7 Şubat 2016 Pazar

Atatürk kadar taş…

Özge Samancı’nın kasım ayında ABD’de yayımlanan “Dare to Disappoint: Growing up in Turkey” adlı grafik romanını ancak okuyabildim. Türkiye’de büyümeyi anlatan romanın adını Türkçeye sanırım “Sıkıysa Memnun Etme” diye çevirmek mümkün.

İzmir’de büyüyen, şimdi Amerika’da yaşayan ve Northwestern’da ders veren Samancı, çizim yapmadan önce Boğaziçi’nde istemeden matematik okumuş. Hayatı birilerini memnun etme korkusuyla geçmiş ve romanının sonunda tam da Boğaziçi’nden güç bela mezun olmak üzereyken arkadaşlarının önerisiyle çizmeye başlayıp nasıl yeni bir hayata adım attığını anlatıyor.

İzmirli Özge Samancı artık Chicago’da yaşıyor.
Babası mühendis olmasını istiyormuş, o ise ne istediğini bilmiyormuş…
Doğrusu ilk sayfalarda çok çarpıcı bir büyüme hikayesiyle karşılaşacağımızı düşündüm. Mesela ilkokul öğretmenine hayranlığı pek çok sayfayı kaplıyor; bu hayranlığın bir bölümü hocasını öpme isteği. Üç-beş sayfa süren bu maceranın sonunda öğretmenini yanağından öpüyor ve hikaye burada bitiyor…
Sonradan aynı öğretmen cetvelle onu ve sınıf arkadaşlarını bir zamanlar milli eğitimden alışık olduğumuz üzere dövüyor…

Özge Samancı’nın romanı Atatürk’ün gölgesinde büyümeyi anlatıyor.
İlginç bir hikaye mi? Doğrusu bunun bir lezbiyen bir olay örgüsünün kapısını açtığını düşündüm önce… Kapı hiçbir yere açılmadı.
Samancı’nın hayatı o kadar ilginç değil. İzmir’den İstanbul’a geliyor, yurtta kalıyor, dinci arkadaşları da oluyor, tam karşıtları da… Lisede tiyatro kulübü kurmak istiyor, ama İslamcı öğretmenleri din temalı bir oyun önerince hafiften isyan edip okuldan atılıyor, İzmir’e, düz liseye dönüyor. Oradan Boğaziçi’ni kazanıyor, birkaç yıl uzatmayla bitiriyor. Bu arada Bekir adlı bir erkekle birlikte oluyor-kendi özel hayatına dair herhalde tek bilgi de bu.
Peki sizce buraya kadar ilginç mi?
Hiçbir kısmı değil. Zaten
kendisi (ya da editörleri) bu sıkıcılığı fark ettiğinden Türkiye’de büyümek konusunu ancak çeşitli soslar katarak doldurulmuş.
En büyük rolü Atatürk kaplıyor.
Türkiye’nin her yerinde Atatürk büstü olması, her yere Atatürk posteri asılması gibi klişeler kitapta var. Ne de olsa bu sıradan hikayenin yabancılara satılması gerek ve Küçük Prens’teki “Türk diktatörü” algısının alıcısı hazır. Cumhuriyet’in alfabe, şapka gibi devrimleri de tabii ki karikatürize edilmiş.
Hadi bu ezber metne alışkınız, ama asıl vahimi Samancı okulda dayak yemesini de, kitaba adını veren babasını ve çevresini hayal kırıklığına uğratmama korkusunu da hep Atatürk’e bağlıyor. Bütün Türklerin asker doğduğundan, herkesin Atatürk için ölme düsturuyla yetiştirildiğinden bahsediyor.
Bir aksesuar olarak Atatürk düşmanlığı… Yüzeysel ve sadece pazarlamaya yönelik. Bu kısımları olmasa Samancı’nın kitabı neden yayımlansın? Çizgiler güzel, ama hikaye yok…

Özge Samancı’nın romanı Atatürk’ün gölgesinde büyümeyi anlatıyor.
Tesadüf bu ya, yine gecikmeyle (bu sefer bir 10 yıl kadar) okuduğum Alison Bechdel’in “Fun Home” adlı otobiyografik grafik romanını da yeni bitirdim. Hilal Kaplan ve eşi Süheyb’in de ilgileneceği bu hikayede, ailesine -butch- lezbiyen olduğunu itiraf ettikten sonra babasının da eşcinsel olduğunu öğrenen Bechdel karmakarışık ve çok katmanlı bir aile ve büyüme hikayesi anlatıyor. Hayır, Bechdel kendi ailesindeki duygusal kaos için herhangi bir siyasi lideri suçlamıyor.
Samancı ise tek boyutlu sıradan hayatından ve sınırlı hayal gücünden Atatürk’ü sorumlu tutuyor, intikamını Atatürk’ten alıyor.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde bir şekilde değinilen Özal’la yozlaşma, İslamcılığın yükselişi, hatta Fethullah Gülen’in Türkiye’ye yönelik planlarına falan ‘şöyle bir’ değinilmiş.
Samancı’nın en büyük problemi hikayesini anlatırken yaptığı haksızlık. Hayır, Atatürk’e değil; bana, onunla aynı kuşağa mensup başka gençlere, bize.
Doğrusu, büyürken hiç kimse bana Atatürk için ölmem gerektiğini söylemedi. Ya da hiçbir sınıf öğretmenim elime cetvelle vururken bunu Atatürk adına yapmadı. Ailem başarılı olmamı isterken bunu Atatürk adına dilemiyordu; başarısız olursam Atatürk’e layık olamayacağım gibi bir korkuyla da büyümedim.
Dahası, benim, tanıdığım bir sürü arkadaşımın, tanımadığım binlerce gencin hayatı Samancı’nınki kadar tekdüze ve sıradan olmadı. Kendi hayatımızı Türkiye’de bile renklendirmeyi, başka unsurlar katmayı becerebildik.
90’lardan beri hayatını anlatan Ayşe Arman’ı düşünün; Adana’da bir çiftçinin kızı olarak başladığı hayatından yarattığı “Ayşe Arman” karakterinin renkliliği ve devrimciliğini… Hikayesine unsur katmak için Atatürk’e ihtiyacı olmadı hiç.
İşin kötü tarafı Samancı’nın da Türkiye’nin Atatürk’le ilişkisinin, neden Batılı’nın gözüyle bir “Türk diktatörü”nün bu kadar sevildiğini gerçekte anladığına eminim. Ama işte, satış, pazarlama mecburiyeti… Üzgünüm, bu kadar sosa bulanmış bir hayatın özgün bir tarafı kalmamış.
“Dare to Disappoint: Growing Up in Turkey,” Özge Samancı. Farrar, Straus and Giroux,
Kasım 2015.

Oray Eğin - Sözcü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder