Firari Bedenler’in kataloğunu yolladınız. Demek ki Firari Bedenler  sizin için bir dönüm noktası.

Hüseyin Özinal:   Çok doğru .  Yalnızca bir dönüm noktası olduğu için göndermedim. Beni tanıyabilmeniz, hazırlık yapabilmeniz için de gönderdim. ‘’Firari Bedenler’’  hayatımın  kırılma noktasıdır.  Geçmiş yaptığım sergilerden çok farklı boyuttadır. Kuir Sanatın memleketteki ilk örneğidir.

Voice Of The İsland:  Figüratif Bedenler projesini bize anlatır mısınız?


Hüseyin Özinal: Bu serginin temelleri Oya Akın’ın Edepsiz adlı projesine katılmam ile atıldı. İki buçuk üç yıllık bir süreç içerisinde oluşan  tümüyle figüratif, kağıt üzerine çalışılan ve politik işlerdir.   Bu işlere katkı koyan unsurlar yıllarca okuduklarım, dinlediklerim, LGBTİ+  aktivistliği yaptığım dönemde edindiğim bilgi ve deneyimlerin birikimi , ayrıca annemin  hastahane  ve  vefat sürecinde  yaşadıklarımdır. Vefatı sonrası  tanıklık ettiğim dinsel ritüellerdir.Bu dönemde çok yakın kadın dostlarım olan Selen L. Yılmaz, Umut Bozkurt, Doğuş Derya, Umre Örs ciddi anlamda bilgilerini, deneyimlerini benimle paylaştılar . Yine Art ROOMS’un  yöneticisi Oya Silbery  serginin küratörlüğünü  yaptı.   Birlikte çok güzel çalıştık.

 ‘Rahmi Öğdül’ün  Firari Bedenler’e dair kaleme aldığı yazıdan bir kesit; ‘Anatomik bir beden cezalandırılmış bir bedendir yani iktidarın bedenidir.’ Hüseyin Özinal’ın desenleri de norma direnen eserlerdir. Gerilla  desenler.’


Voice Of The İsland:  Firari Bedenlerin konusunu bize açar mısınız ?

Hüseyin Özinal:   İnsanın ilk yurdu kendi bedenidir.Tanımlanmış heteroseksisit sitemin dayattığı  cinsiyet, cinsiyet kimliğine karşı duran, toplumda görülmek istenmeyen, ötekilere,  LGBTİ+    dair işlerdir. 4000’e yakın  iş çıktı.  Bu desenler, tanımsız , intersex,  formunu yitirmiş,  eksilmiş bedenlere vurgu yapmaktadır. Ataerkil bakış açısının bize dayattığı  erkek ve kadın bedeninin karşısında duran işlerdir.

Voice Of The İsland:  Firari Bedenler,  görmezden gelinen bu bedenlerle yüzleşme sergisi gibi.

Hüseyin Özinal:   Evet, yüzleşme diyebiliriz.  Bedenleri Kadın ve erkek bedenler olarak tanımlamak istemiyorum. Kuir Bedenler demek istiyorum. İnsanın kendi bedeniyle yüzleşmesi ve  bize dayatılan beden algısını ters yüz eden işler olarak görebiliriz. Edepsiz ve Firari Bedenler’de de  çok ilginç tepkiler geldi. Edepsiz  projesindeki işler bu desenlerin ilk halleriydi.

İzleyiciler kendi bedenleri ile ilişki kurarken, ben de kendi benimle ilişki kurarak  çalıştım.  Böyle bir çalışma süreci idi.

Voice Of The İsland :Bir Sanat eseri yaratıcısının mahremiyetidir. Sergilerde mahremiyet açığa çıkıyor. Hiç zorlandığınız oluyor mu?

Hüseyin Özinal:  Özellikle açılış günleri çırılçıplak kalıyorum. Bütün her şeyim ortaya dökülmüş oluyor. İzleyici, beni işlerim üzerinden görüyor.  Samimiyetle söylüyorum. Bazen oradan kaçmak istiyorum.

Voice Of The İsland:  Bedenlere dair edindiğiniz farkındalıkla estetik algınız arasında bir çelişme yaşıyor musunuz ?

Hüseyin Özinal: Hayır. Tam tersi  daha sağlam, daha farklı bir  estetik algısı oluşuyor.

Voice Of The İsland: Erkeklerin dilinden konuşan kadınlardan bahsettiniz.

Hüseyin Özinal: Erkek egemen sistemde varolmak için  bir çok kadın böyle bir savunma mekanizması  ya da böyle bir dil geliştiriyor. Bunu onaylamıyorum. Kadınlar  daha çok seslerini yükseltmeliler, ataerkiyle  daha çok mücadele etmeliler. Onları ezen, yok sayan öldüren sistemin diliyle konuşmak yerine kendi dilleriyle konuşmalılar, mücadele etmeliler. Yalnızca kadınlar değil, tüm LGBTİ+ , ötekiler, onlar diye tanımladığımız, görülmeyenler, görülmek istenmeyenler ataerkiye karşı mücadele etmelidir.


– Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olduğu bir memlekette  yaşıyoruz. Kadınlar dövülüyor, öldürülüyor, şiddete uğruyor. .LGBTİ+ bireylerin saldırıya uğradğı  şiddet gördüğü, hak mücadelesi  verdiği bir ülkedir  burası.

Bu ülkenin sıkıntılarıdır, var olmaya çalışma  halleridir tüm bunlar.. Böyle baktığınız zaman işinizin, anlatmaya çalıştığınızın önemi ortaya çıkıyor. LGBTI+  aktivistliği yapabilirim, sokağa çıkabilirim konuşabilirim de. Çünkü birilerinin bir şey yapması gerekiyor.

Voice Of The İsland:  İçinizdeki çocukla  ilişkiniz?

Hüseyin Özinal: İçimdeki çocuk…

Hem de acılı bir çocuk.1974 savaşını bir çocuğun gözünden  yaşadım. O savaş, insanın, hele de bir çocuğun  masumiyetini yitirdiği zamanlara dönüşüyor. Savaşın ya da savaşların insana neler yaptığını görüyorsunuz. İçinizden bir şeyler yitip gidiyor, kopartılıp alınıyor. Aidiyet duygunuzu yitiriyorsunuz. Yerine yeniden geri koyamadığınız bir şey  haline dönüşüyor. Ne kadar büyürseniz büyüyün, kendinizi  korumaya çalışın asla eskisi gibi olamıyorsunuz.

Voice Of The İsland:  Devlet Tiyatrosunda dekoratörsünüz.  Biraz bahseder misiniz?

Hüseyin Özinal:  Tiyatronun yeteri kadar travması var ama binası yok. Yeterli alan  ve olanak olmadığı için dekorlar v.b şeyler saklanmak korunmak yerine kırılıp parçalanıyor,başka şeylere dönüştürülüyor. Saklanıp korunamıyor. Yani kısacası  belleksiz,  geçmişi olmayan bir tiyatroya dönüşüyor. Bu da tiyatroyu  memleketteki belleksiz olma halinin bir örneği durumuna geliyor  . Arşive ihtiyaç var. Depo, bina  yapılması gerek.  Zaman zaman değişen yönetimler, tiyatroculara memur muamelesi yapmak istiyorlar. Tiyatro  böyle birşey değil.  Siz tiyatrocuları dokuz beş çalıştıramazsınız. Tiyatroya atamalar hep siyasi olarak yapılıyor. Zaman zaman da atanan yöneticinin ruh hallerine göre  binasızlığın, olanaksızlığın  getirdiği sıkıntılara duygusal şiddet de eklenebiliyor. Olanaksızlıkla mücadele ederken, yönetici konumda olanların eziklik, patalojik, sol gösterip sağ vurma faşizan halleriyle de baş etmek durumunda kalıyorsunuz.


Voice Of The İsland:  Kıbrıs ve sanat ?

Hüseyin Özinal: Sanat acımasız bir alandır. Çok ciddi bir emek harcamanız, okumanız, araştırmanız gerekiyor. Dünyanın merkezini Sarayönü’ndeki Dikilitaş olarak görüyoruz.  Bir sürü alanda  birşeyler yapabilirsiniz ama Dikilitaşı baz alırsanız Dikilitaştan öteye geçemezsiniz. Tam tersi orası  sizi yok eden noktadır. İşinizi  ada dışında hele de sanatta söz sahibi olan yerlere ülkelere götürdüğünüz zaman ,  ve size oradan bir bakış olduğu zaman  değerinizin ne olduğu anlaşılır. İşinizin içi boş mu, dolu mu, tereciye tere mi satmaya kalkıyorsunuz görülür.  Oraları kurtlar sofrasıdır.  Mücadele ettiğiniz alan, ya da alanlar uluslararası arena oluyor. Bu yüzden entelektüel yapınızın yüksek olması, işinizin alt yapısının güçlü olması, söyleyecek sözünüzün sağlam  olması gerekmektedir. Sen , ben bizim oğlan muhabbeti oralarda geçmiyor.

-Bizi  belirleyen, hayatımıza yön veren  şeyler  acılarımız  ve travmalarımızdır. Ben de içerilerde yaşayan birisi olarak  ağrılar, acılar üzerinden bir çok şeyi tanımlayıp, iyileşmeye  çalışıp  yola devam edebiliyorum.

Anlatmaya, söze   dökmeye, dile getirmeye çalıştığım şey de bunlardır

Voice Of The İsland: Serginiz bitti ve bir dinlenme sürecindesiniz. İleriye dönük bir çalışmanız var mı?

Hüseyin Özinal: Şu an gündemde yeni bir proje yok ancak Firari Bedenleri yurt dışına  taşıma  girişimlerim var.

Hüseyin Özinal: Firari Bedenler sergime katkı koyan K.K.T.C. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya ve özel kalem müdürü Cenk Gürçağ’a teşekkür ediyorum.

Röportaj : Şirin Gazi

Voice of the Island-2019

https://www.voiceoftheisland.com/firari-bedenler-fugutive-bodies/171452/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder