15 Mayıs 2017 Pazartesi

‘Ajitasyona kaçmayan bir transseksüel hikâyesi’

Ne bir aldatılan kadın trajedisi, ne bir post-travmatik depresyon anlatısı, ne de bir transseksüel dramı...‘Yutmak’, bunların hiçbirini bas bas bağırarak vermiyor.


Tiyatroda birkaç sezondur birbirinden başarılı kadın hikâyelerini izleyebildiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Bu hikâyelerin bana göre en başarılılarından biri, Nihal Yalçın’ın yıllarca unutulmayacak performansıyla ‘Antabus’tu. Ne mutlu, bunlara bir yenisi daha eklendi. Craft Tiyatro’nun bu sezon sahnelemeye başladığı, Stef Smith imzalı ‘Yutmak’ (Swallow), İbrahim Çiçek’in rejisiyle, Şubat ayından beri izleyicisiyle buluşuyor.

Oyunun üç karakteri Samantha, Rebecca ve Anna, kendilerini bir şekilde kaybeden ve birbirleri vasıtasıyla benliklerini bulan üç kadın. Samantha hapsolduğu kadın bedenini geride bırakarak; Rebecca kendisini terk eden sevgilisinin yerine, onu seven, ona değer veren Sam’i koyarak; Anna ise yaşadığı travmaların sonucunda kendini kilitlediği evinden Rebecca ve Samantha sayesinde özgürlüğe kavuşarak hayatını değiştiriyor. Oyun, tüm tarafsızlığıyla, bu sancılı sürecin bir kısmına izleyiciyi dahil ediyor. ‘Tarafsızlık’tan kastım, herhangi birinin hikâyesini bir diğerinden baskın ya da silik olmaması. Oyunun ne bir aldatılan kadın trajedisi, ne bir post-travmatik depresyon anlatısı, ne de bir transseksüel dramı. ‘Yutmak’, bunların hiçbirini bas bas bağırarak, büyük ajitasyonlarla vermiyor. Bunda, oyun metninin ‘havalı’ olmasının da etkisi var. Bu noktada yönetmen Çiçek’e bir parantez açmak gerekir. Yönetmen, metni kendine özgü bir dokunuşla, izleyicinin kendini bulabileceği bir hale getirmiş. ‘Yutmak’, İbrahim Çiçek’in, ilk yönetmenlik deneyimi olmasına rağmen, bu detaya yer vermeden bile başarılı bir iş çıkardığını söylemek fazlasıyla mümkün.

İçinde bulunduğu kadın bedeni ile erkeklik içgüdüsü arasındaki çatışmayı, bu süreçte yaşadığı toplumsal travmaları, fiziksel ve ruhsal yaralanmaları, âşık olduğu kadın tarafından suçlanmasını, terk edilmesini izlediğimiz Samantha/Sam’de Merve Dizdar, aldığı ödüller ve izleyicilerin değerlendirmelerinin de işaret ettiği gibi, çok başarılı. Ben de, Rebecca rolündeki Başak Daşman’ın sahne üzerindeki enerjisine, sahiciliğine, karakteri üzerindeki hâkimiyetine hayran kaldım. Rebecca ile Sam arasındaki ilişkide, transseksüel karakterin, çoğu görsel eserde rastladığımızın aksine, ‘fazla talepkâr olan taraf’ klişesiyle değil, hayatını, ilişkilerini onu ötekileştiren/yargılayan herhangi birinin lütfu olmadan devam ettirebilen, ‘yoluna bakabilen’ bir insan olarak verilmesi, oyunu ‘trans dramı’ndan kurtarıp bir özgürleşme alanı haline getiriyor.

Metindeki en zor, çizgileri en belirsiz karakter, Ece Dizdar’ın canlandırdığı Anna’ydı. Anna, evden çıkmayan, hatta hayatı onun yardımına bağlı olan bir kadına yardım etmeyip onu ölüme terk edebilecek kadar sosyopatik bir karakter. Diğer ikiliden daha bağımsız bir noktada duruyor, bu da Sam-Rebecca sahneleri esnasında araya girişlerde, ani geçişe uyumsuzluğu beraberinde getirebiliyor ama bir yerden sonra izleyici katmanlı düşünmeye başlayıp parçaları birleştiriyor. Oyunun kendini bulmasındaki en önemli meselelerinden biri, müzikleri. Oyunun tamamına yakınında sahnelere eşlik eden başarılı müzik seçimi, Cem Yılmazer’in çok komplike olmayan, daha önce Craft’ın başka oyunlarında ve son sezonlarda diğer sahnelerde de sıkça gördüğümüz minimal/‘ergonomik’ dekor anlayışı ve birtakım nesneler yerine argümanlaştırılan rengârenk boyalarla iyi bir kombinasyon oluşturuyor.

‘Yutmak’, kadınların özgürleşmesine ihtiyacımız olan bu dönemde, beraberce bir şeyleri yutarak mutlu bir dünyaya uyanabileceğimiz konusunda ümitvar bir ışık. Başarılı oyunculukları ve rejisiyle sezonun en iyileri listelerine dahil edebileceğimiz oyun, 16,17, 20 ve 24 Mayıs’ta Kadıköy’de Craft Tiyatro’da sezonun son temsillerini verecek.

Onur Şimşek

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/18499/ajitasyona-kacmayan-bir-transseksuel-hikyesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder