Voice OF The İsland olarak sizler için dolu dolu sanatçıyla röportaj yaptık.
Voice Of The İsland: Hüseyin Özinal nasıl bir kişilik?
Hüseyin Özinal: Çok kalabalıkta olmayı seven biri değilim. Minimal ve mahremiyetine düşkün biriyim. Minimal bir hayat kurdum ve çok az insanla görüşüyorum. Dışarıya pek sık çıkmıyorum. Gündelik hayatımda araba kullanmıyorum. Ulaşım v.s gibi işlerimde bisiklet kullanırım. Yalnız olmayı, yalnız kalmayı tercih ederim. Belki bir zamanlar hayatı çok kalabalık yaşadığım, dış dünyayı dibine kadar yaşadığım olduğum dönemler oldu. Ama şimdi günlerce evden çıkmadan yaşayabilir, çalışabilir, müzik dinleyebilirim.
-Hüseyin kim, ne istiyor diye sorduğum zamanlar bunun yanıtını verebiliyorum artık. Öleceğim ana kadar bu yanıt değişebilir, farklı bir duruma dönüşebilir. Değişmeyecek tek şey ‘Hüseyin bir gün ölecek ve geriye resimleri, bu ülkeye yaptığı katkılar kalacak.’’
Voice Of The İsland: Bir gününüzü nasıl geçirirsiniz.
Hüseyin Özinal: Sabahları çok erken uyanan, gündelik hayatında ritüelleri olan, alışkanlıklarına bağlı biriyim. Sabahları kahve, çok ender olarak da çay içmeden ve en önemlisi de müzik dinlemeden hayata başlayamam. Yaşadığım mekan ev-atölye olduğu için atölyede zaman geçirmeyi severim.. Sonra gideceksem tiyatro vs dış dünyaya adım atarım. Yoksa zamanım atölyede, evde geçiyor…
Bu aralar en keyif aldığım şeylerden biri de ekşi mayalı ekmek yapımını öğrenmek ..
Voice Of The İsland: Sosyal medyada ki paylaşımlarınızdan edebiyatla, karikatür ve mizahla ilgilendiğinizi anlıyoruz.
Hüseyin Özinal: Sosyal medyada bazen çok can sıkıcı, çok rahatsız edici olabiliyor ama hayatımızın içerisinde yer alan bir şey. Karikatür paylaşımı yaparak orada yeni bir alan açmak, bazen dertler, sorunları ‘’bir de böyle bakın’’, ‘’bir de böyle görün’’ demek için yapıyorum. Şiirden, edebiyattan beslenen birisiyim. Bazen fotoğraf paylaşımı yaparken altına farklı şairlerin, farklı yazarlardan alıntı yapıyorum. Fotoğrafı ise keyif için çekiyorum. Şunu da fark ediyorum ki ; keyif için çekmeme rağmen aslında oralarda da bir dert anlatmak gibi bir gaile oluştu. Resimden geldiğiniz zaman bakış açınız farklı oluyor. Daha farklı görebiliyorsunuz.
Voice Of The İsland: Eviniz ve atölyenize kolay kolay misafir kabul etmediğinizi bir röportajınızda dinledim.
Hüseyin Özinal: Evet. Ruhumda dolaşamayan evimde dolaşamaz . Özellikle atölyem ve evim benim mahremiyetimdir.
Voice Of The İsland: Yaşam içerisinde yalnızlıkla hiç mücadele ettiniz mi ?
Hüseyin Özinal: Hiç öyle bir şey olmadı. Üstelik yalnızlığı ona karşı mücadele edecek bir alan olarak görmedim, görmüyorum. Hatta bir projeye başlamadan önce ilişkilerimi daha da azaltıp dış dünya ile arama çok ciddi bir sınır koyar one göre içe dönüp kapanır çalışırım. Başka türlüsü benim için mümkün değil.
Voice Of The İsland: Sizinle görüşmek istedik ve görüşmeye gelmeden önce Firari Bedenler’in kataloğunu yolladınız. Demek ki Firari Bedenler sizin için bir dönüm noktası.
Hüseyin Özinal: Çok doğru . Yalnızca bir dönüm noktası olduğu için göndermedim. Beni tanıyabilmeniz, hazırlık yapabilmeniz için de gönderdim. ‘’Firari Bedenler’’ hayatımın kırılma noktasıdır. Geçmiş yaptığım sergilerden çok farklı boyuttadır. Kuir Sanatın memleketteki ilk örneğidir.
Voice Of The İsland: Figüratif Bedenler projesini bize anlatır mısınız?
Hüseyin Özinal: Bu serginin temelleri Oya Akın’ın Edepsiz adlı projesine katılmam ile atıldı. İki buçuk üç yıllık bir süreç içerisinde oluşan tümüyle figüratif, kağıt üzerine çalışılan ve politik işlerdir. Bu işlere katkı koyan unsurlar yıllarca okuduklarım, dinlediklerim, LGBTİ+ aktivistliği yaptığım dönemde edindiğim bilgi ve deneyimlerin birikimi , ayrıca annemin hastahane ve vefat sürecinde yaşadıklarımdır. Vefatı sonrası tanıklık ettiğim dinsel ritüellerdir.Bu dönemde çok yakın kadın dostlarım olan Selen L. Yılmaz, Umut Bozkurt, Doğuş Derya, Umre Örs ciddi anlamda bilgilerini, deneyimlerini benimle paylaştılar . Yine Art ROOMS’un yöneticisi Oya Silbery serginin küratörlüğünü yaptı. Birlikte çok güzel çalıştık.
‘Rahmi Öğdül’ün Firari Bedenler’e dair kaleme aldığı yazıdan bir kesit; ‘Anatomik bir beden cezalandırılmış bir bedendir yani iktidarın bedenidir.’ Hüseyin Özinal’ın desenleri de norma direnen eserlerdir. Gerilla desenler.’
Voice Of The İsland: Firari Bedenlerin konusunu bize açar mısınız ?
Hüseyin Özinal: İnsanın ilk yurdu kendi bedenidir.Tanımlanmış heteroseksisit sitemin dayattığı cinsiyet, cinsiyet kimliğine karşı duran, toplumda görülmek istenmeyen, ötekilere, LGBTİ+ dair işlerdir. 4000’e yakın iş çıktı. Bu desenler, tanımsız , intersex, formunu yitirmiş, eksilmiş bedenlere vurgu yapmaktadır. Ataerkil bakış açısının bize dayattığı erkek ve kadın bedeninin karşısında duran işlerdir.
Voice Of The İsland: Firari Bedenler, görmezden gelinen bu bedenlerle yüzleşme sergisi gibi.
Hüseyin Özinal: Evet, yüzleşme diyebiliriz. Bedenleri Kadın ve erkek bedenler olarak tanımlamak istemiyorum. Kuir Bedenler demek istiyorum. İnsanın kendi bedeniyle yüzleşmesi ve bize dayatılan beden algısını ters yüz eden işler olarak görebiliriz. Edepsiz ve Firari Bedenler’de de çok ilginç tepkiler geldi. Edepsiz projesindeki işler bu desenlerin ilk halleriydi.
İzleyiciler kendi bedenleri ile ilişki kurarken, ben de kendi benimle ilişki kurarak çalıştım. Böyle bir çalışma süreci idi.
Voice Of The İsland :Bir Sanat eseri yaratıcısının mahremiyetidir. Sergilerde mahremiyet açığa çıkıyor. Hiç zorlandığınız oluyor mu?
Hüseyin Özinal: Özellikle açılış günleri çırılçıplak kalıyorum. Bütün her şeyim ortaya dökülmüş oluyor. İzleyici, beni işlerim üzerinden görüyor. Samimiyetle söylüyorum. Bazen oradan kaçmak istiyorum.
Voice Of The İsland: Bedenlere dair edindiğiniz farkındalıkla estetik algınız arasında bir çelişme yaşıyor musunuz ?
Hüseyin Özinal: Hayır. Tam tersi daha sağlam, daha farklı bir estetik algısı oluşuyor.
Voice Of The İsland: Erkeklerin dilinden konuşan kadınlardan bahsettiniz.
Hüseyin Özinal: Erkek egemen sistemde varolmak için bir çok kadın böyle bir savunma mekanizması ya da böyle bir dil geliştiriyor. Bunu onaylamıyorum. Kadınlar daha çok seslerini yükseltmeliler, ataerkiyle daha çok mücadele etmeliler. Onları ezen, yok sayan öldüren sistemin diliyle konuşmak yerine kendi dilleriyle konuşmalılar, mücadele etmeliler. Yalnızca kadınlar değil, tüm LGBTİ+ , ötekiler, onlar diye tanımladığımız, görülmeyenler, görülmek istenmeyenler ataerkiye karşı mücadele etmelidir.
– Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olduğu bir memlekette yaşıyoruz. Kadınlar dövülüyor, öldürülüyor, şiddete uğruyor. .LGBTİ+ bireylerin saldırıya uğradğı şiddet gördüğü, hak mücadelesi verdiği bir ülkedir burası.
Bu ülkenin sıkıntılarıdır, var olmaya çalışma halleridir tüm bunlar.. Böyle baktığınız zaman işinizin, anlatmaya çalıştığınızın önemi ortaya çıkıyor. LGBTI+ aktivistliği yapabilirim, sokağa çıkabilirim konuşabilirim de. Çünkü birilerinin bir şey yapması gerekiyor.
Voice Of The İsland: İçinizdeki çocukla ilişkiniz?
Hüseyin Özinal: İçimdeki çocuk…
Hem de acılı bir çocuk.1974 savaşını bir çocuğun gözünden yaşadım. O savaş, insanın, hele de bir çocuğun masumiyetini yitirdiği zamanlara dönüşüyor. Savaşın ya da savaşların insana neler yaptığını görüyorsunuz. İçinizden bir şeyler yitip gidiyor, kopartılıp alınıyor. Aidiyet duygunuzu yitiriyorsunuz. Yerine yeniden geri koyamadığınız bir şey haline dönüşüyor. Ne kadar büyürseniz büyüyün, kendinizi korumaya çalışın asla eskisi gibi olamıyorsunuz.
Voice Of The İsland: Devlet Tiyatrosunda dekoratörsünüz. Biraz bahseder misiniz?
Hüseyin Özinal: Tiyatronun yeteri kadar travması var ama binası yok. Yeterli alan ve olanak olmadığı için dekorlar v.b şeyler saklanmak korunmak yerine kırılıp parçalanıyor,başka şeylere dönüştürülüyor. Saklanıp korunamıyor. Yani kısacası belleksiz, geçmişi olmayan bir tiyatroya dönüşüyor. Bu da tiyatroyu memleketteki belleksiz olma halinin bir örneği durumuna geliyor . Arşive ihtiyaç var. Depo, bina yapılması gerek. Zaman zaman değişen yönetimler, tiyatroculara memur muamelesi yapmak istiyorlar. Tiyatro böyle birşey değil. Siz tiyatrocuları dokuz beş çalıştıramazsınız. Tiyatroya atamalar hep siyasi olarak yapılıyor. Zaman zaman da atanan yöneticinin ruh hallerine göre binasızlığın, olanaksızlığın getirdiği sıkıntılara duygusal şiddet de eklenebiliyor. Olanaksızlıkla mücadele ederken, yönetici konumda olanların eziklik, patalojik, sol gösterip sağ vurma faşizan halleriyle de baş etmek durumunda kalıyorsunuz.
Voice Of The İsland: Kıbrıs ve sanat ?
Hüseyin Özinal: Sanat acımasız bir alandır. Çok ciddi bir emek harcamanız, okumanız, araştırmanız gerekiyor. Dünyanın merkezini Sarayönü’ndeki Dikilitaş olarak görüyoruz. Bir sürü alanda birşeyler yapabilirsiniz ama Dikilitaşı baz alırsanız Dikilitaştan öteye geçemezsiniz. Tam tersi orası sizi yok eden noktadır. İşinizi ada dışında hele de sanatta söz sahibi olan yerlere ülkelere götürdüğünüz zaman , ve size oradan bir bakış olduğu zaman değerinizin ne olduğu anlaşılır. İşinizin içi boş mu, dolu mu, tereciye tere mi satmaya kalkıyorsunuz görülür. Oraları kurtlar sofrasıdır. Mücadele ettiğiniz alan, ya da alanlar uluslararası arena oluyor. Bu yüzden entelektüel yapınızın yüksek olması, işinizin alt yapısının güçlü olması, söyleyecek sözünüzün sağlam olması gerekmektedir. Sen , ben bizim oğlan muhabbeti oralarda geçmiyor.
-Bizi belirleyen, hayatımıza yön veren şeyler acılarımız ve travmalarımızdır. Ben de içerilerde yaşayan birisi olarak ağrılar, acılar üzerinden bir çok şeyi tanımlayıp, iyileşmeye çalışıp yola devam edebiliyorum.
Anlatmaya, söze dökmeye, dile getirmeye çalıştığım şey de bunlardır
Voice Of The İsland: Serginiz bitti ve bir dinlenme sürecindesiniz. İleriye dönük bir çalışmanız var mı?
Hüseyin Özinal: Şu an gündemde yeni bir proje yok ancak Firari Bedenleri yurt dışına taşıma girişimlerim var.
Hüseyin Özinal: Firari Bedenler sergime katkı koyan K.K.T.C. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya ve özel kalem müdürü Cenk Gürçağ’a teşekkür ediyorum.
Röportaj : Şirin Gazi
Voice of the Island-2019
https://www.voiceoftheisland.com/firari-bedenler-fugutive-bodies/171452/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder