31 Aralık 2017 Pazar

‘Gay’ler için çok önemli olmaya aday bir film: KALP ATIŞI DAKİKADA 120

Aktivist bir grubun hikâyesi...

Alkışlandığı 2017 Cannes festivalinden ödüllerle dönen, AIDS temalı Fransız yapımı “Kalp Atışı Dakikada 120” kaçırılmayacak bir film.


Malum, hijyenik olmayan her türlü cinsel ilişkiden, kan naklinden kaynaklanıp öncelikle eşcinselleri, hayat kadınlarını, ağır uyuşturucu bağımlılarını tehdit ederek yayılan, tıbbın da çare bulamamasıyla bütün dünyayı kasıp kavuran dehşetengiz bir global kâbusa dönüşen AIDS salgınının 1980’lerin yarısından itibaren insanlığın başına öcü gibi çöktüğü, önyargıyla yaklaşılan AIDS virüsü taşıyanların ötekileştirilip dışlandığı, ürkünç bir yakın dönemde geçiyor, bugün gösterime giren 2017 Cannes festivalinde jüri büyük ödülü, sinema yazarları (FIBRESCI) ödülü ve Kuir Altın Palmiye’sine layık görülen, Fransız yapımı “120 Battements par Minute-Kalp Atışı Dakikada 120”. Başrolde de AIDS’e karşı mücadele eden Act- Up adlı aktivist grubun Paris’teki bazı elemanları var.

Tokat gibi bir film...

Fransa’nın Oscar adayı da seçilen “Kalp Atışı”, yıllar öncesinin sorunu Hollywood tarzı ağdalı melodram yaklaşımıyla ele alan, Tom Hanks’li “Philadelphia” ya da 2013 yapımı “Dallas Buyers Club - Sınırsızlar Kulübü”, vb. gibi AIDS temalı, anaakım filmleri arasında öne çıkan, olabildiğince dürüst, gerçekçi ve sarsıcı, beylik deyişle tokat gibi bir film baştan belirtmek gerekirse.

Vaktiyle, AIDS’e karşı mücadele eden Act-Up grubunda bizzat görev alıp bazı AIDS hastası arkadaşlarını da kaybetmiş, eski aktivist-yeni senarist ve montajcı Robin Campillo’nun senaryosunu Philippe Mangeot’yla birlikte yazıp yönetmenliğini de üstlendiği, AIDS kâbusu üstüne çekilmiş, yer yer yürek paralayan bu dram, çeyrek yüzyıl öncesine bakan bir dönem filmi aynı zamanda. Laurent Cantet imzalı, Altın Palmiye ödüllü “Sınıf”ın senaristi olarak tanınıp 2004’te “Geri Döndüler”le başladığı yönetmenliğini “Doğulu Çocuklar”la sürdüren Campillo’nun eski Act-Up elemanlarının da katkısıyla gerçekleştirdiği “Kalp Atışı”, içerdiği hüzün, şaşırtmaca ve dönüşümlerle hareketli ve sürükleyici kılınmış anlatımıyla, kameraman Jeanne Lapoirie’nin harika görüntülerinin öne çıktığı görselliğiyle ve besteci Arnaud Rebotini’nin özgün müzikleri, parçalı montajı, ‘sahici’ oyunculuğu sayesinde ve yan rollerdeki Adele Haenel (Sophie), Antoine Reinartz (Thibault) ve Catherine Vinatier (Helene) üçlüsünün de katkısıyla, yaklaşık 2,5 saat (240 dakika) boyunca ilgiyle izleniyor baştan sona.

İlk yarısında Act-Up’çıların gündelik yaşamlarına, toplantılarına, tartışmalarına, taşkın sokak gösterilerine odaklanan “Kalp Atışı”, ikinci yarısındaysa güçlü beraberliklerini yansıttığı 2 mağrur gey sevgilinin, grubun genç kurucu-yöneticilerinden, Şilili babayla Fransız annenin eşcinsel oğlu Sean’le (Nahuel Perez Biscayert) güneyli gay Nathan’ın (Arnaud Valois) özeline yoğunlaşıyor, siyah beyaz çekilmiş sevişme sahneleriyle...

Görülesi bir film...

Beklenen ilacı çıkartamayan, çıkarcı ilaç şirketi binalarına sürpriz saldırılar düzenleyip sokakta broşür dağıtma ve afişleme aracılığıyla halkın da dikkatini konunun vehametine çekerek medyada yer alan, Mitterand Fransası’nda AIDS’e karşı gerekli önlemleri almayıp kamu sağlığına boş veren, düzenin ikiyüzlü politikacılarına ve çıkarcı ilaç endüstrisine karşı kıyasıya mücadele eden aktivistlerden Sean’le Nathanin dokunaklı gönül hikâyesini öne çıkaran, yoğun bir duygusallığa bürünen filmin son yarım saatiyse resmen gözleri sulandırıyor.

Kimisinin hastane hademesi, kimisinin anketör olduğu, kimisinin de genç yaşta AIDS’den öldüğü aktivist grubun iç daraltan, sarsıcı, dokunaklı bir finale bağlanan sıra dışı hikâyesini yazıp yönetmiş ve montajını da yapmış Robin Campillo’nun, başıyla finali arasında birbirinin benzeri toplantı ve eylem sahneleriyle giderek biraz durağan bir tempoda seyreden ama bireyselden çok kolektif bir deneyime yoğunlaşarak, sonuçta içerdiği kişisel mağduriyetlerle dramlar kadar sorunun politik boyutunun da vurgulandığı “Kalp Atışı” filmi, duygusunu her anında seyirciye geçiren, etkileyici, iz bırakan, nerdeyse başyapıt düzeyinde ve mutlaka görülesi bir film özetle.

Şimdiye dek hep iyi filmleri bize kazandırmasıyla adını duyurmuş, saygın dışalımcı firma Bir Film’den sinemaseverlere bir yıl sonu armağanı adeta.

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/894681/Aktivist_bir_grubun_hik_yesi....html


Dünya, AIDS salgınının en acı ve en ölümcül dönemlerini geride bıraktı. Dolayısıyla doksanların başında, Paris’te AIDS salgınına karşı halkı bilinçlendirmeye ve bir yandan da kendi kayıplarıyla başa çıkmaya çalışan LGBTİ+ aktivist grubu ACT UP’a dair bir film, bugün birçok kişiye çok güncel değilmiş gibi gelebilir. Evet, bu anlamda bir nevi dönem filmi Kalp Atışı Dakikada 120. Ancak sadece bu salgına dair bir film değil. Genelden, ACT UP’ın eylemlerinden, toplantı süreçlerinden, iç dinamiklerinden başlayıp gitgide özele, HIV+ Sean ile ekibe yeni dahil olan Nathan’ın ilişkisine, oradan da Sean’un hastalığının seyrine doğru devam ediyor. Kendisi de o dönem ACT UP’ın bir parçası olmuş yönetmen Robin Campillo, bugünden geçmişe, aktivizm hareketine, dostlarına, kaybettiklerine bakıyor.

Kalp Atışı Dakikada 120’yi alışılmadık ve güçlü bir film yapan, Campillo’nun kurduğu yapı. En başından itibaren, sivil toplum örgütünün toplantılarının ve eylemlerinin, son derece gerçekçi bir üslupta cereyan eden sekansların, tam tersine son derece stilize ve maddi dünyadan kopukmuş hissi uyandıran bir üslupla çekilmiş dans sahneleriyle kesildiğini görüyoruz. Kurguculuktan gelen Campillo, yılın kurgusuna en yaratıcı biçimde kafa yorulmuş bu filminde, tartışmaları danslarla, eylemleri seksle bölerek, hepsinin aslında LGBTİ+ kimliğinin etle tırnak gibi ayrılmaz birer parçası olduğunun altını çiziyor. Tavizsiz, yaşamla ve enerjiyle ama aynı zamanda acı ve ölümle dolu, eylemlilikle tanımlanmış bir kimlik portresi çiziyor. Bu eylemlilik AIDS hastalarının ölümlerine karşı duyarsız ilaç firmalarının etkilenliklerinde etrafa kan dolu prezervatifler fırlatmaktan, hayatını kaybetmiş bir hastanın küllerini saygın kokteyl masalarına saçmaya kadar ileri gidebiliyor. Çünkü döktükleri kan ve kaybettikleri hayatlar da bu mücadelenin birer parçası. Bu her adımda bir hayatta kalma mücadelesi.

Paris’in içinden geçen nehrin kan kırmızısına boyandığı sekans veya tüm aktivistlerin ölü gibi yere uzandığı eylemde Jimmy Sommerville’in “Smalltown Boy”unun başlaması gibi tüyleri diken diken eden, son derece çarpıcı anlara sahip bir film Kalp Atışı Dakikada 120. İlk yarısı, Campillo’nun yazar ve kurgucu olarak dahil olduğu Sınıf (Entre les murs) gibi belgesele yakın üslubuyla dikkat çeken filmleri hatırlatan bu yapım; ikinci yarısında Sean’un hastalığının ağırlaşması ekseninde, geçmişte izlediğimiz Philadelphia ve benzeri işleri Disney filmi gibi hissettiren, sert ve sarsıcı bir eser.

Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’ne layık görülmüş, ödül töreni sonrası jüri başkanı Pedro Almodovar’ın neden Altın Palmiye’yi bu filme vermediği sorusunu yanıtlarken gözyaşlarını tutamadığı Kalp Atışı Dakikada 120, 2017’nin en önemli sinema olaylarından biri.

http://www.beyazperde.com/filmler/film-245592/elestiriler-beyazperde/


‘Gay’ler için çok önemli olmaya aday bir film

KALP ATIŞI DAKİKADA 120       X  X  X  X
(120 Battements Par Minute)
Yönetmen: Robin Campillo
Senaryo:  R. Campillo, Philippe Mangeot
Görüntü:  Jeanne Laporie
Müzik: Arnaud Rebotini
Oyuncular:  Nahuel Perez Bisyacart, Arnaud Valois, Adele Haenel, Antoine Reinartz, Felix Maritaud
Fransız filmi.

Sinemada ne eşcinsellik yeterince ele alınmıştır. Ne de bir dönemde, sanki o insanlara yukardan bir yerden gönderilmiş bir ‘ceza’ olarak görülen AİDS hastalığı... İkincisi üzerine hatırlanan birkaç film var: Philadelphia, Dallas Buyers Club, Onur...Ve hemen hemen o kadar.

Bu yeni film olaya çok daha kapsamlı biçimde yaklaşıyor. Ve de olayın bir dönemi üzerine bir tür belgeselle, özel bir aşk hikâyesinin harman edilişini izliyoruz.

1980’li yılların başında hastalığın yeni ortaya çıktığı ve başta Rock Hudson kimi ünlü isimlerin ölümüne yol açtığı dönemde, Fransa’da yaşanan panik, birbiri ardına ölümler ve bu camianın  içine düştüğü büyük ölüm-kalım mücadelesinin öyküsü olarak açılıyor film...

Sanırım tümüyle gerçek ve ayrıntılı kayıtlara ve dosyalara dayanarak, o dönemde kurulan Act-Up Paris adlı örgütün toplantılarından ve etkinliklerinden bölümler izliyoruz: tam bir belgesel (ya da pseodo-documentary) tarzında verilmiş.

Bu bölümler gayet öğretici. Ama dramatik açıdan ve daha genel biçimde sinema olarak fazla didaktik, uzun ve ağır. Konuya özel ilgi duymayanlar için sıkıcı da olabilir. Ama kendi adıma bu bölümün bize çağımız üzerine çok önemli şeyler söylediğini düşünüyorum.

Çünkü Mitterand gibi solcu ve halkçı bir başkan döneminde bile, Fransa gibi tam bir özgürlükler ülkesinde yaşananlar, en hafif deyimiyle hüzün verici. Çünkü hastalığa karşı yeterince savaşılmıyor, gereken araştırmalar da yapılmıyor.

Bulunur gibi olan ilaçlar, firmaların çeşitli kaygıları ve devletin ilgisizliğiyle hemen piyasaya çıkarılmıyor, gereksiz yere bekletiliyor. Ve toplumda bu insanlara karşı acımadan çok korku ve nefret duyguları gelişiyor.

Ama film giderek ilginçleşiyor. Ve son 40 dakikası gerçekten çok etkileyici olmaya başlıyor. O Paris’in göbeğindeki kalabalık gösteriler, görkemli yürüyüşler, o uyanan/ uyandırılan toplum ilgisi.

Ve arada gelişen tutkulu, ama ürkek ve kırılgan bir aşk ilişkisi. Alabildiğine hüzün içeren...

Sonuç olarak filmi çok beğenenler de var: geçen yıl Cannes’da Altın Palmiye’den hemen sonra ikincilik sayılan Jüri Büyük Ödülü’nün ortaya koyduğu gibi. Fransızların bu yılki Oscar’a bu filmi gönderdiklerini de hatırlatayım. Ama nefret edip sonuna dek dayanamayanlar da var...

Ne olursa olsun, bu konuya kendisini adamış gözüken yönetmen Robin Campillo’nun Les Revenants- Geri Döndüler ve Eastern Boys- Doğu Yakasının Çocukları’ndan sonraki bu yeni filmi, bence 20. yüzyılın en önemli, en iz  bırakan olaylarından biri olan AİDS hastalığının başlangıç günleri üzerine ilgiyi hak eden, cesur bir yapım.. Görülüp üzerinde düşünülmesi gereken...

Ve diyelim ki Suffragette- Diren filmi nasıl kadınların siyasal hakları üzerine bir bayrak-film olduysa, bu film de ‘gay camia’ için aynı önemi taşıyabilir.

http://t24.com.tr/yazarlar/bilinmeyen/gayler-icin-cok-onemli-olmaya-aday-bir-film,18831


Kalp Atışı Dakikada 120: Ölüm ve Direniş

1980’ler karşıdevrim yıllarıydı, tüm dünya için. Kapitalizm saldırıya geçmişti sola ve liberalizme karşı. İnsan haklarını, sosyal hakları geriletme konusunda Batı’da liderliği Reagan ve Thatcher ikilisi çekiyordu. Bizim kısmetimize de 12 Eylül darbesinin liderleri Evren ve Özal düşmüştü. (Bakmayın Özal’ı “sivil” diye göklere çıkaranlara, darbenin ideoloğu, ekonomik programının yazarı ve başbakan yardımcısıydı kendisi. Milli Selamet Partisi kökenli bir politikacı olarak Erdoğan’ın da öncüsüydü.)

Muhafazakâr dalgaya yardım eden bir gelişme de AIDS salgınının patlamasıydı. AIDS, ilk başlarda sadece eşcinselleri ve uyuşturucu bağımlılarını ilgilendiren bir hastalık gibi yansıtılmıştı. Bunda elbette eşcinsellerin ve bağımlıların çok daha fazla etkilenmiş olması asıl etkendi ama AIDS virüsü seçici davranmıyordu. Heteroseksüellere de, annesinin karnındaki bebeklere de bulaşıyordu. Ama sonuçta asıl etkilenen demografik gruplar eşcinseller ve bağımlılar olunca, AIDS’i “ahlaksızlara” tanrının bir gazabı gibi yansıtmak mümkün oldu.

AIDS’i kontrol altında tutan ilaçlar uzun süre bulunamadı. Hastalık çok sayıda insanı öldürdü. İlk olarak 1987’de New York’ta ardından da 1989’da Paris’te kurulan ACT UP, hastalığa karşı bilinç yükseltme, dayanışma ve her şeyden önemlisi de hastalığa karşı bir ilaç bulunması sürecini hızlandırmaya çabalamış.

KAD120’nin ilk yarısında daha çok aktivist grubun toplantılarına ve eylemlerine tanık oluyoruz. Filmin ikinci yarısı diyebileceğimiz bölüm ise daha çok bu gruptan iki bireyin trajik aşkına odaklanıyor. Bence filmi özel kılan ilk bölümü. Bu bölümü seyrederken aklıma 2008’de Cannes’da Altın Palmiye kazanan Entre Les Murs (Sınıf) gelmişti. Sınıf, adı üstünde bir orta öğretim okulunun bir sınıfında geçiyordu ve sınıf içi tartışmaları ve dinamikleri çok etkileyici bir şekilde yansıtıyordu. Sınıf’ın aklıma gelmesi boşuna değilmiş, Sınıf’ın senaryosunu KAD120’nin yazar ve yönetmeni Robin Campillo yazmış. Campillo belki de grup içi tartışma diyebileceğimiz dinamiği en iyi yazan sinema adamı herhalde. ACT UP üyeleri, nasıl bir mücadele stratejisi izlemeleri, ne tip bir slogan atmaları, hangi eylemlere öncelik vermeleri konuşulurken grup üyelerini de tanımaya başlıyoruz. Bu üyelerden Nathan (Arnaud Valois) ve Sean (Nahuel Pérez Biscayart) arasında bir ilişki başlıyor zamanla. Sean virüsü taşıyor, Nathan taşımıyor. Bu ilişkinin sonunu tahmin etmek güç değil. Film, belki beklenilen bir çizgide ilerlese de Sean’un annesi gibi yeni ve ilginç kişilikler de katılıyor sahneye.

ACT UP grubu ilaç şirketleriyle ve Mitterand hükümetiyle de mücadele ediyor. İlaç şirketleri gerçekten de ilaç bulmada ayak sürtüyorlar mı, orasını anlamak biraz güç. Ama grup üyeleri baş düşman olarak ilaç şirketlerini görüyorlar ve muhtemelen haklıdırlar. Mitterand hükümeti ise, dönemin muhafazakar yönetimlerinden olmasa da AIDS’e karşı mücadelede hiç de kararlı davranmıyor. Aksine, eşcinsel yürüyüşlerine şiddetle müdahale ediyor. Yanlış mı okudum bilemiyorum ama bir yürüyüşte 16 aktivist asker kurşunuyla öldürülüyor. Paris’te böyle bir şey olmasını aklım almadı. Böylesi bir canavarlık olmuş olabilir mi? Bilen bana yazsın, internet’te bulamadım.

KAD120, Cannes’dan Grand Prix ile döndü. Şüphesiz ilgiye değer bir film. AIDS bugün baskı altında tutulabilen bir hastalık olsa da filmin, bir baskı grubunun deneyimlerini izlemek açısından önemli bir yeri var.

Yıllar önce çekilen görüntülerde ünlü dj sahne de yaptığı popo dansı ile dikkatleri üzerine çekiyor.

https://www.birgun.net/haber-detay/kalp-atisi-dakikada-120-olum-ve-direnis-197896.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder