1 Eylül 2014 Pazartesi

Bir trans, bir eşcinsel...

...
Bir kadın Figen Onur.
Erkek bedeninde bir kadın, Mersin’de bir trans aktivist, Figen.
Kendisini bu hayattan silip süpürmeye, yok etmeye, ‘normalleştirmeye’  çalışan herkese karşı, kendi olarak, kendi insani duruşunu ortaya koyan son bir eylemle veda ediyor.
Figen, son bir eylem olarak kendi canına kıyıyor.
Kanlı bir isyan bayrağının yere düşmesi gibi bir fotoğraf düşüyor önümüze.
Bir fotoğraftan bakıyor Figen bize.
Defalarca getirilip aşağılandığı, tartaklandığı bir polis karakolunun önünden bakıyor. Hemen arkasında bronz bir Atatürk büstü duruyor.
Ağlamaktan kızarmış gözleriyle bakıyor Figen, biz de ona bakıyoruz. Çok fazla tutamıyoruz bakışlarımızı Figen’in gözlerinde, kendi insanlığımız ve normalliğimiz bakışlarımızı başka yerlere kaydırıyor.
Hayatın ruhunda ve bedeninde açtığı bütün yaraların acısını taşıyan bir ifadeyle bakıyor Figen bize.
Doğduğundan beri bütün yaşadıkları var bu ifadede.
Her yerden “defolun gidin buradan” denilerek tekmelenmenin, yıllar öncesinden cinsel kimliği nedeniyle ailesi tarafından dışlanmanın, Soma’da ölen kardeşinin cenazesine bile gidememiş olmanın, daha o hafta içinde, defalarca polisler tarafından aşağılanmanın, gazlanmanın, azar azar insanlıktan çıkarılmanın, yok sayıla sayıla yok edilmenin izleri var bu ifadede.
Figen artık devam etmek istemiyor, “normalliğiniz, ahlakınız, insanlığınız size kalsın” diyor.
Bir fotoğraftan bakıyor artık sadece, sonsuza kadar da bakmaya devam edecek.
Bir kadın, bir erkek, bir insan olarak…

Bir ibne, geçen yıl, her konuda her şeyin en doğrusunu bilen, insanlara nasıl oturup nasıl kalkacaklarından tut da nasıl evlenip kaç çocuk doğuracaklarına, nasıl ahlaklı olacaklarına kadar her konuda akıl veren, giderek kendi “en doğru” yaşam biçimini herkese dayatma eğilimleri taşıyan başbakanın kendi ibneliğine de göz koyup elinden alacağından kaygılanıyor ve “Erdoğan’dan ‘dört dörtlük ibneyim, ibneliği sizden öğrenecek değiliz’ açıklaması bekliyorum. Öptüm. #AnayasadaLGBT” diye bir tweet atıyor.
Bir başbakan, bir ibnenin kendisine, ‘ibne’ diyerek ‘hakaret, iftira ve ağır tahrik’ yaptığı iddiasıyla ceza davası açıyor.
Bir ibne ise, “bir cinsel yönelimi ifade eden ve erkek eşcinselleri tanımlamakta kullanılan ‘ibne’ kelimesinin hakaret sayılmasıyla, asıl kendisinin  aşağılandığını söyleyerek başbakan hakkında suç duyurusunda bulunuyor.
Bu ibne, başbakanın açtığı bu dava sonucunda suçlu bulunup 2 ay 15 gün karşılığı 1500 lira para cezasına çarptırıyor.
Bu ibnenin başbakan için yaptığı suç duyurusunu ise kimse dikkate almıyor.

Gel zaman git zaman, bu başbakan, ülkeye cumhurbaşkanı oluyor ve bir ibneye verilen bu cezayı az bulup bu sefer yeni bir manevi tazminat cezası açıyor.
Dava dilekçesinden, ilk açılan davanın öfkeyi iyice artırdığı anlaşılıyor. “Davalı sınırı aşarak ağır hakaret ederek, müvekkil Başbakan’a karşı kara propagandalarına devam etmektedir. Duruşmaların olduğu gün kendini haklı çıkarmak için her yolu meşru saymış ve basın açıklamaları ile olayı farklı yönlere çekmeye devam etmiştir.”

Cumhurbaşkanı  ilk icraatı olarak açtığı bu davada, LGBTİ aktivisti Levent Pişkin’den bu sefer 50.000 tl manevi tazminat istiyor.

Bir kadın, bir adam, bir trans, bir ibne…
Bir erkek toplum, bir erkek devlet.
Bir cehennem sanki insan olana.

Yılmaz Murat Bilican - T24

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder